Ä°SLAM TARÄ°HÄ°

Eser Adı: İslam Tarihi Müellifi: Mustafa Asım Köksal Yayınevi: Işık Yayınları, Şamil Neşriyat, Köksal Yayıncılık


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2010-05-21 11:50:50

Eser Adı: İslam Tarihi

Müellifi: Mustafa Asım Köksal

Yayınevi: Işık Yayınları, Şamil Neşriyat, Köksal Yayıncılık

Kıymetli ziyaretçilerimiz, son on sene içerisinde iletişim araçlarının artması, internetin olağanüstü gelişimi, görsel medyanın çeşitlenmesi ile insanımızın kitap okuması azalmakta veya değişiklik göstermektedir. Artık ciltli kitaplar okumak bize ağır gelmektedir. Yorgunluk çökmüştür üstümüze. Kitabın iri puntolu, zihin konforumuzu yormayan ve mümkün oldukça ince olanı daha rağbet görmektedir. Acı bir husustur bu..

Bu hafta tavsiye edeceğimiz kitabın ciltli olması bu girişi yapmamızı, tanıtımını da uzun tutmamızı mecburi kıldı. Eser, son devir âlim ve mutasavvıflarımızdan merhum Mustafa Asım Köksal Hocaefendi'nin Peygamber Efendimiz Aleyhissalatu vesselam'ın hayatı hakkında kaleme aldığı "İslam Tarihi" adlı kitabı. Hocaefendi bu muazzam esere önce meşhur İslam düşmanı Leone Caetani'nin "İslam'ın Serüveni" adlı eserine bir reddiye yazarak başlamış ve geceli gündüzlü beş sene çalışarak bu reddiyeyi bitirmiş.

Caetani'nin bu garazkâr kitabı 1900'lerin hemen başında İtalya'da neşredilmiş. Hüseyin Cahid Yalçın tarafından Türkçeye çevrilen eser, 1924'de basılmış. O zamanın Maarif vekaleti(Milli Eğitim bakanlığı)tarafından da, toplumu etkileyecek mevkilerdeki kişilerin evlerine bedava dağıtılmış. Aman ne büyük hizmet!

Merhum Köksal hoca, bu reddiyeyi yazma sebebini şöyle açıklar; "Şüphesiz böyle bir çalışmayı yapmamda yaşadığım bazı hadiselerin tesiri olmuştur. Bundan seneler önce bir mezuniyet sırasında Develi'ye gitmiştim. Kayseri Ceza Reisi de benim mahalle arkadaşımdı. Pazar yerinde tesadüfen karşılaştık. O'nunla sabahlara kadar ders çalıştığımız olurdu. Böyle ayak üstü konuşurken, Halk Partisi'nin eski milletvekillerinden Osman Coşkun isimli yaşlı bir zat geldi.

Ceza Reisi bizi tanıştırdıktan sonra Halk Partili şahıs "Buyrun bir kahve içelim" dedi, bir kulübe oturduk. Bu zat bana hitaben "başkalarına sorsam bana dinsiz imansız derler, ama sana sormakta bir sakınca görmüyorum" diyerek söze başladı. Ben de, "sor, bildiğim bir şeyse cevap veririm" dedim. İsimleri de yanlış telaffuz ederek Kaetani tarihinde aleyhte olan iddiaları başladı sormaya. Ama Kaetani'nin her tarafını ezberlemiş. O soruyor, ben cevap veriyorum. Böyle epeyce devam ettik. Ben sorulara kızmış olacağım ki "Azizim sen Kaetani'ye dellallık ediyorsun" dedim. "Dünyada Kaetani'nin sözlerini çürütecek bir adam çıkmış değil" diye mukabele etti. "Ben, Müslümanların en aciz bir ferdi olmama rağmen onun ipliğini tek başıma pazara dökerim" dedim. "Çok temenni ederim ama şimdiye kadar böyle bir babayiğit çıkmış değil, şimdiden sonra da çıkacağını zannetmem" dedi. Ben de "Orasını zaman gösterir" diye karşılık verdim. Sonra etrafıma baktım ki sandalyeyi alan çevremize oturmuş. Tartışmanın heyecanından hiç kimseyi fark etmemişim. Yanımıza toplananlar "Osman soruları ve cevapları dinledik, senin pes demen lâzım, biz hakem sayılırız" dediler ama o buna hiç yanaşmadığı gibi, beş vakit namazın da sonradan uydurulduğunu, Kur'an'da da olmadığını iddiaya kalkıştı. Yemekten sonra tekrar buluşmak üzere sözleştik, ama o gelmedi.

O sıralarda Eyüp Sabri Hayırlıoğlu reis idi. Develi'den döndükten sonra yanına çıkdım. Dedim ki: "Develi gibi körfez bir yerde, eski bir milletvekili, beni dört saat Kaetani'nin yazdığı Hüseyin Cahit'in tercüme ettiği kitaptan sual yağmuruna tuttu. Kitabı okumuş, benimsemiş, böyle birinin devlet reisi yahut maarif vekili veya üniversite hocası olduğunu düşünün ve bunun açacağı tahribatı hesap edin" dedim.

Böylece Ali Himmet Berki'nin başkanlığında bir heyetin teşkil edilmesine karar verildi. Yaptığımız çalışmalar neticesinde dünya üzerinde müsteşriklere cevap mahiyetinde yazılmış bir eserin bulunmadığını öğrendik. Heyet de, bu meselede bir şey yapmayınca dağıldı. Şimdi "El içinde vasiyet ettik, ölmesek olmaz" diye bir söz vardır. Bu meseleyi ortaya çıkaran benim, söz veren benim, heyeti toplayan benim. Kendi kendime "Allah'a dayanayım, bu işte gücüm yetebildiği kadar gideyim, dedim.

Derken çalışmalar başladı. Bir ay iki ay derken altı ay oldu ama, bende ne uyku kaldı ne huzur kaldı, ne yemek içmek kaldı, tamamen kadit kaldım. Kemerimde sıkacak delik falan kalmadı. Daha başında, hatta başında bile olmadığım bir işte, ne vakte kadar böyle devam edebilirdim? Derken bir gevşeklik başladı, bırakayım dedim. İskilipli bir Ethem Efendi vardı, rahmetullahi aleyh. Bu işle uğraştığımı bilirdi; durumu ona açtım. Ethem Efendi "Oğlum niçin bırakacaksın?" dedi. "Efendim sıhhatim kalmadı, iştah huzur uyku hiçbir şey kalmadı" dedim. "Sen bu işi bırakınca Allah sana sıhhat verecek mi? Sen bu işi yapmaya manen memursun, bırakmak senin için çok tehlikeli olur. Bu, cepheden kaçmak gibidir, aman dikkat et" buyurdu. "Öyle ise ölürsem öleyim bu yolda, dua et, şu işi bitireyim" dedim. Böylece beş sene sonunda Kaetani'ye Reddiyeyi tamamlamış oldum.

Kitab bitti, ama tebyiz etmenin imkânı yok. Örümcek ağı gibi, kimse de içinden çıkamaz. O sıralar sağlığım da iyice bozulmuştu. Hatta muayeneye gelen doktorlar yüzde on yaşar diyorlarmış. Ben de dualarımda diyorum ki: "Ya Rabbi! ömrüm tükendiyse şu kitabın içinden kim çıkacak. Bunu tebyiz edip bastırıncaya kadar müsaade et, ondan sonra ne yaparsan yap". Ve öylece Allah kaldırdı beni. O reddiyeyi yazarken o kadar zor günler yaşadım ki, hani iki horoz birbiriyle kavga ederken kan içinde kalırlar, ikisi de kaçmak ister ama kaçmak mümkün değildir. Tabiri caizse o hale geldim. Bıktım usandım çünkü, mütemadiyen kötüyle uğraşıyorsunuz. Bir de bu reddiyeyi hazırlayıncaya kadar Avrupalılar hakkında daha iyi şeyler düşünürdüm. Bilgileri az olabilir ama makul ve dürüst düşünebilirler gibi bir inançtaydım. Fakat bir insanın ahlâken bu kadar alçalabileceğini hiç bilmiyordum. Öyle ki, beyaza siyah diyebilecek kadar kâfir olduklarını hayretle gördüm."

Merhum hocamızın torunu Cüneyd Köksal bey'in anlattığı şu husus da dikkat çekicidir; "Caetani'nin; çok hadis rivayet etmelerinden dolayı Ebu Hüreyre ve İbn Abbas'a çok çirkin iftirâlar atması sebebiyle reddiyede bu iki sahabinin savunulmasına yüz sayfaya yakın bir yer ayrılmıştı. Bu yüzden dedem, bu sahabileri rüyâsında gördüğünü ve bu rüyada onların kendisine iltifatta bulunduklarını söylerdi."

Hocaefendi, bu eseri yazdıktan sonra Resul-u Ekrem(sallallahu aleyhi ve selem)'in hayatını mufassal bir şekilde kaleme almaya başlamış; "Kaetani'ye Reddiye'yi bitirdikten sonra, "ana kaynaklarımıza inerek Peygamberimizin hayatını en geniş biçimde yazmak benim için farz-ı ayn oldu" dedim. Reddiyeyi yazmak bana bu kararı verdirdi. Yoksa belki böyle bir çalışmaya cesaret edemezdim. O gâvurla boğuşmak beni idmanlaştırdı. Böylece İslâm tarihine başladım. Bu kitabın mukaddimesinde de ifade ettiğim gibi İslâm Tarihi'ni yazarken adeta Rasûlullah ile, ashab ile hadiselerin içinde yaşamış gibiydim. Sanki bu âlemden o âleme geçmiş gibi oldum. Onların ızdıraplarıyla muzdarip sürurlarıyla mesrur geçti günlerim."

Hocaefendi'nin azmi konusunda Cüneyd Köksal beyin anlattıkları bize ibret olmalıdır; "Uzun ve bereketli ömür yıllarında devamlı çok yoğun bir tempoyla çalıştı. İslam Tarihi'ni yazdığı 20 küsur sene boyunca sabah namazından yatsı namazına kadar, zarurî ihtiyaçları hâriç hiçbir mola vermeksizin eserinin yazımını sürdürdü. Kendisinin bel fıtığı ve romatizması vardı, son derece soğuk ve sobalı olan eski evinde pardösüyle çalışırdı. Dâhilî ve hâricî şartlar onu çalışmasından alıkoyamazdı. Bana örnek olması için çalışmalarında karşılaştığı güçlüklerden ve bunları aşmakta gösterdiği azimden söz eder; bazen bir kelime için saatlerce uğraştığını, bazı defalar sabahtan akşama kadar yalnızca birkaç satır yazabildiğini söylerdi. Bazı sabahlar da hâlet-i rûhiyesinin çalışmak için müsait olmamasına rağmen sandalyesine oturup kendini zorlayarak konsantre olmaya gayret ettiğini, bir müddet sonra açılıp kendini işine verdiğini anlatırdı."

"Bizlere anlattığına göre, Mehmed Âkif hasta olup İstanbul'a geldiği zaman, "Eğer sıhhatime tekrar kavuşursam Rasulullah'ın hayatını "Haccetü'l Vedâ" ismiyle nazmedeceğim" demişti. Sağlığına kavuşamayıp vefat edince dedem onun bu son arzusunu kendisi gerçekleştirmek istemiş, Peygamberimiz Aleyhisselam'ın hayatını baştan sona nazım şeklinde, beyit beyit ve hece vezniyle 300 sayfalık bir kitap şeklinde vücuda getirmişti. Edebiyatla böyle yakından uğraşması neticesinde eserlerinde çok sâde ve akıcı bir üslup sâhibi olmuştu. İslam Tarihi'ni ve diğer eserlerini okuyanlar, kitabı elinden bırakamadıklarını ve konunun böyle bir üslupla işlenmesinin kendilerini sürüklediğini dâimâ söyleye gelmişlerdir."

Eser neşredildikten sonra ülkemizde büyük ilgiye mazhar olmuştur. Bu kitaba büyük ilgi gösterenlerden birisi de merhum ve mağfur Adanalı Sâmi Ramazanoğlu hazretleri olmuştur; "Sâmi Efendi İslâm Tarihi'nin birinci cildini, eski harflerle ve kendi el yazısıyla bir deftere kopya etmiş, bu defteri ciltleyerek sohbetlerinde ihvanına okumaya devam etmiş ve herkese bu eseri okumalarını tavsiye etmiştir. Sâmi Efendi'nin halefi Merhum Musa Topbaş Hocaefendi, bir sohbetinde üstadının bu itiyadını devam ettirirken, meclise M. Âsım Köksal'ın geldiğini görünce şöyle der: "Su geldi, teyemmüm bozuldu. Sâmi Efendi sohbetlerinde sizin kitabınızdan okunmasını emretmişlerdi. Siz buraya geldiğinize göre buyurun, siz okuyun. "Bunun üzerine o da kendi hitabından mecliste bir bahis okur."

Hocaefendi'nin bu kıymetli eseri 1983'de Pakistan'da Sîret alanında dünya birinciliği ödülü almıştır. Davet edildiği kardeş ülkemiz Pakistan'da o zamanın devlet reisi Ziyaül Hak merhumun büyük alakasına mazhar olan bu kıymetli âlimin, bu ülkede verdiği sîret konulu konferansları "Pakistan Konferansları" adıyla kitaplaşmıştır.

Asım Köksal Hocaefendi'nin bu eseri önce İrfan Yayınevi tarafından neşredilmiş. Daha sonra Şamil Neşriyat tarafından Caetani'ye Reddiyesi ile birlikte 18 cilt halinde basılmıştı.(Bendeniz de bu halini okumuştum.) Cüneyd Köksal Bey diyor ki "Bu eser bitirildikten sonra dahi kendisi bu işten elini çekmedi. Bu sefer de kitabı özet halinde sekiz ciltlik bir şekle kavuşturdu, bu özet İslam Tarihi'ne yeni bazı kaynakların bilgilerini de ekledi, kitabı daha bir işlenmiş biçime koydu ve vefatından üç ay önce tamamlamaya muvaffak oldu. Bu özetin hazırlanması için de beş-altı sene çalışmıştı. Kendisi bu eserinin, eskisini aratmayacak bir şekilde hazırlandığını ve ustalık eseri olduğunu söylemişti."

Daha sonra Köksal Yayıncılık sekiz cilt halinde bu çalışmayı neşretti. Şu anda Işık Yayınları dört kalın cilt halinde okuyucunun istifadesine sunuyor.

Eserle alakalı iki âlimimizin görüşlerine yer vererek, bu uzun tanıtıma nihayet veriyoruz. Cenab-ı Hak merhum müellifine rahmetiyle muamelede bulunsun.

* Asım hoca, tabii büyük gayret gösteren bir insandır. Büyük bir kitap (İslâm Tarihi) yazmıştır, derlemiştir. Ama Asım hocada derleme vardır, değerlendirme yoktur. Bundan dolayı, birçok mevzu ve zaif rivayetler kitabına girmiştir. Bundan dolayı kitabına yüzde yüz güvenilmez. Çoğu doğrudur, ama doğru olmayan meseleler de kitaba girmiştir. Muhammed Salih Ekinci

*Âsım Köksal Hocamız'ın İslâm Tarihi kitabı, yeni yeni baskıları yapıldı; çok geniş bir araştırma... Merhum Ziyâül-Hak tarafından kendisine büyük madalyalar verildi, alnından öpüldü, tebrik edildi, kucaklanıldı; çok sevdiğimiz mübarek bir âlim... Oradan İslâm tarihini okuyun, Müslümanların ilk devirde İslâm'ı yaymak için, ne kadar zor bir ülkede, ne kadar zor şartlar altında, ne kadar sıkıntılar içinde yılmadıklarını, İslâm'ı anlattıklarını oradan görün! M. Es'ad Coşan

* Rahmetli Ziyâül-Hak'dan ödül almış olan Asım Köksal'ın İslâm Tarihi güzel bir kitaptır. Neden güzel? Bütün kaynakları tarayarak bilgileri çıkartmış, düzenlemiş; isimlerin okunuşu güzel... Çünkü ben başka kitapları okuyorum, isimleri bile doğru tesbit edememiş olabiliyorlar. Biraz Arapça biliyorum diye bu işe girişenler, bu işi çok iyi başaramıyor. İyice uzmanı olmak lâzım! Asım Köksal'ın İslâm Tarihi'ni okuyun! En son baskısını alın, başından başlayın, okuyun!.. Peygamber SAS Efendimiz'in tanınmasına yardımcı olsun diye söylüyorum bunu..

…Onun için Asım Köksal'ın kitabını tavsiye ediyorum; bilimsel bir kitap olduğu için, derin bir kitap olduğu için, bütün kaynakları gücünün yettiğince taradığından dolayı... Oradan bir şeyler aşılanması lâzım bize!... M. Es'ad Coşan

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

"Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah'a sığın! Çünkü O, işitendir ve bilendir."

Fussilet, 36

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Size, takat getirebileceğiniz amel yaraşır. Siz (ibadet yapmaktan) usanmadıkça, Allah da (sevab vermekten) usanmaz. Allah'a en hoş gelen dini amel, kişinin devamlı olarak yaptığı ameldir"

Buhari, İman 32, Teheccüd 18

TARÄ°HTE BU HAFTA

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI