Cevaplar.Org

PROF. DR. FARUK BEŞER’İN PENCERESİNDEN İLİM DÜNYAMIZIN YÜZ AKLARI-2

İkinci kısım


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2010-08-29 18:44:52

 Halil Günenç Hocaefendi 

Yine bizim medar-ı iftiharımız olan âlimlerimizden, kadru kıymeti bilinmesi lazım gelen hocalarımızdan bir tanesi. Farklı olduğu tarafları var; Arapça zaten ana dili. Arap olduğu için meseleye bir sıfır galip başlıyor.

Fıkha füruat olarak hâkim olma bakımından herhalde en ileri noktalarda. Ama işin belki "fakih'ün-nefs" olma, belki usul meselesi açısından daha ileride olanlar olabilir.

Hasan el-Benna

Hasan el Benna da maalesef benim her şeyi ile okuduğum ve bilgi ve düşüncemin temelini oluşturan bir insan değil.

Hasan el Benna, İslam dünyasındaki herkes biliyor ki, Mısır'daki son dönem İslami uyanışın imamı.

Âlim bir insan, kitapları, risaleleri var. Zaten âlim olmadan siz insanlara, özellikle İslam'ı biraz bilen insanlara yön veremezsiniz.

Çok takva bir insan, ehl-i hâl bir insan.

Hayreddin Karaman Hocamız

Tabii, hayatta olan insanları değerlendirmek zor. Bununla beraber şöyle söyleyeyim; Hayreddin Karaman Hocamız, hocaların hocası olarak Türkiye'de fıkıh deyince ilk olarak akla gelen, medar-ı iftiharımız hocalarımızdandır. Şu anda kim ne derse desin, fıkıh dendiğinde yukarıdan aşağıya doğru sayılacaksa, Hayreddin Bey ile başlanacaktır.

Ömer Nasuhi Hocadan ders almış, o zamanlardan beri İslam enstitülerinin, İmam Hatip okullarının, İlahiyatların içinde bulunmuş.

 Şanslı, avantajlı tarafı, kitap bulunmadığı dönemlerde bazısını Bekir Topaloğlu hoca ile beraber olmak üzere, hangi derse ihtiyaç varsa usul-i fıkıhtan Arapça sözlüğe kadar, o konuda ders kitapları kaleme almış.

Yazmak çok önemli. Siz yazdığınız konuda fevkalade bir eser meydana getirmeseniz dahi, yazma size bildiğinizi doğru öğretir. O açıdan, böyle bir avantaj Hayreddin beye kendi kabiliyetleri yanında çok şeyler kazandırmış.

Hayreddin bey çok keskin bir zekâya sahip, nafiz bir akla malik, doğrusu benim gibi duygusallığı değil de akıl tarafı galip olan bir insan.

Yani o görüşünü, bu görüşünü insanlar eleştirebilir, mümkündür. Ama bütün olarak baktığınızda bizim de istifade ettiğimiz, benim sıkıştığımda kendimi durultabilmek için telefon açıp sorduğum, "Hayreddin Bey ne düşünüyor, acaba ben yanlış mı düşünüyorum" diye kendimi test ettiğim hocalardan biridir.

Mehmed Savaş Hoca

Savaş hoca çok kıymetli bir hocamız. Ama bir tarafı onu sürekli arka planda kalamaya itmiştir. Kendisine söylediğimiz için burada söylemekte bir sakınca görmüyorum. Mehmed Savaş Hoca maalesef bütün bildiklerini içinde saklı tutuyor, yazmıyor. Yazmadı, böyle bir alışkanlık edinmedi. Bundan dolayı da bütün bildikleri ile birlikte gidecek. Allah sıhhat, afiyet, uzun ömür versin.

 Suriye'de okumuş. Orada uzun bir süre bir camide hatiplik yapmış. Ondan sonra da Türkiye'nin en üst dini okulları sayılan Haseki Eğitim Merkezi gibi ihtisas okullarında uzun yıllar hocalık yapmış. Emekli olduktan sonra da pek çok uluslar arası toplantılarda Türkiye'yi temsil etmiş.

Fıkha hâkimiyet, Usul bilgisi ve Arapçada zirvelerde. İmam Merginani'nin Hidaye'si denilince ülkemizde ilk akla gelen isimdir. Ki Hidaye, Hanefi fıkhının nirengi noktasıdır, merkezidir.

 Biz de kendisinden Fatih Camiinin önündeki Fatih Kütüphanesi olan kubbeli küçük binada uzun zaman ders okuduk. Ben övünerek, iftihar ederek "benim hocam" dediğim hocalarımdan birisidir. Kendisine sıhhat, afiyet dilerim.

Mevdudi

Büyük bir insan. Tefsiri çok güzel. Bendenize okunabilecek bir tefsir sorulduğunda, dil probleminden dolayı Elmalılıyı tavsiye edemediğimizden, ilk aklıma gelen Mevdudi'nin tefsiri oluyor.

Fetvalarına gelince, fetvalarını çok mütalaa etmiş sayılmam. Ama kabul etmemiz gerekir ki, Mevdudi büyük bir âlim. Ve bence hiç sakınmaya gerek yok, bir müctehid. Dolayısıyla fetvaları bir defa mutlaka görülmeli. Hayatın içinden geldiği, hayatı bildiği için, herhangi bir konuda o konunun tarihsel süreci içinde tam yerine oturduğunu görmek için Fetvalarına bakılmalı.

 Ama bunu "Mevdudi fetva vermişse mutlaka doğrudur" anlamında söylemiyoruz.

 Mevdudi'yi birisiyle karşılaştırmak icap ederse, ben Kardavi ile karşılaştırırım. Aynı etkileri yaptıklarını, aynı seviyede olduklarını söyleyebilirim. Belki Mevdudi'nin biraz eylem tarafı, heyecan tarafı daha galip. Kardavi'nin de ilim tarafı daha galip.

Fakat İslam âlemine etkileri bakımından Mevdudi, Kardavi'den daha ileride. Nitekim Kardavileri de, Seyyid Kutupları da etkileyen, onların oralarda olmasını sağlayan insanlardan birisi Mevdudi'dir.

İlmi bir gelenekten gelmeme hata yapma ihtimalini çoğaltır, bunu kabul ediyoruz. Buna rağmen âlim insanlar bakarlar, yanlışları varsa ayıklarlar.

Muhammed Hamidullah

Allah kendisine gani gani rahmet eylesin. Her hatırladığımda üzüntü ve burukluk hissettiğim bir insandır. Çünkü üniversitede okurken Allah lütfetti, Hamidullah Hoca iki sene bizim derslerimize geldi. Fakat o zaman yanıltıcı bir takım insanların, cemaatlerin, grupların etkisinde kaldık.

Hatta merhum Necip Fazıl'ın etkisinde kaldık. O, Hamidullah'a "Baidullah" diyordu.

-Ama sadece o Hamidullah'a karşı değildi ki. Mesela merhum Ahmed Davudoğlu Hoca da karşı..

 -İşte Ahmed Davudoğlu'nun oluşturduğu bir hareketi, Süleymancı kardeşler almışlardı, Işıkçı kardeşler almışlardı. Onlar, Seyyid Kutub'a "Sosyalist" diyorlardı, Mevdudi'ye "Merdudi" diyorlardı. Necip Fazıl'ın dini bilgilerinin kaynakları da bu gruplardı.

Böylece biz de merhum Hamidullah'a karşı menfi duygularla yüklüydük. İlk sene böyle geçti. Hamidullah Hocanın umumi, herkese açık olan dersleri vardı. Her an "acaba şimdi sözünün altından ne çıkacak? Ne söyleyecek? Hangi tarafı tahrip etmek için araya bir şey sokuşturmaya çalışacak" diye, öğrenci halimizle öyle hinoğlu hinlikler arardık.

Böyle olduğu için de doğrusu bir yıl hocadan istifade edemedim. Bunu hatırladıkça hep üzüntü duyarım. Kendi kendime de "Ya bu kadar mı olmalı bir insanın basireti?" diye vahlanırım.

 Ama sonra Allah'a şükür, baktık ki bu adam evliyaullahtan biri. Yemeğini hesaplayarak yiyen, zamanını hesaplayarak kullanan, bir lokmayı fazladan almayan bir insan. Hatta ben onu anlatırken "otuz altı kiloluk dev bir adam" derim.

Görünüş olarak ufacık tefecik. Ama kendisinde ilimden başka bir şey olmayan, hayatını ilme, İslam'a vermiş bir zat. Fransa'da yaşarken ortalama günde 15 kişinin kendisi vesilesi ile Müslüman olduğu bir insan.

Fethullah Gülen Hocaefendi'nin yetmişli yıllara ait bir soru cevap bandında dinlemiştim. Hamidullah Hoca Fransa'da on beş yıl ağzına et koymamış, sırf temiz olduğundan emin olmadığı için.

Demek ki bu kadar da helale harama dikkatli bir insan Hamidullah Hoca. On küsur dil bilen, belki eserleri 30-40 dile çevrilen, medar-ı iftiharımız dev bir âlim.

Rasulullah'ın (Aleyhissalatu vesselam) hayatı söz konusu olunca ilk akla gelen eserlerden biri onun kitabıdır. Kaldı ki, o zaman, o gruplar bu kitabın daha adına takılmışlar, onunla eleştiriye başlamışlardı. "İslam Peygamberi ne demek?" filan demişlerdi.

Hâlbuki Hz. Âdem'den beri gelen doğru yolun adı İslam'dır. Resulullah (Aleyhissalatu vesselam) diğer bütün peygamberler gibi, İslam Peygamberidir. Buna bile çok laf etmişler, makaleler yazmışlardı. Onu küfre sokuyorlardı. Ne korkunç bir şey bu.

Hoca da bunları duyuyordu, üzülüyordu. Bazı şeyler sorulduğunda da acı bir tebessüm gösteriyor, bir şey söylemiyor, bir âlime yakışacak tarzda hareket ediyordu. O acı tebessümlerini hâlâ hatırlarım. Bunlara verilecek en etkili cevap da belki buydu.

Dolayısıyla, merhum Hamidullah Hoca benim bir bakıma şerefim, bir bakıma da hâlâ üzüntü sebebimdir. Ne yazık ki o zaman o kadar düşünebiliyorduk. Bir takım insanlar bizi yöneltmeye muktedir idi. Ama Elhamdülillah ki anladık. Hamidullah için de taksiratını affetmesi için Allah'a dua ediyoruz.

İslam Peygamberi kitabını düşünün. Adım adım Rasulullah'ın (Aleyhissalatu vesselam) gittiği her yeri gezmiş, 15 yıl oralarda kalmış, her şeyi adeta santim sanim ölçmüş. Hayatı Rasulullah'ın (Aleyhissalatu vesselam) gezip dolaştığı yerlerde geçmiş.

 Şunu da söyleyeyim, Hamidullah Hoca bugünkü gibi, biraz bir şeyler öğrenince hemen ortaya çıkan modern düşünceli insanlar gibi değildi. Son derecede gelenekçiydi. Böyle abuk subuk bir insan değildi. Mesela Şafii mezhebini istilzam ediyordu. Şafii mezhebi dışındaki bazı görüşleri söyleyenlere; "olsun, benim mezhebim Şafiidir" diyordu. Hocanın "Efendim, İmam Şafii böyle diyor, ama ben bunu terk ediyorum" dediğini hatırlamıyorum. Şafii mezhebiyle amel ederdi.

Osman BektaÅŸ Hocaefendi

Allah rahmet eylesin, tanımışlığımız var. Erzurum'da ders okuduğumuz Mehmed Tavlaş Hoca onun talebesiydi. Osman Bektaş Hoca arasıra biz ders okurken uğrar, hocamız da ona çok saygı gösterirdi. Biz de onların konuşmalarını dinlerdik.

 Hatta bir fetvasını hatırlıyorum. Bizim hocamız sormuştu, "Hocam, hastalar oruç tutamaz deniyor. Kur'an-ı Kerim bunu söylüyor. Fakat bu hastalık ne kadar olmalı ki oruç tutamasın? Bunun bir ölçü yok. Buna ne diyeceğiz?

O zaman Osman Bektaş Hoca şöyle bir şey söylemişti; "Hastalık ne kadar olursa olsun. Bir hastalık ki oruç tuttuğumuzda azıyor veya iyileşmesi gecikiyor ise, o hastalıktan dolayı oruç tutmayabiliriz."

Bir hatıram da şu; Ben Erzurum'da Ulu Camii'nin yanı başında bir mescidde imamlık yapıyordum. O da bir ara Ulu Cami'de vaaz ediyordu. Osman Bektaş Hoca'nın vaazı safi fıkıh kuralları idi. Halka yönelik, bugünkü tabirle popüler bir vaaz değildi.

"Azizim" der başlar, söylediği her şey "kayd-i ihtirazi" dolu bir fetva, başka anlamlara çekmeyi hedefleyen kayıtlarla süslenmiş kural halindeki fıkıh cümleleri idi. Böyle olduğu için de koskoca Ulu Camide şöyle bir etrafa bakardım, Osman Bektaş Hocayı orada dinlemeye gelen ya on kişi veya onbeş kişi ancak olurdu.

Osman Bektaş Hoca uzun yüzlü, uzun sakallı, hafif kambur, burnu da öyle hafif kambur, mütebessim çehreli bir zat-ı muhteremdi.

Kendisi ile ilgili şöyle bir hatıram daha var; Rahmetli Ruhi Özcan Hoca bizim özel ders verdi. El-Veciz adlı usul-i Fıkıh kitabını okuttu. Ruhi Hoca çok iyi Arapça bilen bir insandı. Hatta benim gördüğüm insanlar arasında fıkıh ve Arapçaya hâkimiyeti en önde bir zattı.

Biz eski usul Arapça okuduğumuz için, kendisine eski usulün çok önemli olduğunu söylerdik. Çünkü hocalarımızdan öyle duyardık. O da tebessüm eder; "Önemli olan Arapçayı çok iyi bilmek. Bunu bildikten sonra nasıl bilmiş olursanız olun" falan derdi.

Çünkü Arapçayı çok iyi bilirdi. Mastır tezi olarak şu yanı başımdaki İmam Tahavi'nin "Eş-Şurut'üs-Sagir" adlı iki ciltlik kitabını tahkik etmişti.

 Bağdat Radyosunda uzun zaman spikerlik yapmıştı. Konuştuğu zaman, hiçbir Arap onuna Arap olmadığını fark edemezdi. Güzel konuşurdu ve hiçbir zaman israf-ı kelam etmezdi. Mesela El-Veciz'den bir Arapça cümle okurdu, tercümesini söylerdi. Ters çevirseniz Arapçası çıkardı, o kadar motomottu. Hatta o tercümeler motomot tercümeler olarak yayınlandı.

 Böyle ölçülü bir adamdı. Gıdasına kadar her şeyinde ölçülüydü. Sonradan bu dediklerimizi ona başkaları da söylemiş ki, eski kitapları okumaya karar vermiş ve Osman Bektaş hocaya gidip Emsile'den başlamak üzere ders almaya başlamış. Hâlbuki Arapça konuşmada Ruhi Özcan Hoca, Osman Bektaş hocadan ilerdeydi. En azından konuşmada, kitap okumada bu böyleydi. Belki eski metinlere vukufiyet ayrı bir şey, ama öbür açıdan Osman Bektaş hocadan çok ileriydi.

 Bunu şuradan biliyorum; Osman Bektaş hocanın Arapça bir risalesi vardır. Onu bir Arap okusa hiç de beğenmez. Buna rağmen Ruhi Özcan, Osman Bektaş hocaya gitmiş, diz çökmüş ve kısa zamanda bu eski metinleri hazmetmiş ve ondan icazet almıştı.

Bir gün hatırlıyorum, sınıfta Osman Bektaş hocadan bahsetti. Kendi ifadesiyle söyleyeyim; "Füruu fıkıhta dünyada yektadır" demişti.

Çünkü Osman Bektaş hoca, İbn Abidin'i ezber derecesinde bilirdi. Hatta Erzurum Caferiyye Camii imamının bir oğlu vardı, arkadaşımızdı; şu an Ankara İlahiyat Fakültesi dekan yardımcısı Prof. Halis Albayrak.

 Ben, Ruhi Özcan hocanın bu sözünü ona anlatınca demişti ki; "Evet, babam da öyle anlatıyor. Bir gün babam Müftülüğe vekâlet ediyormuş. Kurbağa satışı ile ilgili bir fetva sorulmuş. Babam da oradaki hocalara; "Ya böyle bir şey fıkıh kitaplarında nerede var? demiş. Bir sürü aramış, taramışlar. Bir hafta sonra, tam fetvayı verecekleri sırada Osman Bektaş hoca da içeri girivermiş. "Siz ne diyorsunuz efendim?" demişler. Osman Bektaş hoca hemen "Evet, İbn Abidin'in falan cüzünde, filan sayfalarda o mesele vardır, şöyle diyor" diyerek fetvayı söyleyivermiş. Böyle de İbn Abidin'e vukufu olan bir insan.

 Osman Bektaş Hoca'nın Elmalılı Hamdi Efendi'yi "sefer" bahsinde destekleyen bir risalesi vardır. O risale "Risale fi's Sefer" diye yayınlandı. Yayınlanmasına da yine arkadaşlarımızdan Prof. Sadi Çöğenli hoca vesile oldu. O risale, elbette ilmi tarafı bir yana, ama Arapçasıyla, okuyan insanın "bu risaleyi yazan fakihtir" diyeceği güçte değildir, Allah için söylemek gerekirse bu böyledir.

 Ama biz o insanın fakih olduğunu biliyoruz. Ancak yazmaya kalktığında böyle yazıyorsa, demek ki bizim ulemamız Arapça yazma konusunda eskiden beri çok muktedir olamamış. Hind uleması yazmış, Pakistan uleması yazmış, orası burası yazmış. Ama bizim Arapça yazıp da yazdıklarıyla meşhur olan çok fazla âlimimiz yok.

-Devam Edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

YAVUZ BÃœLENT BAKÄ°LER BEYEFENDÄ° Ä°LE MÃœLAKATIMIZ-3

YAVUZ BÃœLENT BAKÄ°LER BEYEFENDÄ° Ä°LE MÃœLAKATIMIZ-3

-Hocam, dilimize sadece Arapçadan ve Farsçadan değil diğer dillerden mesela Yunancadan veya baş

YAVUZ BÃœLENT BAKÄ°LER BEYEFENDÄ° Ä°LE MÃœLAKATIMIZ-2

YAVUZ BÃœLENT BAKÄ°LER BEYEFENDÄ° Ä°LE MÃœLAKATIMIZ-2

Hocam dilde tasfiyeler ile 300-500 kelimeyle konuşabilen bir nesil nasıl büyük düşünebilecek?

YAVUZ BÃœLENT BAKÄ°LER BEYEFENDÄ° Ä°LE MÃœLAKATIMIZ-1

YAVUZ BÃœLENT BAKÄ°LER BEYEFENDÄ° Ä°LE MÃœLAKATIMIZ-1

Takdim Kıymetli ziyaretçilerimiz, değerli mütefekkir, şar ve yazar Yavuz Bülent Bakiler beyef

SEYDA FETHULLAH AYTE Ä°LE OHÄ°N MEDRESELERÄ° ETRAFINDA SOHBETÄ°MÄ°Z

SEYDA FETHULLAH AYTE Ä°LE OHÄ°N MEDRESELERÄ° ETRAFINDA SOHBETÄ°MÄ°Z

Seyda Fethullah Ayte Hocaefendi ile Şark medrese eğitim zincirinde çok önemli bir rolü olan Ohi

MUSTAFA ÖZCAN HOCAMIZ İLE COĞRAFYAMIZDAKİ SORUNLAR ETRAFINDA-2

MUSTAFA ÖZCAN HOCAMIZ İLE COĞRAFYAMIZDAKİ SORUNLAR ETRAFINDA-2

-Demin biraz değindik ama şöyle sorayım, Mezhebinin görüşünü savunan bir mümin “mezhebin

MUSTAFA ÖZCAN HOCAMIZ İLE COĞRAFYAMIZDAKİ SORUNLAR ETRAFINDA-1

MUSTAFA ÖZCAN HOCAMIZ İLE COĞRAFYAMIZDAKİ SORUNLAR ETRAFINDA-1

Takdim Kıymetli ziyaretçilerimiz, geçtiğimiz ay değerli araştırmacı-yazar Mustafa Özcan be

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-4

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-4

-Ahmed bin Hanbel’in Müsned’inde naklettiği bazı hadisler için “keşke bunları nakletmese

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-3

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-3

-Eş’ariler ile Maturidiler arasındaki fikri çatışmaların dini yorumlamada zarar verdiğini s

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-2

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-2

-Usul-i fıkıhta bir şeyin vacip veya mendup olmasında yeni bir usul olarak şu söylenmektedir;

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-1

SALÄ°H EKÄ°NCÄ° HOCAEFENDÄ° Ä°LE TARTIÅžILAN MESELELER ETRAFINDA-1

Salih Ekinci Hocaefendi ile son röportajımız

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE MODERNİST DÜŞÜNCE VE BİD’ATKAR MEZHEPLER ÜZERİNE-3

SALİH EKİNCİ HOCAEFENDİ İLE MODERNİST DÜŞÜNCE VE BİD’ATKAR MEZHEPLER ÜZERİNE-3

-Seyda izninizle başka bir soruya geçiyorum. Vehhabiler ehl-i sünneti müşrik olarak mı görmek

Sakın israf etmeyin, çünkü Allah israf edenleri sevmez.

En'âm, 141

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

SABAH İLE YATSI NAMAZLARINI CEMÂATLE KILMANIN FAZÎLETİNE DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ

Münâfıklara sabah ile yatsı (cemâat) namazlarından daha ağır hiç bir namaz yoktur. (Halbuki) bu iki namaz(ın cemâatin)de olan (ecir ve fazîlet)i bilseler emekliye, emekliye (sürtüne, sürtüne) de olsa onlara gel(ip hâzır ol)urlardı. (Ebû Hüreyre)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Çanakkale'de Kirte Zaferi(28.04.1915) *Gazneli Mahmud'un vefatı(30.04.1090) *Cezzar Ahmet Paşa Akka'da Napolyon'u püskürttü.(2.05.1799) *Fatih Sultan Mehmed'in vefatı(3.05.1481) *Hâlid bin Zeyd Ebû Eyyûb Ensari'nin vefatı (4.05.677)(İ.hatip takvimi)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI