İHLÂS RİSALESİ KİME OKUNUR?
Benim için bir eleştiri/özeleştiri ikliminde ‘ihlâs’ kriteri, haklı olduğu hallerde dahi zayıfı ‘ihlâs düsturları’nı hatırlatarak eleştirinin, haksız olduğu bir halde kuvvetiyle de ‘ihlâs düsturları’nı hatırl
İkinci halife Hz. Ömer’in destansı halifeliği esnasında gerçekleşen olayların belki de en büyüğü minbere çıkıp da yüreğini kasıp kavuran o büyük endişeyi iman kardeşlerine açtığı olaydır.
“Eğrilirsem, beni nasıl doğrultursunuz?” bunu sormuştur halife Ömer. Peygamber aleyhissalatu vesselam’ın, “hak ile bâtılı ayırma” kabiliyetiyle vasfedip “Fâruk” ünvanıyla şereflendirdiği bir güzide isim olarak bunu sormuştur üstelik.
Aldığı cevap ise, “Eğrilirsen, seni kılıçlarımızla doğrulturuz” şeklindedir.
Bu kısa ve sert cevap, iki önemli mesajı beraberce içermektedir:
(1) Bugüne kadar senin icraatına ve ictihadına karşı muhalefet sergilememiş isek, bu sen yanlış yapıyor olduğun halde bizim de yanlışa meyyal oluşumuz dolayısıyla susmayı tercih edişimizden değildir. Doğru yolda yürüdüğün kanaatindeyiz ki, karşında değiliz.
(2) Yarın hayatî bir noktada ümmeti yanlış bir yola sevk etmeye kalkıştığını ve bunda da ısrar ettiğini görecek olsak, hakkın hatırını senin hatırına tercih ederiz.
Rivayetlerde, aldığı bu cevap üzerine Hz. Ömer’in çok sevindiği ve halife olarak böyle bir mü’minler topluluğu içinde yaşıyor olduğu için Allah’a şükrettiği bildirilir.
Hz. Ömer sevinip şükretmiştir; çünkü bu söz hem mü’minlerin onun o güne kadarki icraat ve ictihadında bir yanlış görmediğinin teyididir, hem de o günden sonra bir yanlış durumda koca bir ümmetin de sorumluluğunu almış vaziyette yanlış yolda yürümesine müsaade edilmeyeceğinin…
Hz. Ömer’in bu tavrı aramızda çokça zikredilse de, mutad uygulamamız, ‘mürşid’ makamında gördüğümüz kişiler tarafından yapılan yanlış bile olsa bir hikmeti olduğunu düşünmek, “Hikmeti nedir?” diye sual edeni ise “Hikmetinden sual olunmaz” diye susturmak şeklindedir.
O yüzden, bir eleştiri ahlâkı yerleşmemiştir bugünün ehl-i dininin dünyasına. Onun yerine, ‘eleştiri’yi ahlâksızlık olarak görme gibi bir tutum tercih edilmektedir. Hatta, ‘ihanet’ olarak…
İman kardeşine sırtındaki akrebi veya koynundaki yılanı haber vermek ‘uhuvvet’e ters; sırtındaki akrebi veya koynundaki yılanı görmezden gelmek mahzâ uhuvettir!
Ortada bir yanlış mı var? Elimiz ve dilimiz, yanlışı düzeltmek için değil; yanlışa dikkat çekeni ‘hizaya getirmek’ için çalışır hemen. Susmayı tercih edip rahat edecek yerde, yanlışa işaret edip izalesi için çırpınan bir mü’min görünce, Hz. Ömer misal şükür sözleri dökülmez dilimizden… Hz. Ömer ‘kılıçla’ düzeltilmeye dahi razıyken, bizim ‘sözle’ doğrultulmaya dahi tahammülümüz yoktur. Bilakis, ‘Sus!’ der ellerimiz, “Şimdi geliyorum ha!” mesajı verir ayaklarımız, ‘ihlâs’ı hatırlatır dillerimiz.
Bir yanlışı, bir eksiği, bir kusuru âdâbınca ifade etmek, Bediüzzaman’ın “Haklı tenkid hakikatı rendeçler” beyanına, “Mehenge vurunuz. Sözlerim bakır çıktıysa…” diye başlayan ricasına rağmen, ‘tenkitçilik hastalığı’ damgasını yer hemen. Ardından, ‘ihlâs’ hatırlatılır.
Sizin getirdiğiniz uyarı ‘tenkitçilik hastalığı’dır da, sizin uyarınıza ‘tenkitçilik hastalığı’ yaftasını vurmak tenkitçilik değil, hastalık hiç değil, bilakis sıhhat alâmetidir!
Siz bir yanlışa dikkat çektiğinizde “İhlâs Risalesi’ni kendi nefsi için okumak” ölçüsünden söz edilir de, bu uyarıyı yapanın daha bu uyarıyı yaparken “İhlâs Risalesi’ni nefsi için değil, bir mü’min kardeşi olarak size karşı” okuyor olduğu çelişkisi asla görülmez.
İhlâs Risalesi, elbette, öncelikle ve esasen kendimiz için, kendi nefsimizi sigaya çekerek okunmalıdır; bu açık…
Ama İhlâs Risalesi’ni yazarak Bediüzzaman ‘kendi nefsi’ni değil ‘kardeşlerinin nefsi’ni de muhatap aldığını, “Şöyle yapın, bundan sakının” diye nasihatlarda bulunduğuna göre; kendi nefsini unutmamak kaydıyla İhlâs Risalesi’nin ölçüleri pekâlâ iman kardeşlerimiz de değerlendirme alanında tutularak okunabilmelidir.
Nitekim, yukarıda da dikkat çektiğim üzere, ortada çelişik bir durum vardır zaten.
Bir mü’minin bir yanlışın izalesi gayretiyle getirdiği bir eleştiriyi İhlâs Risalesi düsturları hatırlatılarak ‘ihlâssızlık’ kapsamında değerlendirirken gerçekleşen, elbette ki ‘bir mü’mini ihlâssızlıkla suçlama ihlâsı’ değildir!
Hâlbuki, haklı tenkid, bizzat Bediüzzaman’dan öğrendiğimiz üzere, ‘ihlâs düsturları’na aykırı değildir: “Sizlerin kalb ve ruh ve aklınızı ittiham etmem. Risale-i Nur’un verdiği tesire binaen itimad ediyorum. Fakat, nefs ve hevâ ve his ve vehim bazen aldatıyorlar. Onun için, bazen şiddetli ikaz olunuyorsunuz. Bu şiddet, nefs ve heva ve his ve vehme bakıyor; ihtiyatlı davranınız.”
Haklı tenkid ‘ihlâs düsturları’na ters olmadığı için, bir noktada kritik bir yanlış görüp ona dikkat çeken mü’min de, o yanlış görülen hususun aslında ‘yanlış’ olmadığı veya ‘kritik’ nitelikte olmadığı cevabıyla ona mukabele eden mü’min de ‘ihlâssızlık’ ediyor değildir.
Benim için bir eleştiri/özeleştiri ikliminde ‘ihlâs’ kriteri, haklı olduğu hallerde dahi zayıfı ‘ihlâs düsturları’nı hatırlatarak eleştirinin, haksız olduğu bir halde kuvvetiyle de ‘ihlâs düsturları’nı hatırlatma yürekliliği gösterip göstermediğidir.
Keza, bir gerilim anında küçüklere İhlâs Risalesi’ni hatırlatırken, büyüklere de İhlâs Risalesi’ni hatırlatıp hatırlatmadığı…
Haksız olduğu halde güçlüye bir şey diyememek, mağdur olduğu halde zayıfa ‘ihlâs’ düsturlarını hatırlatmak…
Hayır, ihlâs bu değildir. ‘Uhuvvet’i tesis etmenin yolu da buradan geçmemektedir.
İhlâsın ve uhuvvetin yolunun nereden geçtiğini ise, Peygamber aleyhissalatu vesselam’dan rivayetle, Enes b. Mâlik şöyle haber vermektedir:
“Resûlullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
‘Kardeşine, zalim de olsa mazlum da olsa, yardım et.’
‘Mazlumsa yardım ederim de, zalime nasıl yarım ederim?’ diye sorulmuştu.
‘Onu zulümden alıkoyarsan, bu da ona yardımdır’ buyurdu.”
METİN KARABAŞOĞLU
RİSALE OKUMALARI 4
NESİL YAYINLARI
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
MUALLİMLERİMİZ NELERE DİKKAT ETMELİ?
İnsanları tenvir ederek cehaletten halas eden, onları atalet ve sefaletin karanlık gecelerinden
HÜRRİYET ADINA KAYBETTİKLERİMİZ
Dr. Alexis Carrel Her insan keyfine göre yaşamak ister. Bu insanın doğuştan gelen bir dileğid
ŞAFAĞIN IŞIĞINDAKİ SIR
“Annemin memnun bir eda ile: “Bu sabah kahvaltıdan önce ne yaptığımı dünyada tahmin edeme
UBEYDULLAH-I AFGÂNÎ İLE SEBÎLÜRREŞÂD İDÂREHÂNESI’NDE BİR MUHÂVERE
Ubeydullah-ı Afgānî” nâmında bir zât tarafından geçenlerde Kavm-i Cedîd ünvânıyla neş
MAÂRİF, DİN EĞİTİMİNİ EN İYİ ŞEKİLDE VERMELİDİR
İnanmak yaradılışın bir gereğidir. Din, aklın mâverâsında, zekânın fevkinde bir mürşi
MELİK FAYSAL’IN YAHUDİ KİSSİNGER'E VERDİĞİ TARİHİ CEVAP
Melik Faysal'ın en önemli gayelerinden birisi, Filistin meselesi ve Mescid-i Aksâ'nın hürriyeti
NESLİN EĞİTİMİNDE MAARİFE DÜŞEN VAZİFELER
Mânevîyatsız ilmin, beşeriyete felâh ve huzur yerine, şüphe, tereddüt, hatta ızdırap verdi
NASIL BİR MAARİF?
Yıllardır ilmî ve fikrî çalışmalarım arasında memleketimizin mânevî, ahlâkî, derûnî
GENÇLERİ HEDONİZM ÇILGINLIĞINA İTENLER
Diyorlar ki: Dünyaya bir kere gelinir. Sonun başlangıcı yoktur. Gülün, eğlenin, bir yıldır
HİCRET VE HAREKET
Hicret, tâ ezelden ebede, âlem-i vücubdan âlem-i imkâna, daire-i ilimden daire-i kudrete, tâ
ORUÇ, ORUÇ BOZMAK VESAİRE
Ramazan ayının hususiyeti oruç. Orucun hususiyeti de kendisine ait meseleler. Başında; tutan tu
- HEKİM VE FİLOZOF GÖZÜ İLE RAMAZAN
- HÜZÜNLÜ BİR HAYVANAT BAHÇESİ GEZİSİ
- YİRMİNCİ ASRIN BAŞINDA ANADOLUDA PAZARIN NAMUSU
- BİZ DE RAHATSIZIZ
- "BANA KUR’AN YETER!”
- MEALCİ KARDEŞLERİME KUR’AN’DAN MİSAFİRPERVERLİK DERSİ
- MEZHEPLERE TÂBİ OLMAYANLAR
- ‘KADİR GECESİ BİN AYDAN HAYIRLIDIR’ NE DEMEKTİR?
- İKİ PEYGAMBERİN DOĞUM GÜNLERİ
- “BİR ALLAHSIZA CEVAP”
- YEDİ YAŞIN ÖNEMİ
- DÜŞÜLEN MÜHİM BİR HATA
- YALANCININ MUMU
- BEN OLACAKTIM Kİİİİİ
- AĞIRLIĞINI DUYMAK
- SON ASIRDA TASAVVUFTA TECDİD YAPAN ÜÇ ŞAHSİYET
- KURBAN KESMEK KİMLERE VÂCİPTİR?
- KURBAN
- DİLİMİZE BİR ŞEY OLDU
- NERDE O ESKİ GÜNLER
- YALAN DOLAN SONRASI YAPILAN ASKERÎ DARBELER
- BAYRAMLA İLGİLİ SÜNNET VE ADABLAR
- BİR KOLERA SALGINI HATIRASI; NURİYE ABLA
- “GUSL-İ İÇTİMÂİ”
- İMANIN ÇİÇEĞİ RAMAZAN ORUCU
- EVLİYA
- BERAAT GECESİ İLE ALAKALI ÜÇ YANLIŞ MESELE
- ALLAH’IN AHLAKIYLA AHLAKLANANLAR
- ATEİST, DEİST ve BİLİME DİN GİBİ İNANANLARA SORULAR
"Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra da dosdoğru yaşayanlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
Ahkaf,13
GÜNÜN HADİSİ
Sahabilerim yıldızlar gibidir. Hangisine uysanız doğru yolu bulursunuz."
Rezin
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Nizamü'l-Mülk'ün Şehadeti(14 Ekim 1092) *II.Kosova Zaferi(17 Ekim 1448) *Gedik Ahmed Paşa'nın Vefatı(18 Ekim 1482)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...