SORULARLA RÄ°SALE-Ä° NUR DERSLERÄ° 3-ALAADDÄ°N BAÅžAR-ZAFER YAYINLARI-Ä°STANBUL-2009

Beşerin işlediği zulümlerde en büyük payı, insanın kendisine emanet olarak verilen ruhunu ve bedenini küfür ve isyanda kullanmak sûretiyle bizzat kendisine karşı işlediği zulümler teşkil eder. Bu manada bir zulüm, hayvanlar âlemi için söz kon


Nigâr Dere

nigardere@gmail.com

2010-12-07 16:57:51

 

Beşerin işlediği zulümlerde en büyük payı, insanın kendisine emanet olarak verilen ruhunu ve bedenini küfür ve isyanda kullanmak sûretiyle bizzat kendisine karşı işlediği zulümler teşkil eder.
Bu manada bir zulüm, hayvanlar âlemi için söz konusu değildir. O âlemlerin her ferdi kendine verilen fıtrî görevi en iyi şekilde yapmak sûretiyle daima ibadet, itaat ve tespih üzeredir. S. 40

Cenab-ı Hakk'ın doksan dokuz ismi hadis-i şerifte sayılmıştır. Cevşen-i Kebir'de bin bir isim zikredilmiştir. Bazı zatlar, İlâhî isimlerin sonsuz olduğunu söylerler. Üstadın, "hesapsız hazineler" demesi bu görüşün desteklenmesi olarak da kabul edilebilir. S. 53

Dualar çok çeşitlidir. Ve her istidat sahibi bu kabiliyetinin inkişafını, her muhtaç ihtiyacının görülmesini, çalışan her canlı maksadına ulaşmayı, çaresiz kalan herkes kurtuluşa ermeyi ancak Allah'tan dilerler. S. 84

İlâhî rahmetten faydalanılması, tekvini şeriat dediğimiz İlâhî kanunlara bağlanmış konularda, gerekli çalışmayı yapan insanlar da "fiilî dua" etmek ve neticeyi Allah'tan beklemekle "tevekkül" denilen bir nevi dua hâli üzeredirler. S. 92

Kulluğunu bilen insan, bunun gereği olarak ibadete yönelir, yasaklardan sakınır. S. 100

Ubudiyet devamlıdır, ibadet ise belli zamanlarda yapılır. İnsan namazdan çıktıktan sonra da ubudiyete devam eder. Yürürken harama bakmayacaktır, çünkü o Allah'ın kuludur ve bu bakış ona Rabbi tarafından yasaklanmıştır. Konuşurken doğru konuşacak, ticaret yapıyorsa aldatmaktan, yalandan, faizden, ihtikârdan uzak duracaktır. S. 100

Bir kul olarak yaptığımız her işte, söylediğimiz her sözde Kur'ân'ın emrettiği çizgide olmak mecburiyetindeyiz. Kötülüğü emreden nefsimize, dünyanın cazibesine, zehirli hava gibi zarar veren bozuk toplum yapısına rağmen bunu başarabilmemiz için Cenab-ı Hakk'a sığınmamız ve O'ndan yardım dilememiz gerekir. S. 103

Allah'ın rızası, istikamet üzere yaşamakla kazanılabilir. Dolayısıyla, böyle bir yaşayış için dua etmek, aynı zamanda ihlâslı yaşamak için de dua etmek demektir. S. 103

Birisi, "Falan evde buzdolabı yok" diye iddiada bulunsa, o evin tamamının gezip görülmesi sonunda buzdolabına rastlanmadığı takdirde bu nefiy, yani bu inkâr ispat edilmiş olur. Aynı şahıs, "Falan şehirde buzdolabı yok" diye dava etse, davasını ispat edebilmesi için o şehrin tamamını gezip dolaşması gerekir.
Âhiret, bu dünyadan sonraki menzil olduğuna göre, "Âhiret yoktur" denilebilmesi için, kıyamet ve ötesine gidilecek ve âhiretin olmadığı görülüp tekrar dünyaya dönülecektir ki bu inkâr ispat edilebilsin. S. 112

Onun [insanın] yaratılışı da kendi için değildir. Kur'ân-ı Kerim'de "Ahsen-i takvim" şeklinde ifade edilen onun o yüksek ve mükemmel yaratılışı, harika kabiliyeti sadece bu dünyada yaşaması için olamaz. Yani, hayatın gayesi "hayat sürmek" değildir.
İnsan ebedî âlemler için yaratılmıştır, iman ve marifet için yaratılmıştır, bu kâinat kitabını mütalaa için yaratılmıştır. İnsanın bu harika yaratılışı "ibadet içindir, tefekkür içindir, ubudiyet içindir ve baki âleme bir çekirdek, bir tarla olması" içindir. S. 123

Hafızamızda bir olayın bütün safhaları kaydolduğu gibi, olayla ilgili şahısların şekilleri, sesleri de kayıtlıdır. Bunun en ileri şekli levh-i mahfuzdaki kayıttır. Onda da her şey, her şeyiyle, en mükemmel şekilde, kayıt altına alınmıştır. S. 138

Ruh terkip değildir, basittir. Dolayısıyla, "ruh, kalp ve akıl", bedenin organları gibi müstakil varlıklar değildirler. Bazı ifadelerde, hisler vicdana bağlanır, bazısında kalbe, bazısında da akla. Bunlarda bir tezat söz konusu olmaz. S. 178-179

Ruh, terkip olmadığı için "havassı" yani hisleri akla da, vicdana da, kalbe de verebiliriz. Akıl, bu hisleri tanır ve en güzel şekilde kullanmaya çalışır. Vicdan bu hislerin varlığını bizzat yaşayarak bilir. Kalp bu hislerle sever, korkar, endişe eder. S. 179

İnsanın havassının yani his dünyasının pek çok vazifesi vardır. Bunların yerinde kullanılması insan için büyük bir terakki ve tekâmül vesilesidir. S. 179

Sevgi, korku, şefkat, endişe, merak gibi hisler eğer yaratılış gayeleri istikametinde kullanılırsa insanı hem bu dünyada hem de öte âlemde mesut ederler. S. 179

Cenab-ı Hakk'ın hadis-i şerifte doksan dokuz ismi, Cevşen-i Kebir'de bin bir ismi zikredilmekle birlikte bütün bu isimlerin tecellileri "hikmet" üzeredir, "adalet" üzeredir; canlılar için bir "inayettir" ve bu inayet İlâhî "merhametten" doğmaktadır. S. 180-181

İsm-i azam bütün İlâhî isimleri içine alır. İnsan da kâinatta tecelli eden bütün isimlere ayna olmakla nakş-ı azam olmuştur. S. 194

İnsan, ism-i âzama mazhar olduğu gibi, her ismin de "ism-i a'zamlık mertebesinin tecellisine mazhar"dır. Yani, her ismin en ileri, en mükemmel tecellisi insanda görülür. S. 194

Beden ruhun hanesidir. O halde "en güzel, en mükemmel" manalarını insanın ruhunda aramak gerekir. Ruh ahsen (en güzel) olduğu için hanesi de en güzel yaratılmıştır. Arıya kovan, tavuğa kümes, sultana saray yapılır.
Ve insan da diğer bütün varlıklar gibi Allah'ın bir kudret mucizesidir. Muciz, aciz bırakan demektir. Allah'ın yarattığı bir çiçek de mucizedir, bir böcek de, bir yıldız da. Bunlar içinde "en güzel bir mu'cize-i kudret…" insandır. S. 194-195.

İnsanın ihtiyaç yönü: "Nihayetsiz nimetlerine en ziyade muhtaç."
Hafızasıyla levh-i mahfuza, hayaliyle misâl âlemine, bedeninde kaynaşan hissiyatıyla kâinatı dolduran melekler âlemine numune olmuştur.
Merkezî nakşın bütün halıya muhtaç olması gibi, insan da bütün bir kâinata muhtaçtır. Bu ihtiyaç onun mahiyetine İlâhî rahmet ve hikmetle konulmuştur. Zira bu ihtiyaç, mahlûkatı insanın hizmetine koşturmuş, onu arza halife yapmıştır. S. 196

Eğer ebedî hayat olmazsa insanın da ölümünü bilmesinin bir manası kalmaz. Her işi, her sözü ve her hali âhiret hesabına –sevap yahut günah– meyveleri veren insanın, ölümünü bilmesi kendisi için büyük bir rahmettir. Allah Resulünün, "Lezzetleri acılaştıran ölümü çok zikredin (çokça hatırlayın)" hadis-i şerifleri bu noktada çok manalıdır. S. 197

…Ubudiyet yerine isyan, iman yerine küfür, İslâmiyet yerine bâtıl yollara sapmak insanın istidadını ifsat eder. Cennete meyve verme kabiliyetinde olan o insan, kendisi için tam ters bir neticeyi hazırlamış olur. S. 306

Bedene hiçbir organ gereksiz takılmadığı gibi ruha da hiçbir duygu, hiçbir his hikmetsiz verilmemiştir. Bu hislerden birisi de "ebedî yaşama isteği" olarak özetleyebileceğimiz "aşk-ı beka ve şevk-i ebedîyet ve amal-i semediyet"tir. Bu hissi, insan ruhuna takan Allah, onun cevabı olan "ebedî âlemi" de insan için yaratacaktır. Nitekim yaratmış ve insanı o âleme yolcu yapmıştır. S. 309-310.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Ne yerde ne gökte zere ağırlığınca bir şey Rabbinden uzak (ve gizli) kalmaz.

Yûnus,61

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Kim alim geçinmek, sefihlerle münazara yapmak ve halkın dikkatlerini kendine çekmek gibi maksadlarla ilim öğrenirse Allah o kimseyi cehenneme atar."

Tirmizi, Ä°lm 6, (2666)

TARÄ°HTE BU HAFTA

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI