PROF. DR. ŞENER DİLEK BEYEFENDİ İLE RİSALE OKYANUSUNDA BİR GEZİNTİ–4

“Konferans’taki metinde “Risâle-i Nur, başkalarından ders almaya ihtiyaç bırakmıyor. Herkes istidâdı nisbetinde kendi kendine istifâde eder. Risale-i Nur bir muallimden ders almaya ihtiyaç bırakmıyor” deniliyor. Mektuba


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2009-06-28 05:16:58

- “Konferans’taki metinde “Risâle-i Nur, başkalarından ders almaya ihtiyaç bırakmıyor. Herkes istidâdı nisbetinde kendi kendine istifâde eder. Risale-i Nur bir muallimden ders almaya ihtiyaç bırakmıyor” deniliyor. Mektubat’ta ise, “vazifeleri, ulum-u imaniye cihetinde, yalnız yazılan şu Sözlerin şerhleri ve izahlarıdır veya tanzimleridir.” buyruluyor. Zahiren sanki bu iki cümle birbirine zıtmış gibi görünüyor? Bu meseleyi nasıl anlayacağız? ”

- Hayır! Zıtlık yok.. Sadece cihet farkı var. Kaidedir: “Cihet farklı olunca hüküm de farklı olur.”

Risalelere bakıldığında ilk çırpıda birbirine zıt gibi görünen ifadelere rastlamak mümkün.. Aslında, cümleler birbirine zıt değil, birbirini tekzip etmiyor.. Çünkü her bir cümlenin makamı ayrı, mak’adı ayrı, maksadı ayrı..

İşte bu noktada, tahkik devreye giriyor.. Kelamın makam, maksad ve mak’adını gösteriyor. Her şeyi yerli yerine koyuyor, meseleleri hallediyor, müşkülleri çözüyor.

Evet, Kur’an’da ve hadis’te de birbirine zahiren zıt gibi görünen hükümler var.

Allah ebediyen razı olsun; Ehl-i Sünnet alimleri bu meselelerde kaideleri koymuşlar, düsturları vazetmişler. Eğer böyle azim bir “vazife” yerine getirilmemiş olsaydı; Allahüalem, ortalık toz dumana karışacaktı..

Evet, usûl âlimleri akıl-nakil çatışmasını halletmişler. Üstadımız, Muhakemat’ta: “Takarrur etmiş usûldendir: Akıl ve nakil taârruz ettikleri vakitte, akıl asıl itibar ve nakil tevil olunur. Fakat o akıl, akıl olsa gerektir.” buyurmaktadır.

Evet, evet.. O akıl, akıl olursa meseleler çözülür, her şey yerli yerine oturur.

Evet, risalelerde pek çok derin meseleler, ince sırlar, anlaşılması özel ihtisas gerektiren cümleler, paragraflar, konular var..

- “Mesela o derin ve ince meselelerden bir iki misal verebilir misiniz?”

Pek çok misal var. Mesela Kader Risalesi’nde “tercih bilamüreccih” meselesi var; gayet derin.. Üstad, “Gayet müdakkik âlimlere mahsus bir hakikattir.” diyor. Lemaat’ta çetin ibareler var. Mesnevi’de kapalı i’lemler var.. Otuzuncu Lem’a’da, Ayet-i Hasbiye’de, İkinci Şua’da pek çok ince sırlar var. Hem özel ihtisas gerektiren bahisler de var. Mesela, bir gün bir genç bana Sözler Mecmuası’ndaki bir haşiyeyi sordu.. O haşiyede Üstadımız insan vücudu ile ilgili üç matbahtan haber veriyor. “Nedir bu matbahlar?” dedi.

 Ben, “Bilmiyorum. Bu mesele tıp ile ilgili bir konu.. Benim ihtisas saham değil! Sen bu meseleyi doktorlara, biyokimya üzerinde çalışan uzmanlara sor.” dedim.

Hem risalelerde sadece lügat yadımı ile bile anlaşılmayan çetin ibareler de var..

- “Mesela?”

- Misaller pek çok.. Ama sohbetimiz biraz uzadı; aldı başını gitti.. Zihnimiz de yoruldu.. İsterseniz zihnimizi dinlendirmek için çetin ibarelerle ilgili bir meseleyi, yıllar önce yaşadığım bir hatıram ile ifade etmeye çalışayım. Olur mu?

-“Evet, daha iyi olur.”

- Askerliğini bitiren bir kardeşimiz, memleketine dönerken, yol güzergâhında daha önce birlikte kaldığı üniversiteli arkadaşlarıyla buluşmuş, hasret gidermiş.. “Bir iki gün kalır, sonra memleketime geçerim.” diye düşünmüş..

Düşünmüş ama, düşündüğü gibi olmamış..! Eski günler, hatıralar, sohbetler, muhabbetler derken iki gün bir haftaya ulaşmış..

O gün, sohbet etmek için gittiğim o mekanda o kardeşime rastladım.

- “Maşaallah..! Tebrik ederim.. Askerliğini de bitirmişsin.. Cenab-ı Hak, bundan sonraki hayatını külli hayırlara vesile kılsın.” dedim.

Baktım.. Bir derece sıkıntılı ve endişeli! Benimle konuşmak istiyor. Yanıma yaklaştı.

- “Bir iki dakika sizinle konuşabilir miyim?” dedi.

- “Buyurun.”

- “Abi! Ben şimdi memleketime döneceğim. Fakat çok endişeliyim.”

- “Endişeli olur mu insan? Bak ne güzel.! Askerliğini bitirmişsin. Sağ salim memleketine dönüyorsun.”

- “Abi bildiğin gibi değil! Endişeliyim!”

- “Ne var söyle bakalım! Nedir endişen?”

- “Terhis olalı bir hafta oldu.. Ben şimdi eve gideceğim.. Babam çok munis, bana kızmaz.. Ama annem..! Bir bilsen abi..! Emniyet amiri, polis şefi gibi! Benim ifademi alır, nefesimi keser! Hem çok da hiddetli! Ben şimdi ne yapacağım? Ne diyeceğim? Ne söyleyeceğim? Bana bir formül bul.! Allah rızası için bana bir taktik öğret!” dedi.

Acıdım gence.. Biraz düşündüm.. Sonra:

- “Şimdi sana bir taktik öğreteceğim. Fakat bir şartla dediklerimi aynen uygulayacaksın. Tamam mı?”

- “Tamam tamam!”

Açtım Kader Risalesi’ni.. Kader Risalesi’nde anlaşılması zor olan bazı ifadeleri işaretledim. Döndüm gence:

- “Bak, şimdi.. Şöyle düşünelim. Sen gittin eve.. Baktın annen hiddet ve şiddet içinde.. ‘Nerede kaldın oğlum? Gel bakalım! Geç karşıma bana hesap ver! Sen şimdiye kadar neredeydin?’ dediği zaman; Kader Risalesi’ndeki şu işaretlediğim cümleyi ona söyleyeceksin..”

- “Ne diyeceğim? Ne söyleyeceğim?”

- “Sen: ‘Bir dakika anneciğim, bir dakika..! Az dur, bir dakika.!’ diyeceksin ve hemen arkasından:

‘Anneciğim, mesuliyeti işmam eden bir şey hâsıl-ı bilmastardan müştak kılınabilir mi, yoksa kılınamaz mı? Haydi söyle, haydi cevap ver!’ diye soracaksın..

Annen şaşıracak! Sen o şaşkınlık anında annene ‘Bak anne, hem kılınıp kılınmayacağını bilmiyorsun, hem de bana sual soruyorsun, oldu mu şimdi!’ diyeceksin..

Sonra tekrar sana soru sormaya ve sıkıştırmaya başlarsa; bu sefer de:

“Bir dakika anneciğim! Sabır! Bir dakika! ‘İlim desâtiri; malûmu, haricî vücud noktasında idare etmek için bir esas mıdır, değil midir? Haydi söyle! Bak anne! Malûmun zâtı ve vücud-u haricîsi, iradeye mi bakar, yoksa kudrete mi istinad eder.. Haydi şimdi cevap ver! Söyle!

Tabi, annen yine bir şey anlamaz.. Tekrar sana yüklenmeye başlarsa, o zaman da şu cümleleri annene sıralarsın.” dedim.

Birkaç ay sonra geldi o genç yanıma..

Baktım mütebessim..

- “Ne yaptın? Ne dedi annen?”

- “Ne diyecek? Şaşırıp kaldı! Hiçbir şey söyleyemedi.. Biraz durdu.. Sonra, ‘Benimle böyle biçimsiz biçimsiz konuşma! Doğru dürüst konuş!’ dedi. Sesini kesti. Yüzüme garip garip bakarak yanımdan uzaklaştı.”

Evet, bir hatıra içinde bir hakikat! Herkes her kelama muhatap olamıyor!

Evet, Kader Risalesi’nde geçen cümleler çetin.. Demir leblebi.. Külliyat’ın başka yerlerinde de izahı yok.. Gerçi İşaratü’l-İ’caz’da bazı izahlar var.. Ama onlar da çetin ceviz.. Herkesin anlayacağı seviyede değil.. İlmî, fikrî bir altyapı ve derinlik istiyor.

Şerh ve izah meselesini konuşunca, bir noktanın da üzerinde durmak lazım..

- “Nedir o nokta?”

- O nokta da insan fıtratı ile ilgili…

İnsanlar, öğrendikleri, anladıkları, zevk alıp lezzet duydukları şeyleri başkalarına anlatmak; o zevk ve lezzetleri birbirleriyle paylaşmak isterler.

Bu, fıtratta çok köklü bir his..

Bakın! Bugün Türkiye’de, alaküllihal.. Herkes, risalelerden anladıklarını, öğrendiklerini, bilip işittiklerini, kendisine cazip ve çekici gelen şeyleri başkalarına aktarmaya çalışmıyor mu? Ama az, ama çok.. Ama uzun, ama kısa..

Uygulama bu..! Kim bu uygulamanın dışında?

İşte bu konuşulanlar, anlatılanlar, aktarılanlar; hepsi birer şerh.. birer izah..

O izah ve şerhler de bir hakaik-i nisbiye..!

Bu hakaik-i nisbiyeler de, kontrol edilemeyen birer değişken..

Evet.. İstidatlar birer kab.. Kabı büyütmek lazım.. Tad, kıvam ve lezzetini ziyadeleştirmek lazım.

Kab, tad ve kıvam kelimeleri hayalimi tetikledi.. Yaşadığım bir olay daha hatırıma geldi.. Onu da anlatayım mı?

- “Anlatın, lütfen! Hatıralar da istifadeye medar oluyor.”

- Bir zaman üniversitede okuyan genç kardeşlerimiz beni sohbete davet etmişlerdi. Sohbetten sonra:

- “Yemeğimiz hazır. Bir çorbamızı içmez misiniz?” dediler.

 “Olur.” dedim ve oturdum sofraya.. Önce bir çorba, arkasından da makarna geldi.. Hizmeti yeni tanıyan bir kardeşimiz pişirmiş makarnayı..

Çatalı vurdum makarnaya!

Baktım, makarnalar birbiri içine girmiş, yapışmış, sarmaş dolaş olmuşlar.! Birlikte kopup geldiler çatalıma.!

Yemekten sonra, o kardeşimize:

- “Allah razı olsun. Vesilenizle karnımızı doyurduk. Yemekleri sen mi yaptın?” dedim.

- “Evet.. İlk defa yemek pişiriyorum. Güzel olmamış, değil mi?”

- “Hayır! Öyle düşünme! Her şeyin ilki en güzeli değildir. Bak, göreceksin birkaç ay sonra, istidatların çok gelişecek.” diye cevap verdim.

Gençlere:

- “Makarnaları yerken gönlüme bir sır düştü.. İdrakime bir hakikat açıldı.” dedim..

Merak etti gençler..

- “Nasıl bir sır?” diye sordular.

- “Görmediniz mi? Makarnalar lisan-ı halleriyle bizlere hakikat-ı uhuvveti ders verdiler, telkin ettiler. Hakiki uhuvvet nasıl olurmuş bize gösterdiler. Dikkat etmediniz mi? Nasıl birbirlerine kenetlenmişler, nasıl birleriyle sarmaş dolaş olmuşlardı. Şimdi biz onlardan geri kalırsak, ayıp olmaz mı?” dedim..

Gülüştük..

Sonra şöyle düşündüm.. Bir insan lokanta açsa, o zaman iş değişir.. Lokantada artık yemek sanatı konuşur, damak zevki gündeme gelir. Yemek yapmak ve yemeği misafirlere takdim etmek, bir sanattır.. Orada, liyakat, maharet dile gelir.. Tad ve kıvam damaklara düşer.. Hedef, müşteri memnuniyetidir; tad, lezzet ve kıvam.. Servis, zarafet ve letafet..

Evet, lokanta artık umuma açılmıştır. Artık orada makarnanın uhuvveti değil, yemeğin tad, kıvam ve kalitesi beğeniye çıkar.. Tereyağlı, soslu, kıymalı, kaşarlı, peynirli makarnalara alışanlar, o uhuvvet makarnasına iltifat ve itibar etmezler..

Evet, bugün pek çok yerde, pek çok insan ders ve sohbet yapıyor, şerh ve izaha girişiyor. Müşteri memnuniyeti için, pişirilen makarnalar kıvam ve lezzetiyle birlikte, zarafet, nezaket ve letafetle sunulmalı.. Mekanlar da nezih olmalı..

Makarnalar, ilim ile pişirilmeli, hikmet kepçesi ile karıştırılmalı, tecrübe ile süzülmeli, ihlas mutfağından çıkmalı.. Saffet ve samimiyet kablarında sunulmalı.. Tevazu, zerafet ve mahviyet kisvesiyle servis yapılmalı..

Gör o zaman makarnanın lezzetini!

Bakın, şurada Muhakemat var..

İşte, İkinci Makale: “Unsur-u belâgat”

Bakın, Hz. Bediüzzaman, nasıl bir söz ustası! Beliğ kelamı nasıl anlatıyor, nasıl beyan ediyor: “Kelâm-ı beliğ, ilim denilen çömleklerde pişirilen ve hikmet denilen büyük küplerde duran ve fehm denilen süzgeç ile süzülen âb-ı hayat gibi bir manayı, zürefa denilen sâkiler döndürüp efkâr içer; esrarda temeşşi etmekle hissiyatı ihtizaza getiren kelâmdır.”

Evet.. İşte belagât.. İşte beliğ kelam..!

Edebiyat Fakülteleri’nde metin tefsiri dersleri okutulur. Metni yorumlamak, bir sanattır, bir derinliktir, yıllar ister.. Bu işin metotları vardır. Fakültelerde bu işin metodolojisi verilir, teknikleri okutulur. Bu teknikler bir çırpıda alınmaz.

Prof.Dr. Ali Nihat Tarlan Bey -Allah rahmet eylesin- Divan şiirlerini, gazelleri çok mükemmel şerh ederdi. İstanbul’da edebî zevk taşıyan pek çok öğrenciler, kendi derslerini bırakır onun derslerine koşarlardı.

Ben de öğrencilik dönemimde onu, Fuzuli’nin bir gazelini şerh ederken dinlemiştim. Fevkalade güzel şerh etmişti.

Uzun yıllar geçti, onun o Divan lokantasında yemiş olduğum o leziz yemeğin tadını, letafetini unutamadım..

Evet, Risale-i Nur’da şerhlerin yanında daha pek çok güzellikler, ayinedarlıklar, in’ikaslar var.. Hizmetin birçok cephe ve cihetleri var..

Hizmeti bütün cihet ve cepheleriyle bilmek, yaşamak, tatmak ve tanımak lazım.. Aslında, Risale-i Nur hizmeti, bir muhassaladır. Onun içinde ihlas vardır, saffet ve samimiyet vardır, sadakat, kanaat, hasbi gayret, emek, yüksek hamiyet, uhuvvet, muhabbet, paylaşım, maddi ve manevi fedakarlık, dayanışma, istikamet, amel, iltica, istiğfar, gözyaşı vardır. Bütün bunlardan hasıl olan bir keyfiyettir Nur hizmeti..

Evet, Risale-i Nur, edebî mülahazaların da çok ötesinde ve ilerisindedir.. Hem, Risale-i Nur, Kur’an’dan telemmü ettiği için mana tabakalarının açılımı ve inkişaf ve inbisatı itibariyle de camiiyet sırrına mazhardır.

- “Ne demek mana tabakalarının açılım ve inkişafı?”

Mesela Kur’an-ı Azimüşşan’ın “elfaz”ı var. İslam tarihinde müçtehitler, fakihler, ulemalar, edipler Kur’an’ın elfazından medlûlüne intikal etmiş, elfazın arkasındaki mana tabakalarını açıklamış, şerh ve beyan etmişler.

Kur’an’ın elfazı müçtehitlerin, fakihlerin, ulema ve ediplerin cevelan sahasıdır.

Kur’an’ın bir de “envar”ı var. Mesela Üstad Hazretleri: “Şu ayet karşımda temessül etti, ruhum şu ayetin içerisine girdi” diyor. Mesnevi-i Nuriye hakkında “Bu risale, Kur’an’ın şuhudî bir tefsiridir.” buyuruyor.

Kur’an’ın envarı da ehl-i velayetin, ehl-i şuhûdun cevelan sahasıdır.

Kur’an’ın bir de “esrar”ı var. Kur’an-ı Azimüşşan’da çok ince ve derin sırlar var.

Kur’an’ın sırları da ariflerin cevelan sahasıdır.

Kur’an’ın bir de “hakaik”i var. O hakikatlerin de pek çok tabakaları, nokta ve nükteleri var.

Kur’an’ın hakikatleri de varislerin, yüksek ehl-i hakikatin cevelan sahasıdır.

Risale-i Nur, Kur’an’ın manevi bir tefsiri olduğu için bu dört umde itibariyle risaleler de Kur’an’ın elfaz, envar, esrar ve hakikatlerine ma’kestir.

Evet, Risale-i Nur’da azim bir dava bestelenmiş.. Hakikatler seslendirilmiş.. Marifet incileri notalar halinde dizilmiş.. Sırlar ritimlerle ihsas edilmiş..

O besteleri dinleyenler tabaka tabaka..

Ben pek şiirden anlamam.. Daha önce kaleme aldığım bir şiir müsveddesi var. Bu makama mutabık..Bu şiirle sohbetimize bir nokta koyalım..

Kulaklarda çınlar o besteler, hoş bir sada olur.

Kalplere vurur o ritimler, aşk-ı sevda olur.

İtminan ikliminde yürür onlar, üns-ü can olur.

Islatır gözleri, o gönüller mest-ü hayran olur.

 

Kimileri ketum olur hiç konuşmaz..

Kimileri bülbül kesilir, hiç susmaz..

Kimilerine ayan olur, kimileri bürhan.

Kimileri sultan kesilir, kimileri pinhan..

 

Düşer kıvılcımlar o kalblere, aşk-ı sevda olur.

Göğüsler yanar, o ciğerler büryan olur.

Muhabbet düşer gönüllere, aşk-ı figan olur.

Tutuşur hamiyetler, yürekler azm-i dava olur.

 

Kimilerinde gözyaşları, kimilerinde nedamet..

Kimilerinde cehd-i gayret, kimilerinde hamiyet

Kimilere tuluat, kimilere sünuhat akar,

Kimileri fikirle yürür, kimileri ibretle bakar.

 

Evet, gök kubbesinin altında azim sırlar, büyük mazhariyetler var.. Rabbim nasibimizi büyütsün, bizleri ihlas ve istikametten ayırmasın.

-Devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

Gülşah, 2009-12-14 06:29:01

Allah razı olsun devamını bekliyoruz inş.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DİĞER YAZILAR

ÜSTAD BEDİÜZZAMAN ETRAFINDA 12 SORU-CEVAP-9

ÜSTAD BEDİÜZZAMAN ETRAFINDA 12 SORU-CEVAP-9

Soru: Üstad’ın Risaleler hakkında Kur’ân’dan bazı işaretler çıkartması da çokça ten

ÜSTAD BEDİÜZZAMAN ETRAFINDA 12 SORU-CEVAP-8

ÜSTAD BEDİÜZZAMAN ETRAFINDA 12 SORU-CEVAP-8

Soru: Ebced ve cifir İslam ulemasınca reddedilmişken Said Nursi neden bunlarla meşgul oldu? Met

ÜSTAD BEDİÜZZAMAN ETRAFINDA 12 SORU-CEVAP-7

ÜSTAD BEDİÜZZAMAN ETRAFINDA 12 SORU-CEVAP-7

Soru: Hocam, Bediüzzaman’ın eserleri medrese okuyanlara neler kazandıyor, avam için yazılmı

ÜSTAD BEDİÜZZAMAN ETRAFINDA 12 SORU-CEVAP-6

ÜSTAD BEDİÜZZAMAN ETRAFINDA 12 SORU-CEVAP-6

Soru: Bir zat; “Bir şey söyleyeyim, kimse kızıp darılmasın, Zahid El Kevserî’nin yanında

ÜSTAD BEDİÜZZAMAN ETRAFINDA 12 SORU-CEVAP-5

ÜSTAD BEDİÜZZAMAN ETRAFINDA 12 SORU-CEVAP-5

Soru: Risale-i Nurları bugün bir kişi sıfırdan telif etmek istese gerek Arabi gerek Türkçe ol

ÜSTAD BEDİÜZZAMAN ETRAFINDA 12 SORU-CEVAP-4

ÜSTAD BEDİÜZZAMAN ETRAFINDA 12 SORU-CEVAP-4

Soru: Bir araştırmacı diyor ki; “Öyle anlaşılıyor ki, Bediuzzaman‟ın hayatı incelendiğ

ÜSTAD BEDİÜZZAMAN ETRAFINDA 12 SORU-CEVAP-3

ÜSTAD BEDİÜZZAMAN ETRAFINDA 12 SORU-CEVAP-3

Soru:-Bediüzzaman’ın eserleri geçen asrın pozitivist felsefesinin getirdiği sorulara cevap de

ÜSTAD BEDİÜZZAMAN ETRAFINDA 12 SORU-CEVAP-2

ÜSTAD BEDİÜZZAMAN ETRAFINDA 12 SORU-CEVAP-2

Soru: Bana yazdırıldı ne demektir? Bu Risaleleri kutsallaştırmak olmaz mı? Metin Yiğit: Bana

ÜSTAD BEDİÜZZAMAN ETRAFINDA 12 SORU-CEVAP

ÜSTAD BEDİÜZZAMAN ETRAFINDA 12 SORU-CEVAP

Prof. Dr. Metin Yiğit Hocamız Üstad Bediüzzaman etrafında zaman zaman tenkit konusu yapılan 12

PROF. DR. NİYAZİ BEKİ HOCAMIZLA İSLAMİ İLİMLER VE RİSALE-İ NUR ÜZERİNE

PROF. DR. NİYAZİ BEKİ HOCAMIZLA İSLAMİ İLİMLER VE RİSALE-İ NUR ÜZERİNE

Takdim Kıymetli ziyaretçilerimiz, değerli âlim Niyazi Beki Hocaefendi ile yaptığımız ‘san

LATİF ERDOĞAN BEY İLE RİSALE-İ NUR’UN İNŞA VE İHYA METODU ÜZERİNE-2

LATİF ERDOĞAN BEY İLE RİSALE-İ NUR’UN İNŞA VE İHYA METODU ÜZERİNE-2

-İzninizle başka bir soruya geçmek istiyorum. Bir yerde üstad şöyle diyor; “ey uykuda iken k

Kim iyi bir iş yaparsa kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir. Rabbin kullara (zerre kadar) zulmedici değildir.

Fussilet, 46

GÜNÜN HADİSİ

Hastayı ziyaret edin, açı doyurun, esiri kurtarın.

Riyazü's-Salihin

TARİHTE BU HAFTA

*İmam-ı Azam Ebu Hanife(r.a.) Vefat Etti.(6 Mayıs 765) *İkinci Dünya Savaşı Sona Erdi.(8 Mayıs 1945) *Osman Gazi'nin Doğumu(9 Mayıs 1252) *Ahmed Cezzar Paşa'nın Akka'da Napolyon'u Yenmesi.(10 Mayıs 1799) *1897 Türk-Yunan Savaşı Türk Zaferiyle Sona Erdi

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI