GEMİ İNŞA EDEN PEYGAMBER
Hz. Nuh (aleyhisselam), Hz. Âdem’den sonra kendisine risalet görevi verilen ilk peygamberdir. Hz. Âdem’den sonra insanlar, gerçek Rablerini unutmuşlar ve gökteki yıldızlara tapmaya başlamışlardı. Hatta bu yıldızların yerini tutmak üzere putlar yapmışlar ve putlara gökteki yıldızlarını isimlerini vermişlerdi. Hz. Nuh, kavmine peygamber olarak gönderildiğinde, onların yanlış bir yolda olduklarını, Allah’a kulluk etmeleri gerektiğini, iman ettikleri takdirde Allah’ın günahlarını bağışlayacağını anlatır.
Hz. Nuh, tam dokuz yüz elli sene devamlı suretle kavmine hak ve hakikati anlatır, ancak kavmi her defasında onunla alay eder ve onu susturmaya çalışırlar. Artık ümidini kaybeder. Hz. Nuh, Cenab-ı Hak’tan kendisi ile kavmi arasında bir hüküm vermesini ister ve kendisiyle birlikte bir avuç iman etmiş mümini bu ortamdan kurtarması için dua eder. Daha sonra duasına şöyle devam eder:
- Ya Rabbî! Ben halkımı gece gündüz dine dâvet ettim. Ama benim dâvetim, onların sadece daha çok uzaklaşmalarına yol açtı. Her ne zaman, onları bağışlaman için çağırdıysam, onlar parmaklarıyla kulaklarını tıkadılar. Elbiseleriyle örtündüler, direttiler ve çok kibirlendiler.
Ya Rabbî! Sen de biliyorsun ki onlar bana isyan ettiler; servet ve evladının çokluğunun kendi ziyanını artırdığı kimselere uydular. Büyük hîle ve tuzaklar kurdular.”Sakın tanrılarınızdan vazgeçmeyin, Ved, Suva, Yegûs, Yeûk ve Nesr’i, bunlardan hiçbirini bırakmayın!” dediler. Böylece onlar birçok insanı şaşırttılar. Madem ki öyle yaptılar, Sen de bu zalimlerin şaşkınlığını artır ya Rabbî!
Hz. Nuh’un bu dualarını Cenab-ı Hak kabul buyurur ve vahiy meleği Cebrail (aleyhisselem) vasıtasıyla tarifini de vererek ondan bir gemi yapmasını ister. Hz. Nuh ve ona iman edenleri uzun bir hicret yolculuğu beklemektedir. Hz. Nuh hemen işe koyulur ve Cebrail (aleyhisselam)’dan aldığı tarif üzere geminin inşasına başlar. Tabii bu arada kavmi rahat durmuyor, Hz. Nuh’la alay etmeye devam ediyorlardı. Hz. Nuh da bu alaylı tavırlara karşı sabırla göğüs geriyor ve onları tufan azabıyla müjdeliyordu.
Gemi inşası tamamlanır. Artık müminler Cenab-ı Hak’tan gemiye binmek için işaret beklerler. Hz. Nuh ilahi işareti alır almaz harekete geçer. Gemiye sadece iman edenleri ve bir de her hayvandan bir çift alır. Geminin kapıları kapanır. Bir yandan yerden yukarıya doğru sular fışkırıyor, bir yandan da korkunç bir yağmur yağıyordu. İnsanlar yükselen sularla boğuşuyor ve kendilerini kurtarmaya çalışıyorlardı. Ama nafileydi. Evler sulara gömülmüş ve suların üstünde cesetler yüzmeye başlamıştı.
Gemi dalgalar üzerinde yüzerken bu sırada Hz. Nuh’un gözüne kayalıklara tırmanmak için uğraşan bir genç çarpar ve neden sonra bu gencin kendi oğlu olduğunu anlar. Baba şefkatiyle ona,
- Evladım, gel sen de bizimle gemiye bin de kâfirlerle beraber kalma!” diye seslenir.
Bunun üzerine oğlu,
- Beni sudan koruyacak bir dağa sığınırım, der.
Hz. Nuh,
- Bugün Allah’ın helâk emrinden koruyacak hiçbir kuvvet yoktur. Ancak O’nun merhamet ettiği kurtulur, dese de oğlu bu sözlere iltifat etmez. Daha sonra aralarına dalga girer ve oğlu boğulup gider.
Yolculuk uzun süre devam eder. Cenab-ı Hakk’ın emriyle yağmur diner, sular çekilir ve gemi bir dağın tepesine oturur. Hz. Nuh ve yanındaki müminlerin yolculukları tamamlanmıştır. Artık onları ibadetlerini rahatlıkla yapabilecekleri, Rablerinin rızası istikametinde yaşayacakları bir hayat beklemekteydi.
Hikayeden çıkarılacak bazı dersler
1. Allah, insanoğlunu yaratmış, ancak onu başıboş bırakmamıştır. Onlara bu dünyaya geliş gayelerini öğretmek için yine kendi içlerinden peygamberle lütfetmiştir. Peygamberler, gönderilmiş oldukları kavimlere hak ve hakikati anlatmışlar ve onlara doğru yolu göstermişlerdir. Ancak bazı kavimler, oldukça ileri gitmişler, peygamberlere hakaret etmişler ve Allah’a inanmayıp yanlış yollarında gitmekte ısrar etmişlerdir. Bunun üzerine de Cenab-ı Hak, onları cezalandırmıştır.
2. Hz. Nuh (a.s), bütün bir ömür boyu hakkı tebliğ etmiş, ancak kavmi her defasında ona inkârla mukabelede bulunmuş ve ona eziyet etmişlerdi. O gün ona inanan çok az insan vardı. İş öyle bir noktaya gelmişti ki, Hz. Nuh (a.s) Cenâb-ı Hakk'a ellerini açıp mağlup düştüğünü itiraf etmek ve Rabbinden inkârcılara karşı yardım dilemek zorunda kalmıştı. Böyle bir nebinin duâsı elbette ki reddedilemezdi ve edilmemişti de. Kur’ân bize bu hâdiseyi oldukça tafsîlatlı bir biçimde anlatır:
“Bu putperestlerden önce Nuh kavmi de kulumuzu yalanlayarak, ‘delidir’ demişlerdi ve onun yolu kesilmişti. O da, ‘Ben mağlup düştüm bana yardım et’ diye Rabbine yalvarmıştı. Biz de bunun üzerine gök kapılarını, boşanan sularla açtık. Yeryüzünde kaynaklar fışkırttık; derken her iki su takdir edilen bir ölçüye göre buluştu. Onu tahtadan yapılmış, mıhla çakılmış bir gemiye bindirdik. Kavmi tarafından inkâr edilmiş olan Nuh'a mükâfat olarak verdiğimiz, bizim gözetimimizde yüzüyordu. Andolsun ki biz, o gemiyi bir ibret olarak bıraktık. Hâlâ Öğüt alan yok mu? Benim azabım ve uyarmam nasılmış?” (Kamer, 54/9-16)
Evet, Hz. Nuh (a.s) nübüvvetle serfiraz kılınmış bir peygamberdi ve başında peygamberlik tâcı vardı. O başkasının değil; Allah'ın memuruydu ve insanları, Allah'a kul olmaya davet ediyordu. Halbuki kavmi ona, "mecnun" diyordu. Aslında onların bu ifadeleri, peygamberdeki îmanın kemaline delâlet ederdi. Çünkü o toplumda içtimâî hayatın dengeleri alt-üst olmuş ve bütün değer ölçüleri tersine dönmüştü. Böyle olunca da bir peygamber elbette ki onların ölçülerine göre dengeli görülemezdi.. ona "mecnun" diyeceklerdi ve dediler de. Zira bu şanı yüce nebi, onların bozduğu cemiyeti baştan sona yeniden imara çalışıyordu. Ve böyle bir insan, elbette diğerleri arasında bu yaftayla damgalanacaktı. Ondandır ki, Allah Resûlü (s.a.s) bir hadîslerinde, bir mü'mine mecnun denmesini onun îmanının kemali olarak ifade etmişlerdir.
Allah, Hz. Nuh’un kavmini su ile helak etmişti. Belki bu kavim, Atlantis medeniyetiydi, belki de bir başka medeniyet. Bu azgın insanlar ister Atlantik Denizi'ne batırılmış olsunlar, ister bir başka denize fark etmez. Hâdise şu idi; başlarında bir peygamber olmasına, o peygamber her an emr-i bi'l-maruf yapmasına rağmen bir medeniyet batırılıyordu. Çünkü o peygamber mağlup düştüğünü ilan etmişti. Âyet, onların ve Hz. Nuh (a.s)'un durumunu anlattıktan; yani kavminin sular içinde boğulup, Hz. Nuh (a.s) ve yanındakilerin bir gemiyle korunmalarını dile getirdikten sonra soruyor: “Yok mu ibret alan?”
Evet, söz buraya gelmiş iken biz de ilavemizi yapalım ve şöyle diyelim: “Yok mu Sart harabelerinden ibret alacak? Yok mu, Bergama kalıntılarından ibret alacak ve ağlayacak? Yok mu Sodom ve Gomerro’dan ders alacak? Yeryüzünde daha pek çok harabe mekan var. Hepsi ayrı bir mücrim kavmin akıbetine emâre ve hepsi birer âyet gibi gözler önünde. Yok mu ibret alacak, yok mu?
3. İman dairesine girmek için peygamber oğlu olmak bir ayrıcalık değildir. Allah nazarında en kıymetli insan O’na en yakın olan insandır. Bu insan, Allah’tan uzak bir hayat yaşamak istiyorsa peygamber oğlu olsa bile Allah ona hideyet nasip etmez.
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
YÜZ KİŞİNİN KATİLİ OLSAN BİLE!
Hz. İsa (aleyhisselam) devrinden sonraki zamanlarda yaşayan azılı bir katil adam vardı. Bu adam
ÇOCUĞUN DUASI
Bir anne kucağına oğlunu almış yürüyordu. Hava güzel olduğu için hem kendisi de hem de ço
HELAK EDİLMEKTEN KURTULAN KAVİM
Asur Devletinin başşehri ve önemli bir ticaret merkezi olan Ninova şehrinde doğan Yunus aleyh
BİR KÜP ALTIN, İKİ GÜZEL İNSAN
Geçmiş zamanın birinde bir adam, bir çiftlik evi yapmaya karar verdi. Bunun için güzel bir yer
BİR KÜTÜK İÇİNDE SAHİBİNİ BULAN BORÇ
Geçmiş zamanın birinde çevresi tarafından sevilen, sayılan, ahlaklı, dürüst bir tüccar var
İKİ ADET GÜMÜŞ, BİR KESE ALTINDAN DAHA DEĞERLİ OLUR MU?
Allah, aynı şehirde yaşayan şehrin en zengini ile en fakirini imtihan etmek istedi. Bu amaçla m
İHTİYAR YAŞLI ADAM VE İKİ KADIN
Hz. İbrahim, uzun zamandır görmediği oğlu, Hz. İsmail’i ziyaret maksadıyla Mekke’
SABRIN MEYVESİ
Hz. Eyyub (aleyhisselam) çok zengin bir insandı. Pek çok malı, mülkü, bahçesi hayvanları ve
YUSUF’UN BAHÇESİNİ SULAYAN BULUT
Saatlerdir yürüyordu. Çok yorulmuş ve yorgun düşmüştü. Güneş de tam tepesinde bütün sı
Hak (ancak) Rabbindendir. Artık, sakın şüpheye düşenlerden olma.
Bakara, 147
GÜNÜN HADİSİ
Kim Müslümanlar arasından bir yetim alarak yiyecek ve içeceğine dahil ederse, affedilmez bir günah (şirk) işlememişse, Allah onu mutlaka cennete koyacaktır.
Tirmizi, Birr 14, (1918)
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...