VEHBİ VAKKASOĞLU İLE SÖYLEŞİMİZ

Muhterem Vehbi Vakkasoğlu hocamızla yaptığımız ikinci röportajımızı takdim etmekle bahtiyarız. Kendileri çok velud bir dimağ. Soruları cevaplarken o kadar rahat konuştu ki, hiç teklemedi. Bu da engin tefekkür dünyasının bir ipucuydu. Aziz kardeşlerim Volkan Polat ve Emre Eser ile Bahçelievler’deki evinde ziyaret ettiğim


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2002-04-19 21:58:42

Muhterem Vehbi Vakkasoğlu hocamızla yaptığımız ikinci röportajımızı takdim etmekle bahtiyarız. Kendileri çok velud bir dimağ. Soruları cevaplarken o kadar rahat konuştu ki, hiç teklemedi. Bu da engin tefekkür dünyasının bir ipucuydu. Aziz kardeşlerim Volkan Polat ve Emre Eser ile Bahçelievler'deki evinde ziyaret ettiğimiz hocamıza Ateizm, Allah'ın varlığı, İslam'ın geleceği ve tebliğ usulü gibi değişik sorular sorduk. Böbrek rahatsızlığına rağmen bizim röportaj teklifimizi geri çevirmeyen hocamıza, sohbeti yazıya geçiren Emre kardeşime şükranlarımı bir kere daha arz ederim. İstifade etmeniz temennilerimle. Salih Okur 

-Allah'ın varlığını kısaca ispatlar mısınız? Ateizmin sebepleri ve gelişen ilimle beraber çıkmaza girmesi?
-Ateizm inkarcılık demek, malumunuz. Sözlük anlamıyla dünyada inkârcılık yok. Bunu ne anlamda söylüyoruz? Bilimsel bir temele oturan bir ateizm yok. Allah'ın olmadığını ispatlayan bir bilim şimdiye kadar çıkmamış, bir insan çıkmamış. Dolayısıyla ateizm sorunlu bir inanç biçimi. Eğer şimdiye kadar bilimsel bir ateizm inancı olsaydı, bunu tartışmaya gerek kalmazdı. Hala tartışıyoruz. Hala ateizm, Allah inancından bir parça koparmaya çalışıyor. Ancak şimdiye kadar gücü yetmedi, bundan sonra da yetmeyecek. Çünkü her yeni bilim, ilmin her yeni gelişmesi ve genişlemesi, Allah'ın varlığını ispatlayan yeni bir delil ortaya koyuyor. Yani kâinat kitabı ilimlerin eliyle açıklandıkça, Allah'ın varlığı daha açık hale geliyor, ateizm kayboluyor.

Dolayısıyla dünyada dinlerin yükseliş trendi başladı. Dinler, özellikle tek Allah'a inanan dinler kendilerini muhafaza ettikleri gibi, artıyorlar. Özellikle de İslamiyet tevhid inancının, yani Allah'ın varlığını, birliğini akıl, mantık, ilim çerçevesinde ortaya koyduğundan dolayı çok daha ileri aşamalara geldi. En çok düşmanı olduğu halde, aleyhinde en çok propaganda yapıldığı halde en yükselen din. Bu da gösteriyor ki ateizm yok. Allah nasip ederse böyle bir çalışma yapacağım. "Ateizm Yoktur" olacak çalışmamın adı. Ve bu çok doğru bir tesbit.

Ben yurt içinde, yurt dışında ateist diye duyduğum her insana yeni bir ate buldum diye yaklaştım, ama gördüm ki bunlar gerçekten ateist değil. Bizim ülkemizdeki Aziz Nesin'den tutun da, dış dünyadaki insanlara kadar, bunların hepsi ateist geçinen ya da ateist bilinen insanlar. Ama bunlar ateist değiller. Hatta iç dünyalarında kendilerine göre, kendilerine özgü inanç taşıyan insanlar. Ateizmle hiç alakaları yok. Ancak ne var? Agnostik insanlar var. Agnostik ne demek? Normal zamanda ateist olduğunu savunan, ama özel durumlarda da Allah demeye kadar varan insanlar. Yahut ta fikirlerini değiştiren, ateizmle bağlarını kesen insanlar. Agnostik böyle inişli çıkışlıdır; Ateist zannederken bir bakarsın inançlı, inançsız zannederken bir bakarsın az inançlı, belki diyen insanlar. Dolayısıyla bunun adı ateizm değil, agnostiktir. Agnostikler var.

Şu halde ateizm nereden çıkıyor peki o zaman? Onun sebeplerine bakmamız lazım. Kaynağı nedir? Ateizmin kaynağı özel sebeplerdir, kişiye mahsus sebeplerdir. Ama derleyip toparlayacak olursak, bunlar genelde sübjektif sebeplere dayanır. Yani bir kimse "ilim, mantık çerçevesinde araştırıp da Allah'ın varlığından şüpheye düştüm" diyemiyor. Kâinata bakıp kâinattaki oluşları, düzeni, harika sistemi inceleyip de, oradan yokluğa bir delil çıkaramıyor. Özel sebeplerden Allah'a kızdığı için "yok" diyor.

Bu basit bir benzetme olacak ama babasına kızıp babasını inkâr eden çocuğa benziyor. Özellikle Aziz Nesin'de bunu çok gördüm. Şöyle hafif tatlı-sert bir tartışma yapmıştık bu konuda. Sonra dedi ki: "Kardeşim bunu keselim artık. Vardır yoktur, beni ilgilendirmiyor. Ben yoktur diyorum yahu." Yani benim için yoktur. Bu sübjektif bir değerlendirmedir. Bunu herkes söyleyebilir. Dünyayı da inkâr eder. Dünyayı inkâr eden birçok şair, filozof çıkmış. Dolayısıyla gerçek anlamda, bilimsel temele duyarlı bir ateizmden söz edilemez. Sübjektif sebepleri var. Veyahut ta dünyadaki savaşlara akıl erdiremeyip, kana kızarak, akıtılan kanlara kızarak, onların sebeplerine kızacağına, Allah'a kızıp, inkâr edenler vardır. Yahut adaletsizliğe, gelir dağılımındaki eşitsizliklere kızarak Allah'a inkârla yaklaşan insanlar var. Ama Allah'a yaklaşıyor inkârla. Yahut geçirdiği kaza, organ kaybı, yaralanma dolayısıyla, iyileşmemesine kızarak inkâr edenler var. Yani sübjektif şeyler çok. Ama bütün bunlar Allah'ın varlığında şüpheye düşürmüyor, çok daha tersine, "Ya Rabbi ne kadar varsın deyip" inandırıyor. Neden? Olmayan şeye kızılır mı? Olmayan şey inkâr edilir mi? Kaf dağı yoktur diyen bir ilim adamı, bir coğrafya öğretmeni düşünülebilir mi? Coğrafyadan anlayan bilir ki Kaf dağı masallarda vardır. Hiçbir bilim adamı da dolayısıyla Kaf dağı hakkında bilimsel araştırmalar, incelemeler yapma durumuna düşmez.

Şimdi, Allah'ın yokluğu konusunda düşünen bir sürü filozof, yani genel anlamda çoğunluk değiller ama azınlık ta olsalar sayıca epeye yakın tutar. Çünkü uzun asırlar içinde birikmiş insanlar, edebiyatçısı, şairi, filozofu, siyasetçisi, sıradan insanları. Peki, yoksa bu kadar neden uğraşıyorsunuz? Niye yokun varlığı sizi bu kadar ilgilendiriyor? Demek o kadar var ki ilgilendiriyor. Demek o kadar açık ve zahir ki, asırlar boyu uğraştınız yetmiyor, devam ediyorsunuz. Ve demek ki var. Dolayısıyla gerçek anlamda ateizm olmaz.

Hele insanların iç dünyalarına girdiğinizde en çok intihar edenlerin aslında bir bakıma Allah'a en çok yaklaşmak ihtiyacı olduklarını duyarsınız. Ailesine en çok kızan çocuğun onlara hasret taşıması gibi. Ne yapmak lazım? Bizim inanan insanlar olarak Rahman ve Rahim olan, var ve bir olan Allah'a inanan insanlar olarak bu tür insanlara tavrımız tepki olmaz, kızgınlık olmaz, kırgınlık olmaz, düşmanlık hiç olmaz. Onlara acımak ve onlarında bu inancı paylaşıp kendi içlerinde mutluluğu yakalamalarını sağlamak. Bunun dışında bir şey yapılabileceğini sanmıyorum.

İnsanlar büyük ölçüde gerçek inancı gördüklerinde hemen teslim olurlar. Ama eğer böyle bir durumda genç arkadaşlarımız netice alamazlarsa üzülmesinler. Dıştan bir değişme gerekmiyor. İçten, "evet arkadaş doğru söylüyorsun ama sana evet diyecek halim yok" deme durumunda bulunabilirler. Bazı insanlar 10 sene, 20 sene, 40 sene, 60 sene sonra söylenen şeyleri tasdik ediyorlar, Allah ömür verdiyse. Dolayısıyla inançsızlıkta giderilmesi gereken bilgi eksikliği, duygu eksikliği, kırgınlıklar, kızgınlıklar olabilir. İnançlı insanların, özellikle bu konuda kendisini yetiştirmiş insanların bir doktor gibi yaklaşıp, ağrısız, bıçaksız -kansız ameliyat diyorlar ya- manevi bir ameliyatla, bu şekilde, sevgiyle, dostluk ile bu yaraları gidermeleri lazım.

Allah'ı tanıtmak, Allah'ı sevdirmek Allah'ın kullarına yüklediği en önemli görevlerden biri. Mademki buldunuz, mademki tanıdınız, sevdiniz o halde bu güzelliği paylaşmak lazım. Çünkü imansız olmak dünyanın en büyük felaketi, helaketi. Bütün nimetlerin kaynağı iman. Dolayısıyla bulduğumuz imanı paylaşmamız lazım kardeşlerimizle, yani ateizme karşı çok bilgili, çok duygulu ve çok hoş- görülü bir yaklaşım içinde olursak -her zaman olduğu gibi- yine Allah'ın varlığı konusuna yakın durmayan, "yok" diyen insanlar olacak ama bunların sayısı çok azalacak. En azından yok diyerek O'nu arayanlara bulma konusunda bir yol göstermiş olacağız.
 

-Allah'ın varlığını ispatlayan delilleri kısaca açıklar mısınız?
-Bunun özeti, Tabiat Risalesinin özetidir. Ben bunu yazmışımdır, şimdi yeni bir çalışma yapıyorum, oraya da koydum. Baktım, oradan daha kesin ve kestirme bir yol yok. Yani varlık var.

İnkar edemediğimiz işte; sizler, bizler, bütün dünya, insanlar, her şey var. Varlık inkar edilebiliyor mu? Hayır. O halde varlığın var edicisi kimdir? Bu soru ilk insandan son insana kadar akıl sahibi herkesin düşüncesi. O zaman ihtimallere bakalım. Allah demediğimiz takdirde kimi Yaratıcı olarak görüyoruz?

Bugün "doğa" yarattı diyorlar, doğanın harikası diyorlar. Kim bu doğa? Eskiden "tabiat" derdik buna. Yani gözle gördüğümüz dağlar, ovalar, denizler. Tabiat yaratıcı olabilir mi? Hayır, ilmi yok, bilgisi yok, yarı cansız vaziyette göz önünde uzanmış bir kütle. Zaten yaratıcılık kabiliyeti olsa kendisini tam canlı ve insandan daha üstün bir varlık haline getirir. Ayağımızın altında kalır mı mesela? Demek ki tabiat yaratıcı değil. Bunu anlatmak çok kolay. O zaman "doğa yarattı, tabiatın işi veyahut evrenin harikası" gibi laflar boşta kalıyor. Bunlar akıl, bilgi sahibi değil, yaratıcılık gücüne sahip değiller.

İkincisi, sebeplere yükleniliyor. Niye yağmur yağıyor? Yeryüzünde sıcaklık var, buharlaşma var. Yukarda da soğuk hava var. Buharlaşan hava çarptı, soğudu, indi. Çok soğursa kar olur. İyi, güzel, tamam. Biz de buna tamam diyoruz. Bilimsel açıklama bu, nasılı bu. Peki niçin, kim? Faili kim bu işin, buharlaştıran, sıcağı yaratan, yukarıdaki soğuk havayı denk getiren, oraya koyan kim? Koyan olmadan koyulan bir şey olabilir mi? Kanun koyucu olmadan kanun olabilir mi? Düzenleyen olmadan düzen olabilir mi? Kim düzenledi, sebepleri peş peşe getirip bu olayı meydana getiren fail, işi yapan kim? Bu soru açıkta bırakılıyor, "bu ilmin işi değildir" deniliyor. O zaman ilim noksan bir ilim olur, sorularımızı cevaplamayan bir ilim olur, çağdaş ilim olmaz. Ama bizim ilmimiz orada durmuyor. Kim? "Allah" diyoruz.

Sebepler dediğimizde, sebeplerin de bakıyorsunuz -tabiat için söylediğimiz gibi- aklı, bilgisi yok. Kendileri başına bir sıraya girme, düzenleme, kendilerini hizaya sokma, aralarında iletişim kurma gibi bir becerileri, bilgileri, marifetleri yok. O zaman sebepler de yaratıcı olamaz.

Geriye ne kalıyor? En çok kullanılan ve dilimizde de sıkça yanlış olarak kullandığımız tesadüf kalıyor. Ne sebepler, ne tabiat yaratıcı değildir, bunlar tesadüfen oldu. Evrende tesadüfen büyük bir patlama oldu- Bigbang diyorlar- Hâlbuki her patlama tahribattır, bozmadır, dağıtmadır. Ama acayip, tesadüf oldu, bu büyük patlamada çözülme, bozulma değil bir oluşum meydana geldi. İşte evren, kâinat, dünya ve diğer gezegenler bu patlama sonucunda oluştular. Neden oluştular? Sebebi yok, yapan yok, tesadüfen oldu. İyi de tesadüfen şu kâğıt bile bir yerin kenarından aşağı düşmez, mutlaka buna bir değen, dokunan lazım, ilk hareketi veren lazım. Ya da onun düşmesini isteyen ve o istikamette hareket eden, buna güç yetiren biri lazımken, evrendeki böyle bir müthiş oluşuma meydan veren, netice veren, sonuç açan bu büyük patlamayı yapıcısız kabul etmek mümkün mü, tesadüfe bağlamak? Ve o kadar ilginç bir tesadüf ki her oluş anlamlı, her oluş bir sonrakini hazırlayan planın bir parçası. Nasıl oluyor bu? İnsan aklını aşan bir şey, insan aklı bu düzeni hala kavrayamıyor, hala sırlarını çözüyor ve belki bütünüyle çözemeyecek. Belki değil, muhakkak ki çözemeyecek, dünyanın ömrü buna yetmeyecek galiba. Bu kadar ilerlemiş ilme rağmen hala yeni sırları ortaya çıkartılıyor. O halde tesadüfen yaratılmış olamaz. Tesadüfen dünyada güzellikler bir araya geliyor mu? Tesadüfen anlamlı olaylar arka arkaya çıkmıyor.

Evet, tesadüflerin de yaratıcı olmadığı açık. O zaman bu üç ihtimal yoksa dördüncü bir ihtimal var mı? Var tabii; Allah demek zorunda kalıyoruz. Zorunda kalıyoruz, mecburen Allah dedirtiyor olayların gelişimi.

Demiyorsak, beşinciyi söylesinler. Kimse bir şey söyleyemiyor. O halde bu kadar basit bir mantıktan da geldiğimizde Allah'ın varlığı apaçık ortaya çıkıyor.

İlim zaten Allah'ın varlığını gösteriyor. Yeryüzünde astronomi ilminin, biyolojinin, tıbbın ilim olarak ortaya çıkması Allah'ın varlığını gösteriyor. Neden? Şimdi insan vücudu üzerine bir ilim gelişmesi için, diyelim tıbbın ilim olması için, bütün insan vücutlarının aynı olması lazım. Her insanda organlar ayrı bir yerde, ayrı yapıda, değişik biçimde olsaydı tıp ilmi gelişemezdi. Şimdi böbrek diyorsunuz pat elini koyup buluyor, bütün böbrekler aynı yerde, bütün kalp yapısı aynı, kapakçığı, kan dolaşımı aynı. Peki, milyarlarca insanda aynı düzeni ve sistemi yapan, "var ve bir" olan bir Yaratıcı yoksa bu düzenin aynılığı nerden çıkıyor? Bedenlerimiz ayrı bir dünyada anlaşıp mı geliyor, "aman aynı olalım da, tıpçılar şaşırmasın, bir tıp ilmi ortaya çıksın." Yok böyle bir anlaşma; ama yapan ve yaratan var ve O bir. Dolayısıyla birlik koymuş, düzen koymuş. Yani Allah'ın varlığını anlamak için o kadar çok sebep vardır ki her şey ondan bir eserdir, her şey onu gösterir aslında, anlayan bir gözle bakıldığında. Tabii bakmak yetmiyor, görülebildiğinde. Çünkü ayrıntılarda gizli çok şey.
 

-Hocam Bediüzzaman'ın bir yaklaşımı var: Belki Allah inkar edilebilir, metafizik de, insanın kendi varlığı bile. İnkâr edilemeyen bir hakikat var: "Kabir var, kimse inkâr edemez. Herkes ister istemez oraya gidecek." diyor. Bir ateist için hayat kaos olduğu gibi ölüm de bir kaos, değil mi?

-Tabii, en büyük kaos, hayattan da büyük kaos. Avrupa'da mesela eskiden ölüm korkusu vardı, şimdi yaşama korkusu yerleşti. Kolay değil. İnançlı insanlar bile ancak dayanabiliyorlar. Ben düşünüyorum, inançsızlar ölüme karşı, afete karşı nasıl dayanabiliyorlar, dengeleri nasıl sağlayabiliyorlar? Sağlamaları mümkün değil.
 

- Üstad Hazretleri bundan 50–60 sene önce:"Şu istikbal inkılabatı içinde en gür sâdâ İslam'ın sâdâsı olacaktır" demiş. Bu sözün değerlendirmesini alabilir miyiz?

-Benim bunu değerlendirmem şudur: İslam ilimdir, İslam akıl, mantıktır. Bediüzzaman Hazretleri görmüş ki gelecekte akıl hakim olacak, dolayısıyla ilim hakim olacak, ilmi gelişmeler artacak. Ve öyle oluyor, daha da artacak. O zaman aklın ve ilmin verileri İslam'ı destekleyecek. Yani bir şey akla uygunsa, ilme uygunsa, gerçekten ilimse o İslam'dır aynı zamanda. Çünkü Allah'ın kitabı iki tanedir: Bir Kur'an-ı Kerim -satırlarda-,bir de kainatta yazılan bir kitap. İkisi birbirini açıklıyor. Dolayısıyla kainat üzerinde çalışan bütün ilimlerin gelişmesi, gerçekten ilim olarak ortaya çıkması İslam'ın ortaya çıkması demektir.

Bir de insanların gerçekten müslüman olup olmaması meselesi. Bugün Avrupa'da birçok insan farkında olmadan müslümandır, adı müslüman olmadan müslümandır. Niye? Doğru yaşıyor, dürüst yaşıyor. İçkinin zararlarını görmüş, kaçıyor. Eğlence hayatına sınır getirmiş, insanlara faydalı olmayı amaç edinmiş. Bunların İslamiyet olduğunu bilmiyor, bunlar İslam ahlakıdır. Biz bunları işte anlatabilsek, anlatmak öte yaşantımızda gösterebilsek belki onlar " bizim yaşadığımız hayat hakikaten İslam'mış" diyecekler.

İslam kendisine etraflı anlatıldığı zaman Goethe'nin söylediği bir söz vardır: "Müslümanlık buysa ben zaten Müslüman'ım"

-Bediüzzaman Hazretlerinin "Bu zamanda İla-yı Kelimetullah maddeten terakki iledir" sözünü nasıl değerlendiriyorsunuz?

-Evet, bu zamanda her şey para. Her şey kuruşa bağlı. Kamerayla çekim yapıyor kardeşimiz, bu parayla alınmıştır, çok pahalı. İnternette sayfa açıyorsunuz, paralı. Buraya geliyorsunuz arabayla, para veriyorsunuz. Her şey para. Ama helalinden, dürüstçe para kazanmak ve bu helal ve dürüst kazanılmış paraları da hizmet alanında kullanmak, Allah'a iman için hizmetler açmak çok önemli.

Eskiden olduğu gibi bir hırka, bir cübbe, bir asa ile hizmet olmuyor, her şey çok pahalı. Gittikçe standartlar artıyor, hayat pahalanıyor. Bedava su içemiyorsunuz, eskiden şakır şakır akan çeşmelerden, şimdi suyu da parayla alıyorsunuz. Bir tek hava kaldı. Böylesine giderek paranın önemi artıyor, her şey maddeten terakkiye, paraya dayanıyor yani. Para tabii iki tarafı keskin bir bıçak, yani hizmette kullanabilirsin, hezimette kullanabilirsin. Ama hizmette kullanılması için kazanılması gerekiyor. 

- Liselerde okuyan kardeşlerimize başkalarına hak ve hakikati ulaştırma yolunda tavsiyelerinizi nelerdir?

-Liselerdeki kardeşlerimiz kendileri İslam ahlakını bütün güzelliğiyle yaşayacaklar. Hiç kimseye bir şey anlatmakta acele etmeyecekler, dostluk ve de arkadaşlıkları artıracaklar, samimi ilişkileri artıracaklar, yardıma muhtaç arkadaşlarına yardıma koşacaklar. Yani bir insan kendini sevdirdiğinde, ahlakını benimsettiğinde otomatikman onun temsil ettiği dava benimsenir, temsil ettiği inanç, ahlak özenilecek bir şey haline gelir. Ama bunu yapmadığı takdirde, insanlarla doğru düzgün bir sevgi, iletişim kuramıyorsa, bulunduğu konumda başarılı değilse, yardımsever değilse, İslam ahlakının özellik ve güzelliklerini şahsında tam temsil etmiyorsa, dünyanın en iyi kitabını okusa, arkadaşına en güzel şekilde anlatsa, yani bütün yöntemlere başvursa, mümkün değil, başaracağını zannetmiyorum.

-Hocam teşekkürler, Allah sizden razı olsun.
-Allah senden de razı olsun.

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

ismail, 2008-12-15 15:15:01

hocam yorumlarınızdan dolayı Allah razı olsun belkide burda yazdınız bilgiler şıgında bir insana faydam olacak inşallah çok çok teşşekkürler

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

breavyhart, 2008-05-28 09:38:57

hocam allah sizden razı olsun ben 17 yaşında liseye giden bi kız öğrenciyim ben felsefe dersinde (haşa)ALLAH IN var olup olmadıgını anlatmam gerekiyordu ama benim arkadaşlarım ALLAH ın varlıgına (haşa)ama inanmıyorlardı ve okadar bagnaz insanlar ki onlara bişey anlatmak çok zordu o yüzden bu konuyu cok iyi anlatmam gerekiyordu bu yazı inşallah onları hidayete erdirecek

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DÄ°ÄžER YAZILAR

Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır.

Bakara, 185

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Diğer bir kişi katılmaksızın, iki kişi aralarında fısıldaşmasın.

Buhari

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Fazıl Mustafa Paşa'nın Belgrad'ı Fethi(9 Ekim 1960) *HAZRETİ HÜSEYİN (r.a.) Şehid Edildi-Kerbela Vak'ası(10 Ekim 680) *Ömer Nasuhi Bilmen Vefat Etti(12 Ekim 1971) *Ankara Başkent Oldu(13 Ekim 1923)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI