FALA İNANMAK NE KADAR DOĞRU?

İslâm’dan önce Araplar arasında birçok hurafelerle birlikte kehanet de fazla revaç bulmuştu. Kâhinler ve medyumlar arasında cinlerle irtibat halinde bulunanlar, kendilerine cinler tarafından haberler geldiğini iddia edenler olduğu gibi, b


2009-07-14 07:46:44

İslâm’dan önce Araplar arasında birçok hurafelerle birlikte kehanet de fazla revaç bulmuştu. Kâhinler ve medyumlar arasında cinlerle irtibat halinde bulunanlar, kendilerine cinler tarafından haberler geldiğini iddia edenler olduğu gibi, bazı işaretlerden ileride meydana gelecek hadiseleri çıkardığını ileri sürenler de vardı.

Ayrıca çalınan malın veya yitik bir eşyanın kim tarafından alındığını ve halen nerede olduğunu bildiğini söyleyenlerle birlikte; gelecekte kimin ne yapacağını, dünyada ne gibi hadiselerin meydana geleceğini bildiklerini zanneden kâhinler de vardı.

Bunların içinde cinlerin getirdiği haberlere dayanarak ahkâm kesen kâhinler bazı hususlarda bir nebze doğru olsalar da genelde gerçekten çok uzaktırlar.

Kur’ân-ı Kerim istikbalde olacakları hiçbir kimsenin bilemeyeceğini şu âyetlerle haber vererek kehâneti reddeder:

“Gaybın anahtarı Allah’ın yanındadır. Onları ancak O bilir.”

“Hiçbir kimse yarın ne yapacağını bilemez.”

“Deki: Göklerde ve yer¬de Allah’tan başka kimse gaybı bilemez.”

Bütün hurafelerle birlikte her türlü kehaneti yasaklayan Resul-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.), kâhinleri dinleyip tasdik etmeyi de yasaklamıştır.

Hz. Âişe’nin rivayetine göre, bazı sahabiler Peygamberimize (a.s.m.) gelerek kâhinler hakkında fikrini sorarlar. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) de, “Kâhinler bir şey değildir” buyururlar.

İçlerinden bir kısmının tekrar, “Yâ Resulallah, onlar bazen bir şey söylüyorlar da doğru çıkıyor” demeleri üzerine Resulullah (a.s.m.) şöyle buyurur:

“Bu söz cinlerindir. Cin bilgiyi kapar da dostunun kulağına tavuğun gıdaklaması gibi gıdaklar. Bu şekilde ona yüz yalandan daha fazlasını karıştırır.”

Aynı zamanda şeytanlardan da sayılan sefih cinlerin, çaldıkları haberleri dostu olan insanın gelip kulağına fısıldaması, hadis-i şerifte tavuğun gıdaklaması gibi herkesin anlayabileceği bir benzetme ile ifade edilir.

Cinler, medyumların ve kâhinlerin kulağına haber iletirken orada hazır bulunan diğer şeytanlar da işitmektedirler. Bir dane bulan tavuğun gıdaklayarak diğer arkadaşlarına haber vermesi gibi...

Medyum ve kâhinlere gitmeyi, onlardan gelecek hakkında bilgi sormayı da hoş görmeyen Peygamber Efendimiz (a.s.m.), onlara müracaat etmeyi Muâviye’nin (r.a.) şöyle bir suali üzerine yasaklar.

Bir gün Muâviye (r.a.),“Yâ Resulallah, birtakım şeyleri biz Cahiliye devrinde yapıyorduk. Kâhinlere gidiyorduk” dediğinde, Resul-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.), “Artık kâhinlere gitmeyin” buyururlar.

Kâhinin söylediklerini doğrulayan kimsenin küfre gitmek gibi ağır dinî bir sorumluluk altına gireceğini bildiren hadisten hareket eden âlimler, medyumlara ve kâhinlere gitmenin ve onlara inanmanın, kişinin imanına zarar vereceğini söylemektedirler.

Çünkü medyum ve kâhinin söylediğinin çoğu uydurma ve yalan olduğundan, ona inanıp kanan kimse hareket ve geleceğini duyduklarına göre düzenlerse, ya boş ümitlere kapılıp hayal ve düşüncelerini lüzumsuz şeylerle dolduracaktır veya verilen kötü haberler üzerine ümitsizliğe ve karamsarlığa düşecektir. Bu da kişinin mânevî hayatına, hatta aile hayatına zarar verecektir.

İlmin ve teknolojinin zirveye vardığı günümüzde bu çeşit Cahiliye âdetleri değişik usûl ve şekillerde uygulanmakta, insanın merakları istismar edilmektedir.

Günlük gazetelerde çıkan yıldız falı, bu konuda yayınlanan dergi ve kitaplar birer örnek olarak gözümüzün önündedir. Ne yazık ki, pek çok insan bunlara ehemmiyet vererek, ümit ve geleceklerini, uydurulan kehanetlere bağlamaktadır.

Ayrıca, toplumda yaygın olarak bulunan el ayasına, oyun kâğıdına, kahve fincanına ve su dolu tasa bakarak, sözde bilinmezden ve gelecekten haber vermek de kehanetin bir diğer çeşididir.

Bu işi kendisine meslek edinen kişilerin çoğu, toplumumuzda saf ve temiz Müslümanları yanıltan zavallılardır. Görünüşteki itibarlarına rağmen, bayağı insanlar ve toplumun itibarsız kimseleridir. Kendi soğuk hallerini ve yaşayışlarını düzeltemeyen ve gayr-ı meşru hayattan kurtulamayan kimselerin sözlerine ve verdikleri haberlere ne derece güvenilir?

Meâlini verdiğimiz âyet ve hadisler bu nevi fallar için de geçerlidir. Fala bakmak, baktırmak, çıkarılan kehanetlere inanmak mü’minlere yakışmayan bir davranıştır. İtibar edilmemesi gerekir.

Kaynak

Kadın ve Aile İlmihali

Mehmed Paksu

Nesil Yayınları

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

EŞREF EDİP’TEN; “SİZ Mİ DİNE KARŞI DEĞİLDİNİZ?”

EŞREF EDİP’TEN; “SİZ Mİ DİNE KARŞI DEĞİLDİNİZ?”

1950 seçiminden az sonra, eski başbakanlardan, medrese kökenli Şemseddin Günaltay, İzmit CHP

SİTE HARİTASI