NİÇİN ARAPÇA İBADET EDİLİR?

Malûmdur ki, Müslümanlar namazlarında Kur'ân-ı Kerîm'in bâzı parçalarını okumakla (kıraatla) mükelleftirler. Müslümanların ana dili ve vatanı ne olursa olsun, bu usûl, Hz. Peygamber zamanından beri değişmemiştir. İstikbalde de böyle mi olmalıdır?


2011-06-15 11:18:26

Malûmdur ki, Müslümanlar namazlarında Kur'ân-ı Kerîm'in bâzı parçalarını okumakla (kıraatla) mükelleftirler. Müslümanların ana dili ve vatanı ne olursa olsun, bu usûl, Hz. Peygamber zamanından beri değişmemiştir. İstikbalde de böyle mi olmalıdır?

İlk nazarda müminin Allah'ına anladığı bir dil ile kulluk et­mesi tabii ve temenniye şâyân görünüyor, bunun için de en iyi vasıta ana dilidir. Fakat mes'elenin daha derinlemesine bir tedkiki, bu çözümün aksini ortaya koyuyor; sebeblerini inceleye­lim:

Her şeyden önce dua ile namaz arasında açık bir ayırma yapmak icabeder. Namaz dışındaki duada mü'minin ihtiyaçları­nı ve dileklerini Rabbine istediği dilde bildirmesi yasak değil­dir. Bu şahsî bir mes'eledir ve kulun Hâlik'ı ile olan vasıtasız münasebetleri ile ilgilidir.

Buna mukabil namaz kollektif, umumî bir ibâdettir ve namaza iştirak eden diğer mü'minlerin ihtiyaçları da nazar-ı itibara alınmalıdır. Namaz, prensip olarak ve tercihen cemaatle kılınır; tek başına ferdî olarak kılınan na­maza müsaade vardır, fakat asla tercih edilmez, tercih cemaatle kılınan namazdır.

Şayet İslâmiyet herhangi bir bölgenin, ırkın, milletin dîni olsaydı, şüphesiz bu bölgenin, bu ırkın veya bu milletin dili kullanılabilirdi. Fakat, bütün ırklardan ve dünyanın bütün nok­talarında oturan ve her biri diğerleri tarafından anlaşılmayan yüzlerce dili konuşan mü'minlere sahip cihanşümul bir dînin icabları başka olacaktır. Çince bilmeyen bir Türk'ün Çin'e gitti­ğini ve sokaklarda çing çang çung'a benzer sesler işittiğini farzedelim. Aşikârdır ki o hiçbir şey anlamayacaktır ve şayet bu sözler ezanın, Allahü Ekber'in tercümesi ise, hiçbir şey'in farkı­na varamayacak ve meselâ Cuma namazını kaçıracaktır. (Çin'deki camiler Türkiye'deki minareleri ile kendini belli eden camilere hiç benzemez.) Aynı şekilde Türkiye'den geçen Çinli Müslümanın, Türkiye'deki Müslümanlar kendi dilleriyle ibâdet ettikleri takdirde, dindaşlarıyla ortak hiçbir tarafı olmayacaktır. Şu halde cihanşümul bir dînin bâzı müşterek esasları olmalıdır. Bu mevzuda ezan ve kırâet şüphesiz iki esas unsuru teşkil eder.

Misâl olarak beynelmilel kongre ve toplantıları zikrede­biliriz. Meselâ, Birleşmiş Milletler'de herkes kendi lisanını değil, fakat Fransızca, İngilizce gibi müsaade edilen dilleri kullanılır. Umumun menfaati için, hususî menfaat feda edi­lir.

Mes'elenin daha az mühim olmayan diğer bir cephesi var­dır: Hiçbir tercüme asla orijinalinin yerini tutamaz. Kur'ân-ı Kerîm'in yüzden fazla Türkçe tercümesi vardır ve her gün bun­lara bir yenisi katılmaktadır. Bu da yeni âlimlerin, eskilerin ter­cümelerini kifayetsiz bulduklarını gösterir. Bütün diller için ve bir dilden diğer bir dile tercüme edilen herhangi bir eser için bu durum varittir. Şu halde kifayetsiz bir şey mi, yoksa hatasız ori­jinal mi kullanılmalıdır. Burada şu noktayı bilhassa tebarüz etti­relim ki, İslâm'dan başka hiçbir din, peygamberine gönderilen vahyin orijinaline sahip değildir. Bugün Hıristiyanların, Yahudilerin, Mecusîlerin sahip olduğu dinî kitablar, tercümeler, toplamalar, v.s.dir. Müslümanların, vahyin orijinaline, Kur'ân-ı Kerîm'e sahip bulunmaları, kendileri için ne büyük bir şanstır.

Şunu da unutmayalım ki, namazda kullanılacak pek az keli­me vardır. Önce ezan ve ikamet, sonra Allahü Ekber, Sübhâne rabbiye'l-azîm, Sübhâne rabbiye'l-alâ gibi ifadeler, Fatiha sûresi ve iki kısa sûre vardır. Hepsi bir sahifeyi dahi aşmaz. Ve bu kelimelerin ekseriyeti herkesçe bilinir, bütün Müslümanların dillerine geçmiştir. O derece ki, çocuk veya yeni başlayan biri onların mânâsını zahmetsiz ve büyük bir gayret sarf etmeden öğ­renir. Bu ifadelerin mânâsı bir defa öğrenilince artık itiraza yer kalmaz.

Bir gün genç bir üniversite talebesi söylenilenin anlaşılması zarureti üzerine ısrarda devam etti. Nihayet ben ona şöyle cevab verdim: "Şayet siz bana muntazaman günde beş vakit na­maz kılacağınıza dair söz verirseniz, ben size ana dilinizde ibâdet için izin veriyorum."

Derhal münakaşayı kesti ve bir daha bu mevzuda konuş­mak için yanıma gelmedi. Diğer bir ifade ile dîni ve îmanı mevzileştirmek isteyenler, onu bizzat tatbik etmek isteme­yenlerdir. Hiç olmazsa umumiyetle böyledir. Bir mü'minin, bir imansızdan veya ameli olmayan birisinden nasihat almaya ihti­yacı yoktur.

Son olarak, namazda Kur'ân-ı Kerîm'in tercümesinin okun­masının caiz olduğunu ileri sürmek için İmam-ı A'zam Ebû Hanîfe'nin fetvasına istinad ettiklerini söyleyen yazarları ele alalım. Bu yazarlar niçin hakikati tam olarak ifade'den kaçını­yorlar? İmam-ı A'zam Ebû Hanîfe hazretleri başlangıçta bu kanâatta olmasına rağmen, zamanla fikrini değiştirdi. Hidâye ve Dürrü'l-Muhtar bu hususu sarahatle kaydediyorlar ve normal hallerde sadece Arabça metin okunmasına cevaz veren umumî kanaata iştirak etti.

 Prof. Dr. Muhammed HAMİDULLAH'dan alıntı

Kaynak: Merak Ettikleriniz

Adem Tatlı-Mehmed Dikmen

Cihan Yayınları

İst.

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

MUALLİMLERİMİZ NELERE DİKKAT ETMELİ?

MUALLİMLERİMİZ NELERE DİKKAT ETMELİ?

İnsanları tenvir ederek cehaletten halas eden, onları atalet ve sefaletin karanlık gecelerinden

HÜRRİYET ADINA KAYBETTİKLERİMİZ

HÜRRİYET ADINA KAYBETTİKLERİMİZ

Dr. Alexis Carrel Her insan keyfine göre yaşamak ister. Bu insanın doğuştan gelen bir dileğid

ŞAFAĞIN IŞIĞINDAKİ SIR

ŞAFAĞIN IŞIĞINDAKİ SIR

“Annemin memnun bir eda ile: “Bu sabah kahvaltıdan önce ne yaptığımı dünyada tahmin edeme

UBEYDULLAH-I AFGÂNÎ İLE SEBÎLÜRREŞÂD İDÂREHÂNESI’NDE BİR MUHÂVERE

UBEYDULLAH-I AFGÂNÎ  İLE SEBÎLÜRREŞÂD İDÂREHÂNESI’NDE  BİR MUHÂVERE

Ubeydullah-ı Afgānî” nâmında bir zât tarafından geçenlerde Kavm-i Cedîd ünvânıyla neş

MAÂRİF, DİN EĞİTİMİNİ EN İYİ ŞEKİLDE VERMELİDİR

MAÂRİF, DİN EĞİTİMİNİ EN İYİ ŞEKİLDE VERMELİDİR

İnanmak yaradılışın bir gereğidir. Din, aklın mâverâsında, zekânın fevkinde bir mürşi

MELİK FAYSAL’IN YAHUDİ KİSSİNGER'E VERDİĞİ TARİHİ CEVAP

MELİK FAYSAL’IN YAHUDİ KİSSİNGER'E VERDİĞİ TARİHİ CEVAP

Melik Faysal'ın en önemli gayelerinden birisi, Filistin meselesi ve Mescid-i Aksâ'nın hürriyeti

NESLİN EĞİTİMİNDE MAARİFE DÜŞEN VAZİFELER

NESLİN EĞİTİMİNDE MAARİFE DÜŞEN VAZİFELER

Mânevîyatsız ilmin, beşeriyete felâh ve huzur yerine, şüphe, tereddüt, hatta ızdırap verdi

NASIL BİR MAARİF?

NASIL BİR MAARİF?

Yıllardır ilmî ve fikrî çalışmalarım arasında memleketimizin mânevî, ahlâkî, derûnî

GENÇLERİ HEDONİZM ÇILGINLIĞINA İTENLER

GENÇLERİ HEDONİZM ÇILGINLIĞINA İTENLER

Diyorlar ki: Dünyaya bir kere gelinir. Sonun başlangıcı yoktur. Gülün, eğlenin, bir yıldır

HİCRET VE HAREKET

HİCRET VE HAREKET

Hicret, tâ ezelden ebede, âlem-i vücubdan âlem-i imkâna, daire-i ilimden daire-i kudrete, tâ

ORUÇ, ORUÇ BOZMAK VESAİRE

ORUÇ, ORUÇ BOZMAK VESAİRE

Ramazan ayının hususiyeti oruç. Orucun hususiyeti de kendisine ait meseleler. Başında; tutan tu

Artık Allah'a, Peygamberine ve indirdiğimiz o nûra (Kur'an'a) inanın. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

Teğabün, 8

GÜNÜN HADİSİ

Hafızasında Kur'an'dan hiçbir ezber bulunmayan kişi harab olmuş bir ev gibidir

Tirmizi, Sevatbu'l-Kur'an 18, 2914

TARİHTE BU HAFTA

*Nizamü'l-Mülk'ün Şehadeti(14 Ekim 1092) *II.Kosova Zaferi(17 Ekim 1448) *Gedik Ahmed Paşa'nın Vefatı(18 Ekim 1482)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI