ASR-I SAADET-5-Ömer Rıza Doğrul-Eser Neşriyat-İstanbul-1978
Hz. Ömer’in devrinde Şam, Mısır ve İran fethedilmiş, bütün bu geniş ve mühim ülkeler İslam memleketlerine dâhil olmuştu. Bu kadar geniş bir memleketin idaresi için kuvvetli bir idarenin, sağlam bir hükûmetin kurulması lâzımdı. Hz. Ömer b
Hz. Ömer'in devrinde Åžam, Mısır ve Ä°ran fethedilmiÅŸ, bütün bu geniÅŸÂ ve mühim ülkeler Ä°slam memleketlerine dâhil olmuÅŸtu. Bu kadar geniÅŸ bir memleketin idaresi için kuvvetli bir idarenin, saÄŸlam bir hükûmetin kurulması lâzımdı. Hz. Ömer bunu da vücûda getirmeÄŸe muvaffak olmuÅŸtu. S:12Â
Hz. Osman, Ä°slam devleti baÅŸkanlığını elde ettiÄŸi zaman, kendini müşkül ve pürüzlü bir vaziyet karşısında bulmamış, bilâkis muntazam teÅŸkilâtla idâre edilen, her tarafta intizam ve asayiÅŸ hükümrân olan bir devletin başına geçmiÅŸti. S:12Â
Hz. Osman'ın devrinde vuku bulan en parlak hareketlerden biri Kıbrıs'ın fethidir. Suriye sahiline çok yakın bu ada, Avrupa'dan Suriye ve Mısır'a geçmek isteyen fatihlerin hareket üssüdür. Suriye ve Mısır'ın hayatı için bu adanın ele geçirilmesi icâb ediyordu. S:15Â
Hz. Osman'ın on iki sene devam eden hükûmet devrinin altı senesi emniyet ve huzur içinde geçti. Memlekette umûmî bir refah vardı. S:19Â
Muâviye'nin idaresinde olan Suriye, asırlardan beri bir sefâhet ocağı idi. Romalılar, düşkün oldukları bütün sefâhetleri Suriye'de yaÅŸatıyordu. Müslümanlar da Suriye'ye yerleÅŸtikten sonra muhteÅŸem müreffeh bir hayat sürmeye baÅŸlamışlardı. Hz. Ebû Zerr, bu vaziyet karşısında köpürüyor, bu durum aleyhinde her yerde nutuklar ve va'zlar irâd ediyordu. S:19Â
Hz. Osman'ın devrinde umûmîleÅŸen refah ve servetin, bilâhare Hz. Osman'ın aleyhinde kopan fitne ve fesadın sebeblerinden biri olduÄŸu muhakkaktır. Zira refah ve servetle beraber, sefâhet ve ahlâkî za'f gelmiÅŸti. S:20Â
Hz. Osman, ÅŸahsen son derece halîm ve selîm bir zattı. Onun için afv ve bağışlama cihetini tercih ederdi. S:21Â
Neticede O'nun hilmi (yumuÅŸaklığı) ve ÅŸefkati suîstimal edilmiÅŸ, kötü niyet sahipleri O'nun bu hayırseverliÄŸini, ÅŸer ve fesad âleti ittihaz etmiÅŸlerdi. S:21Â
Bozguncular Hz. Osman'ın çekilmesini istemiÅŸlerdi. Hz. Osman, âsilerin bu teklifini kabul etmedi. Son dakikaya kadar mevkiinde sebât edeceÄŸini söyledi. Hz. Osman'ın bu hareketine karşı bozguncular mukabele ederek onun ikametgâhını muhasara altına aldılar. Bu muhasara kırk gün devam etti. Bozguncular, her gün muhasarayı ağırlaÅŸtırıyor ve nihayet Hz. Osman'ı susuz da bırakmış bulunuyorlardı. S:34-35Â
Hz. Osman, bozguncuları nasihatle dağıtamayacağını anladığı halde kendini korumak için bir müslümanın da kanını dökmek istemeyerek neticeyi beklemeye baÅŸladı. S:37Â
Feci ve tüyler ürpertici hâdise ikindiye doÄŸru vuku bulmuÅŸ, Hz. Osman'ın kanları okumakta olduÄŸu Kur'an-ı Kerim'in sayfaları üzerine akmıştı. S:37Â
Bu cinayetin iÅŸlendiÄŸi günden beri o ana kadar tam bir birlik ve beraberlik içinde yaÅŸayan Müslümanlar, Sünnî, Åžiî, Osmanî, Alevî, Haricî gibi türlü türlü fırkalara ayrıldılar. Bu ayrılık asırlarca devam etti. Hâlâ devam ediyor. Bütün bu tefrikanın sebebi, Resul-i Ekrem'in kabr-i saadetleri yanında dökülen o kandır. S:39Â
Hz. Ali hükûmet merkezinin Hicaz'dan Irak'a naklini tensib etmiÅŸ, Receb'in 12. günü Kûfe'ye muvâsalat ederek ahali tarafından hazırlanan mükellef saraya davet edilmiÅŸ ise de kendisine Kûfe'nin boÅŸ bir arsasının bile kâfi olduÄŸunu söylemiÅŸ, sonra camiye giderek iki rekât namaz kılmış, ahaliyi irÅŸad etmiÅŸti. S:89Â
Hz. Osman'ın ÅŸehid edilmesine sebebiyet veren hâdisenin Medine'de meydana gelmesi, Mescid-i Nebevî'nin en adî münakaÅŸalara sahne edilmesi… Bunların hepsi mü'minlerin kalbini kanatan, ruhunu ürperten, birtakım çirkin vakâlardı. Resul-i Ekrem'in hatırasına, bundan daha bütün bir hürmetsizlik vuku bulamazdı. S:90Â
Hz. Ali'nin en fazla düşündüğü ÅŸeylerden biri, Medine'yi siyasî bir merkez olmaktan çıkarmak ve kurtarmaktı. Hz. Ali'nin dinindeki samimiyet, Resul-i Ekrem'e muhabbet ve hürmetindeki ulviyet, bunu O'na ilham etmiÅŸ, O'da Medine'yi terk ederek Kûfe'yi hükûmet merkezi yapmaya karar vermiÅŸti. S:91Â
Hz. Ali'nin bu kararı vermesi, onun Hz. Osman'ın öldürülmesinden ne kadar müteessir olduÄŸunu ve tiksindiÄŸini göstermeye kâfidir. S:91Â
Asıl mesele Medine'yi, bütün Müslümanların hürmet ettiÄŸi bir ÅŸehri, siyasî ihtirasların oyuncağı olmaktan uzaklaÅŸtırmaktı. S:91Â
Hz. Ali'nin Kûfe'ye yerleÅŸmesi, onun davası namına yeni ve mühim bir hareketin baÅŸlangıcı olmuÅŸtu. S:91Â
Hz. Ali Kûfe'de yerleÅŸtikten sonra, Arabistan ve Ä°ran'a hâkim olmakla beraber, en kuvvetli hasmını en geriye bırakmıştı. Hz. Ali, bu hasmına da galip gelmiÅŸ olsa, Ä°slam devletinde ayrılık gayrılık kalmayacak, Ä°slam tarihinin mukadderâtı bambaÅŸka bir vadi takip edecekti. Hz. Ali'nin bu kuvvetli hasmı, Muâviye idi. S:94Â
Muâviye, hadiselerin cereyan etme tarzından istifade ederek Hz. Osman'ın öldürülmesini Hz. Ali'ye yüklemiÅŸ, O'na biat etmemek için bunu ileri sürmüş, Hz. Osman'ın kanlı gömleÄŸini teÅŸhir ederek, Hz. Osman'ın zevcesi Nâile'nin parmaklarını göstererek herkesi galeyana getirmiÅŸti. S:94Â
Hz. Ali Muâviye'ye haksız inaddan vazgeçmesini ihtar etmiÅŸ, kendisinin Hz. Osman'ı öldürme hadisesiyle zerre kadar alâkalı olmadığını söylemiÅŸ, sonra Amr bin El-Âss'a dünya peÅŸinde koÅŸmaktan vazgeçerek Hakk'a dönmesini tavsiye etmiÅŸ, fakat bütün bu teÅŸebbüsler suya düşmüştü. S:95-96Â
Ä°ki taraf ordusunu hazırlıyor, iki taraf silahlanıyor, iki taraf asabiyeti (tarafgirliÄŸi) tahrik için her vasıtaya müracaat ediyor; fakat bütün bu hazırlanmaların, silahlanmaların, heyecanlanmaların neticesi Ä°slam birliÄŸinin çökmesi olacaktı!. S:96Â
Ä°bn-i Mülcem Hicret'in 40. senesi Ramazan'ında Kûfe'ye gelerek camide yatmış, Hz. Ali sabahleyin camiye gelerek bunu uyurken görmüş, onu uyandırmış, sonra namaz ile meÅŸgul olmuÅŸ, Ä°bn-i Mülcem bu fırsattan istifade ederek Hz. Ali'yi ÅŸehit etmiÅŸti. S:107Â
Hz. Ali'nin bütün devri fitnelerle, fesadlarla mücadele içinde geçti. Hz. Ali beÅŸ sene devam eden riyaseti esnasında bir lahza huzur ve sükûn duymadı. Bu yüzden onun devrinde Ä°slam fütûhatı ilerleyememiÅŸ, bilakis memleketin dâhilî intizamıyla meÅŸgul olmak icap etmiÅŸti. S:111Â
Hz. Ali irade ve himmetiyle, sebat ve istikametiyle, zühd ve takvasıyla, sabır ve tahammülüyle sonuna kadar mukavemet etmiÅŸ, baÅŸarısızlığa uÄŸramakla beraber hak ve hakikatten hiçbir zaman ayrılmamıştı. S:114Â
Hz. Ali, kendisini ilâhlaÅŸtırmak isteyen Sebeistleri, Müslümanlıkta ayrılık ve mücadeleler çıkarmak isteyen Hâricileri ÅŸiddetle cezalandırmıştı. Hz. Ali suçluları takip eder, onların ahlâkı ifsâd etmelerine meydan bırakmaz, haklarında cezalarını tatbik ederdi. S:116Â
Hayatının yirmi beÅŸ senesini Resul-i Ekrem'le birlikte geçiren Hz. Ali, takvanın, uyulmaya en layık olan numunesi idi. Hz. Ali, Ä°slam devleti baÅŸkanlığını derûhde etmeden önce nasıl yaşıyorsa halife olduktan sonra da öyle yaÅŸamıştı. S:123Â
Hz. Ebû Bekir'in zamanında vuku bulan icraatın en mühimlerinden biri mürtedlerle savaÅŸtır. Onun bu hususta gösterdiÄŸi azîm ve dirayet, Müslümanlığı tehdid eden en büyük tehlikeyi ani ve kat'i tedbirler ve hareketlerle önleme yolunda elde ettiÄŸi baÅŸarı, Müslümanlık tarihinde altın harflerle yazılmaÄŸa deÄŸer. S:180Â
Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali'ye birçok meselelerde muhalefet edildiÄŸi halde Hz. Ebû Bekir'e muhalefet edilmemiÅŸtir. Bu da onun ilmindeki kemalden ileri geliyordu. S:192Â
Resul-i Ekrem, Hz. Ebû Bekir'in halifeliÄŸi hakkında bir vasiyetname bırakmak istemiÅŸler, fakat Allah'ın da, mü'minlerin de Hz. Ebû Bekir'den baÅŸkasını istemediklerine kani olduklarından vasiyetnameyi yazdırmamakta beis görmemiÅŸlerdir. S:217Â
Hz. Ömer'i yükselten sıfatlardan biri görüş ve içtihadındaki isabet olduÄŸu halde bazı Åžiîler, O'nun bazı meselelerde kendi görüşünü ileri sürmesini kınanmaÄŸa deÄŸer görüyorlardı. Hâlbuki görüşe kıymet vermek yalnız Hz. Ömer'e has deÄŸildir. Hz. Ebû Bekri, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Zeyd bin Sâbit, Hz. Ä°bn-i Mes'ûd gibi zevat da görüşe kıymet verenlerdendir. S:234Â
Esasen bir görüş kötü olmadığı takdirde kınanmağa lâyık olamaz.
Hz. Ali'nin kadıları bile Hz. Ömer'in görüşünü, Hz. Ali'nin görüşüne tercih ederlerdi. S:234Â
Resul-i Ekrem, hem Kisrâ ve hem Kayser devletlerinin mahkûm olduklarını anlatarak "Kayser ölürse ondan sonra bir Kayser gelmeyecek ve Kisrâ öldüğü zaman ondan sonra bir Kisrâ gelmeyecektir" buyurmuÅŸ, Hz. Osman devrinde ölen son Kisrâ'dan sonra dünya yüzünde diÄŸer bir Kisrâ zuhûr etmemiÅŸti. S:253Â
Hz. Ömer devrinde baÅŸlayan Ä°ran fütûhâtı, Hz. Osman devrinde bu mukadder neticeye varmış ve Resul-i Ekrem'in mucizâtından olan ihbar-ı Nebevîleri onun devrinde tahakkuk etmiÅŸti. S:253Â
Bugün en derin saygı ile taşıdığımız ve okuduÄŸumuz Kur'an-ı Kerim nüshaları, Hz. Osman'ın teksir ettirdiÄŸi nüshaların aynıdır. Müslümanlığın en müthiÅŸ düşmanları da bunu kabul etmekte tereddüd etmiyorlar. Bu suretle Kur'an-ı Kerim'in tam ve mükemmel mevsûkiyeti tezahür ettiÄŸi gibi Hz. Osman'ın Kur'an'a ifâ ettiÄŸi büyük hizmet de kendini göstermektedir. S:267Â
Arapça'da "kırâet" kelimesi yerinde "harf" kelimesi kullanılıyor. Harf'ten murad, lehce veya Araplardan bir kısmına hâs olan ifade tarzıdır. Hadis-i Åžerif'te, "Kur'an, yedi harf üzere nâzil olmuÅŸtur!" deniliyor ve "harf" ile Kur'an'ın yedi lehce veya ifade tarzı üzere indiÄŸi kastediliyor. S:268-269Â
Kırâet ihtilafına müsaadeden maksat, kolaylıktı ve bu kolaylığı temin etmek bir zaruretti. Çünkü her Müslüman Kur'an okuyacaktı. Namazları için birkaç sûre ezberleyecekti. Bunu müşkülleÅŸtirmek, Müslümanlık lehinde deÄŸil, aleyhinde olurdu. S:272Â
Resul-i Ekrem, Kur'an-ı Kerim'i daima KureyÅŸ lisanı üzere okurlar ve KureyÅŸ lisaniyle yazdırırlardı. Çünkü kırâet ihtilafına müsaade verilmesi, daimî deÄŸil, geçici bir tedbirdi. Bu tedbir, Müslümanlığa yeni giren ve ekseriyetle câhil olan, okuma yazma bilmeyen kabileler için gösterilen kolaylıktan ibâretti. S:273Â
Hz. Ömer, bir Mecûsinin gaddar eliyle ÅŸehit edildi. OÄŸlu, babasının kanlı na'şı karşısında katillerine karşı duyduÄŸu kin ve nefreti, suikastın asıl mürettibi olduÄŸu derhal akla gelen Hürmüzan'ı öldürmekle mukâbelede bulundu. S:304Â
Hiçbir yerde bir hükümdarın öldürülmesi, yalnız bir suç ortağının öldürülmesiyle nihayet bulmamış, bu gibi hâdiseler en kanlı mücâdelelere sebebiyet vermiÅŸtir. S:304Â
Herhangi milletin tarihinde Hz. Ömer gibi bir devlet başının öldürülmesi mukabilinde bir iki kiÅŸinin öldürülmesi kayda bile şâyân görülmezdi. Ä°slam tarihi ise, bunu kaydettikten baÅŸka Hürmüzan gibi bir suikastçının Ubeydullah bin Ömer tarafından öldürülmesinin doÄŸru olmadığını münâkaÅŸa etmektedir. Bu hal, Müslümanlara has olan hakperestliÄŸin bir tezahürüdür. S:304Â
Hz. Osman'ın, akrabasına devlet hazinesinden verdiÄŸi iddia edilen ve milyonlara vardırılan paralar, hakikatte Hz. Osman'ın kendi öz malından akrabasına verdiÄŸi bağışlardır. Ortalığı karıştırmak isteyenler onun akrabasına karşı gösterdiÄŸi bu teveccühü bahane yaparak propagandalarla habbeyi kubbe yapmışlardır. S:319Â
Abdullah bin Sebe'nin Müslümanlığa iki cepheden, (dinî ve siyasî) cepheden hücûm ettiÄŸini görürüz. S:355Â
Tarih kitaplarının ifadesine göre Abdullah bin Sebe' Hicaz'ı dolaÅŸtıktan sonra Basra, Kûfe ve Åžam'da, daha sonra Mısır'da telkin ettiÄŸi baÅŸlıca akîdeler, ric'at akîdesi ile Hz. Ali'nin Hz. Peygamber'in vâsisi olduÄŸu propagandası idi. S:356Â
Ä°bn-i Sebe' bir taraftan Mısır'da Hz. Ali'nin "Peygamber'in Vâsisi" olduÄŸunu ileri sürüyor, Hz. Osman'ın gâsıb ve zâlim olduÄŸunu iddia ediyorken bir taraftan da Kûfelilerin Hz. Zübeyr lehinde hareket etmelerine, Basralıların Hz. Talha nâmına propaganda yapmalarına müsaade ediyordu. Çünkü ancak bu sayede Müslümanlar hiç olmazsa üç fırkaya ayrılır ve birbirleriyle döğüşmek mecburiyetinde kalırlardı. S:371Â
Bundan dolayıdır ki tarih kitapları, bunların Hz. Osman'ı öldürmek üzerinde müttefik oldukları halde, O'nun yerinde kimin getirileceÄŸi üzerinde ihtilaf ettiklerini kaydediyorlar. S:371Â
Hz. Osman devrine Müslümanlığı kabul eden Ä°bn-i Sebe'nin Hicaz'a gelerek durumu tedkik ettikten sonra Kûfe, Åžam ve Mısır'da vuku bulan seyahatleri esnasındaki esrarengiz faaliyetleri neticesinde onun ayartma ve telkinlerine râm olanların bu ayaklanmayı hazırladıklarını ve neticede Müslümanları daÄŸlayan cinayete âmil oldukları kendini gösteriyor. S:381Â
Ä°bn-i Sebe', bu hareket tarzını takip etmekle Ä°slam tarihinde büyük bir fetret vücûda getirmiÅŸtir. S:381Â
Onun iÅŸlediÄŸi bu cinayet yüzünden Müslümanlar, Hz. Ali'nin bütün devrini birbirleriyle döğüşerek geçirmiÅŸler, haricî fütuhat için sarf edecekleri kudreti, kendi aralarında kemirmiÅŸler, uzunca bir istikrardan mahrum, tamamıyla sarsılmış bir ÅŸekilde yaÅŸamışlardır. S:381Â
Hz. Osman'ın öldürülmesiyle hâsıl olan neticelerin en mühimi Ashâb devrinin kapanması ve dâhilî harplerin kopması Müslümanlık nâmına en büyük zarardı. Bu zararı meydana getiren hainler, Ä°slam tarihinde daima kanayan ve daima kanayacak olan bir yara açmışlardır. S:382-383Â
Ä°bn-i Sebe', suikastının birinci safhasını Ashâb'a karşı çevirmiÅŸ, onları haksız, hilekâr, gaddar birer adam gibi tasvir etmiÅŸ, sonra da Hz. Ali'ye yarı tanrılık sıfatları bahÅŸederek bütün kalpleri onun üzerinde temerküz ettirmek ve asıl Peygamber'in ÅŸahsiyet ve risâletini unutturmak istemiÅŸti. S:394Â
Bizzat Hz. Ali, Ä°bn-i Sebe'nin bu telkinlerine karşı en ÅŸiddetli tedbirlere müracaat etmiÅŸ, kendisini ilâhlaÅŸtıranları ateÅŸe atarak kül etmiÅŸti. S:395Â
Bununla beraber Ä°bn-i Sebe' bugüne kadar izi yaÅŸayan birtakım bâtıl telakkilerin tohumunu ekmeÄŸe muvakkaf olmuÅŸtur. Müslümanlık camiâsını ikiye, bir azınlık ve bir çoÄŸunluÄŸa ayıran o'dur. O'nun telkinleri, birtakım unsurların eskiden baÄŸlı olduÄŸu ve sonradan terk ettiÄŸi dine uygun gelmiÅŸ, onlar bu telkinleri mutedil veya aşırı ÅŸekillerde kabul etmiÅŸlerdi. S:395Â
Hz. Ali, bir insanı tanrılaÅŸtırmaya kalkan ve hiç şüphesiz bu hareketi yaparken beÅŸerin za'fından istifade ederek onu Firavunvâri bir mahiyet vererek gururlandırmak isteyen bu kendileri sapık ve baÅŸkalarını da ayartan adamların yakılmalarını emretmiÅŸti. S:396Â
Hz. Osman'ın öldürülmesinin bir neticesi daha, Müslümanların dâhilî harplerde meÅŸguliyetinden dolayı fütuhat hareketinin dört seneden fazla bir zaman duraklaması, Müslümanların bu müddet zarfında yeni ülkeler fethetmedikten baÅŸka fethettikleri ülkelerde manevî fütuhat ile meÅŸgul olmamalarıdır. Müslümanların bu yüzden kayıpları muhakkak ki pek büyüktü. S:407-408Â
Hz. Osman'ın elinde kuvvet bulunduğu ve kendisine tecavüzde bulunanları tarumar etmek mümkün olduğu halde Müslüman kanını dökmemek, Müslüman kanını döken ilk Halife olmamak için askerî bir harekete girişmek istememiş ve bu uğurda kendi hayatının feda edilmesini en metin kalp ve en kuvvetli iman ile beklemişti. S:419-420
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DÄ°ÄžER YAZILAR
O gün Allah onların hepsini diriltecek ve yaptıklarını kendilerine haber verecektir. Allah onları bir bir saymıştır. Onlar ise unutmuşlardır. Allah her şeye şahittir.
Mücadele,6
GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°
Kim bir oruçluya iftar ettirirse, kendisine onun sevabı kadar sevap yazılır. Üstelik bu sebeple oruçlunun sevabından hiçbir eksilme olmaz.
Tirmizi, Savm 82, (807); İbnu Mace, Sıyam 45, (1746)
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm Ä°nternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yaptÄ...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARÄ°HTE BU HAFTA
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...