ÜÇ SORU

Bir zamanlar hükümdarın biri şöyle düşünüyordu: “EÄŸer her iÅŸe zamanında baÅŸlamayı, sözü dinlenecek ve herkesin saygı duyduÄŸu adam olmayı ve yapılacak en önemli iÅŸlerin hangisi olduÄŸunu öğrenirsem o zaman her iÅŸte baÅŸarılı olmanın sırrını


Adem Serverdi

ademserverdi@mynet.com

2009-04-11 14:45:21

Bir zamanlar hükümdarın biri şöyle düşünüyordu: “Eğer her işe zamanında başlamayı, sözü dinlenecek ve herkesin saygı duyduğu adam olmayı ve yapılacak en önemli işlerin hangisi olduğunu öğrenirsem o zaman her işte başarılı olmanın sırrını bulmuş olacağım, diyordu.

Bunu düşündükten sonra ona bu üç şeyi öğretecek kimseye büyük

ödül vereceğini ilan etti. Memlekette ne kadar âlim ve akıllı insan

varsa yanına geldiler. Fakat bunlar onun her bir sorusuna başka bir

cevap verdiler ve bunların hiçbirini onu memnun etmedi. Bu yüzden söz ettiği ödülü kimse alamadı.

O dönemde civardaki ormanların birinde yaşayan ve yalnız halkı kabul edip onların sorularını cevaplayan ve yalnız yaşayan bir adam vardı. İbadetine düşkün Allah'ın yanında mertebesi yüksek olan, akıllı ve ileri görüşlü bir adamdı.

Hükümdar, sorularının cevabını bulmak için bu adama gitmeye karar verdi. Sade elbiseler giydi ve yalnız yaşayan adamın kulübesine varmadan atından indi ve muhafızları orada bırakarak yalnız başına adamın yanına gitti.

Hükümdar onun kulübesine yaklaştığı zaman kapısının önündeki toprağı kazıyordu. Kendisine doğru giden adamı görünce başıyla selamladı ve işine devam etti. Yalnız yaşayan adam zayıf ve güçsüzdü. Küreği toprağa sokup bir defada çevirdikten sonra

derin bir nefes alıyor ve biraz duruyordu. Hükümdar yanına yaklaşarak:

-Ben size üç soru sormak için geldim. Bunlara cevap vermenizi rica ediyorum.

1)Zamanında lazım olan şeyi nasıl öğrenebilirim?

2)Bana en fazla lazım olan adamlar kimlerdir. Ve kime en fazla önem

vermeliyim?

3)Hangi işler daha önemlidir, hangilerine daha önce bakmalıyım?

Yalnız yaşayan adam bu soruları dikkatlice dinledi. Fakat cevap

vermedi. Ellerini biraz ovduktan sonra tekrar kazmaya başladı.

Hükümdar birkaç dakika adamı dinledikten sonra:

-Siz yorulmuşsunuz, küreği bana verin, biraz da ben kazayım ve size yardım edeyim deyince, adam küreği ona vererek:

-Teşekkür ederim dedi ve kenara oturdu. Biraz kazdıktan sonra

durdu ve sorusunu tekrar etti. Adam cevap vermedi. Fakat küreği almak için elini uzattı ve:

-Şimdi sen biraz dinlen, ben de çalışayım dedi. Hükümdar küreği

vermedi ve kazmaya devam etti. Bu şekilde bir iki saat geçti.

Ağaçların arkasından güneş kaybolmaya başladı. Nihayet hükümdar küreği yere bıraktı:

-Ben size akıllı olduğunuz için sorularıma cevap verirsiniz diye

geldim. Eğer cevap vermeyecek iseniz, haber verin de gideyim. Yalnız yaşayan adam ormana doğru bakarak:

-Birisi koşarak geliyor. Bakalım o kimdir, dedi. Hükümdar arkasına

dönüp baktığında sakallı bir adamın koşarak geldiğini gördü. O adam elleriyle kan akan karnını bastırıyordu. Hükümdar ile yalnız yaşayan adamın yanına gelince inleyerek yere düştü ve bayıldı. İkisi yaralı adamın elbiselerini çıkardılar. Karnında büyük bir yara vardı.

Hükümdar, elinden geldiği kadar yarayı yıkadı kendi mendili ve yalnız yaşayan adamın havlusuyla sardı. Fakat kan kesilmiyordu. Hükümdar defalarca yarayı yıkadı ve sardı. Kan kesilince adam ayıldı ve içecek bir şey istedi. Hükümdar ona taze su getirip içirdi. Bu esnada güneş batmış ve ortalık serinlemişti. Yalnız adamın yardımıyla hükümdar onu kulübeye götürdü ve yatağa yatırdılar. Yatağa yatınca yaralı gözlerini kapattı ve sakinleşti.

Hükümdar oraya kadar yürüdüğü yoldan, gördüğü işten dolayı fazla yorulmuş olduğundan yere uzandı ve hemen uyudu. Kısa yaz gecesini derin bir uykuda geçirdi. Sabah uyanınca, nerede olduğunu anlamak için etrafına baktı. Yalnız yaşayan adamın yatağında yatarak parlak iki gözle ona bakmakta olan sakallı adamın kim olduğunu hatırlayıncaya kadar epey zaman geçti. Sakallı, yaralı, zayıf adam hükümdarın uyandığını ve ona baktığını görünce:

-Beyim beni affediniz, dedi.

-Ben seni tanımıyorum, affedecek bir şey de yok.

-Siz beni tanımıyorsunuz, fakat ben sizi tanıyorum. Malımı aldığınız ve kardeşimi idam ettiğiniz için ben sizden intikam almaya yemin etmiş bir düşmanınızım. Yalnız yaşayan adamı ziyaret etmeye tek başına gittiğinizi duyunca dönüşünüzde sizi öldürmeye karar verdim. Ormanda bir yere saklandım. Fakat akşam oldu siz hala dönmediniz. Sizi arayıp bulmak için saklandığım yerden çıktım. Askerlerinize rast geldim.

Onlar beni tanıdılar ve hırpaladılar. Ellerinden kurtulup kaçtım. Eğer

yaralarımı siz sarmamış olsa idiniz, kan kaybından ölecektim. Ben sizi öldürmek istedim, siz benim hayatımı kurtardınız. Şimdi yaşıyorsam ve siz de isterseniz en sadık köleniz olacağım ve çocuklarımın da öyle olmalarını sağlayacağım. Beni affediniz. Hükümdar böyle kahraman bir düşman ile bu kadar kolayca barışıp dost olduğuna çok memnun oldu. Yalnız onu affetmek değil, ona bakmak ve tedavi etmek için doktoruyla hizmet edeceğini söyledi.

Yaralı ile vedalaştıktan sonra hükümdar kapının önüne çıktı. Gitmeden önce yalnız yaşayan adamı bir daha görüp sorularına cevap almak için o an ricada bulunacaktı. Yalnız yaşayan adam yere diz çökmüş bir gün önce kazılan toprağa tohum ekmekle meşguldü. Hükümdar ona yaklaşarak:

-Ey hürmetli bilgili! Sorularıma cevap vermenizi rica edecektim, dedi. Adam bulunduğu vaziyeti değiştirmeden önünde duran hükümdara başını kaldırıp bakarak:

-Sorularına cevap verilmiştir, dedi.

Hükümdar hayret ederek:

-Cevap verilmiÅŸ mi diyorsunuz? Ne zaman verildi?

-Görmüyor musunuz? Eğer dün benim zaafıma acıyarak bu toprakları kazmadan gitmiş olsa idiniz, o adam sizi yakalayacaktı ve siz de burada kalmadığınıza pişman olacaktınız. Demek en önemli zaman toprağı kazdığınız zamandı. Ben de en mühim adam idim, bana iyilik ve yardım etmek en önemli işinizdi. Sonra o adamın bize doğru koştuğu vakit en ehemmiyetli dakika ona baktığınız zaman idi. Çünkü yaralarını sarmamış olsaydınız o sizinle barışmadan evvel ölecekti. Demek en mühim insan o

insandı. Sizin de o an yaptığınız iş en mühim işti. O halde şunu

hatırlayınız:

-Mühim olan yalnız bir zaman vardır. O da şu an içinde bulunduğunuz zamandır. Çünkü gücümüzün olduğu zaman o andır. Geçmiş artık kaybolmuş, gelecek ise daha gelmemiş. Tek zamanımız bu ikisi arasındaki zamandır. En lüzumlu insan beraber bulunduğunuz insandır. Çünkü hiç kimse ondan sonra bir diğer adam ile görüşüp görüşemeyeceğini bilemez. Çünkü sonraya çıkacağı belli değil. En önemli iş ona iyilik etmektir. Çünkü insan hayata ancak iyilik için gelmiştir.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

irem, 2009-04-14 08:17:44

süper bir yazı tebrik ederim :):)

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DÄ°ÄžER YAZILAR

AFGAN ÇOBANIN SÖYLEDİKLERİ

AFGAN ÇOBANIN SÖYLEDİKLERİ

Değerli dil üstadı Yavuz Bülent Bakiler beyefendi anlatıyor; “Dr. Müjgan Cunbur Hanımefendi

UTEYBE'YÄ° Ä°ZLEYEN ARSLAN

UTEYBE'YÄ° Ä°ZLEYEN ARSLAN

Ebu Leheb’in oğlu Uteybe, Resulullah (A.S.)’ın kızı Ümmü Gülsüm’le evlenmişti.Nebi Al

Ä°YÄ°LÄ°K YAP DENÄ°ZE AT

Ä°YÄ°LÄ°K YAP DENÄ°ZE AT

Güzel, güneşli bir günde yalnız başına yürüyordu. Her zamanki gibi sokaklar kalabalıktı.

EŞEKLİĞİNE PİŞMAN OLAN EŞEK

EŞEKLİĞİNE PİŞMAN OLAN EŞEK

Bir zamanlar bir adamın, çalışmaktan zayıflamış ve perişan bir hale düşmüş bir eşeği v

ROMALI BİR GENERALİN HİKÂYESİ

ROMALI BİR GENERALİN HİKÂYESİ

Roma ve Kartaca denizin iki tarafında, karşı karşıya bulunan iki şehirdi. İkisi de çok güç

ÜÇ SORU

ÜÇ SORU

Bir zamanlar hükümdarın biri şöyle düşünüyordu: “EÄŸer her iÅŸe zamanında baÅŸlamayÄ

TILSIMLI TESTÄ°

TILSIMLI TESTÄ°

Eski zamanda İsmail Dede ile ihtiyar eşi Fatma nine bir akşam evlerinin önünde güzel ve huzur

İman edip iyi yararlı işler yapanları, muhakkak salihler (zümresi) içine katarız.

Ankebût, 9

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Zühd hakkında

“Kendisine çok konuşmama ve zühd duygusu verilen kimseyi gördüğünüz zaman ona yaklaşın.Zira o hikmet telkin eder.”İbn-i Mace-Zühd:1

TARÄ°HTE BU HAFTA

*I.Dünya Savaşı Sona Erdi(11 Kasım 1918) *Bolu-Düzce-Kaynaşlı Depremi(12 Kasım 1999) *Mehmed Zahid Kotku Hz.lerinin Vefatı(13 Kasım 1980) *K.K.T.C Kuruldu(15 Kasım 1983) *Muhyiddin-i Arabi Hz.lerinin Vefatı(16 Kasım 1240)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI