DİN İLE MODERNLEŞME ARASINDA-İSMAİL KARA-DERGÂH YAYINLARI-İSTANBUL-2003

İstanbul hem geleneksel çerçevede hilafet ve ilim merkezi hem de modernleşme tecrübesini belli bir seviyeye çıkarmış olmak hasebiyle modern kurumları, mevzuat ve teamülleri itibariyle İslâm dünyası tarafından takip ve taklit, yer yer tenkit edi


Nurgül Dere

nurguldere@gmail.com

2010-03-22 04:05:12

İstanbul hem geleneksel çerçevede hilafet ve ilim merkezi hem de modernleşme tecrübesini belli bir seviyeye çıkarmış olmak hasebiyle modern kurumları, mevzuat ve teamülleri itibariyle İslâm dünyası tarafından takip ve taklit, yer yer tenkit edilen yeni bir odak noktasıdır. S:27-28

Türkiye'de Çağdaş Türk Düşüncesi, buna bağlı olarak Çağdaş İslâm Düşüncesi çalışmalarının metodolojik problemlerden öte bugün ulaştığı hacim, seviye, derinlik ve kuşatma/yorumlama kapasitesinin yetersiz olduğunu hatta muhteva ve istikamet itibariyle düşük derecelerde seyrettiğini itiraf etmemiz lazım. S:67

Son yıllarda bir diğer canlı araştırma alanı kadın-feminizm hareketleri/cemiyetleşmeleri olmakla beraber bir tarafıyla uyarılmış konular olmaları itibariyle hissî ve savunmacı kalmış, diğer taraftan modernleşme öncesi Osmanlı hayatındaki konumları yeterince bilinmediği veya beylik ifadelerle geçiştirildiği için zaaflarla malül bırakılmış gözükmektedir. S:71

Tarih aynı zamanda ferdin ve cemiyetin mukaddesatını inşa eden bir "iç gözlem"dir. İç gözlem mekanizmasının işlemeyişi veya kıvam düzeyde canlı olmayışının varacağı yer taklittir: "(…) İnsan kendi iç gözleminden uzaklaştığı nisbette otomat ve taklitçi olmaya mahkûmdur. S:98

Sırf millet değil bu topraklarda yaşayan insanlar da fizikî olarak kaç yaşında olursa olsunlar tevarüs ettikleri unsurlar itibariyle ruhen/tarihen bin yaşındadırlar. S:99

Her ne olur ise olsun bir şeyi bilene "âlim" itlak olunur. Fenni bilene dahi bu isim veriliyor. Fakat her ne olur ise olsun bilene mütefennin itlak olunamaz. "Müfetennin" fenne âşina olana itlak olunur. (Ahmet Midhat Efendi) S:175

İnsan kendi istidad-ı zâtîsiyle pek çok şeyleri bulur, çıkar|ır| ve öğrenir. Benâberîn pek çok şey bilir ve kendisine "âlim" denilir. Fakat fünûn herkesin kendi istidadiyle bulup çıkardığı ve öğrenip bildiği şey değildir. Bu babda mevzu olan kavânîni okuyup öğrenmeyince mütefennin olamaz. (Ahmet Midhat Efendi) S:175

Diyanet, fünûn-ı şettâdan ibaret bir zübde-i marifet iken ilim ile din arasında nasıl mübâyenet tasavvur olunabilir? Eğer bu mübâyenet tahsisen ma'kûlâta hasr edilmek istenilirse o da ne suretle kabul olunur? Hikmet ki mecmu-ı ma'kûlâta şâmil bir ilimdir; nass-ı kerim içinde hayr-ı kesîr unvan-ı şerifine mazhariyetle mükerremdir. (Namık Kemâl) S:180

Modernleşme sürecinin, gerek Avrupa'da gerekse İslâm dünyasında felsefî sorular etrafında bir muhteva ve istikamet kaymasına, farklılaşmasına hatta zıtlaşmasına yol açtığı açıktır. Bu kayma ve farklılaşmanın en geniş mânasıyla dinin tarif ve tayin ettiği çizgi ile insan merkezli akıl çizgisi üzerinde gerçekleştiği söylenebilir. S:219-220

Binaenaleyh asabiyet kavmiyetle, milliyetle karıştırmak, İslâmiyetin düşman-ı canı olan kabile ve aşiret hallerini yine İslâmiyet için istinadgâh teşkil etmiş olan milliyet ve kavmiyetin aynı zannetmek İslâmiyet nokta-i nazarından bile azîm bir hatadan başka bir şey addedilemez. (Ahmed Agayef) S:302

Bugün ekseriyetle Türklük iddiasında bulunanlara bakılsın; Osmanlılık olmasaydı onlar Türklere de Türkçeye de ne derece bigâne, uzak düşerlerdi. Biz o itikaddayız ki bilâkis Osmanlılığa revaç vererek Arabdan Kürde kadar akvâm-ı sâiremizi o emele daha ziyade rabt ve celb eyleyerek heyet-i ictimaiyemizi devletçe ve milletçe artırmalı, büyütmeli, yükseltmeliyiz. (Ali Kemal) S:316

Ahiret ve ölüme karşı bir ahlâk ve tavır alış olarak dünya vurgusunun güçlü bir sekülarist temayül taşıdığı açıktır. S:368-369

Tasavvuf tenkitleri arasında vahdet-i vücut meselesinin muhteva ve hacim itibariyle hususi bir yer işgal ettiği bilinen bir husustur. Fakat XIX ve XX. Yüzyıl İslâm dünyasının zaruri ve âcil ihtiyaçları ile bu ihtiyaçları karşılamaya tevcih edilen ilmî-fikrî potansiyeli ve imkânlarının, vahdet-i vücudu itikat nokta-yı nazarından müstakil bir felsefî-kelâmî problem olarak tartışmaya yol vermediği kanaatını taşıyoruz. S:369

Tasavvuf düşüncesinin en üst yorumu olan vahdet-i vücut anlayışı, modernleşme dönemlerinde tenkide muhatap olduğu kadar belki ondan daha fazla irtifa kaydetmiş bir alandır. S:381

Çağdaş İslâm düşüncesinde, kaynaklara bağlılık ve sapmalara karşı katı bir muhafazakârlık ve direnç göstermede İbn Teymiye'nin ve Selefî hareketin etkin yeri ile derinlik ve kapsayıcılık konusunda İbn Arabî'nin (Türkiye'de aynı zamanda Mevlânâ'nın) ve vahdet-i vücudun yeri arasında, ilk bakışta anlaşılması zor bir paralellik bulunmaktadır. S:381

 İstikbal ancak bir hafıza, bir silsile, bir idrak ve bir zemin üzerinde önce zihnî/nazarî olarak ardından da fiilî olarak inşa edilebilir. İstikbal bir tesadüf manzumesi değil bir inşa ameliyesinin adı olmak gerektir. S:471

Zihnî/nazarî bir istikrara kavuşmak hiçbir zaman değişmemek manasına gelmemiştir, gelmemelidir, aksine nelerin değişmeyeceğini, bir başka ifade ile sâbiteleri hissetmek, idrâk etmek ve yaşamaktır. S:473

Sol camia için evrensellik, milliyetçilik için Turancılık, Müslüman camia için de ümmetçilik (yakın senelerde herkes için postmodernizm ve küreselleşme) yerli ve yerinde düşünce için zaruri olan merkezi dağıtmış, neticede kimin nerden konuştuğu, hangi dili kullandığı, kime hitap ettiği belirsiz hale gelmiştir. S:476

İlimle irtibatı çok zayıf, siyasî hedefi günlük git-gellerin ötesine geçemeyen, merkez ve ortamı olmayan, akışkanlık sağlayamayan, netice itibariyle derinlik arayışının ve ahlâkîlikten uzak bir alan. O kadar ki felsefe bölümlerinden vaz geçtik ilahiyat fakültelerinde bile felsefe, kelâm, tasavvuf alanları arasında bir seyyaliyet sözkonusu değildir. S:476-477

Fikir hayatının kendi kaynaklarıyla irtibatı yok mesabesindedir. Çok gerilere gitmeye lüzum yok; Gülhane Hatt-ı Hümayunu'nu, Islahat Fermanı'nı, Kanun-ı Esasi'yi, Cevdet Paşa'nın Tarihi'ni, Namık Kemal'in makalelerini, Ziya Paşa'nın şiirlerini, Lozan Muahedenâmesini, TBMM Zabıt Cerideleri'ni, Mustafa Kemal Paşa'nın Nutuk'unu… Orijinalinden okuyup anlayamayan bir fikir hayatı gerçekten Türk fikir hayatı kabul edilebilir mi? S:477

Bir iki asırdır gittikçe problemleri artan ve katmerleşen modernleşme tecrübemiz siyaset felsefimizi, siyaset üslubumuzu, siyasî müesseselerimizi de zaafa uğratmış, irtibat noktalarını ortadan kaldırmış veya zayıflatmıştır. S:477-478

Artık şuurlu bir geriye dönüş yaşanmalıdır. Tarihten hesap soran, tarihe hesap veren bir geriye dönüş. Yani kuvvet ve zaaflarımızı atlamadan, tarihî sürekliliği ihmal etmeden, unuttuklarımızı, unutmak istediklerimizi hatırlayarak, terk ettiklerimizi yeniden tartıya koyarak ciddi bir muhasebe. S:480

İş buraya intikal ettiğinde artık başka unsurlardan ziyade ahlâktan bahsetmek gerekecektir. Merhum Nurettin Topçu'nun deyişiyle "mesuliyet ahlâkı" veya "isyan ahlâkı". Hesap vermeyi mesuliyet ahlâkıyla, hesap sormayı da isyan ahlâkıyla tercüme edebiliriz. S:480

Hesap vermeyecek ve hesap sormayacak kişilerin ismi, cismi, makamı, mevkii ne olursa olsun cümlesi bizden ırak olsun. S:480

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

İnkâr edenler, Allah'ın yolundan ve -yerli, taşralı- bütün insanlara eşit (kıble veya mâbed) kıldığımız Mescid-i Harâm'dan (insanları) alıkoymaya kalkanlar (şunu bilmeliler ki) kim orada (böyle) zulüm ile haktan sapmak isterse ona acı azaptan tattırırız.

Hac,25

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Her kim bir namazı (kılmayı) unutursa (onu) hatırladığında kılsın. Onun bundan başka keffâreti yoktur.

KİTÂBU MEVÂKÎTİ'S-SALÂT-Buhari

TARÄ°HTE BU HAFTA

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI