İMÂM-I A’ZAM EBÛ HANÎFE’NİN FIKHÎ METODOLOJİSİ-2

Öğrencilerinin Gözüyle İmam Ebû Hanîfe: Mekkî, İmam Ebû Yûsuf’tan şu olayı nakleder: "Bir gün İmam Ebû Hanîfe’nin yanına girdim, üzüntülü idi. Ona soru sormaktan çekindim. Biraz sonra başını kaldırdı ve:


Ali Pekcan

alipekcan65@hotmail.com

2010-04-15 01:20:50

B. KENDİ TALEBE VE ÇAĞDAŞLARINA GÖRE İMAM EBÛ HANÎFE VE FIKHÎ METODU

I.Öğrencilerinin Gözüyle İmam Ebû Hanîfe:

Mekkî, İmam Ebû Yûsuf’tan şu olayı nakleder:

"Bir gün İmam Ebû Hanîfe’nin yanına girdim, üzüntülü idi. Ona soru sormaktan çekindim. Biraz sonra başını kaldırdı ve:

"Ey Ebû Yûsuf! Görüyor musun? Yüce Allah içinde bulunduğumuz bu durumdan dolayı bizi sorguya çekecek!" deyince ben de: "Müçtehide düşen sadece ictihad etmektir." dedim bunun üzerine O, başını kaldırıp:

"Yüce Allahım! Bizi sorguya çekme!" diye dua etti. (22)

İmam Züfer’in şöyle dediği rivayet edilmiştir:

"İmam Ebû Hanîfe karşıtlarının sözlerine kulak asmayın! Zira Ebû Hanîfe ve arkadaşları, herhangi bir konuda bir görüş ileri sürdükleri zaman; mutlaka Kur’an’a, Sünnet’e ve sahîh görüşlere dayanırlardı. Sonra da bunlara kıyas ederlerdi."(23)

Yine İbn Abdilberr, Ebû Yûsuf’un şöyle dediğini zikreder:

"Biz, herhangi bir fıkhî meselede ihtilafa düşersek meseleyi İmam Ebû Hanîfe’ye arz ederdik o da meselenin çözümünü, sanki elbisesinin yeninde çıkarıp bize verirdi. Hadisleri tefsir (açıklama/yorumlama) konusunda İmam Ebû Hanîfe gibisini görmedim!" (24)

Yahya b. Âdem, İmam Ebû Hanîfe’nin:

"Kur’ân’ın ve hadislerin mutlaka nâsih ve mensûh olanları vardır!" (25) dediğini nakleder. İmam Hasan b. Ziyâd el-Lü’lüî’nin rivayetine göre(26) İmam Ebû Hanîfe:

"İnsanların en âlimi; Onların ihtilaflarını en iyi bilendir!" tespitini yapan biz değil miyiz!" demiştir.

İmam Ebû Yûsuf şöyle der:

"Herhangi bir konuda İmam Ebû Hanîfe’ye muhalif olsam,-o meseleyi (derinliğine) düşündüğümde- onun sahip olduğu görüşün, âhiret açısından daha kurtuluşa sebep olduğunu, (görüyordum). Bazen hadis'e yönelmek istediğimde, bir de bakıyorum ki; O, sahih hadis(ler)i benden daha iyi biliyor!" (27)

İmâm Muhammed’in söylediğine göre:

"Ebû Hanîfe’nin ashâbı, onunla kıyas konusunda tartışır, karşı görüşleriyle ona muhâlefet ederlerdi. Ancak ne zaman ki O:

"Ben istihsân yapıyorum!" dediği zaman, artık hiç kimse ona yetişemezdi." (28)

Yine Mekkî, Hasan b. Ziyâd’ın:

"İmam Ebû Hanîfe, iki bini Hammâd’dan, iki bini de öteki hadis şeyhlerinden olmak üzere dört bin hadis rivayet etmiştir..." (29) dediğini nakleder.

Mekkî, İmam Ebû Yûsuf’un şöyle dediğini belirtir:

"İmam Ebû Hanîfe, kendisine herhangi bir mesele arz olunduğunda;

"Bu konuda bildiğiniz bir hadis var mı?" diye sorardı. O’na bir eser naklettiğimizde, o konu ile ilgili kendi görüşünü belirtirdi. Eğer bir konudaki iki görüşten birini destekleyen rivayetler, diğerinden daha çok ise onu alırdı. Eğer rivayetlerin sayısı birbirine yakın sayıda olursa, onlar arasında seçim yapardı. Değilse kıyas'a başvurur. O da uygun olmazsa, istihsân metodunu kullanırdı… Eğer ince (fıkhî) meselelerden söz edecekse, biraz yalnız kalır, sonra yanına Mis’ar (b. Kidâm) ve (güzel Kur’an-ı Kerîm okuyan) Amr b. Zirr’i oturtur; O da bir miktar Kur’ân tilâvet edince, okunan âyetleri kendi aralarında müzâkere ederlerdi." (30)

İmam Ebû Yûsuf, hocası İmam Ebû Hanîfe’nin fıkıhta izlediği metodu şöyle açıklar:

"İmâm, herhangi bir (fıkhî içerikli) hâdise (olay) meydana geldiği zaman; "Yanınızda bir eser var mı?" diye sorar, bizim yanımızda veya kendi yanında bir eser bulunursa onu alırdı. Rivayetler farklılık ifade ederse, sayısı çok olanı alırdı. Eser yoksa kıyas’a başvururdu. Kıyas yapmak (ta) yarar sağlamazsa istihsân metodunu kullanırdı." (31)

Mekkî, kendi rivayet zinciri ile Esed b. Amr’ın şöyle dediğini rivayet eder(32) :

"İmam Ebû Hanîfe, bize: "Ben size herhangi bir konuda görüş belirtir de o konuda bir eser bulamazsam, siz o konuda eser olup-olmadığını araştırın." derdi. Daha sonra bir gün;

"Bir adam hanımına: "Üç ay sana yaklaşmayacağım!" diye yemin etse, ‘dört ay’ şeklinde yemin etmedikçe îlâ yapmış olmayacağını söylemiş ve herhangi bir eser de zikretmemişti. Fakat bizim yine de o konuda eser olup-olmadığını araştırmamızı istemişti. Bir süre geçtikten sonra -ulemanın ihtilâfını çok iyi bildiğinden dolayı başkalarına tercih edilir bir şahıs olan- Saîd b. Ebî Arûbe yanımıza geldi. Biz de ona bu konuyu sorduk. O da, Âmir b. el-Ahvel > Atâ > İbn Abbâs (r.a.) rivayet zinciriyle onun:

"Bir adam hanımına: "Üç ay sana yaklaşmayacağım!" diye yemin edip de, ‘dört ay’ ona yaklaşmazsa, îlâ yapmış olmayacağı" şeklindeki kendi içtihadını İmam Ebû Hanîfe’ye ilettiğimizde çok sevinmiştir.

Biz kendisine: "Hangi delile dayanarak îlâ yapmış olmayacağını söyledin" deyince, Allah’ın Kitâbındaki: "Hanımlarına îlâ yapanlar dört ay beklerler." (Bakara/226) ayetine dayanarak verdim. Ancak kendi görüşüme göre yorum yapmaya cesaret edemedim." diye karşılık verdi."

İmam Ebû Yûsuf, şöyle demiştir:

"Şu üç kimseden daha fakihini görmedim! Bunlar: Mâlik, (Abdurrahman) İbn Ebî Leylâ ve Ebû Hanîfe’dir." (33)

Deylemî’nin Abdülaziz b. Razme’den rivayetine göre; (34)

"Ebû Hanîfe Kûfe’ye dışardan bir muhaddis geldiği zaman (talebelerine): "Ona gidin, (onda) bizde bulunmayan bir hadis var mı? Yok mu bir araştırın!" der, bir başka muhaddis geldiğinde de yine aynı şekilde davranırdı."

II. Çağdaşlarına Ve Diğer Yakın Dönem Âlimlerinin Değerlendirmelerine Göre İmam Ebû Hanîfe ve Fıkhî Metodu

İmâm Şâfiî (v.204/819) şöyle demiştir: "İmâm Mâlik’e: “Ebû Hanîfe’yi gördün mü?" diye sorulmuş, O da: "Evet! Öyle bir adam gördüm ki, eğer sana: "Şu sütun altındır." diye ileri sürse, bunu delilleriyle ispat eder!" diye karşılık vermiştir. (35)

(İmam Ebû Hanîfe'nin çağdaşı mutlak müctehit) Leys b. Sa’d (v.175/791) der ki:

"Medîne’de iken Mâlik ile karşılaştım. Kendisine: "Bakıyorum da alnınızdaki teri siliyorsunuz!" dedim O da: "Ebû Hanîfe ile birlikteydim. O gerçekten fakîhtir ey Mısırlı!.." diye karşılık verdi. Sonra Ebû Hanîfe ile karşılaştım ve kendisine:

"Şu adam (Mâlik)ın senin hakkında söyledikleri ne kadar hoş!" deyince, O da: "Vallahi, ondan daha doğru, titiz ve süratli cevap vereni görmedim!" (36) demiştir.

İbn Abdilberr’in kaydettiğine göre(37) Hakem b. Vâkıd şöyle demiştir:

"Ebû Hanîfe’yi günün başından sonuna kadar sürekli fetvâ veriyorken gördüm. (Günün sonunda) yanında bulunan insanların sayısı azalınca kendisine yaklaştım ve "Ey Ebû Hanîfe! Şayet Ebûbekir ve Ömer bu mecliste olsaydı, sonra da onlara bu karmaşık meseleler sorulsaydı, herhalde onlardan bazılarını cevaplamadan bırakırlardı!" dedim. Bunun üzerine Ebû Hanîfe, bana doğru döndü ve: "Sen hasta mısın!" diye tepkide bulundu.

Abdullah İbn el-Mubârek (v.181/797) anlatıyor:

"Bir defasında Mâlik’in yanında idim. Yanına bir adam geldi onu çok iyi ağırladı. Daha sonra O, dışarı çıkınca, "Bu kimdir? Bilir misiniz" dedi. Oradakiler. "Hayır!" deyince; "İşte bu zât, Irak’lı Ebû Hanîfe’dir! Şayet şu sütunun altından olduğunu ileri sürse, durum onun dediği gibi çıkar. Zira fıkıh (ilmi), kendisine kolaylaştırılmıştı." Sonra yanına Süfyân-ı Sevrî girdi. Onu da az önce Ebû Hanîfe’yi oturttuğu yerin biraz aşağısına oturttu. O da ayrılınca: "İşte Bu Süfyândır." dedi, sonra onun fıkhından ve verâ’ından bahsetti." (38)

Saymerî (v.436/1045), İbn Derâverdî’den şu olayı nakleder:

"Birgün Mâlik ve Ebû Hanîfe’yi yatsıdan sonra Mescid-i Rasûl’de ilmî konularda müzâkere ederken gördüm. Öyle ki, her biri kendi sahibi olduğu/amel ettiği görüşü savunuyor, ancak birbirlerine karşı ileri gitmiyorlar, biri diğerini hata etmekle suçlamıyordu… (Bu durum), bulundukları yerde sabah namazını beraberce kılıncaya kadar devam etti.”(39)

(İmâm Şâfiî'nin önde gelen talebelerinden) Rabî’ b. Süleymân el-Murâdî’nin aktardığına göre; İmâm Şâfiî (v.204/819), İmam Ebû Hanîfe (v.150/767) hakkında şöyle demiştir:

"İnsanlar, Ebû Hanîfe’nin fıkhı karşısında çoluk-çocuk mesâbesindedir."(40)

(İmâm Şafiî'nin önde gelen bir başka talebesi) Harmele b. Yahyâ (v.243/857)’nın hocası Şâfiî'den; Onun şöyle dediğini aktarır:

"Ebû Hanîfe’nin kitaplarını gözden geçirmeyen kimse fıkıh ilminde derinleşemez. Cedel (diyalektik) ilmini öğrenmek isteyen (yine) Ebû Hanîfe’ye baksın!"(41)

 

Muvaffak b. Ahmed el-Mekkî’nin, İsmail b. Yahyâ’dan rivayetine göre O, şöyle demiştir:

"Ebû Hanîfe, Medîne’ye geldiğinde bizim fakihlerden kiminle konuşursa onu susturur, ancak, Mâlik’le konuştuğu zaman yumuşak bir üslup kullanırdı." (42)

Ubeydullah b. Ömer şöyle demiştir:

''A’meş’in yanında bulunuyordum. O’na bir mesele soruldu. O da orada bulunanların yüzüne baktı, sonra da İmam Ebû Hanîfe’ye yönelerek:

"Ey Nu’mân sen cevap ver!" dedi. İmam Ebû Hanîfe de soruyu cevaplandırdı. Bunun üzerine: "Bu cevabı neye dayanarak verdin?" diye sordu. İmam Ebû Hanîfe de: "Senin bize rivayet ettiğin hadise!" demesi üzerine A’meş:

"Siz doktorsunuz, biz ise Eczacıyız!" demek durumunda kaldı."(43)

Bir başka rivayete göre Şerîk (v.177/793), şöyle rivayet etmektedir:

"Ebû Yûsuf’un da bulunduğu bir mecliste A’meş, Ebû Yûsuf’a hitaben:

''Ey Ebû Yûsuf! Dostun Ebû Hanîfe; "İbn Mes'ûd'un: "Câriyenin âzâdı onun talâkı (boşanması)dır." şeklindeki görüşünü niçin terk etmiştir! dedi. Ebû Yûsuf ta:

''Bizzat senin bize: "Berîra (adlı cariye) az’ad edildiği zaman muhayyer bırakılmıştı." şeklindeki İbrâhîm (en-Nehaî) den o da Esved’den şeklindeki rivayetinizden dolayı terk etmiştir!" dedi.

Bunun üzerine A’meş;

"Ebû Hanîfe gerçekten ilmin kaynağını çok iyi bilen, derin bilgi sahibi bir kimsedir." diyerek, İmam Ebû Hanîfe’nin ilmine ve bu ilmi beyan edişine hayranlığını dile getiriyordu.(44)

Yahyâ İbn Maîn (v.233/847)’in İmam Ebû Hanîfe hakkındaki görüşlerini şu şekilde özetlemek mümkündür:

1-"Ebû Hanîfe sikadır. O, hıfzında olanı rivayet eder, olmayanı rivayet etmezdi." (45)

2-"Fakihler dört kişidir: Ebû Hanîfe, Süfyân-ı Sevrî, Mâlik ve Evzâî.(46)

3-"Bana ve tespit edebildiğim kadarıyla diğer insanlara göre kırâat; Hamza’nın kıraati, fıkıh; Ebû Hanîfe’nin fıkhıdır."

4-"Süfyân-ı Sevrî, Ebû Hanîfe’den rivayette bulunmuş mudur?" şeklindeki bir soruya; "Ebû Hanîfe fıkıh ve hadiste sika ve sadûktur." (47) şeklinde cevap vermiştir.

Abdürrezzâk b. Hemmâm (v.211/836) şöyle anlatıyor;

"Ebû Hanîfe’den daha yumuşak huylu birisini görmedim. O’nu bir defasında etrafını ilim adamları sarmış bir vaziyette Mescid-i Haram’da gördüm. Bir adam ona bir mesele soruyor O da cevap veriyordu. Adam:

"Bu konuda Hasan el-Basrî şöyle Abdullah İbn Mes’ûd ise şöyle demektedir." deyince, Ebû Hanîfe:

"Hasan yanılmış, İbn Mes’ûd ise isabet etmiştir." şeklinde karşılık verdi. Bu cevaptan sonra kalabalığın, seslerini epeyce yükselttiğini müşahede ettim..." (48)

Abdullah b. el-Mübârek, Süfyân-ı Sevrî’den onun şu sözünü nakleder.

"Ebû Hanîfe ilme sıkı sarılırdı. Yüce Allah’ın haramlarının helal sayılmasından son derece kaçınır, sika râvîlerin sahih haber ve peygamber uygulamalarını ve Kûfe âlimlerinin görüşlerini alırdı, fakat sonradan bir kısım insanlar, ona haksız saldırılarda bulundular. Yüce Allah bizi de onları da affetsin!" (49)

İbn Abdilberr, Züheyr b. Muâviye’den rivayetine göre; O şöyle der:

"Ebû Hanîfe’ye: "kölenin emânı" hakkında sordum. O da:

"Savaşmazsa emânı bâtıldır." dedi. Ben, kendisine Âsım el-Ahvel’den, bu görüşün tersini ifade eden bir rivayet nakledince sustu, cevap vermedi. Daha sonra On yıl boyunca Kûfe’den ayrı kaldım, döndüğümde aynı soruyu ona yönelttiğimde bu kez Ahvel’in (adı geçen) rivayetiyle cevap verdi. Eski görüşünü bırakmıştı. Bundan da anladım ki Ebû Hanîfe, işittiği (hadis ve âsâr'a) tâbi oluyordu.”(50)

Fudayl b. Iyâz şöyle der:

"İmam Ebû Hanîfe, Eğer bir meselede sahîh hadis varsa onu alırdı. Sahâbe ve Tâbiînden o meselede sahîh bir görüş bulursa yine alırdı. Eğer aradığını bulamazsa, o zaman kıyas yapardı. Kıyası da güzel yapardı!" (51)

Züheyr b. Muâviye şöyle anlatıyor(52) :

"Bir gün Ebû Hanîfe’nin yanında bulunuyordum. Ebyâd b. el-Ağver adlı bir şahıs, kendi aralarındaki bir konunun kıyasî yönüyle ilgili olarak Ebû Hanîfe ile müzâkerede bulunurken –Medîne Ehli’nden birisi olduğunu sandığım bir zat- mescidin bir köşesinde yüksek sesle haykırarak: "Nedir bu kıyaslar! Bırakın bunları! Zira ilk kıyası yapan iblisti!" deyince, Ebû Hanîfe o tarafa yönelerek;

 "Ey filanca! Sen sözü yerinde kullanmıyorsun! Çünkü İblis, Allah’ın emrini reddetmişti. Bu hususu Allah Teâlâ:

"…Hani bir zamanlar Meleklere: "Âdem’e saygı secdesinde bulunun!" dediğimizde, -İblis dışında- bütün melekler secde etmişlerdi. İblis, Cinlerdendi. Rabbinin emrine isyan etmişti." (Kehf-50) diyerek beyân etmiştir.

Biz ise meseleyi, Kitap, Sünnet veya icmâ’dan bir asla kıyas eder, ictihad ta bulunur ve ittibâ üzere olmaya devam ederiz. Bu nerde! (İblisin kıyası) nerde!" diye karşılık vermiş, adı geçen şahıs, söylediği sözden tevbe ederek;

"Sen benim kalbimi nurlandırdığın gibi Yüce Allah da senin kalbini nurlandırsın!" diye dua etmiştir."

(Bu olaydan da anlaşıldığı üzere İmam Ebû Hanîfe, Kur’an ve Sünnet’ten bir delile dayanmadıkça asla bir görüş ileri sürmezdi.)

Hasan b. Sâlih ve (Iraklı fakih ve muhaddis) Yahyâ b. Âdem’ in rivayetine göre; O şöyle der:

"Ebû Hanîfe, hadislerin nâsih ve mensûhunu çok iyi araştırır, Rasûlullah (s.a.v.)’tan ve onun Ashabından sahih bir haber bulursa, onunla amel ederdi. Kûfe Ehli’nin hadislerini ve fıkhını iyi bilirdi. Bölgemizdeki halkın uygulamalarını dikkate alır, beldesine ulaşan Rasûlulah (s.a.v.)’ın en son uygulamasından haberi olurdu." (53)

Sehl b. Müzâhim, İmam Ebû Hanîfe’nin fıkhî metodu hakkında şunları söyler:

"Ebû Hanîfe’nin (ilmi) yöntemi: mevsûk (güvenilir) olanı almak, çirkin olandan kaçmaktır. İnsanların uygulamalarına, doğru olan işlerine, onlara yararlı olan şeylere bakıp onları muteber tutmaktır. Meseleleri kıyas’a göre değerlendirir. Kıyas yapmak uygun olmazsa, elverdiği ölçüde istihsân’a başvururdu. İstihsan da işlemez hale gelirse, o zaman Müslümanların aralarında muteber kabul ettikleri uygulamalara (örf-adet) bakardı…" (54)

Mekke Ehli’nden İbn Cüreyc (v.150/767) şöyle demiştir:

"Ebû Hanîfe, mutlaka sağlam bir asla dayanarak hüküm verirdi. İstesek bunu gösteririz!" (55)

Ebû’l-Müyyed el-Havârizmî, Abdullah İbn el-Mübârek’ten şunu nakleder:

 ''Ebû Hanîfe herhangi bir konuda konuştuğu zaman matlaka Kur’an ve Sünnet’ten bir delile dayanırdı." (56)

İmam Ebû Hanîfe’nin çağdaşı A’meş anlatıyor:

"Ebû Hanîfeye ‘şu şu konularda ne düşünüyorsun?" diye sordum, O da şöyle şöyle dedi. "Ben:

"Bütün bunları neye dayanarak söylüyorsun?" diye sorunca, başladı benim kendisine rivayet ettiğim hadisleri saymaya… (Bu arada İmam Ebû Hanîfe, A’meş’ten işittiği hadis ve rivayetlerden yedi sekiz tanesini ardarda rivayet zincirleriyle beraber sıralar) Bunun üzerine A’meş şu itirafta bulundu:

"Ben bu rivayetlerle amel ettiğini hiç tahmin etmiyordum. Üstelik sen, benim sana bir yıl boyunca aktardığım rivayetleri bir saatte arka arkaya diziverdin! Ey fakihler topluluğu! Sizler doktorsunuz biz ise eczacıyız. Sana gelince Ey Adam! Sen, her ikisini de bir araya getirmişsin!" (57)

İmam Ebû Hanîfe, Medine’de Hz. Ali’nin torunu İmâm Muhammed el-Bâkır (v.117/732) ile bir araya gelmişlerdi. İmam Muhammed Bâkır, (İmam Ebû Hanîfe’ye hitaben):

"(Duyduğuma göre) Sen, dedem Hz. Muhammed (s.a.v.)’in hadislerine muhalefet ediyormuşsun!" dedi.

İmam Ebû Hanîfe:

"Allah korusun! Bu nasıl olur! Oturun bakalım. Ceddiniz Rasûlullâh’a ve size büyük hürmetim vardır." dedi. Kendisi iki dizi üzere gelerek aralarında şöyle bir konuşma geçti.

İmam Ebû Hanîfe:

-Kadın mı zayıftır yoksa erkek mi?

-Kadın zayıftır.

-İmam Ebû Hanîfe:

“Kadının hissesi mirasta yarım, erkeğin ki ise tamdır. Eğer ben sırf kıyas ile hareket etmiş olsaydım zayıfı korur onun mirastaki payını artırırdım!"

İmam Ebû Hanîfe:

Namaz mı efdâldir? Yoksa oruç mu?

-Namaz efdâldir.

-Eğer kıyas ile konuşmuş olsaydım, bu efdâlliğine binaen kadının hayızlı zamanlarında kılamadıkları namazların edâ edilmesini isterdim!

İmam Ebû Hanîfe:

-İnsan idrarı mı pistir? Yoksa menisi mi?

-İdrarı daha pistir.

-Eğer sırf kıyasla hareket etmiş olsaydım, her işeyenin gusül yapması gerektiğine hüküm verirdim! Ben Rasûlullah’ın görüşünü alır, hadise aykırı bir görüş ileri sürmekten Yüce Allah’a sığınırım!

Bunun üzerine İmâm Muhammed el-Bâkır ayağa kalkarak İmam Ebû Hanîfe’yi anlından öpmüş, ona iltifatta bulunmuştur..(58)

Ebû Mutîı’l-Belhî (v.199/814)’nin rivayetine göre İmam Ebû Hanîfe şöyle demiştir:

"Bir gün Halîfe Mansûr’un huzuruna girmiştim. Bana: "Ey Ebû Hanîfe sen ilmi kimlerden aldın?" dedi. Ben de cevaben: "Hammâd’dan; O da İbrâhîm (en-Nehaî)’den; Onun aracılığıyla Ömer, Ali, Abdullah İbn Mes’ûd ve Abdullah İbn Abbâs’ın ashabından… Aldım." deyince, Mansûr: "Sen işini gayet sağlama almışsın!" dedi." (59)

Abdülazîz b. Ebî Seleme el-Mâcişûn (v.212/827) der ki:

"Ebû Hanîfe Medîne’ye geldiğinde onunla çeşitli meselelerde görüş alışverişinde bulunurduk. Bu sırada güzel deliller ileri sürerdi. Bunda ayıplanacak bir şey yok, zira biz de kimi zaman rey’le konuşup delil getirirdik.”(60)

Bir adam Yezîd b. Harun (v.206/221)’a:

"Mâlik’in re’yi mi? yoksa Ebû Hanîfe’nin re’yi mi size daha sevimli geliyor?" diye sorulunca şöyle cevap vermiştir:

"Mâlik’in hadislerini yazınız. Çünkü O, râvileri çok iyi seçip, araştırırdı. Ebû Hanîfe’ye gelince, onun gibisi görmedim. Kiminle fıkhî bir konuda bir tartışmaya girse mutlaka üstün gelirdi. Fıkıh ve ferâiz ilmi ise, Ebû Hanîfe ve onun ashâbına mahsus bir sanat gibidir. Sanki onlar, bunun için yaratılmışlardır." (61)

Abdullâh b.el-Mübârek(v.181/797) der ki:

"Hasan b. Umâra, Ebû Hanîfe’nin bindiği hayvanın üzengisinden tutarak, "Vallahi, fıkhî konularda sizden daha belîğ, daha sabırlı, daha hazır cevaplı birisini görmedik. Siz, döneminizin tartışmasız liderisiniz! Aleyhinizde konuşanlar, sadece size haset ettiklerinden dolayı böyle davranmaktalar!" (62)

Ebûbekr b. Ayyâş (v.193/809) der ki: "Nu’mân b. Sâbit, döneminin en fakîhiydi." (63)

Buhârî’nin en önde gelen hocası Ali b. el-Medînî (v.234/849) der ki: "Abdürrezzâk (v.211/836)'ı şöyle derken işittim:

"Ma’mer (v.152/769)’in yanında iken, onun yanına İbnü’l-Mübârek geldi. Hepimiz Ma’mer’in şöyle dediğini işittik:

"Fıkhî konularda Ebû Hanîfe’den daha güzel kıyas yapıp hüküm çıkaran; hüküm verirken Allah’ın dinine herhangi bir kuşku sokmaktan çok korkan bir kimse görmedim." (64)

Mekkî, İmam Ebû Hanîfe’nin, (fıkıhta kullandığı hadisleri) kırk bin hadis içerisinden seçtiğini, mezhebin ileri gelen fakihlerinden Muhammed b. Şücâ’ (v.266/876)’ın fıkha dair eserlerinde ise, yetmiş bin merfu, bir o kadar da mevkûf hadis bulunduğunu kaydeder.(65)

Yine Mekkî, sika olduğunu belirttiği bir kimsenin kendisine:

"İmam Ebû Hanîfe, seksen üç bin fıkhî meselede görüş belirtmiştir. Bunların otuz sekiz bini ibâdetler, kırk beş bini ise muâmelât konularına ilişkindir." (66) dediğini nakleder.

Yezîd b. Hârûn (v.226/821) der ki:

"İmam Ebû Hanîfe’den daha akıllı, daha fazîletli, daha verâ’lı birisini görmedim." (67)

Ebû Dâvud es-Sicistânî (v.275/888) der ki:

"Yüce Allah rahmet etsin Mâlik, (dinde) İmâm’dı! Yüce Allah rahmet etsin Şâfiî (de), İmâm’dı! Yüce Allah rahmet etsin Ebû Hanîfe (de) İmâm’dı!" (68)

Bişru’l-Hâfî, Abdullah b.Davud el-Hureybî’nin şöyle dediğini nakleder:

"Eğer (eser) hadis talep etmek istersen, Süfyân-ı Sevrî’ye; Fıkhî incelikleri öğrenmek istiyorsan Ebû Hanîfe’ye git!" (69)

Cerîr der ki: Muğîre b. Şu’be bana: "Ebû Hanîfe ile otur-kalk fakîh olursun. Eğer İbrâhîm en-Nehaî hayatta olsaydı mutlaka onunla oturur kalkardı."(70)

Abdullâh b. el-Mübârek der ki:

"Eğer Yüce Allah Teâlâ beni, İmam Ebû Hanîfe ve Süfyân-ı Sevrî ile tanıştırmasaydı korkarım bidatçilerden olurdum!"(71)

İbn Abdilberr’in kaydettiğine göre(72), İmam Ebû Hanîfe’ye:

"Mescitte bir grup insan aralarında fıkhî müzakerede bulunuyorlar." Denildi. "Onların başkanı var mı?" diye sordu. "Hayır!" denilince: "Öyleyse Onlar, ebediyen fakih olamazlar." dedi.

Sibtu İbni’l-Cevzî (v.654/1256) der:

“Bir defasında hocam (ve dedem) Ebû’l-Ferec İbnu’l-Cevzî’ ile aramızda şöyle bir konuşma geçti.

Ben: "Efendim! Bazı muhaddisler niçin İmam Ebû Hanîfe (r.a.)’ hakkında ileri-geri konuşuyorlar?" dedim. O da: "O, kıyasa başvuruyor! (da ondan…)" dedi. Ben de: "Diğer İmamlar da kıyas’ı alıyorlar." deyince,

"Fakat O, diğerlerinden daha fazla kıyasa başvuruyor!" diye karşılığını verdi. Ben de: "O halde onların da herkese, kıyası aldığı oranda yüklenmeleri gerekmez mi?" dedim, cevap veremedi." (73)

Kâdî Iyâz (v.544/1149) İmam Ebû Hanîfe’nin, Mâlik’in akranı olup, ondan hadis rivayetinde bulunduğunu kaydeder.(74)

Muvaffak b. Ahmed el-Mekkî şöyle der:

"Bazı kimseler İmam Ebû Hanîfe’yi (hadis ve) eserleri bırakıp, kıyas’a başvurduğu suçlamasında bulunurlar ki, bu tamamen İmâm’a yöneltilmiş bir iftiradır. Onun ve arkadaşlarının yazdıkları kitaplar gözden geçirilirse görülecektir ki, birçok meselede O, kıyası terk ederek eseri almıştır. Mesela: Namazda gülmenin abdesti de bozması, uzanarak yatıp uyuyan kimsenin abdestinin bozulması, unutarak yiyip-içen kimsenin orucunun bozulmaması gibi."(75)

Kerderî (v.827/1424)'nin Muhammed b. Semâa (v.233/847)’dan naklettiğine göre, İmam Ebû Hanîfe, mezhep kitaplarında yetmiş küsur bin hadis zikretmiştir.(76)

Dipnotlar

1- Mekkî, Menâkıb, s.105

2- Mekkî, a.g.e., s.75; Kerderî, Menâkıb, s.164

3- İbn Abdilberr, el-İntiqâ, s.257

4- Saymerî, a.g.e., s.25; Mekkî, , Menâkıbü Ebî Hanîfe, s.80, 82

5- Mekkî, Menâkıb, s.148

6- Saymerî, a.g.e., s.25

7- Saymerî, a.g.e., s.25; Kerderî, Menâkıb, s.164

8- Mekkî, Menâkıb, s.85; Kerderî, Menâkıb, .s.169

9- Mekkî, Menâkıb, s.85

10- Kerderî, Menâkıb, s.170

11- Mekkî, Menâkıb, s.81, 82

12- Kâdî Iyâz, a.g.e., 1/131

13- Kerderî, Menâkıb, s.169

14- Râzî, a.g.e., s.211; İbn Abdilberr, el-İntiqâ, s.269; Şîrâzî, Tabaqâtü’l-Fukahâ, s.87 Bağdâdî, a.g.e, 13/338; Mekkî, Menâkıb, s.96; Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, 6/399; Târîhu’l-İslâm, 9/312; Menâkıbü Ebî Hanîfe, s.31; Mizzî, Tehzibu’l-Kemâl, 29/429; Kerderî, Menâkıbu Ebî Hanîfe, s.45; Taşköprüzâde, Tabaqâtü’l-Fukahâ, s.13; İbn Kesîr, el-Bidâye, 9/409; Şa’rânî, a.g.e., 1/53; Süyûtî, Tebyîzü’s-Sahîfe, s.103

15- Kâdî I'yâz, Tertîbü’l-Medârik, 1/131

16- el-İntıqâ, s.270

17- Saymerî, Ahbâr, s.82; Sâlihî, Uqûd, s.187

18- Saymerî, Menâkıb, s.81

19- Râzî, Âdâbü’ş-Şâfiî ve Menâkıbuh, s.210; Hatîb, Târîh, 13/346; İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam, 8/131; Kerderî, Menâkıb, s.99; Zehebî, el-I’ber, I/164; İbnü’l-Imâd, Şezerâtü’z-Zeheb, 2/230; Askalânî, Tehzîbü’t-Tehzîb, 10/450; Şa’rânî, el-Mîzânü’l-Kübrâ, 1/53

20- Şîrâzî, a.g.e., s. 87

21- Mekkî, Menâkıb, s.100

22- Isfehânî, a.g.e, s.22; Saymerî, a.g.e., 26, 27; Mekkî, Menâkıb, 139; Zehebî, Menâkıb, 34, 35

23- İbn Abdilberr, el-İntıqâ, s.270; Saymerî, a.g.e., s.26; Isfehânî, a.g.e., s.22, 23; (krş.Hatîb, a.g.e., 13/340-341)

24- Zehebî, Siyer, 6/395; Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl, c.29/424; Zehebî, Târîhu'l-İslâm, 9/ 310; İbn Hacer Askalânî, Tehzîbü’t-Tehzîb, 10/450

25- Saymerî, a.g.e, .s.87; Sâlihî, Uqûd, s.200

26- Saymerî, a.g.e, . s.87; Sâlihî, a.g.e., s.200

27- İbn Abdilberr, a.g.e, s.209

28- İbn Abdilberr, el-İntıqâ, s.262

29- İbn Abdilberr, a.g.e., s.258

30- Sâlihî, Uqûd, s.172

31- Mekkî, a.g.e., s.74; Kerderî, Menâkıb, s.162, 163; Sâlihî, Uqûd, s.176, 177

32- Mekkî, Menâkıb, s.80

33- Mekkî, Menâkıb, s.75; Kerderî, Menâkıb, s.163

34- Mekkî, a.g.e., s.78

35- Sâlihî, Uqûd, s.175

36- Mekkî, Menâkıb, s.139-141

37- Heytemî, el-Hayrâtü’l-Hısân s.76, 77 (Benzer bir rivayet için bkz. Şa’rânî, el-M’izânü’l-Kübrâ, 1/56); Mekkî, Menâkıb, s.143,

38- Saymerî, Ahbâr, s.68 (Benzeri rivayetler için bkz. Heytemî, a.g.e., s.43; İbn Kesîr, el-Bidâye, 9/411; Sâlihî, Uqûd, s.175, 176)

39- Sâlihî, Uqûd, s.207

40- Saymerî, a.g.e., s.86

41- Zehebî, Menâkıb, s.47

42- Zehebî, Menâkıb, s.29

43- Mekkî, Menâkıb, s.80; Sâlihî, Uqûd, s.197, 198

44- Mekkî, a.g.e., s.84

45- Mekkî, Menâkıb, s.85

46- Zehebî, Menâkıb, s.42

47- Zehebî, a.g.e., s.46

48- Zehebî, a.g.e, s.29; Benzer bir rivayet için bkz. Sâlihî, Uqûd, s.201

49- Zehebî, a.g.e, s.29

50- Zehebî, a.g.e., s.30

51- İbn Abdilberr, el-İntiqâ, s.257

52- Sibtu İbni’l-Cevzî, el-İntisâr, s.9 (Benzeri bir rivayet, İbnü’l-Cevzî yerine Ahmed b. Hanbel üzerinden anlatılmaktadır. Bkz. Zehebî, Menâkıb, s.41)

53- Kadı Iyâz, a.g.e., 1/143

54- Mekkî, Menâkıb, s.83

55- Kerderî, Menâkıb, s.169

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Müminler o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer.

Enfal,2

GÜNÜN HADİSİ

İşçi işverenin malından mesuldür.

Buhari

TARİHTE BU HAFTA

*İmam-ı Azam Ebu Hanife(r.a.) Vefat Etti.(6 Mayıs 765) *İkinci Dünya Savaşı Sona Erdi.(8 Mayıs 1945) *Osman Gazi'nin Doğumu(9 Mayıs 1252) *Ahmed Cezzar Paşa'nın Akka'da Napolyon'u Yenmesi.(10 Mayıs 1799) *1897 Türk-Yunan Savaşı Türk Zaferiyle Sona Erdi

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI