MECÂZU'L-KUR'ÂN
Kur'ân-ı Kerîm'deki mecâzi lafızların tefsirini konu alan ilim dalı ve bu dalda yazılan eserlerin ortak adı.
"Kur'ân-ı Kerîm'deki mecâzi lafızların tefsirini konu alan ilim dalı ve bu dalda yazılan eserlerin ortak adı."
"Bir kelimenin asıl mânasından başka bir mânada kullanılmasına mecâz denir. Kur'ân-ı Kerim'deki kelimeler gerçek mânalarında kullanıldığı gibi, bazen mecâzî mânalarda da kullanılmıştır."
"İslâm âlimleri arasında dilde ve Kur'ân'da hakikatin varlığı konusunda bir ihtilâf bulunmamaktadır. Çünkü Kur'ân'ın büyük bir kısmı bu tür kelime ve ifadelerden oluşmaktadır. Hakikat bildiren lafızlar asıl mânaları dışında anlam taşımayan, takdim-tehir ifade etmeyen ve olumsuzluk kabul etmeyen lafızlardır.
Dilde varlığı inkâr edilemeyen mecazın Kur'ân'da mevcut olup olmadığı tartışmalıdır. Kur'ân Arap dilinin kurallarına ve ifade şekillerine uygun olarak geldiğinden mecâz, istiare, kinaye, teşbih, temsil, telmih ve hazif gibi dil olguları ile edebî sanatların Kur'ân'da da yer alması tabiidir. Bu gerekçelerle dilcilerin ve İslâm âlimlerinin çoğunluğu Kur'ân'da mecâzın varlığını kabul etmiştir. Hz. Peygamber'in (s.a.s) bazı mecâzî ifadeleri ve ashabın bunlara göre ortaya koyduğu davranış şekilleri mecâzın varlığının bir başka delilidir. Resûl-i Ekrem'in (s.a.s) Hendek Gazvesi sonrasında ikindi namazının Benî Kurayza yurdunda kılınması emri ashap arasında farklı şekilde algılanmış, bazıları emri hakiki mânasında alarak namazlarını oraya varıp kılmış, bazıları ise bu emrin oraya erken varılmasını teşvik için söylenmiş mecâzî bir ifade olduğunu düşünerek namaz vaktinin geçmemesi için yolda kılmışlardır. Resûlullah'ın (s.a.s) her iki gruba da bir şey söylememesi mecâzî yorumu onayladığını göstermektedir. Ramazanda imsak vaktinden söz eden âyetteki "beyaz ve siyah ip" kelimelerini hakiki mânalarıyla alıp yastığının altına siyah ve beyaz renkteki ipleri koyarak vakti belirlemeye çalışan ve daha sonra konuyu Hz. Peygamber'e (s.a.s) arzeden Adî b. Hâtim'in durumu mecâz konusu için daha açıktır. Nitekim Adî'yi dinleyen Resül-i Ekrem (s.a.s) bunların "gecenin karanlığı ve gündüzün aydınlığı" anlamına geldiğini ifade etmiştir. Resûlullah'ın (s.a.s) hanımlarının sorduğu, "Hangimiz sana daha önce kavuşacağız?" sorusuna "eli en uzun olan" şeklinde cevap vermesi onların da bu cevapla cömertliğin kastedildiğini anlaması Hz. Peygamber'in (s.a.s) günlük hayatında mecâzın yer aldığını göstermektedir."
"Şafii âlimi olan Ebu'l-Abbas Ahmed b. Ahmed et-Taberi (335/946), bir Maliki fakihi olan Huveyzimendad (400) Zahiri mezhebinin kurucusu olan Davud b. Ali b. Halef el-İsbahâni (270/883) ile oğlu Muhammed (297/910) ve Mutezile fukahasından olan Ebu Müslim Muhammed b. Bahr el- İsbahâni (370/980) gibi zevat, mecâzın Kur'ân'da olamayacağını söylemişlerdir. Onlara göre mecâz, yalanın kardeşidir. Kur'ân ise bu gibi şeylerden münezzehtir. Konuşan kimse, bir hakikatı ifade etmek için sıkıntıya düşerse ariyet olarak mecâzı kullanır. Böyle bir durum Allah için bahis konusu olamaz. Böyle bir şey onun için muhaldir. Eğer böyle bir şey kabul edilirse Allah için noksanlık teşkil eder, derler.
Yukarıda da söylediğimiz gibi pek çok kimse bu görüşü kabul etmez ve onun batıl olduğunu söylerler. Muhaliflerin söylediği gibi Kur'ân'dan mecâzı kaldıracak olursak, onun güzellik yönü de ortadan kalkmış olur. Belağat sahipleri, mecâzın hakikatten daha beliğ olduğunda ittifak etmişlerdir. Kur'ân'ın ibaresinin tatlılığı ve çekici güzelliği, biraz da kendisinde mevcud olan mecazlardan ileri gelir.
Mecâz iki kısımda mütalaa edilir:
1) el-Mecazu fi't-Terkib veya el-Mecazu'l-Akli'dir. Mesela: "Ticaretleri onlara kâr getirmedi." (Bakara: 2/16) Bu ayetteki ticaret ve kâr mecâzdır. Manası şudur: "Onlar ticaretlerinde kazanamadılar."
2) el-Mecazu fi'l-Müfred veya el-Mecazu fi'l-lüğavi'dir. Bir lafzın başka bir manada kullanılmasının çeşitleri sayılamayacak kadar çoktur. Mesela, bütünü ifade eden bir kelimenin, bir cüz için kullanılışına ait bir örnek verelim "Parmaklarını kulaklarına tıkıyorlar." (Bakara: 2/19) Bu ayetteki parmak mecâzdır. Manası şudur: "Parmak uçlarını kulaklarına tıkıyorlar." Cüz ifade eden bir ismin kül üzerine ıtlakı da mümkündür. Mesela "O'nun vechi hariç her şey yok olacaktır." (Kasas: 28/88) ayetindeki vech=yüz'den maksat, halef ulemasına göre Allah'ın zatıdır."
"Allahü Teâlâ hiçbir mahlûka, yani hiçbir şeye benzemez. Çünkü Kur'ân-ı Kerimde mealen
buyuruluyor ki:
"Leyse kemislihi şeyün" (Onun benzeri hiçbir şey yoktur.) (Şura 11)
"Sübhanekellahümme" (Allah'ım, Seni noksan sıfatlardan tenzih eder, kemâl sıfatlar ile tavsif ederim). (Yunus 10)
Peki, Allahü Teâlâ hiçbir şeye benzemediği halde, sanki benzediğini bildiren âyetlere ne denecek o zaman? Onlara müteşabih âyetler denir. Bunlardan bazısının meali şöyledir:
"Kıyamet günü yeryüzü Allah'ın kabzasında olur, gökler de sağ eliyle dürülür." (Zümer 67)
"Yahudiler, Allah'ın eli bağlıdır, dediler. Hayır, Allah'ın iki eli de açıktır." (Maide 64)
"Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir." (Fetih 10)
"Doğu da batı da Allah'ındır. Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü oradadır." (Bakara 115)
"Allah Arşa istiva edendir. Nerede olsanız, O sizinle beraberdir." (Hadid 4)
"Allah yerin ve göklerin nurudur." (Nur 35)
Bu âyetlerde bildirilen el, yüz ifadeleri, bir mahlûkun eli veya yüzü gibi sanılabilir. Hâlbuki Allah hiçbir mahlûka benzemez. İstiva kelimesi oturmak sanılırsa Allah mahlûklara benzetilmiş olur ve yukarıdaki âyetlere aykırı olur. Nerede olursanız sizinle beraberdir ifadesi de mecâzîdir. Çünkü O mekândan münezzehtir. Son âyette Allah nur sanılır. Hâlbuki nur da yaratıktır. Kur'ânda tevil gereken Kinaye, Mecâz ifade eden birçok âyet vardır. Birkaç örnek daha verelim:
Cima için lems [dokunmak] kelimesi kullanılmıştır. "Kadınlara dokununca gusledin, su yoksa teyemmüm edin" (Maide 6), Kadınlar için libas (giysi) kelimesi kullanılmıştır. "Kadınlar size, siz de onlara libassınız" (Bakara 187)
Zalim köylüler için (zalim köy) denmiştir. (Nisa 75), (Köy halkına sor) yerine, (köye sor) denmiştir. (Yusuf 82) Böyle ifadeler Türkçede de vardır. Mesela, (Şu sınıf tembel, şu sınıf çalışkandır) gibi. Sınıftan maksat öğrencilerdir.
Resulullaha (s.a.s), "Vahfid cenaheke lil müminin" (Kanadını müminler için indir) buyuruluyor. (Hicr 88) (Resulullah'ın (s.a.s) tek kanadı mı var? Elbette mecâzdır. Yani şefkat et, tevazu göster demektir.)
(Körle gören [kâfir ile mümin] karanlıkla aydınlık [Bâtıl ile hak], gölge ile sıcak [Cennetle Cehennem] bir olmaz. Dirilerle ölüler de bir olmaz. Elbette Allah, dilediğine işittirir. Sen kabirdekilere [inatçı kâfirlere] işittiremezsin, sen sadece bir uyarıcısın.) [Fatır 19-22 Celaleyn, Beydavi]
Bu âyette, kâfire kör, mümine gören, Cennete gölge deniyor. Resulullah (s.a.s) kabirdekilere ne söyleyecek de işittirecek? Hâşâ bu abes, boş söz olmaz mı? Kabirdekileri niye hidayete kavuşturmaya uğraşsın ki? Hemen âyetin devamında, (Sen sadece bir uyarıcısın) buyuruluyor. Demek ki kabirdekilerden maksat, yaşayan inatçı kâfirlerdir. (Beydavi)"
Mecâz konusunda yazılmış eserler:
"Kur'ân-ı Kerim'deki mecâz konusunda yazılmış eserler çok eski ise de, bu hususta Şâfi'i âlimlerinden Abdul'l-Aziz b. Abdi's-Selâm b. Ebi'l-Kâsım (el-İzz b. Abdi's-Selâm) (Ö. 660/1262) el-İşâre ile'l-î'caz fi ba'di Envâi'l-Mecâz adlı bir eser yazmıştır.
Ebû Ubeyde Ma'mer b. el-Müsenna (Ö. 210/825) nın, Mecâzu'l-Kur'ân adlı bir eseri var ise de, bu eserdeki mecâz anlamı daha geniş bir şekilde ele alınmıştır. Son zamanlarda bu konuda eserler yazılmıştır. T. Sabbagb'ın, La Metaphore dans le Coran, Paris 1943, M. Sister, Metaphoren und Vergleiche im Koran, Berlin, 1931, Stanley Lane - Poole. Le Coran poesie et ses lois Paris, 1882, Seyyid Kutub'un, et-Tasviru'l-Fenniyyü fi'l-Kur'an adlı eseri de, bu konuda faydalı bilgileri ihtiva etmektedir."
DİPNOTLAR:
1- Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, Ankara, 2003, XXVIII.
2- Abdurrahman Çetin, Kur'ân İlimleri ve Kur'ân-ı Kerim Tarihi, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1982.
3- İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2009.
4- http://www.zehirli.org/konu/kur-an-i-kerimdeki-mecazlar.html
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
TEFSİR – TE’VİL-3-
Te'vil, bir karineden dolayı lafzın muhtemel manalarından birisini tercih anlamı taşıdığı i
TEFSİR – TE’VİL-2-
Tefsir Çeşitleri Tefsirciler, öteden beri tefsir çeşitlerini genellikle “rivâyet tefsiri”
TEFSİR – TE’VİL-1-
Tefsir, Peygamber Efendimiz’in (s.a.s) bazı âyetleri açıklaması ile başlamış ve bu bakımd
KUR’ÂN’DA SUAL VE CEVAPLAR
Kur’ân-ı Kerim’de çeşitli sualler ve bunlara verilen çeşitli cevaplar vardır. Bunlar kend
MÜCMEL-MÜBEYYEN
Sözlükte "veciz söz, özet ve kısa söz, teennî ve itidal ile hareket etmek, güzelleştirmek"
MÜŞKİLÜ’L-KUR’ÂN
Eğer kişi cehaleti sebebiyle âyetler arasında bir çelişki hissederse, zıt mana taşıdığı
MECÂZU'L-KUR'ÂN
Kur'ân-ı Kerîm'deki mecâzi lafızların tefsirini konu alan ilim dalı ve bu dalda yazılan eser
EMSÂLÜ’L KUR’ÂN
Kur'ân'dan doğan meseller (emsâlü'l-Kur'ân): (Şah damarından daha yakın), (Örümceğin evin
CEDELÜ'L-KURÂN (Kur'ân'ın Tartışma Yöntemi)
İslâm düşünce tarihi boyunca Kur'ân-ı Kerîm'in tartışma yöntemlerini konu alan "Cedelü'l
AYETLER VE SURELER ARASINDAKİ UYGUNLUK (TENASUBİ’L-AY VE’S-SÜVER)
"Münâsebet" ilmi konu itibariyle kelime veya cümleler arasındaki anlam benzerliğini, irtibat ve
HAVÂSSÜ'L-KUR'ÂN
Esmâ-i hüsnâ île bazı sûre ve âyetlerin dileklerin kabulündeki tesirlerini ifade eden bir ta
- HALKU’L-KUR’ÂN
- FEDÂİLÜ’L-KUR’ÂN
- İ'RÂBÜ'L-KUR'ÂN
- MÜBHEMATU’L-KUR’ÂN
- VÜCUH VE NEZÂİR
- TEKRARU’L-KUR’ÂN -2. BÖLÜM-
- TEKRARU’L-KUR’ÂN -1. BÖLÜM-
- KISSASU'L-KUR'ÂN -2. BÖLÜM-
- KISSASU'L-KUR'ÂN -1. BÖLÜM-
- AKSÂMÜ’L-KUR’ÂN
- İ'CAZÜ'L-KUR'ÂN -2. BÖLÜM-
- İ'CAZÜ'L-KUR'ÂN -1. BÖLÜM-
- ĞARİBU'L-KUR'ÂN
- FEVÂTİHU'S-SÜVER
- HURÛF-U MUKATTA'A
- MUHKEM – MÜTEŞABİH –2. BÖLÜM-
- MUHKEM – MÜTEŞABİH –1. BÖLÜM-
- NÂSİH – MENSÛH -2. BÖLÜM-
- NÂSİH – MENSÛH -1. BÖLÜM-
- ESBAB-I NÜZÛL -2. BÖLÜM-
- ESBAB-I NÜZÛL -1. BÖLÜM -
- TECVİD İLMİ
- KIRAAT İLMİ -3. BÖLÜM-
- KIRAAT İLMİ -2. BÖLÜM-
- KIRAAT İLMİ -1. BÖLÜM-
- YEDİ HARF (EL-AHRUFU’S-SEB’A)-2. BÖLÜM-
- YEDİ HARF (EL-AHRUFU’S-SEB’A)-1. BÖLÜM-
- SÛRE -3. BÖLÜM-
- SÛRE -2. BÖLÜM-
Allah'a güven. Vekîl olarak Allah yeter.
Ahzab, 33
GÜNÜN HADİSİ
Ey Allah'ın Resulü," dedim, "şayet Kadir gecesine tevafuk edersem nasıl dua edeyim?" Şu duayı okumamı söyledi: "Allahümme inneke afuvvun, tuhibbu'l-afve fa'fu anni. (Allahım! Sen affedicisin, affı seversin, beni affet.)
Tirmizi, Da'avat 89,
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
...
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...