KAİNATIN YARADILIŞI

Kâinat (evren)’in nasıl var olduğu, öteden beri insanoğlunun zihnini meşgul eden bilinmeyenleri arasında yer almıştır. Eski devirlerde bu soruya cevap bulmak teknik açıdan imkânsızdı. Çünkü o devirlerde gökyüzünü kapsamlı inceleyecek bir


Ayhan Kaplan

ahankaplan61@gmail.com

2011-03-31 06:45:22

Allah cc. bilinen ve bilinmeyen âlemlerin tek yaratıcısıdır ve yarattığı varlıkların nelere ihtiyacı olduğunu en iyi bilen O’dur.

Kâinat (evren)’in nasıl var olduğu, öteden beri insanoğlunun zihnini meşgul eden bilinmeyenleri arasında yer almıştır. Eski devirlerde bu soruya cevap bulmak teknik açıdan imkânsızdı. Çünkü o devirlerde gökyüzünü kapsamlı inceleyecek bir teknik henüz geliştirilememişti. O devrin gökbilimcileri ancak günümüze göre ilkel sayılabilecek teleskopvari cihazlarla bu işi yapıyorlardı. Bu da ancak güneş sistemimizdeki bazı gezegenler hakkında az bir bilgi edinilebilmesini sağlıyordu. Günümüz teknolojisinde ise her geçen gün, değil gezegen yeni yeni galaksiler bulunmakta, Allah’ın varlığı ve yaratmadaki kudreti inkâr edilemez duruma gelmektedir.

Avrupalı bilim adamları, evrenin durağan ve ezelden beri aynı haliyle vâr olduğu fikrini savunuyorlardı. Müslüman bilim adamları ise Kur’an’a dayanarak evrenin yoktan yaratıldığını ve halen yaratılmakta olduğunu teorik olarak söylemekle beraber bilimsel olarak ispat edemiyorlardı. Avrupalı bilim adamları yapmış oldukları bilimsel çalışmaları yukarıda belirttiğimiz evren modeline göre yorumluyor ve hatta farklı bir sonuç bulmaları halinde, bulmuş oldukları sonucu bir şekilde bu modele uyarlamaya çalışıyorlardı. Mesela, yüzyılın en büyük bilgini kabul edilen Einstein, 1915 yılında ortaya koyduğu genel görecelik kuramıyla yaptığı hesaplamalarda evrenin durağan olamayacağı sonucuna varmıştı. Ancak bu buluş karşısında son derece şaşıran Einstein bu uygunsuz (!) sonucu ortadan kaldırmak için denklemlerine "kozmolojik sabit" adını verdiği bir faktör ilave etmişti. Çünkü o sıralar, astronomlar ona evrenin durağan olduğunu söylüyorlardı, o da kuramının bu modele uymasını istemişti. Ancak sonradan bu kozmolojik sabiti "kariyerinin en büyük hatası" olarak tanımlayacaktı.

Büyük Patlama (Big Bang):

Bu teori, evrenin varlığını yaratılış doğrultusunda açıklayan bir teoridir. Evrenin yaratılışını, evrenin tüm maddesini içinde barındıran sıfır hacimli tek bir noktanın büyük bir güçle patlayarak genişlemesi ile izah eder. Sıfır hacim yokluk manasına gelir. O halde evren, gücü her şeye yeten ve bütün eksikliklerden uzak bir yaratıcı tarafından yoktan vâr edilmiştir. Patlamayla ortaya çıkan gazlar (helyum - hidrojen) Allah’ın dilediği evrelerden geçerek başka maddelere dönüşmüş dünyamız, yıldızlar ve gezegenler bu şekilde oluşmuştur. Allah göğü bina etmiş, sonra da ona belli bir düzen vermiştir. “O inkâr edenler görmüyorlar mı ki (başlangıçta) göklerle yer bitişikken biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de inanmayacaklar mı?” (Enbiya Suresi - 30)

Büyük patlama, bilim adamlarının hesaplamalarına göre yaklaşık 17 milyar yıl önce gerçekleşmiştir. Evrenin içinde yaklaşık 300 milyar galaksi vardır. Bütün bunlar Allah’ın iradesi ve emri ile meydana gelmiştir. Dünyanın, diğer gezegenlerin, yıldızların ve hatta galaksilerin yeri, kütleleri, büyüklükleri, birbirlerine olan uzaklıkları kâinatın bu şekilde uyum içinde durabilmesi için Allah cc tarafından belli bir ölçü ile dizayn edilmiştir ve her an kudreti altında bulundurulmaktadır. Şüphesiz Allah, gökleri ve yeri zeval bulurlar diye (her an kudreti altında) tutuyor. Andolsun, eğer zeval bulacak olurlarsa, kendisinden sonra artık kimse onları tutamaz. Doğrusu O, Halim’dir, bağışlayandır. (Fatır Suresi - 41)

Teorinin ortaya çıkışı:

1929 yılında Amerikalı bilim adamı Edwin Hubble dev teleskopuyla yaptığı incelemelerde yıldızların uzaklıklarına bağlı olarak kızıl renge kayan bir ışık yaydıklarını saptadı. Bu buluş, durağan evren modelini tamamen yıkıyordu. Çünkü fizik kurallarına göre gözlemin yapıldığı yöne doğru hareket eden ışıkların tayfı mor yöne, uzaklaşan ışıkların tayfı ise kızıl yöne doğru kayar. O halde bu buluş, gök cisimlerinin bizden uzaklaştıklarını göstermekte idi.

Hubble, çok geçmeden, gök cisimlerinin sadece bizden değil, aynı zamanda birbirlerinden de uzaklaştıklarını saptadı. Gökcisimlerinin birbirlerinden uzaklaşması demek evrenin genişlemesi manasına gelir. Genişleyen bir evrende geriye doğru gelindikçe tek bir noktaya varılır. Yani evren tek bir noktanın büyük bir güçle genişlemeye başlamasından oluşmuştur. Mesela suya atılan bir taşın oluşturduğu halkaların giderek genişlemesi gibi. Yüce Yaratan bu gerçeği Kur-an’da şöyle açıklar. “Biz göğü büyük bir kudretle bina ettik ve şüphesiz biz (onu) genişleticiyiz. (Zariyat Suresi - 47). Ayette geçen “biz (onu) genişleticiyiz” ibaresi, evrenin halen genişlemekte olduğunu göstermekle beraber genişlemenin tersi olan daralmayı yani genişleyen evrenin daraldığını düşünürsek evrenin darala darala minik bir evren ve nihayetinde tek bir noktaya vardığını görürüz. O halde Kuran, big bang’i teyit ediyor demektir.

Bu teori, bilim adamları tarafından kabul görmeğe başlayınca özellikle inkârcı felsefeye sahip bilim adamları (!) patlamaya ait başka kanıtlar yok iddiasıyla teoriyi yalanlamaya başladılar. Bu kanıtlar, teknolojik ilerlemelere paralel olarak ortaya çıktı. Patlamadan arta kalan ve uzayın her yerinde eşit olarak olması gereken radyasyonun varlığı, 1965 yılında Penzias ve Wilson adında iki araştırmacı tarafından deneysel olarak ispatlandı.

1989’da ise hassas tarayıcılara sahip olan “cobe” uydusunun Penzias ve Wilson’un ölçümlerini doğrulaması sadece 8 dakika sürdü. Big bang’ı teyit eden bir önemli ispat ise, uzaydaki hidrojen ve helyumun miktarı idi. Yapılan ölçümler uzaydaki hidrojen - helyum oranının patlamadan kalması gereken oranla uyuştuğunu gösterdi. Çünkü, eğer evrenin bir başlangıcı olmasaydı, yani ezelden beri vâr olmuş olsaydı, o zaman uzaydaki hidrojenin yanarak helyuma dönüşmüş olması gerekirdi.

 Bu teori o kadar kabul gördü ki Avrupa Nükleer Araştırma Örgütü, özel olarak hazırlanan dev tesiste yapay bir big bang yaparak evrenin yaratılışı anında ne gibi oluşumların meydana geldiğini anlamaya ve halen bilimsel olarak açıklanamayan olayları gün yüzüne çıkarmaya yönelik, insanoğlunun en büyük deneyini Mayıs 2008’de yapmaya hazırlanmaktadır. “O, (Allah) gökleri ve yeri bir örnek edinmeksizin yaratandır. (Enam Suresi - 101)

Patlamadaki hassas dengeler:

Patlama, patlayan nesnenin ihtiva ettiği şeyleri gelişigüzel fakat büyük bir hızla etrafa saçmasıdır. Evrenin yaratılması bir patlama ile olduğuna göre yayılan maddeler nasıl belli yerlerde toplanıp yıldızları, gezegenleri oluşturmuştur? Bu, bir tesadüf müdür? Patlamadan sonra evrenin bu şekilde oluşabilmesini Roger Penrose adlı matematikçi 1010¹²³ ‘te 1 ihtimal olarak hesaplamıştır. Bu öyle uçuk bir sayıdır ki böyle bir sayının matematikte tanımı bile yoktur. Karşılaştırma yapabilmeniz açısından şu örneği verelim. 1010³, 1’in yanına 1000 tane sıfır konularak yazılır. Artık bu sayıyı varın siz tasavvur edin. Matematikte 10⁵⁰ nin altındaki ihtimaller yok sayıldığına ve 1010¹²³ , 10⁵⁰ nin trilyar kere trilyar kere trilyar katından bile daha büyük olduğuna göre bu sonuç, Allah’ın evreni bu şekilde yaratmasındaki iradesinin ve kudretinin bilimsel ispatı olduğunu gösterir.

Genişleme hızının ise olduğundan milyar kere milyarda bir oranda az olması durumunda evren içine çökecek, yok olacak, yine bu oranda fazla olması durumunda ise kozmik maddeler tamamen dağılıp gidecek, galaksiler, gezegenler, yıldızlar oluşmayacaktı…

Bilim adamları patlamanın ilk saniyesinden itibaren olması gereken matematiksel, fiziksel ve kimyasal değerleri hesaplamışlar ve buldukları değerlerin matematikte ifadesi bile zor olan değer oranlarında bile farklı olması durumunda evrenin ya oluşmayacağını, ya da şimdikinden çok farklı bir şekil alacağını belirtmişlerdir. Bu, Allah’ın evreni yaratmasında bu şekilde bir iradesi olduğunu göstermektedir. Patlamadan kalan radyasyonu deneysel olarak ispatlayan Arno Penzias,  evrenin yaratılması ile ilgili olarak şöyle der; Astronomi bizleri çok olağanüstü bir olaya götürmektedir; hiç yoktan yaratılmış bir evren. Hayatın oluşmasına izin verecek gerekli şartları tam olarak sağlayacak hassas bir denge ile kurulmuş, bu amaca yönelik bir plana sahip olan bir evren.”

Amerikalı fizikçi Hugh Ross ortaya çıkan bilimsel gerçekleri aklen yorumlayarak Allah cc hakkında oluşan düşüncesini şu şekilde beyan etmiştir. “Zaman, olayların meydana geldiği boyuttur. Eğer madde, patlamayla birlikte ortaya çıkmışsa, o zaman evreni meydana getiren nedenin evrendeki zaman ve mekandan tamamen bağımsız olması gerekir. Bu bize Yaratıcı'nın evrendeki tüm boyutların üzerinde olduğunu gösterir. Aynı zamanda Yaratıcı'nın bazılarının savunduğu gibi evrenin kendisi olmadığını ve evreni kapladığını, sadece evrenin içindeki bir güç olmadığını kanıtlar.”

Lütfen ifadeyi bir defa daha ama daha dikkatli bir şekilde okuyun. Bu ifadeler gayr-i müslim birisi tarafından söyleniyor. Belki de birçoğumuz, müslüman olduğumuz halde Allah cc hakkında bu kapsamda bir düşünceye sahip değiliz. İşte Allah cc ilim öğrenmeyi onun için teşvik ediyor. İlim ile insan, eğer önyargılı değilse muhakkak surette Allah cc’a ulaşacaktır. Çünkü bütün yaratılanlar Allah cc tarafından yaratılmışlardır.

Bilim, Kur’an’ı teyit ediyor:

Burada önemli olan Kur’an’ı teyit eden bu sözlerin gayrimüslimler tarafından söylenmiş olmasıdır. Özellikle İslam dini tarafından savunulan bir teorinin bilimsel olarak ispatlanmış olması Kur’an’ın hak kitap olduğunun, henüz ortaya çıkmamış bilgilerin, ispatlanamamış teorilerin Kur’an ışığıyla aydınlanabileceğinin göstergesidir.

Teknoloji, Esma-ul Hüsna’nın açılımıdır. Teknik ne kadar ileri giderse insanlık bilimsel olarak ta Allah’ı tanır ve kabul eder. Yalnız burada Müslüman bilim adamlarına çok iş düşmektedir. Ellerinde böyle emin bir rehber varken, olaylara rehberin gösterdiği şekilde değil de kendi küçücük akıllarıyla yaklaşmaları, imkânlarının, belki de gayretlerinin az olması sebebi ile netice vermemektedir. Kur-an açıkça onun gösterdiği yolda düşünmemizi ve yürümemizi bize emrederken, bilim günbegün Kur’an’ı teyit ederken insanın bu gafleti göstermesi çok vahim bir olaydır.

Allah cc ihtiyacımız olan her şeyi dünyamızda var etmiştir. Fizik kurallarına göre dünyada olmaması gereken maddeleri başka yıldızlardan getirerek bizim kullanımımıza sunmuştur. Mesela normal şartlarda dünyada olmaması gereken hem de insanoğlunun en çok ihtiyaç duyduğu demir madenini başka yıldızlardan dünyaya getirmiştir. “Kendisinde müthiş bir güç ve insanlar için birçok faydalar bulunan demiri de indirdik”. (Hadid Suresi - 25). Bilim, demirin güneş sistemimizde oluşamayacağını, ancak birkaç yüz milyonla ifade edilen çekirdek ısısı derecelerine sahip çok büyük yıldızların (nova-süpernova) patlayarak bünyelerindeki maddeleri savurmasıyla, dünyamızın da savrulan maddeleri çekim gücüne almasıyla bu maddelere sahip olduğunu ortaya koymuştur.

 “Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün art arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgârları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır. (Bakara Suresi - 164)

 Dünya’nın önemi:

Allah cc, dünyayı patlamadan ortaya çıkan gazın tortu kısmıyla, uzayı, yıldızlar ve galaksileri de bu maddenin hafif kısmıyla yaratmıştır. Dünya, kâinatın kalbidir. İnsan için kalp ne derece önemli ise kâinat için de dünya o derece önemlidir. Bu, insanın yaratılmışların en şereflisi ve bu şerefli varlığın da dünyada yaşıyor olması sebebi iledir. Allah cc göğü yedi kat olarak yaratmıştır. “Allah yedi göğü birbiriyle bir uyum içinde yaratmıştır. (Nuh Suresi - 15). Yedi kat gök, bilimsel olarak şimdilik atmosferin yedi kat olmasından başka bir şekilde açıklanamamaktadır. Bu yedi göğün sakinleri dünya gezegenine gelip ilahi isimlerin yansımalarını temaşa ederek yüce yaratanlarını tesbih ederler. Bu varlıklar dünya dışında nasıl yaşıyorlar diye düşünmeyin. Mesela balıklarla biz aynı dünyada farklı hayatları yaşıyoruz. Melekler de nurdan yaratılmışlardır. Pekâlâ, güneşte yaşayabilirler. Ateş, nura yani ışığa zarar veremez, bilakis ona ancak gıda olabilir. Başka varlıklar için de hakeza. Çünkü Allah cc her şeyi yerli yerince yaratmıştır.

Dünya, ilahi isimlerin yansımalarının en çok görüldüğü yerdir. Yani dünya bir nevi imalatın çıktığı kapıdır. Nasıl ki bir araba fabrikasında imalat yapılırken arabanın görünümü her bölümde ayrıdır. Başlangıçta kasnak, sonra tekerlekler, sonra kaporta, sonra camlar, koltuklar… vs. Bu bölümlerin her birinde arabanın görüntüsü farklı şekillerdedir. Ama son yani bitmiş hali teşhir bölümünde görünür. Fabrikayı bir sanatkâr olarak düşünürseniz bu son bölüm o sanatkârın bütün hünerlerinin ortaya çıktığı yer olur. İşte ilahi isimler (esma-ul hüsna) her âlemde kısım kısım açılır. Dünya ise bu açılımların en fazla olduğu yerdir. Ama gel gör ki başka âlem varlıklarının ilahi isimlerin yansımalarını bir defa olsun görebilmek için bilmem kaç bin sene sıra bekler ve sırası geldiğinde bir yağmur tanesini yere indiren bir meleğin bu yansımaları seyrederken aldığı lezzete mukabil biz insanlar, varlıklara mânâ vermemiz gerekirken, son derece güzel döşenmiş bir saraya kör bir insanın girip masaya takılarak bunun burada ne işi var, sehpaya takılıp bunu buradan kaldırın demesi gibi kör gözlerimizle üstelikte gaflet içerisinde seyretmekteyiz.

Netice olarak; Allah cc. evreni kendi iradesiyle, dünyamızı bizim yaşamımıza, başka âlemlerdeki hayat sahiplerini de oranın ortamına uygun olarak yaratmıştır. İhtiyacımız olan her şeyi yanı başımızda vâr etmiştir.

Nasıl ki bir sarayın varlığı o sarayın bir ustasının olduğunu gösterir, gözümüzün önündeki milyarlarca yıldır sönmeyen güneş ve yıldız sarayları da elbette ki onların bir ustası, bir sahibi, bir yaratanı olduğu gerçeğini gösterir. İşte O varlık, Allah cc. hazretleridir.

Kaynak: Bu yazının hazırlanmasında(SAYISAL DEĞERLER) Harun Yahya’nın "Evrenin Yaratılışı” adlı eserinden kısmen faydalanılmıştır.

Ayhan Kaplan/Cevaplar.org

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

BAŞKA GÖRÜNDÜ

BAŞKA GÖRÜNDÜ

Bir gün bir göletin arkasında bir vadinin yamacında oturmuş karşı yamaçtaki ağaçları seyr

DİZ ÜSTÜ OTURMAK

DİZ ÜSTÜ OTURMAK

Bundan elli yıl önce köyde otururduk. Ekmeğimizi annem tandırda pişirirdi. Önce diz üstü

EDEPSİZLİĞİN ADI ERGENLİK

EDEPSİZLİĞİN ADI ERGENLİK

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla... Hacı hacıyla Mekke’de, derviş dervişle tekkede, e

ANNE KARNINDAKİ BEBEĞİN RABBİYLE DİYALOĞU

ANNE KARNINDAKİ BEBEĞİN RABBİYLE DİYALOĞU

Anne karnındaki bir bebeğin ağzı vardır, gözü vardır, kulağı vardır, eli vardır, ayağı

SİGARALI GENÇ VE BEN

SİGARALI GENÇ VE BEN

Yolcu minibüsünün içindeyim. Çarşıdan Fakülteye gidiyorum. Bir durakta kahvehaneden çıkan

EY HER YERDEN GÖRÜNEN VE HER YERDEN GÖREN! SENİ İSTİYORUM!

EY HER YERDEN GÖRÜNEN VE HER YERDEN GÖREN! SENİ İSTİYORUM!

Namaz için kalkmıştım. Kıyamda durdum, kâinatı kıyamda gördüm. Rükûa vardım, kâinatı

YOLA ÇIKMAK

YOLA ÇIKMAK

Biraz sonra yola çıkacağız. On bin metre yükseklikten, üç bin kilometre yol kat edeceğiz. Bu

KAPTANLIK KOLAY BİR ŞEY DEĞİLDİR

KAPTANLIK KOLAY BİR ŞEY DEĞİLDİR

Stuttgart Hava Limanı’nın alt katında bütün dinler için ayrılan ibadethanede namaz kılarke

ARABAYI UNUTTUM

ARABAYI UNUTTUM

Unutmak çok kötü bir şeydir. Bu gün çarşıdan gelirken bir yerde arabayı park edip bir iki

İŞTE KOLAY KÂRDA ÇOK

İŞTE KOLAY KÂRDA ÇOK

İşte cemaatle namaz kılma hareketi, kaptanı imam olan mescit botuna binerek en emin arkadaşlarl

GÖKÇEADA DEPREMİ

GÖKÇEADA DEPREMİ

Belirtilen tarihte bütün Ege’de ve dolayısıyla Tavşanlı’da çok şiddetli bir deprem oldu.

"Kadınlara iyilikle muamele ediniz."

Nisa:19

GÜNÜN HADİSİ

Hafızasında Kur'an'dan hiçbir ezber bulunmayan kişi harab olmuş bir ev gibidir

Tirmizi, Sevatbu'l-Kur'an 18, 2914

TARİHTE BU HAFTA

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI