MEHMED KIRKINCI-BÃœTÃœN ESERLERÄ°-3-ZAFER YAYINLARI-Ä°ST-2007

Kader meselesi ile ilgili sorularımıza itiraz kasdıyla değil, öğrenme arzusuyla cevap aramak aklın gereğidir. Bu ikinci yol, aynı zamanda bir ilim tahsilidir ve bir nev’i ibadet hükmüne geçer, ebedî saadeti kazanmamıza bir vesile olur. S:


Nurgül Dere

nurguldere@gmail.com

2009-11-28 14:55:45

Not: Kader Nedir? – Ruh Nedir? – Nasıl Aldanıyorlar? adlı eserleri muhtevidir.

Kader meselesi ile ilgili sorularımıza itiraz kasdıyla değil, öğrenme arzusuyla cevap aramak aklın gereğidir. Bu ikinci yol, aynı zamanda bir ilim tahsilidir ve bir nev'i ibadet hükmüne geçer, ebedî saadeti kazanmamıza bir vesile olur. S:25

Âdil-i Mutlak olan Allah'ın adaletine iman eden bir kimse her hâdisede İlâhî adaletin tecellî ettiğine imân ile mükelleftir. Hatırına gelen suallerin cevabını bu anlayış içerisinde aramalıdır. S:50-51

Akıl ve nakil insanın irade ve ihtiyar sahibi olduğuna birlikte şehâdet ediyorlar ve gösteriyorlar ki, Cenab-ı Hak insandan bütün mazeret sebeplerini kaldırmıştır; o halde cebir ve baskı yoktur. S:73

Tevekkül eden kimse, bütün kalbiyle Allah'a teslim olur ve O'nun verdiğine razı olsun. Fakat kadere teslim olmak tembelce oturmayı, her şeyden el etek çekmeyi gerektirmediği gibi, tevekkül de tembellik ve miskinliği gerektirmez. Zira ekmeden biçmek, amelsiz cennete gitmek mümkün değildir. S:92-93

Ruhunda aşk ve şevk olan bir insan, hangi işe teşebbüs ederse etsin, onda başarıya ulaşır ve madden ve manen terakki eder. S:95

Başkalarını teşvik etmek için sadakanın açıktan verilmesi uygun olsa da en güzeli ve en efdali onu gizli vermektir. Hatta bazı büyük zatlar, sadakalarını başkalarının aracılığıyla vermişlerdir ki, sadakayı alan kimse kendilerine karşı mahcup olmasın. S:107

Bir şeyin neticesi ne kadar yüksek ve kıymetli ise, yolu o nisbette çetin olur, kaidesince, Cenab-ı Hakk'ın lütuf ve ihsanına erişmenin, Cehennem'den kurtulup Cennet' liyakat kazanmanın yolu da elbette çetin olacaktır. S:113

Akıl, ruhun sadrazamı kabul edilirse, kalb de onun arşı, saltanat kürsüsü olur. S:138

İnsanın zahirî ve batınî duygularıyla görüp hissedemediği ve mâhiyetini idrâk edemediği hakikatler vardır. Ruh da bunlardan biridir. S:141

İnsan, sadece maddeden ibaret olmadığından elem, keder, korku ve sevgi gibi hislerle karşı karşıyadır. Az bir dikkat ile cismin aldığı zannedilen elem ve lezzetin de ruha ait olduğu anlaşılabilir. Ancak, ruh o elem ve lezzeti, cismin herhangi bir organı vasıtasıyla aldığı için ona cismanî denir. S:156

Aklın hâkimiyet ve galebesi için onu marifet ve faziletle kuvvetlendirmek ve nurlandırmak lazımdır. S:159

İnsan, şu dünyada, şiddetli ve dehşetli dalgalara maruz kalan bir sefine gibidir. Onu o müthiş dalgaların tehlikesinden kurtarıp, sahil-i selamete çıkaracak kaptan ise akıldır. S.161

Marifet-i İlâhiyye'de hissesi olmayan bir ferd, diğer ilimleri bilse dahi kemalatı nakıstır. Bedenin sıhhati gıdaya bağlı olduğu gibi, ruh ve kalbin sıhhati de marifete, Allah'ı bilmeye bağlıdır. S:195

Babanzâde Ahmed Naim Bey, "Bugün, bazı kitaplarda, güya ruhların çekilen fotoğraflarına rastlanmaktadır. Bu fotoğrafların ruhlarla hiçbir ilgisi yoktur" demekte, bunların, cinlerin fotoğrafı olabileceğini kaydederek, alafranga cinciliğin, telekinezi ve ektoplasmın cin ve şeytan tâifeleriyle ilgili olduğunu söylemektedir. S:254

Kalb, bütün fazilet ve reziletlerin beşiği, hanesi, havuzu ve merkezidir. Manevî kalb, kendisine tevdi edilen vazifeleri yerine getirmenin şevk ve heyecanıyla, durmadan inşirah etmekte, hâlden hâle girmektedir. Bu esrarengiz lâtife, derûnundaki coşkun faaliyetlerin mahsullerini, dil, göz, kulak, el ve ayak gibi mecralarda teşhir eder; batınî sırlarını zahire vurur. S:288

Vicdan, fiil ve davranışların, fikir ve düşüncelerin, arzu ve meyillerin hayırlı-şerli, faydalı-zararlı taraflarını tartan bir hiss-i manevîdir. Ruh, kendi varlık ve keyfiyetini vicdan ile bilir. S:288-289

İnsan, Cenab-ı Hakk'a karşı vazifelerini bununla ifa ettiği gibi, cemiyete karşı olan mes'uliyetlerini de bununla yerine getirir. Kısacası vicdan mizan-ı insandır. S:288-289

Sebepler eliyle insana her an hadsiz ihsanlarda bulunan Rezzâk-ı Kerim'in bu ikramlarına karşı kulun O'na teveccüh etmesi, medih ve minnettarlığın O'na vermesi ve O'nu yegâne mabud tanıması insaniyetin bir gereğidir. S:328

İnsan, telkine daima açıktır. Bu haliyle boş bir kabı andırır. İçi müsbet fikir ve hakikatlerle dolmazsa, onların yerini menfî ideolojiler, hurafe ve safsatalar alır. Bugün gençliği sarsan ruhî bunalımların, fikrî ızdırapların asıl sebebi budur. S:346-347

Kendi mahiyetini bilmekten âciz olan insanın, bütün akılların, hayallerin, ruhların, hislerin, vicdanların, hafızaların, meleklerin yaratıcısı olan Allah'ın Zâtını anlamaya zorlaması en büyük bir cehalet ve cerbezedir. S:349

"Görmediğim şeye inanmam" safsatasının altında aklın vazifesini göze yükleme hurafesi yatmaktadır. S:350

Cenab-ı Hakk'ın görünmemesi "şiddet-i zuhurundan ve zıddının yokluğundandır." Mesela, atmosferin küremizi her yandan kuşatması gibi güneşin de bütün feza âlemini cismi ile kuşattığını farz etsek, o zaman güneşi göz ile görmek mümkün olmaz. S:351

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Görmedikleri halde, Rablerinden korkanlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükafat vardır.

Mülk, 12

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Cebrail, bana komşu hakkında o kadar ısrarlı tavsiyelerde bulundu ki, onu mirasçı yapacak sandım."

Buhari

TARÄ°HTE BU HAFTA

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI