TARİHİ VE KANUNİ’Yİ ANLAMAK

Kâinat ve insan, İlâhî Kudret ve İrade'nin; Kur'an, Kelâm'ın; tarih de Kader'in kitapları olarak bize Allah'ı tanıtan dört küllî kitaptır. Türkiye'de "tarih felsefesi" denilen tarihin manâsı üzerine yapılmış ciddî bir çalışma var mıdır


2011-02-18 00:57:01

Kâinat ve insan, İlâhî Kudret ve İrade'nin; Kur'an, Kelâm'ın; tarih de Kader'in kitapları olarak bize Allah'ı tanıtan dört küllî kitaptır. Türkiye'de "tarih felsefesi" denilen tarihin manâsı üzerine yapılmış ciddî bir çalışma var mıdır bilmiyorum.

 

Nasıl her bir eşya bir hakikatin, manevî bir manâ ve mahiyetin fizikî âlemde aldığı bir şekilse, her bir hadise de yine bir hakikatin, manevî bir manâ ve mahiyetin dışlaşmasından ibarettir.

 

Cehalet ve sığlığın hâkim olduğu ülkemizde gerçek tarihçinin var olup olmadığı bile tartışılabilir. Yaşayan en büyük tarihçimiz kabul edilen Halil İnalcık'ın bir TV kanalında Osmanlı Devleti'nin ilk padişahlarının Alevî olabileceğini kabûl etmesi karşısında şoke olmuştum. Demek ki en büyük tarihçimiz, Alevîliği de, Sünnîliği de, Osmanlı tarihini anlamak için bir tarihçinin mutlaka bilmesi gereken İslâm'ı da bilmiyor.

 

Bunun gibi, yaşayan bir diğer büyük tarihçimiz İlber Ortaylı'nın da aynı TV kanalında Bediüzzaman hakkında bir satırlık bile doğru bilgi sahibi olmadığına şahit oldum. Bediüzzaman, Meşrutiyet dönemi Osmanlısı'nın en etkili şahsiyetidir. Bediüzzaman'ı bilmeyen, Meşrutiyet dönemini anlayamayacağı gibi, Cumhuriyet dönemini hiç anlayamaz. En büyük tarihçilerimizin bu seviyede olduğu bir ülkede malûm medya ürünü bir eser ne değer ifade eder?

 

Kanunî gibi insanlık tarihinin devlerinden bir şahsiyeti hayata ve insana "libido" üzerinden baktıkları anlaşılanlar dizi yapacaklar öyle mi? Necip Fazıl merhum bir mahkemesinde "Behçet Kemal Çağlar'a hakaret etmişsin!" suçlamasına şöyle cevap verir: "Hakim bey, Behçet Kemal kim, ben kimim? Hiç Galata Kulesi'yle Langa'daki bostan kuyusu bir olur mu?"

 

San'at, Arapça bir kelime olarak, "bir nev'i yapma" demektir. Herkes, san'at denilen şeyle kendini yansıtır. Meselâ, heykelciliğin san'at diye Rönesans'la hortlaması ve bugün de "modern" çevrelerde üzerinde en titrenir "san'at" olması boşuna değildir. Çünkü Rönesans ve modernizm, putperestliğe dönüştür ve putperestliğin en belirgin yansıması da heykelciliktir. Dolayısıyla, herkes san'atıyla kendini yansıtır ve san'at diye isteyene başkalarını, hele ölmüş ve tarihe mal olmuş insanları kendi penceresinden resmetme hakkı tanımak, hürriyet ve insan hakları gasbının da, zulmün de ta kendisidir.

 

Otuz üçü dahil Osmanlı padişahlarını, onların özellikle onuncusunu Kanunî'nin teşkil ettiği ilk onunu, IV. Murad'ı, II. Abdülhamid'i, hattâ Vahidüddin'i değil sözüm ona san'atkârlar, günümüzün tarihçileri de, ekran ve konuşma şehvetine tutulmuş ilâhiyatçıları da idrak edemez. Fatih, Yavuz ve Kanunî'nin yaptıklarına baktığımızda, hadis-i şeriflerde âhir zamanda Hz. Mehdî'nin ulaşacağı buyrulan hedefe baş koymuş insanlar olduklarını görürüz. Öyle anlaşılıyor ki, Hz. Mehdî'nin gölgesinde seyru sülûk etmişlerdir. Onlar, peygamberlik dışında, İslâm öncesi tarihte sırayla Hz. Musa veya Hz. İbrahim'in (imam), Hz. Davut (halife) ve Hz. Süleyman'ın (melik) bizim tarihimize vurmuş gölgeleridir.

 

Alkolle, pornoculukla, eğlence ile anarşi ile kendilerini göstermeye çalışan ve medya sihirbazlarının "işte gençlik!" diye takdim ettiği bugünkü akranlarının yaşında İstanbul'u fetheden Fatih'i asıl büyük yapan bu fetih de değildir. Güngörmüş koca Çandarlı Halil Paşa'nın karşısında "Ya İstanbul beni alır ya ben İstanbul'u!" kararlılığını gösterebilen Fatih'in idealleri, ufku, hattâ Çandarlı'yı azledebilmesinin bile yanında İstanbul'un fethi çok küçük kalır.

 

26 yaşında tahta çıkmış ve ardından Rodos'u fethetmiş, ardından Mohaç'ta tarihin en müthiş meydan savaşlarından birinde iki saatte Orta Avrupa'nın en güçlü devletini yerle bir etmiş, âdeta at sırtından inmemiş, cephede şahadet şerbetini içmiş, yaptığı kanunlarla Kanunî olarak, idareciliğiyle Sultan Süleyman olarak, Bakî'si, Fuzulî'si, Sinan'ı, Ebu's-Suud'u ve daha niceleriyle insanlık tarihinin en parlak sayfalarını yazmış bir zirveye mağma tabakasından bakanlar, ancak kendi boğulmuşluklarını resmederler.

 

Ali Ünal

 

Zaman-17 Ocak 2011

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

EŞREF EDİP’TEN; “SİZ Mİ DİNE KARŞI DEĞİLDİNİZ?”

EŞREF EDİP’TEN; “SİZ Mİ DİNE KARŞI DEĞİLDİNİZ?”

1950 seçiminden az sonra, eski başbakanlardan, medrese kökenli Şemseddin Günaltay, İzmit CHP

İnfitar Suresi/6-8

Ey insanoğlu! Seni yaratıp sonra şekil veren, düzenleyen, mütenasip kılan, istediği şekilde seni terkip eden, çok cömert olan Rabbine karşı seni aldatan nedir?

GÜNÜN HADİSİ

Zühd hakkında

“Kendisine çok konuşmama ve zühd duygusu verilen kimseyi gördüğünüz zaman ona yaklaşın.Zira o hikmet telkin eder.”İbn-i Mace-Zühd:1

TARİHTE BU HAFTA

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI