MUHKEM – MÜTEŞABİH –2. BÖLÜM-

Eğer Kur’ân'ın tamamı muhkem olsaydı, bu sefer hem tasdik hem de amel yönü ile Kur’ân'la sınama hikmeti sözkonusu olmazdı. Çünkü Kur’ân'ın anlamı açıkça ortada olacak olsaydı fitneyi aramak ve Kur’ân'ın tevili peşind


Nigâr Dere

nigardere@gmail.com

2010-10-08 04:38:23

Kur'ân-ı Kerim Âyetlerinin Muhkem ve Müteşâbih Türlerine Ayrılmasındaki Hikmet

Eğer Kur'ân'ın tamamı muhkem olsaydı, bu sefer hem tasdik hem de amel yönü ile Kur'ân'la sınama hikmeti sözkonusu olmazdı. Çünkü Kur'ân'ın anlamı açıkça ortada olacak olsaydı fitneyi aramak ve Kur'ân'ın tevili peşinde gitmek maksadı ile onu tahrif etmeye ve müteşâbihlere sarılmaya imkân bulunmazdı.

Şayet bütünüyle müteşâbih olsaydı, bu sefer Kur'ân'ın bütün insanlar için apaçık ve bir hidayet olması sözkonusu olmazdı. Gereğince amel etmeye de imkân bulunmazdı. Üzerine sağlam bir akîde bina edilemezdi.

Fakat yüce Allah hikmetiyle onun bir kısım âyetlerini muhkem olarak indirdi. Müteşâbih görülen âyetlerin açıklanması için bu muhkem âyetlere başvurulur. Diğer âyetler ise kullara sınav olmak üzere müteşâbihtirler. Böylelikle imanında samimi olanlar ile kalblerinde eğrilik bulunanlar birbirinden açık bir şekilde ayrılmış olur. İmanında doğru ve samimi olan bir kimse Kur'ân'ın bütünüyle yüce Allah tarafından geldiğini kesinlikle bilir. Allah tarafından gelen herşeyin hakkın ta kendisi olduğunu, onda bâtıl diye bir şeyin ya da çelişkinin bulunmasının imkânsız olduğunu kesin olarak bilir. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Önünden de, arkasından da batıl ona erişemez. (Çünkü o) hikmeti sonsuz, her hamde lâyık olan tarafından indirilmedir." (Fussilet, 41/42)

Kalplerinde eğrilik bulunan kimseler ise, müteşâbihten hareketle muhkem buyrukları tahrif etmeye yeltenirler. Haberler hakkında şüphe uyandırmak için hevâlarına tabi olmaya, hükümlere karşı büyüklenmeye kalkışırlar. Bundan dolayı akide ve amelleri itibariyle sapık kimselerin, çoğu zaman bu sapıklıklarına bu tür müteşâbih âyetleri delil gösterdiklerini görürüz." 

Müteşabihteki gizlilik şu yönlerde belirebilir:
a)
Müteşabihliğin sadece lafızda olması: Lafızda müteşâbihlik ya kelimede, ya da cümlede olur. Kelimenin garip bir kelime olması veya birden fazla anlama gelmesi onu müteşâbih kılar. Cümlede müteşâbihlik ise, cümlenin kuruluşundan ve cümlenin üslûbundan kaynaklanan durumdur.

b) Müteşabihliğin sadece manada olması: Allah'ın sıfatları, kıyametin ahvali, cennet nimetleri, cehennem azabı gibi insan aklının tam anlamıyla kavrayamadığı hususlardır.
c) Müteşabihliğin hem lafız hem de mana da olması: Anlaşılması hem lafzının hem de manasının çeşitli yönlerden inceleyip araştırılmasına bağlı olan ayetlerdir.

Geniş anlamıyla müteşâbihlerin kapsamına yukarıda anlattığımız hususların hepsi girmesine rağmen, özel ve yaygın anlamıyla müteşâbih, Allah'ın sıfatlarını konu alan âyetlerdir.
Kur'ân-ı Kerim Allah hakkında istivâ, vech (yüz), yed (el), ayn (göz) gibi sıfatlardan bahsetmektedir. Allah hakkında kullanılan bu sıfatlar zahirleri üzere mi kabul edilecekler; yoksa te'vil mi edilecekler? Âlimler arasında bu hususlar tartışma konusu olduğundan, müteşâbih derken ilk akla gelen hususlar bunlar olmaktadır.
Selef âlimleri bu sıfatları zahirleri üzere kabul eder, te'vil etmezlerdi. Onlara göre bu sıfatları te'vil etmek, meselâ "istivâ"ya "istilâ" demek "vech"e Allah'ın zâtı; "yed"e Allah'ın kudreti gibi anlamlar vermek, bu sıfatları tatîl (işlevsiz kılma) ve onları yok saymaktır.
Selef âlimleri bunu söylerken, Allah'ın elinin bizim elimize benzediğini ya da Allah'ın cisim olduğunu kasdetmezler. Nasıl Allah'ın zat ve sıfatlarını bilmiyorsak, sıfatlarının da keyfiyetini bilemeyiz, derler. İmam Malik'in, "istivâ"nın ne olduğunu soran birine; "İstivânın keyfiyeti akıl ile bilinemez. İstivâ'nın dildeki anlamı ise meçhul değildir. Ayrıca buna iman etmek vacib, hakkında soru sormak ise bid'attir" şeklindeki cevabı meşhurdur (Beyhakî, Kitabu'l-Esmâ ve's-Sıfât, Mısır 1358, s. 408).
Ancak hapsedilemeyecek bir fıtratta yaratılan insan zekâsı, müteşabihat üzerinde de işlemeye başlamıştır. Hele İslamiyeti ifsad etmek isteyenlerin, bu gibi ayetlere gelişi güzel mana vermelerini önlemek ve aynı zamanda kötü neticelerinden müslümanları korumak için, müteşabih ayetleri islam'ın ruhuna uygun bir şekilde tevil etmek mecburiyeti hâsıl olmuştur.

Müteşabih ayetlerin tevil edilmesi caiz görülmezse de, Kur'an-ı Kerimde yasaklanan ve caiz görülmeyen tevil (Al-i İmran: 7-8), gönülleri sapkın, niyetleri kötü olanların fitne ve fesat çıkartmak maksadıyla yapmak istedikleri tevildir. Yoksa iyi niyetle, akla muhakemeye ve dinin esaslarına uygun olarak yapılan teviller makbul ve lazımdır. Çünkü ilk devirdeki sağlam iman kaybolmuş, meydana gelen tereddütleri ma'kul bir şekilde ortadan kaldırma gereği icab etmiştir. 

"Kur'ân'ın bir kısmı muhkem âyetlerdir. Onlar Kitab'ın anası (esasıdır). Diğer bir kısmı ise müteşâbih âyetlerdir" (Al-i İmrân, 7).
Bu âyetteki muhkemât ifadesi, nâsih veya neshedilmemiş âyetler, müteşabihât ise neshedilmiş âyetler olarak değerlendirilmiştir. Ancak âyet hakkındaki yorumlardan sadece biri olan bu görüş, âyetin devamına uygun düşmemektedir. Bu konudaki diğer görüşlerin önemlilerini şöyle özetleyebiliriz:

1- Muhkem, Allah tarafından helâl veya haramlığı kesin olarak belirtilen, şüphe ihtimali bulunmayan şeylerdir. Müteşabih ise aksi durumda olan şeylerdir.

2- Muhkem, delâleti kat'i ve açık olup başka manalara ihtimali olmayan, müteşabih ise çeşitli manalara muhtemel olan ayettir. Bu görüş Şâfiî ve Muhammed b. Ca'fer ez-Zübeyr'e ait olup İbn Atiyye tarafından tercih edilmiştir. Bizce de bu görüş âyetin manası, siyak ve sibakı açısından en uygun olandır.

3- Muhkem, lafızları tekrarlanmayan, müteşabih ise tekrarlanan ayetlerdir.

4- Muhkem, farzlar, va'd ve vaîdler, müteşabih ise kıssa ve emsâllerdir.

5- Muhkem, âlimlerin tevilini bilip manasını anladıkları, müteşabih ise kıyametin vakti gibi Allah'tan başkasının bilmediği şeylerdir.

6- Muhkem, delile ihtiyaç duymadan kendi kendine yeterli olan ifadelerdir.

7- Muhkem, mana ve hükümlerin hikmet ve sebepleri akılla bilinen, müteşabih ise böyle olmayan şeylerdir.

Görüldüğü gibi diğer âyetlerde olduğu gibi, bu âyetin de neshe delaleti kesin değildir.
Bilhassa ilk iki ayetle ilgili olarak nakledilen sebeb-i nüzuller ise zayıf rivayetler olup, ayetin izahında dikkate alınacak sağlamlıkta değillerdir." 

"Müteşabihlerin Kur'ân'da yer almasının hikmetleri çok olup şimdi onları anlatmaya mekân müsait değildir. Sadece şunu belirtelim: İnsanın aklı ve ilmi mahdut olduğu gibi, kâinat ve hayat hakkındaki beşeri ilmi ilerleme de zamanın akışı içinde yavaş yavaş olmaktadır. Kur'ân ise mutlak ilim sahibinden geldiği için kesin hakikatler ihtiva etmekle birlikte bunları beşerin sınırlı seviyesine anlatma durumundadır." 

"Nihayet müteşabihler Kur'an'ın mucizevi taraflarından birini teşkil ederler. Zira Allah Teala tomurcuk halinde yavaş yavaş açılan ayetlerin katmanlarına, nüzul asrından sonra da inkişaf edecek, tali derecedeki manaları dercetmiştir. Nitekim: "Biz onlara ayetlerimizi gerek dış dünyada, gerek kendi öz varlıklarında göstereceğiz. Ta ki insanlar Kur'an'ın hak ve gerçek olduğunu anlayacaklar." (Fussilet, 53) ayeti bunu ifade etmektedir. Böylece Kur'an, müteşabih ayetler hazinelerinde bulunan gizli i'caz-ı ilmiye (ilmi mucizelere) işaret etmektedir. Vallahu a'lem." 

DÄ°PNOTLAR:

1- Muhammed Salih el-Useymîn, Tefsir usulüne giriş, Çev. M. Beşir Eryarsoy.

2- http://www.darulkitap.com/oku/kuran/tefsirler/tefsirdersleri/08.htm

3- http://www.sorularlaislamiyet.com/index.php?s=article&aid=9145

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

"Ey Rabbimiz! Nurumuzu tamamla ve bizi bağışla, şüphesiz ki sen her şeye kadirsin."

Tahrim, 8

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Haramla beslenmiş vücut cennete giremez."

Taberânî.

TARÄ°HTE BU HAFTA

*İmam-ı Azam Ebu Hanife(r.a.) Vefat Etti.(6 Mayıs 765) *İkinci Dünya Savaşı Sona Erdi.(8 Mayıs 1945) *Osman Gazi'nin Doğumu(9 Mayıs 1252) *Ahmed Cezzar Paşa'nın Akka'da Napolyon'u Yenmesi.(10 Mayıs 1799) *1897 Türk-Yunan Savaşı Türk Zaferiyle Sona Erdi

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI