İSLAM ORUCU'NUN DİĞER ORUÇLARDAN FARKLARI

Her şeyden önce ilhamî veya gayrı ilhami dinler arasında İslâm, orucu kendine tâbi olanlardan muayyen bir zümreye


2008-08-29 06:50:31

Bildiğimiz gibi oruç bizden evvelki ümmetlere de farz kılınmıştı(bkz: Bakara: 2:183) Tabii ki İslam Şeriatı en gelişmiş hükümleri ihtiva ettiği, diğer şeriatlardaki hükümleri hafifleştirdiğinden ibadet şekillerimizde, bu arada oruçta da farklılıklar mevcut.

 Asr-ı Saadet adlı şaheserin müelliflerinden, yirminci yüzyılın büyük tahkik ehli Mevlana Seyyid Süleyman Nedvi hazretlerinin bu meseledeki izahatını takdim ederken, hepinize hayırlı Ramazanlar, affu mağfiretler diliyoruz. Cevaplar.org

1- Her şeyden önce ilhamî veya gayrı ilhami dinler arasında İslâm, orucu kendine tâbi olanlardan muayyen bir zümreye tahsis etmemiş olan ilk dindir. Mesela Hindularda, Brahman olmayanlar için oruç zaruri değildir.

Parsîler, Zerdüştiler de oruç, yalnız önderlere ve din adamlarına farzdır.

Yunanîlerde oruç yalnız kadınlara farzdı. Şimdi şöyle bir sual varid olabilir: Oruç iyi bir şey olsaydı, o zaman bütün din saliklerine aynı şartlarla zarurî olurdu. İşte İslâm'da böyledir. Önderle önder olmayan, erkek kadın tefriki yoktur. Bütün İslamlara umumî olarak aynı hüküm vardır. Herhangi bir tefrik yoktur; "Ramazan ayına erişen orucunu tutsun" (Bakara: 185)

2-İslâm'dan başka bütün diğer dinlerde umumiyetle güneş senesi muteberdir. Oruç için şemsî sene, muayyen fasıl ve mevsim tâyin edilmiştir. O dinlerde oruç mevsiminin değişmesine imkân yoktur. Buna göre mevsimin sıcaklığı, soğukluğu, günlerin uzunluğu, kısalığı mevzu bahis değildir. Muhtelif memleketlerde, memleketlerin vaziyetlerine göre, ya çok kolay yahut çok güç olur.

İslâm'da ise Oruç kameri aylara göredir. Mevsimler değiştiği gibi, günler de uzunluk, kısalık bakımından değişiyor. Her memlekette, her yerde her mevsime tesadüf eder. Bunun için kâh güç oluyor, kâh kolaylaşıyor.

3-Diğer dinlerin ilhamî kitaplarını okuduğumuz zaman görüyoruz ki oruç tekid edilmiş olmakla beraber, insan ne halde olursa olsun, herhangi bir hususiyet ve istisna nazarı itibara alınmamıştır.

Tevrat'ta oruç hakkındaki istisnalar kat'î olarak yazılı değildir. Ancak şu vardır ki orucu tutmayanlar, ne sebeble olursa olsun, kesilecek veya öldürülecektir, denilmektedir Hatta seferde dahi oruç farzdır. Hatta Yahudi olmayıp ta Yahudilerin yanında bulunanlar da oruç tutacaklardır.

Fakat Kur'an-ı Kerim, beşerî fıtratı göz önünde bulunduğundan her türlü mazeret ve mecburiyet ahvalini bu hükümden müstesna kılmıştır. Çocuklar umumiyetle müstesnadırlar. Kadınlar ise, gebelik, emzirme ve muayyen günlerinde oruçtan müstesna kılınmışlardır.

Yaşlılar, seferde bulunanlar, hastalar, fıtraten oruç tutmaya kâdir olmayan zaif şahıslar da istisna edilmişlerdir. Ancak bunlardan, hastalar, seferde bulunanlar, arızi, yâni geçici özürlüler; hastalık, sefer ve arızî özürler bertaraf olduktan sonra kaza ederler. Başka günlerde oruç tutarlar. Daimî özürlü olanlar ise oruç yerine fidye verirler, bir fakire yemek yedirirler; "İçinizde her kim (o günlerde) hasta olur veya seferde bulunur da (oruç yerse) tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar. Oruca gücükle dayananlar, bir yoksul besleyerek fidye verirler." (Bakara: 184)

Hazreti Enes'ten rivayet edildiğine göre: Rasul-i Ekrem şöyle buyurmuşlardır: "Cenabı Hak, hamile olan ve emziren kadından orucu kaldırmıştır" (Tirmizi)

Yani, Ramazanda oruç tutmakla vücutlarına veya çocuklarına bir zarar gelecekse orucu tutmaz, özür kaldıktan sonra kaza ederler.

4-Diğer dinlerde oruç günleri tamamen itidalsiz idi. Ya kırkar gündü yahut oruç zamanı hububat ve et yenmez, yalnız meyva yemeye müsaade edilmişti. İslâm bu hususta da itidali göz önüne almıştır. Oruçlu bulunduğu zamanın haricinde her türlü yemek yenebilir. Ancak muayyen bir ay zarfında güneş doğmadan biraz evvelden, güneş batıncaya kadar olan muayyen zamanda bir şey yenmez.

5-Hindu Rahibleri haftada birer gün, Arab Hıristiyan rahipleri de haftada birkaç gün, Yahudiler ise tam muayyen oruç zamanlarında 24 saat oruç tutarlardı. İslâm ise orucu bir gün sabahtan akşama kadar kararlaştırmıştır."Orucu akşama kadar tamamlayın." (Bakara: 187)

6-Yahudilerin orucunda muayyen saatte ancak bir defa yemek yiyebilirler. Bu zaman da yemek yenmişse ne ala, aksi takdirde ikinci oruç başladığından yemek yiyemez. Arablar'da da şöyle idi: Yatmadan önce yemek yenecek, yattıktan sonra yemek caiz değildi.

İslâm'ın başında Arablar buna göre oruç tutuyorlardı. Ashab'dan birinin evinde akşam yemeği hazır değildi. Karısı yemek pişiriyordu. Bekledi, bekledi, uyudu. Yemek piştikten sonra karısı çağırdı ise de gelip yemedi. Orucu oruca bağladı. Ertesi gün baygınlık geçirdi. Bunun üzerine şu ayeti kerime nazil oldu: "Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın." (Bakara: 187)

7-İslâm'ın iptidasında(ilk yıllarında) Müslümanlar, gündüzleri olduğu gibi, geceleri de karılarıyla muaşerette bulunmayarak ayrı yatmağa başladılar. Fakat İslâm fıtrat-ı beşeri nazarı itibara alarak bu işi yalnız oruçlu zamana hasretti. Geceleri bu hususta müsaade edildi: "Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar, sizin örtüleriniz, siz de onlara örtüsünüz. Allah, gerçekten sizin, nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu bildi, tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdıklarını dileyin." (Bakara: 187)

8-İslâm'da unutmak, zühul ve hata müstesnadır. Buna göre İslâm'da herhangi bir unutma, sehven vakî olan bir yeme, içme orucu bozmaz.

Ebu Hüreyre'den rivayet edildiğine göre: "Unutmak saikasıyla bir şey yenip, içilirse oruç bozulmaz. Bu, Allah'ın verdiği rızıktır." (Tirmizi)

9-Bu şekilde orucu bozan şeylerden birisi kasden olmayarak kendiliğinden vuku bulsa yine oruç bozulmaz: Rasuli Ekrem şöyle buyuruyor: "Birisi kay etse(kussa) veya uyurken ihtilam olsa orucu bozulmaz."

10-Yahudi oruçlarının çoğu malum musibetlerin, kederli günlerin hatırası olduğundan oruçlu iken herhangi süslü bir şey giyinmek, kullanmak, ziynet aletleri takınmak caiz değildir. Kendini kederli göstermek lazımdır. Hazreti İsa diyor ki: "Oruç tuttuğunuz zaman murailer(gösterişçiler) gibi yüzlerinizi mahzun göstermeyiniz, zira adamlara oruçlu görünmek için yüzlerini bozarlar. Hakka size derim ki artık mükâfatını almışlardır. Amma sen oruç tuttuğun zaman başını yağla ve yüzünü yıka, ta ki insanlara oruçlu görünmeyesin, amma gizlice olan babana ve gizlice olan baban sana aşikâra mükâfat eyleye (İncil, Metta B. 6, F. 16–18)

İslâm'da orucun asıl iyiliği şudur ki, oruçlu iken başa yağ sürmek, göze sürme çekmek, koku kullanmak, islâm orucuna münafi değildir. Yüzü yıkamak, misvak (diş fırçası) hakkında da tekid vardır. Bunların taharet ve temizlikle alakasından başka oruçlunun zahirî perişanlığını ortadan kaldırmak, gösteriş ve riyayı önlemek için yapılması lazımdır. Yoksa farizayı eda hususunda bir zahmet ve külfete katlanma mecburiyeti yoktur. Bilakis oruçlu iken sevinmeli ve ferahlı bulunmalıdır.

11-Diğer ibadetlerle mukayese edilince orucun biraz külfetli ve meşakkatli olduğu görülür. Bunun için Rasul-i Ekrem, Ümmetini bu hususta mübalağa ve aşırı gitmekten men etmişlerdir. Hâlbuki kendileri birçok vakit oruçlu bulunurlardı. Her ay muayyen günlerde mutlaka oruç tutarlardı. Hatta haftanın bazı günlerini oruçlu geçirirlerdi. Rasuli Ekrem ittisalen(birbiri peşi sıra) oruç tutmayı men etmişlerdir.

Bu hususta bazı Sahabenin sorduğu suale cevaben şöyle buyurmuşlardır:

-Sizin hanginiz benim gibisiniz? Beni Allah yedirir, içirir (yani ruhanî gıda verir)

Halk ittisalen oruç tutmak için izin istedikleri zaman onlara sitem olarak; "hele ay bitsin de sonra" diye buyurmuşlardır.

Kaynak:

Asr-ı Saadet Tebligat ve Talimat- Süleyman Nedvi- terc: Ali Genceli-Sebilürreşad Neşriyatı-İst–1970

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

Erkan koloçoğl, 2008-09-05 07:07:52

Çok güzel bir izah.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DİĞER YAZILAR

MUALLİMLERİMİZ NELERE DİKKAT ETMELİ?

MUALLİMLERİMİZ NELERE DİKKAT ETMELİ?

İnsanları tenvir ederek cehaletten halas eden, onları atalet ve sefaletin karanlık gecelerinden

HÜRRİYET ADINA KAYBETTİKLERİMİZ

HÜRRİYET ADINA KAYBETTİKLERİMİZ

Dr. Alexis Carrel Her insan keyfine göre yaşamak ister. Bu insanın doğuştan gelen bir dileğid

ŞAFAĞIN IŞIĞINDAKİ SIR

ŞAFAĞIN IŞIĞINDAKİ SIR

“Annemin memnun bir eda ile: “Bu sabah kahvaltıdan önce ne yaptığımı dünyada tahmin edeme

UBEYDULLAH-I AFGÂNÎ İLE SEBÎLÜRREŞÂD İDÂREHÂNESI’NDE BİR MUHÂVERE

UBEYDULLAH-I AFGÂNÎ  İLE SEBÎLÜRREŞÂD İDÂREHÂNESI’NDE  BİR MUHÂVERE

Ubeydullah-ı Afgānî” nâmında bir zât tarafından geçenlerde Kavm-i Cedîd ünvânıyla neş

MAÂRİF, DİN EĞİTİMİNİ EN İYİ ŞEKİLDE VERMELİDİR

MAÂRİF, DİN EĞİTİMİNİ EN İYİ ŞEKİLDE VERMELİDİR

İnanmak yaradılışın bir gereğidir. Din, aklın mâverâsında, zekânın fevkinde bir mürşi

MELİK FAYSAL’IN YAHUDİ KİSSİNGER'E VERDİĞİ TARİHİ CEVAP

MELİK FAYSAL’IN YAHUDİ KİSSİNGER'E VERDİĞİ TARİHİ CEVAP

Melik Faysal'ın en önemli gayelerinden birisi, Filistin meselesi ve Mescid-i Aksâ'nın hürriyeti

NESLİN EĞİTİMİNDE MAARİFE DÜŞEN VAZİFELER

NESLİN EĞİTİMİNDE MAARİFE DÜŞEN VAZİFELER

Mânevîyatsız ilmin, beşeriyete felâh ve huzur yerine, şüphe, tereddüt, hatta ızdırap verdi

NASIL BİR MAARİF?

NASIL BİR MAARİF?

Yıllardır ilmî ve fikrî çalışmalarım arasında memleketimizin mânevî, ahlâkî, derûnî

GENÇLERİ HEDONİZM ÇILGINLIĞINA İTENLER

GENÇLERİ HEDONİZM ÇILGINLIĞINA İTENLER

Diyorlar ki: Dünyaya bir kere gelinir. Sonun başlangıcı yoktur. Gülün, eğlenin, bir yıldır

HİCRET VE HAREKET

HİCRET VE HAREKET

Hicret, tâ ezelden ebede, âlem-i vücubdan âlem-i imkâna, daire-i ilimden daire-i kudrete, tâ

ORUÇ, ORUÇ BOZMAK VESAİRE

ORUÇ, ORUÇ BOZMAK VESAİRE

Ramazan ayının hususiyeti oruç. Orucun hususiyeti de kendisine ait meseleler. Başında; tutan tu

"Ey İman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi, sizlere de farz kılındı. Ta ki, korunasınız"

Bakara, 183

GÜNÜN HADİSİ

İki müslüman birbiriyle karşılaşıp da el sıkışılarsa, ayrılmazdan evvel günahları bağışlanır.

(Riyazü's-Salihin)

TARİHTE BU HAFTA

*Nizamü'l-Mülk'ün Şehadeti(14 Ekim 1092) *II.Kosova Zaferi(17 Ekim 1448) *Gedik Ahmed Paşa'nın Vefatı(18 Ekim 1482)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI