ORYANTALİZM VEYA MEDENİYETLER HESAPLAŞMASI-Prof. Dr. M. Hamdi Zakzûk-Yeni Akademi Yay.-İzmir-2006

Bir kısım araştırmacılar, oryantalizmin ilk başlangıcının Miladî 11. yüzyılın başlarına kadar dayandığını söylerken; Rudi Paret, Avrupa’da İslam ve Arap araştırmalarının, Kur’an’ın ilk defa Latince’ye çevrildiği, yine il


Nurgül Dere

nurguldere@gmail.com

2009-08-25 02:01:25

Bir kısım araştırmacılar, oryantalizmin ilk başlangıcının Miladî 11. yüzyılın başlarına kadar dayandığını söylerken; Rudi Paret, Avrupa'da İslam ve Arap araştırmalarının, Kur'an'ın ilk defa Latince'ye çevrildiği, yine ilk defa Latince-Arapça sözlüğün çıkarıldığı, 12. yüzyılda başladığı görüşündedir. S:25

Oryantalizm tarihinin ilk basamakları Orta Çağ Hıristiyan Batı dünyasıyla, Müslüman Doğu dünyası arasındaki dinî ve ideolojik çarpışmanın tarihi olarak kabul edilebilir. S:26

Zaman zaman, İslamiyet'e karşı bazı olumlu tutumlar içinde olan, Avrupalı mühim bir kısım aydın şahsiyetlerin ortaya çıktığı olmuştur. İşte İslamiyet karşısında orta yola en yakın bir tutum sergileyen bu az sayıdaki şahsiyetler arasında 1215 senesinde Almanya İmparatoru olan Sicilya kralı II. Frederic'i görüyoruz. Bu zât Arapça'yı biliyor, giyim ve âdetlerinde Müslüman Araplara benzemeye çalışıyor, Arap ilmi ve felsefesine hararetle taraftarlık gösteriyordu. S:30

Oryantalizm, Doğu medeniyet ve inançlarını öğrenmeyi sağlayan "Doğu dillerini bilme" üzerine kurulduğuna göre, misyonerlikle bu noktada birleşiyor, çünkü misyonerlik de Hıristiyanlaştırmak istediği kimselerin dillerini bilmeyi zorunlu görüyor. S:31

Hıristiyanlaştırma amacıyla Müslümanların dillerini öğrenmenin gerekliliğini şiddetle savunanlardan bir tanesi de, Roger Bacon (1214-1294)'dır. Ona göre Hıristiyan dünyasının haritasını genişletmenin tek yolu misyonerliktir. S:31

Müsteşrikler, kilisenin kontrol ve tahakkümünden kurtulmasıyla, hedefi Şark dillerini ve edebiyatını araştırmak olan bizatihi müstakil bir ilim haline gelmiştir. Bundan sonra, sadece öğrenmek niyetiyle, bizzat Şark'ın edebiyat ve inançlarını araştırmaya yönelen ilmî bir temayül ortaya çıkmıştır. S:40

Sömürgecilik görünüşte dinî, gerçekte ise emperyalist harpler olan Haçlı Seferleri'nin bir uzantısıdır. Arap ve İslam memleketlerini yeniden istilâ etmek, Haçlı Seferleri'nin mağlubiyetinden beri, Avrupalıları kaplayan bir emel ve bir ideal oldu. S:46

Müsteşrikliğin, sömürgecilikle olan ilgisi, sanıldığı gibi yalnızca akıl verme noktasında kalmadı. Aksine Edward Said'in de dediği gibi, çok daha derin ve geniş boyutlara ulaştı. Müsteşrikliğin, sömürgecilerin ileri gelenlerinde aklî planda yol göstermesi, daha önce, yani Şark, emperyalizmin istilasına uğramadan da söz konusuydu. Yoksa bu istila gerçekleştikten sonra değil… Müsteşriklik kültürü, sömürgecilik için, Şark'ın dağ ve derelerinde Şark milletlerine boyun eğdirip, onlara egemen olmak için bir rehber vazifesini gördü. S:47

Müslümanların ülkelerini askerî ve siyasî istiladan sonra sömürgecilikle yardımlaşan müsteşriklik, onların bünyelerindeki manevî ve hissî mukavemeti zayıflatmaya, onları inanç ve kültürleri hakkında şüpheye düşürmeye yöneldi. Böylece, sömürgeciliğe, Müslümanları tamamen Batı kültür ve medeniyetine boyun eğdirme imkânını vermeyi amaçladı. S:47

Yahudiler, müsteşriklik hareketi içerisinde "Yahudi müsteşrik" sıfatıyla çalışmak istemediler. Tâ ki dışlanmak suretiyle tesirleri azalmasın. Bu yüzden "Avrupalı müsteşrik" sıfatıyla çalıştılar. Böylece iki yönden kazançlı çıktılar. Birinci kazançları: Kendilerini bütün müsteşriklik hareketine kabul ettirmeleri. İkincisi ise İslamiyet'i karalama şeklindeki hedeflerini gerçekleştirmeleri. Zira bu ekseri Hıristiyan müsteşrikleriyle uygun düşen bir amaçtı. S:47-48

Yahudiler, tarihleri boyunca İslam'a ve Müslümanlara tuzak kurmak için fırsat kollamışlardır. Onlar, müsteşriklik alanında İslam'a ve Müslümanlara karşı zehirlerini kusacak bir kapı bulmuşlar ve ilim perdesi arkasına gizlenerek bu sahaya atılmışlardır. Tıpkı Siyonizm yoluyla Araplar ve Müslümanlar üzerinde hâkimiyetlerini sağlayacak başka bir kapı buldukları gibi… S:48

İslam dünyasından askerî emperyalizmin geri çekilmesi, netice itibariyle müsteşriklik hareketinin öldüğü manasına gelmez. S:51

Şüphesiz müsteşriklik, parlak dönemini, geçtiğimiz asrın ikinci yarısıyla, içinde bulunduğumuz asrın ilk yarısı arasında geçirmiştir. O dönemi müsteşriklerin dev nesline şahid oldu. Şimdi ise aynı tarz üzere yürüyen ve onların adımlarını takip eden yeni nesiller ortaya çıkmıştır. S:51

Müsteşriklerin yüklendikleri misyonun önemi yetiştirdikleri öğrenciler üzerindeki etkilerinden veya çevrelerinde bulunan kimselerin onların fikrî yapılarından etkilenmesinden kaynaklanıyor. S:57

Müsteşrikler uzun zamandan beri, Müslüman Şark memleketlerinin her yerinden Arapça el yazması eserleri toplamaya özen göstermişlerdir. S:58

Birçok müsteşrikin başkalarına özel bilgileri yüklerken, tarihî meseleleri ele almada kullanılması gereken temel prensipleri görmeyi ihmal ettiklerini müşahede ediyoruz. Mesela; Kur'an'ın Hz. Muhammed'in uydurması olduğunu kesin olarak ifade ediyorlar. Sonra da tarihî, itikadî, edebî ve benzeri ahkâmı bu görüşe bina etmek için kırk dereden su getiriyorlar. Kısa zamanda bu görüş sadece şöhret sebebiyle hakikat derecesine çıkıyor. S:73

Kur'an-ı Kerim, Batılıları rahatsız eden, onları hayrette bırakan ve fikirlerini dağıtan bir kitaptır. Blachere şöyle der:
"Biz, Şark'ın dinî kitapları arasında Kur'an kadar, okunuşuyla fikrî düzenimizi dağıtan bir kitap görmedik." S:85

Bütün gayretler, Müslümanların nazarlarını, kurtuluşun sadece laik Batı'nın yoluna girmede olduğuna çevirmeye yönelik. S:87

İddialarına göre İslam, asrın ruhuna ayak uyduramayan donuk bir dindir. Bu yüzden onun köklü bir değişikliğe ihtiyacı vardır. S:87

Kendi dinlerinde yapmaları gereken şeye Müslümanları davet etmeleri gariptir. İddia ettikleri bu reform, Müslümanların İslam'a olan bakış açılarını değiştirme ve mümkün olduğu kadar İslamiyeti, Hıristiyanlığa yaklaştırma çabalarını yansıtmaktadır. S:87

Müsteşriklik İslam'dan ayrılmış Babilik, Bahailik, Kadiyanilik, Bektaşilik vs. gibi eski ve yeni fırkaların ehemmiyetini açıkça belirtiyor ve Ehl-i Sünnet'le Şia arasındaki ihtilafı derinleştirmeye çalışıyor. Müsteşrikler, İslam'dan kopanları devamlı olarak aydın, hür akıllı kimseler olarak kabul ediyorlar. S:103

Doğu'da ve Batı'da ortaya çıkan dinler arasında hücum edilen tek din İslamiyet'tir. Yine bütün Şarklılar arasında çeşitli aşağılık sıfatlarla damgalananlar sadece Müslümanlardır. İnsan sormadan edemiyor: Neden? S:104

Bu sorunun cevabı, herhalde İslamiyet'in Avrupalılar için devamlı bir darbeyi temsil etmesinde saklıdır. İslam korkusu onlarda iyice yer etmiştir. 17. asrın sonlarına gelinceye kadar, Avrupa sınırlarında Osmanlı korkusu şiddetle hüküm sürmekteydi ve onlara göre bu bütün Hıristiyanlık medeniyeti için daimî bir tehdidi temsil ediyordu. S:104

Müsteşriklerin kolaylıkla bilmezlikten geldikleri mühim bir gerçek vardır ki o da şudur: Övünerek Hıristiyanlık medeniyeti diye nitelendirdikleri Batı medeniyet, asıl itibariyle Şarklı bir zat olan Hz. İsa'nın prensipleri ve Müslümanlardan aldıkları İslamî ilimlerle, yine Müslümanların elinde gelişme kaydetmiş eski Yunan ilmî birikimi üzerine kurulmuştur.
Bu gerçek, müsteşriklerin kabul ettiği ve dünyayı Şark ve Garp diye ikiye ayıran ilkel bölücülüğü mantığa ters bir durum kılmaktadır. Zira Hıristiyanlık, Şarklı bir dindir. Batı'nın Hıristiyan olduğu için ilerlediği, Şark'ın Müslüman olduğu için geri kaldığı şeklindeki iddia, ilim ve realite temelinden mahrumdur. Garb'ın bugün ilim ve teknoloji alanlarında kaydettiği ilerlemenin, bir din olarak Hıristiyanlıkla hiçbir alakası yoktur. Doğu'nun maruz kaldığı gerilemenin ise vebali İslamiyet'e yüklenemez. S:105

Şunu itiraf etmemiz gerekir ki müsteşriklik, gücünü bizim zafiyetimizden alıyor. Onun varlığı bile, İslam dünyasının kendi kendisini tanımasından aciz kalması şartına bağlıdır. Müsteşriklik, haddizatında bir fikrî vesayetin delilidir. S:115

İslam dünyası kendi kendisini tanıdığı, acizliğini bir tarafa attığı, fikrî ve medenî gerileme ağırlığını omuzlarından silktiği gün, müsteşriklik, özellikle de İslamiyetle meşgul olan kısmı kendisini bir sıkıntıda bulacaktır. O zaman ne Avrupa'da ve ne de İslam dünyasında hitabedebileceği kitleyi bulamayacaktır. S:115

Biz, askerî sömürgecilikten kurtulduk. Fakat Malik b. Nebi'nin dediği gibi "sömürülme kabiliyetinden henüz kurtulmuş değiliz." Bu yüzden Batı'dan gelen her şeye takdir ve hayranlık gözüyle bakıyoruz. S:115

İslamî ilimler konusunda yapılan birçok müsteşrik araştırması, direkt veya dolaylı, hüviyetimizin alamet ve şeairini yok etmeyi, inanç ve kültürümüz hakkında şüphe uyandırmayı, Müslüman şahsiyetimizin bağımsızlığına el uzatmayı hedeflemektedir. S:117

Bizim bu hücumlara karşı koymamızın birçok değişik metodları vardır. Bu metodların tamamı, daha tek bir adım bile atmadan temin etmemiz gereken bir temel şartın etrafında dönmektedir. Bu şart da kendimize güvenmek ve hedefe ulaşacağımıza inanmaktan ibarettir. S:117

Sakinleri bir milyarı aşan bu kadar geniş bir İslam dünyası, sahip olduğu bunca büyük imkânlarına rağmen, henüz müsteşriklik müessesesinin sahip olduğu ilmî ve maddî imkânların yarısına sahip olan beynelmilel bir ilmî müesseseden yoksundur. Bu, gerçekten üzülecek ve teessüf edilecek bir nokta değil midir? S:124

Müslümanların kendi Mukaddes Kitaplarını, onu tercümeye kalkışan herkesin insafına terk ederek, Kur'an'ın dünyanın bütün dillerine yapılan onlarca tercümesi karşısında hareketsiz durmaları dehşet verici bir durumdur. Avrupa dillerinin her birisinde Kur'an-ı Kerim'in eski ve çok sayıda tercümesini görüyoruz. S:131

Kur'an-ı Kerim'in yaşayan dillere, Müslümanlarca ve makbul tercümelerinin yapılmasının zamanı gelmiştir. Böylece bazı müsteşrik ve misyonerlerin yaptığı, çoğu zaman, başına İslam'a karşı karalamalarla dolu mukaddimeler konulan ve muhtelif dillerde neşredilen onlarca tercümenin yolunu kapatmış oluruz. S:132

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Yer yüzünde bulunan her canlı yok olacaktır. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı baki kalacaktır.

Rahman, 26-27

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Ebû Malik'in babası şöyle dedi: Ben Rasûlullah'(S.A.V.)den işittim, şöyle buyuruyordu: "Her kim Allah'dan başka hak ilah yok eder, ve Allah'dan gayri ibadet olunan şeyleri tanımazsa onun malı ve kanı haram (dokunulmaz) olur. Hisabı da Allah'a aiddir."

(Müslim, Kitabu'l-İyman,37)

TARÄ°HTE BU HAFTA

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI