OSMANLIYI YENİDEN KEŞFETMEK-İlber Ortaylı-Timaş Yayınları-İst-2006


Mete Bayraktaroğlu

metebayraktaroglu@mynet.com

2006-02-28 15:22:40

’İstanbul dördüncü asırda resmen kurulduğundan beri yeryüzünde onun kadar büyük bir şehir, ancak İtalya’daki Roma’ydı ve bir iki asır içinde İstanbul kuvvetli bir imparatorluğun merkezi olduğu için ‘’Yeni Roma’’ eskisini gölgede bıraktı.(syf:10)

’1940’ların sonunda Avrupa’daki bir rektörler toplantısına katılan o zamanki İstanbul Üniversitesi Rektörü Sıddık Sami Onar,’En eski üniversite benim. Onu ben temsil ediyorum; dolayısıyla protokoldeki yerim de öncelikli olacaktır.’demiştir’’. (syf:13)

‘’19. yüzyıla kadar kimseye burnundan kıl aldırmayan İstanbul,aklımızı başımıza toplarsak gene de aldırmaz. Potansiyeli bu kadar yüksek, gelişmeye bu kadar müsait, bu kadar güzel ve bu kadar zengin mirasa sahip başka şehir nerede? Elli senedir onu çirkinleştirmek için her şeyi yapıyoruz ama gene de güzel.’’(syf:17)

‘Eski kitaplar artık okunmuyor’ diyenler var. Okunmamaları onların kabahati değil, bin kelimeyle yazıp konuşan bizim gençliğimizin kabahati ve o gençliği öyle yetiştiren bizlerin, eğitimcilerin suçudur.’’(syf:20)

 ‘’Süleymaniye, 1.5 kilometrekare alanıyla bizim kimliğimizdir, nüfus kağıdımızdır. Bizim bu memleketteki tapumuzdur. Buradaki laubali davranışımız, büyük şehir hengamesine bu muhiti bırakmamız düpedüz bir intihardır.’’(syf:25)

‘’Osmanlılık’ın Musevi kompartımanından devşirme aldığı görülmemiştir. Bunun nedeni antisemitizm veya Yahudilik aleyhtarlığı değildir. Yahudilerin şehir toplumu olmasıdır.’’(syf:27)

‘’Bazı köyler o derece fakir ve kendilerinde o derecede istikbal görmüyorlardı ki; Kafkasya’nın veya Arnavutluk’un,İşkodra’nın dağ köylerinde olduğu gibi, çocukların beslenebilmesi, istikbalde iş bulabilmeleri zordu. Böyle yerlerde aileler devşirme eminini beklerlerdi.’’(syf:30)

‘’16.asır sonlarında Kraliçe Elizabeth’in gönderdiği ilk Büyükelçisi Edward Barton biraz eğlenceye düşkün bir adam olduğu için gayet gürültülü, içkili geceler tertipliyormuş. Mahalleli toplanıp, arzuhal verip onu bile oradan attırıyorlar.’’(syf:38)

‘’Bugünün Türkiyesi’nde bir çok ailede üç kuşağın bir arada yaşamaması, şu ekonomik krizde aslında ne kadar olumsuz bir durumdur.’’ (syf:40)

‘’Zanaatlar, eski toplumlarda rasgele kimselerin toplandığı yer değildir. Yakınların çırak ve kalfa yapılması dolayısıyla zanaat dalları etnik kökene göre şekillenir. Mesela Ermeniler kuyumcu, Rumlar marangoz, Süryaniler taşçıdır ve gümüşçüdür.’’ (syf:41)

’İran resminin 18.yüzyılda Osmanlı çevrelerini, bilhassa İstanbul’u çok etkilediği konusunda düşünceler var. Yani resmimizdeki değişikliğin köklerini illa Batı’da aramayalım. İran daha yakın olabilir.’’ (syf:55)

‘’16. yüzyılda Alman seyyahı Salomon Schweigger, kendi bakış açısına göre,’Bunlar sadece Allah’ı kandırmak için ona büyük mabetler yapıyorlar’ diyor.Bu tabii dindarlığın başka türlü bir değerlendiriliş biçimidir. Ve 17.yüzyılın insanı dindardır.’’ (syf:57)

‘’Bizim okul tarih derslerimizde bir israf, bir lüzumsuzluk olarak addedilen ve adından kanlı ve cahil bir isyanı davet ettiği için adeta suçlanan Lale Devri, bir medeniyetin açılması ve gelişmesi için adeta lüzumlu bir üslup değişikliğidir.’’ (syf:59)

’İstanbul’un fethi büyük bir olaydır. Bu sadece Türklerin milliyetçi tarih şuuru açısından dolayı böyle değerlendirilen bir olay değildir. İstanbul’un fethi ateşli silahların ve modern askeri tekniklerin kullanıldığı Rönesans tipi bir savaşın doruğundaki bir olaydır.’’ (syf:62)

‘’İstanbul’un fethinde halk son ana kadar Meryem Ana’nın kendilerini kurtarmasını bekledi. Son gece Ayasofya’daki ayinde imparator, Meryem Ana’nın geleceğini tebliğ etti.Halk hala, Türkler içeri girdiği zaman, meleklerin duvarları yarıp ortaya çıkacakları ve Türkleri kovacakları beklentisi içindeydi.’’ (syf:65)

’Papalık, Fatih’le, artık barbar, baş belası bir Müslüman hükümdarla münasebete geçmenin yararı olmadığını anlamıştır. Papa II.Puis bir mektup yazmaktadır. ’Hıristiyan ol, Hıristiyan olduğun takdirde dünyanın hakimi zaten sen olacaksın’. Tabii ki Fatih’in buna iltifat etmesine imkan yoktur. Burada şöyle bir münakaşa çıkıyor. ’Fatih aslında Hıristiyan’dır’ deniyor.’’ (syf:71)

‘’Sadece anavatanımız Anadolu’yu değil, Türkiye’nin dışında kalan Osmanlı ülkelerinin de içtimai, dini, kültürel yapısını en çok değiştiren hükümdar Fatih Sultan Mehmet’tir.’’ (syf:72)

’Fatih kadar İtalya ve İtalyan kültürünü tanıyan bir Osmanlı hükümdarı,bırakın Şark’ta, Garp’ta da böyle bir hükümdar yoktur.’’ (syf:74)

’İstanbul aşağı yukarı miladi 4.asırdan beri dünyanın büyük şehriydi. Ne Avrupa’da böyle bir şehir vardı ne de henüz Asya’da. Asya’da Kahire gibi Bağdat gibi şehirler İstanbul’dan çok sonra inkişaf etmişlerdir.’’ (syf:80)

 ‘’Abdulhamid Han Beylerbeyi Sarayı’ndan ebedi istirahatgahı olan Divanyolu’ndaki Sultan Mahmut Türbesi’ne doğru uğurlanırken, bu yüzden bütün evlerin pencerelerinden sarkan mahalle hatunları ve halk; ’Bizi doyuran padişahım bırakıp nereye gidiyorsun’ diye hem ağlamışlar hem de günün hükümetini protesto etmişlerdir.’’(syf:83)

 ‘’Schweigger’in bizim hakkımızda çok ilginç gözlemleri vardır:’Adamlar hamamda bile bir örtü kuşanıyorlar. Ne kadar edepli insanlar.’(syf:88)

’Schweigger’in daha ilginç bir gözlemi: ’Bütün sahte dindarlar gibi Allah’ı aldatmak için büyük mabetler ve kamu eserleri yaparlar, oturdukları ev bir şeye benzemez.’(syf:88)

’Osmanlı İmparatorluğu’nun sarayları ve şaşaası üzerine çok söz söylenir. Bütün bir nesil okul kitaplarında ‘Maliyenin iflası ve saraylar’ hikayesiyle büyümüştür. Oysa insanlarımız, son on yılda Avrupa’nın ve Rusya’nın başkentlerini gezmeye başladıktan ve buradaki saray ve kasırları gördükten sonra daha iyi fark ediyor; 19. yüzyılın Osmanlı devlet tüketimi diğer büyük devletlerle mukayese edilemeyecek ölçüde mütevazıdır.’’(syf:91)

‘’Çok ilginç bir şeydir ki; 19. yüzyıldaki büyük eğitim reformumuz tamamen medreseye karşıdır ve medresenin dışında bir eğitim sistemi kurmaya yöneliktir.’’(syf:102)

’Ahmet Cevdet Paşa’nın mezar biçimi Avusturyalı şarkiyatçı Hammer’i bile o kadar cezbetmişti ki, adamın Viyana civarında Klosterneuburg’taki mezarı bu şekildedir.’’ (syf:104)

‘’Sur içi İstanbul’da ne tarihi ne de türbelere dikkat etmiyoruz. Bunları kendi haline bırakmış vaziyetteyiz. Bunların etrafın olur olmaz binaların yapılmasına,müesseselerin yerleştirilmesine sesimizi çıkarmadık.’’ (syf:107

‘’Osmanlı İmparatorluğu’nu üç padişah döneminde 14.5 yıl süreyle sadrazam olarak yöneten Sokullu Mehmet paşa, Bosna’nın ünlü Sokol kasabasından, Sırp asıllı bir ruhban ailesinden gelir,yani ailesinde papazlar vardır.’’ (syf:119)

‘’16. asırda Süleymaniye Medreseleri’nden danişment diye çıkan kişiler, hocalarından icazet alanlar karma bir ilmi heyetin önünde imtihana girerler, yazılı ve sözlü olarak sorulan sorulara cevap verirler ve sonunda bunlar şayet muvaffak olurlarsa ‘İstanbul Ruusu’ dediğimiz dereceyi almaları uygun görülürdü.’’ (syf:128-129)

’IV.Murad Bağdat seferine çıktığı sırada yolların karını küretmeyen İznik kadısını astırmıştır. Bu kadının orada idari görevini aksatmasından ileri gelmektedir.’’ (syf:130)

‘’Cumhuriyet ilan edildiği hatta Medeni Kanunu’nun kabulü ile Romanist bir hukuk düzenine geçildiği zaman önemli yargıçların hatta bir takım temyiz azalarının bile eski hukuk sınıfından yani kadı medresesinden çıktığı görülmüştür.’’ (syf:133)

’Divan-ı Hümayun üyeleri sabah namazını genellikle Ayasofya’da kılarlar. Ayasofya bütün İslam dünyası için bir numaralı camiidir; protokoldeki yeri de böyledir.’’ (syf:137)

‘’Zamanın teknolojik şartlarına göre çok büyük bir şehir olan İstanbul, Bizans’tan beri özel bir biçimde et ve tahılın temin edildiği, depolandığı ve belirli bir fiyat kontrolüyle yani mecburi tekel ve marka tespitiyle tevdi edildiği bir şehirdir.’’ (syf:139)

’Divan-ı Hümayun belki bir parlemonto değildir; ama Türkiye merkezi idaresinin ve bürokrasisinin kökeni bu sarayda yatmaktadır ve Divan-ı Hümayun bunun başlangıcıdır.’’ (syf:140)

’Sultanahmet Meydanı ve onun etrafındaki eserlere sahip olan bir millet ve bir memleket,kültürüyle ve tarihi şahsiyetiyle haklı olarak övünebilir.’’ (syf:146)

‘’Sultanahmet Camii’nin özelliği altı minaresi olmasıdır. Bu yüzden Medine’de Ravza-i Mutahhara’daki büyük camiye bir minare daha ilave edilmek zorunda kalınmıştır.’’(syf:150

‘’Kanuni Sultan Süleyman’ın zarif veziri İbrahim Paşa, Budin’den mitolojide ‘Üç Güzeller’ diye bilinen bir heykel grubu getirmişti Bu heykeli kendi taş sarayının önüne diktirmesi dedikodu ve ayaklanmayı mucip olmuştu.’’(syf:151)

‘’Osmanlı, Mekke ve Medine halkının bir ölçüde refahını tesis etmek, buralardaki konaklama tesislerinin tamir veya yapımına harcamak için, Mısır eyaleti gibi zengin bir bölgenin bir kısım parasını buraya verirdi.’’ (syf:157)

‘’Kuvvetli bir yurt sevgisinin, eski eser anlayışının ve kültüre sahip çıkma bilincinin yerleşmesinde sakıncalar görüldüğü takdirde kaçakçılık vs. kaçınılmazdır.’’ (syf:170)

‘’İstanbul’a gelen her yabancı ve seyahatname yazarı Enderunluların katıldığı bir resmi geçidi resmetmekten ve onları uzun uzadıya tasvir etmekten kendini alamamıştır.’’ (syf:176)

‘’Osmanlı eğitimi hepimizin dikkatini çekeceği üzere irsiyyete dayanan, bir seçkin zümre yaratmaktan çok liyakat sahibi ve buna sahip olabilecek kabiliyetteki gençlerin seçilip,yetiştirildiği bir sistemi ifade eder.’’ (syf:”177)

‘’Enderun’dan çıkan insanın eski dili ile imanı ve kabilesi ile alakası zaman içinde kesilir. O yeni bir kültür çevresine ait olur.’’ (syf:179)

 ‘’İmparatorluk, emperyalizm gibi bir kavramla bağdaştırılmaktadır. Oysa ki emperyalizmle imparator gibi iki kavramın,hele Roma çağlarında az alakası vardır ve o zamanlarda, emperyalizm kötü anlamda kullanılan bir terim olmaktan da çok uzaktır.’’ (syf:182

‘’Tarih boyunca Osmanlı devletinin ana unsuru askerlik olmuştur ve orada Türkçe korunmuştur, Türkçe devamlı kullanılmıştır. Bunun hiçbir devirde istisnası yoktur.’’ (syf:183)

‘’Osmanlı Tarihi,açıkça söyleyelim biz Türklerin tarihidir, Türk devletinin tarihidir; ama aynı zamanda etrafımızdaki yirmi küsür devlette yaşayan onu aşkın milletin,çok dinli,çok dilli kavimlerin ortak tarihidir.’’ (syf:184)

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Onlar ne hayır işlerlerse karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanları bilir.

Al-i İmran, 115

GÜNÜN HADİSİ

Allahu Teala, kulunu helal (kazanç) talebinde yorgun görmeyi sever.

250 Hadis, s.197

TARİHTE BU HAFTA

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI