ALÄ° HAYDAR EFENDÄ° (1870-1960)
TAKDİM 13.hicri yüzyılda Anadolu’nun gönül iklimlerini coşturan mana erlerinden biri de Ahıskalı Ali Haydar Efendi’dir. O ve emsali, Azametli bahtsız
TAKDÄ°M
13.hicri yüzyılda Anadolu'nun gönül iklimlerini coşturan mana erlerinden biri de Ahıskalı Ali Haydar Efendi'dir. O ve emsali, Azametli bahtsız bir kıtanın, şanlı sahipsiz bir devletin, değerli, hasta bir milletin ızdıraplarını alabildiğine soluklamış, ayların hep muharrem olduğu günlerde ümidle istikbale dönmüş, gül alıp gül satarak, gönülleri gül-i Muhammedi'nin(aleyhissalatu vesselam) 14 asrın eskitemediği, o taptaze, o dipdiri rayihasıyla donatarak, etrafın bir gülşene döneceğini umud etmiş, bunun için de insanımıza eğilmeyi, onu eğitmeyi gaye ve hedef seçmişlerdir. Rabbim hepsinden razı olsun. Eslafımıza hayrül halef olmamızı nasip eylesin. Âmin.
HAYATINA KISACA BAKIÅž
Doğduğu ve yetiştiği çevre
Ali Haydar Efendi hazretleri 1870 (1288 Hicri) senesinde Batum'un Ahıska kazasında dünyaya geldi. Pederlerinin ismi Mehmed Şerif Efendi'dir. İki yaşındayken annesini, dört yaşında babasını kaybetti.
Ä°lim tahsili devresi
İlk medrese tahsilini memleketinde yaptı. Daha sonra 1894'te Erzurum'a hicret etti. Medrese eğitimine bir müddet burada devam ettikten sonra Dersaadet'te(İstanbul) ilmin zirvesine ulaşabileceği mülahazasıyla payitahta geldi. Burada meşhur Çarşambalı Hoca Ahmed Efendi'den 1901 senesinde icazet aldı. Buradaki medrese arkadaşlarının en ünlüsü merhum ve mağfur İskilipli Muhammed Atıf Efendi'dir.
Dersiamlığı
Daha sonra Fatih'te dersiam olarak vazifeye başladı. 1909'da Fetvahane'de fetva vermiş, gösterdiği ilmi kudreti dikkatleri çekmiş, 1914 'de Sahn Seman Medresesinde fıkıh hocası olmuştur. 1915 senesinde şeyhülislamlıkta yeni kurulan Telif-i Mesail heyetinin başına getirilmiştir. Bu arada 1916 Senesinden Osmanlı devletinin hitamına kadar Huzur derslerine muhatap olarak katıldı. Huzur dersleri, her Ramazan Padişah'ın huzurunda yapılması gelenek olan tefsir dersleri demektir. Ramazan-ı şerifte sekiz defa yapılan huzur derslerine Kur'an-ı Kerim'den birkaç ayeti okuyan bir hocaefendi(mukarrir) ve onu dinleyip, sualler sorarak toplantının ilmi bir müzakere şeklini almasına vesile alan 15 âlim (muhatap) katılırdı. Padişah ve davetliler ise samiin(dinleyici) makamındaydı.
Küçük oÄŸlu Bahaeddin Gürbüzler diyor ki; "Ä°rÅŸad ile meÅŸguldü. Siyasete teveccüh etmedi. Hatta Ä°ttihad Terakki'ye girmesi için Hüseyin Cahid ve Talat PaÅŸa gelip teklifte bulundular, kabul etmedi."Â
Tasavvufa intisabı
İlmi kariyerini tamamlayan Hocaefendi, daha sonra seyr-ü sulukta ilerlemek için Fatih Çarşamba'da Şeyh İsmet dergâhına intisap etti. Şeyhi Bandırmalı Ali Bezzaz Efendidir. Ali Bezzaz Efendi'nin vefatı üzerine 1914 senesinde müridanın isteğiyle bu dergâhın başına getirildi. Siyasetten uzak durması, İttihat ve Terakki'ye mesafeli olması sebebiyle onlar tarafından dergâhın bu seçimi onaylanmadı. Haydar Efendinin postnişinliği elinden alındı. Ancak 1919'da tekrar makamına iade edildi.
Ankara Ä°stiklal Mahkemesinde
1926'da Ankara İstiklal Mahkemesinde yargılandı. Sebep, merhum Atıf Hoca'nın "Frenk Mukallitliği Ve Şapka" adlı eserinden 100 adet kadar Bandırma'ya damadına satılmak üzere göndermesidir. Ankara'da Tahir-ül Mevlevi ile aynı koğuşu paylaşmışlardır. Tahir-ül Mevlevi, "Matbuat Âlemindeki Hayatım Ve İstiklal Mahkemeleri" adlı kıymetli hatıratında(s:254) Ali Haydar Efendi'den şöyle bahsediyor: "Şeyh Ali Haydar Efendi, kulakları işitmediği için mütalâayı(kitap okumayı) ve tilaveti (Kur'an okumayı) musahabeye(sohbete) tercih ediyor, kendisine tane tane ve yavaş söylenilmek şartıyla bir şey sorulacak olursa, müfid(faydalı) ve mukni(ikna edici) cevaplar veriyor, mangalda kendi eliyle kaynattığı çayı sessizce içip hususi aleminde bulunuyor."
Bu devreye ait bazı hatıraları Emin Saraç hocamız bize şöyle anlatmışlardı: "Şunu da, Ali Haydar Efendinin kerimeleri Saide abla'dan duymuştum. "Bir akşam" demiş "kapıyı açtılar. Gardiyan; "Ali Haydar Gürbüzler çabuk çabuk" diye bağırıyor. Kalktım, gittim. "Ne olacak acaba? Yoksa son nefeslerimizi mi alıyoruz?" derken, bir koğuşun kapısını açtılar. Orada sarhoşlar, ayyaşlar, derbeder, çapulcu insanlar toplanmışlar." Oraya atıyorlar. Ne yapsın istiğfar, salâvat ile o anki ahvale göre meşgul oluyor. Aradan bir iki saat geçtikten sonra kapı açılıyor, çağırıyorlar. Bu sefer Atıf Efendi'yi getiriyorlar. Orada tenekeler var, insanlar onlara abdest bozuyorlar. Odanın içindeki kokuyu düşünün. Orada saatlerce mahsus tutuyorlar, öyle muamele ediyorlar."
Bir dergide mülakatında da Emin Saraç Hocaefendi şöyle diyor: "Ali Haydar Efendi, Atıf Efendi ile birlikte 6 ay Ankara'da hapiste kalmış. Ne sıkıntılar çekildiğini anlatır, bir taraftan da elini dizine vurarak; "Atıf Efendi kardeşimiz kazandı" derdi.
Beraat ve Sonrası
Sonunda,31 Ocak 1926 günü muhakeme edildi. Muhakemesinin bir kısmı Ankara İstiklal Mahkemesi Zabıtlarından okunabilir.(sh:116–119- İşaret Yayınları) Daha sonra ders şeriki Atıf Efendi ile yüzleştirmesi yapıldı. (Ne hikmetse, bununla ilgili sayfalar Meclis zabıtlarından koparılarak imha edilmiştir.) Nihayet 3 Şubat 1926'da beraat etmiştir.
Yeri gelmişken şunu da arz edeyim. Ali Haydar Efendi ile alakalı bu kısa çalışma sırasında hakkında bir sürü şeyin karıştırıldığını gördüm. Mesela Akit Gazetesinin hediye olarak verdiği Yener Dönmez'e ait Son Devrin Kutup Yıldızları eserde Ahıskalı Ali Haydar Efendi Mecelle şarihi Ali Haydar Efendi ile karıştırılmıştır. Vehbi Vakkasoğlu Bey de böyle bazı hatalı bilgileri almış, Maneviyat Dünyamızda İz Bırakanlar adlı eserinin yeni baskısına koymuştur. Burada da Ali Haydar Efendinin İskilipli Atıf Hoca ile aynı koğuşu paylaştığı, beraatına dair şeyhini rüyada gördüğünü, Atıf hocaya söylediği (s:130) vs. vs yazıyorsa da, yanlıştır. Atıf hoca ile aynı hapiste kalmışlarsa da, aynı koğuşları paylaşmamışlardır.
Gerçi Tahirül Mevlevi Bey bir rüya-yı sadıka görmüş, Ali Haydar Efendi de bunu fa'li hayr olarak müşterek beraatlarına yorumlamıştır.(Bkz.T.Mevlevi.age.s:336 ve 345)
Bu beraattan sonra Ali Haydar Efendi bir sessizliğe bürünmüş, daha çok has dairede irşad ve sohbet faaliyetinde bulunmuştur. Bunu pasiflik olarak değil "aktif sabır" olarak almak daha uygun olacaktır. Ve "ircii" emrine inkiyaden arkasında binlerce mahzun gönül bırakarak 1 Ağustos 1960'da Rahmet-i Rahmana vâsıl oldu. Cenaze namazını çok sevdiği Merhum Ramazanoğlu Sami Efendi, Yavuz Selim camiinde kıldırmıştır. Kabri Edirnekapı Sakızağacı kabristanındadır. Allah (cc) Rahmet eylesin.
Oğlu Bahaeddin Gürbüzler merhumun son günlerini şöyle anlatıyor; "Vefatından 10 gün evvel komaya girdi. Bitkisel hayattaydı. Öylece doğrulamadan, ölecek diye beklerken, on gün sonra yarı beline kadar doğruldu ve "Allah" diyerek ruhunu teslim etti. Mehmed Zahid Efendi ile Mahmud Efendi kendisini yıkadılar. Sami Efendi namazını kıldırdı."
ÅžEMAÄ°L VE AHLAKI
Ali Haydar Efendi heybetli, vücutça iri, müşekkel bir zattı. Hitabeti, ilmi, takvası, günde 50 bin kelime-i tevhid çekecek kadar ibadet ve zikre rağbeti ile insanlara örnek olan bir kâmil idi. Vaktinin büyük kısmını Tahirül Mevlevi'nin de işaret ettiği gibi Kur'an okumakla geçirirdi.
Talebesi Emin Saraç hocaefendi, kendisi ile yaptığımız mülakatta üstadı hakkında şunları anlattı: "O da son devrin fakihlerindendi. Ömer Nasuhi Bilmen kendisine çok saygı gösterir. O da ona devamlı "Ömer Efendi evladım, Ömer Efendi evladım" diye yüksek sesle hitap ettiğini iyi hatırlarım.
Çok zeki bir kimseydi. Yüz yaşını aştığı halde, gözlük takmadan gitti. Devamlı okurdu. Ali Haydar Efendi'nin aslında doğum tarihi belli değildir. "Yüz ona geliyorum" demişti. Namaz zevki müthişti, Allah için..Evvabin namazını 20 rekat kılardı..Allah şefaatlerine nail eylesin. Garık-ı rahmet eylesin.
Bir gün şöyle demişti: "Ben altı yaşından itibaren okumaya başlamıştım ve elimden en az altı saat kitap düşmez. O zamandan beri ibadet ü taatımı yaparım. Ama şu Menderes'in yaptığı iş var ya, (Ezan'ı aslına irca) onun bir günlük sevabına –o da kabul olursa- bu yaşıma kadar yaptığım ibadet sevabını vermeye hazırım." Öyle hayranlığını izhar etmişti."
Ulema ve Suleha ile irtibatı
Zamanın büyüklerinden hemen hepsi ile görüşürdü. Bunlar arasında iki tanesine hususi bir sevgi beslediğini müşahede ediyoruz. Birincisi Erzurum'un efesi Alvar İmamı Hâce Muhammed Lütfi diğeri ise Merhum Sami Efendi'dir...
Ahıskalı Ali Haydar Efendi, Sami Efendinin kendisini mükerrer ziyaretlerinin birinde oradakilere şöyle demişler: "Bu zatın bizi sekizinci ziyaretidir. Biz henüz bir defa bile gidemedik. İşte Allah için ziyaret budur, kemalat da budur." Ali Haydar Efendi çok sevdiği Sami Efendinin kendisinin cenaze namazını kıldırmasını vasiyet etmiş, o da âdeti olmamasına rağmen kıldırmıştır.
 Oğlu Hâlid Gürbüzler babasıyla ilgili olarak şunları söylemektedir: "Babam kimseyle kötü olmamamızı söylerdi. Oturalım, çaylar, kahveler içelim demez, devamlı ilimle meşgul olurdu. Erzurum'dan Alvarlı Mehmed Efendi, Ramazanoğlu Sâmi Efendi sık sık ziyaretine gelirlerdi. Hasib Efendi ile Mehmed Zahid Kotku Efendi de gelirlerdi. Devrin bütün âlimleri ziyaretine gelir, sohbet ederlerdi."
Kendisinin Bediüzzaman ile ilk olarak 1907'de görüştüğünü muhterem Emin Saraç hocaefendi bize şöyle anlatmıştı: "Ali Haydar Efendi demişti ki; "Bediüzzaman İstanbul'a ilk geldiğinde(1907) birçok ulema gibi ben de gittim. Kapısında "Burada her soruya cevap verilir, kimseye soru sorulmaz" yazılıydı. Mutavvel'den(Dersiamlık imtihanı bu kitaptan yapılırdı) çok zor bir sual hazırladım. Tereddütsüz ve çok isabetli, en doğru cevabı verdi. Gördüğüm en zeki insanlardandır."
Mehmed Zahid Kotku hazretlerine sevgisini de şöyle açıklamıştır: "Hasip Efendi'yi tanırım, büyük zattı. Aziz Efendi'yi de okuduğum bir yazısı ile tanıdım, o da büyük bir insandı. Amma şu Bursalı'yı görüyor musunuz, büyükler büyüğü Gümüşhaneli'nin ta kendisi..."
Muhterem Necati Coşan amca(Merhum Esad Coşan'ın babası) Mehmed Zahid Efendi ile birlikte Ali Haydar Efendiyi bir ziyaretlerini şöyle anlatıyor: "Hocaefendimiz Bursa'dan yeni gelmişlerdi. 2-3 ay kadar geçtikten sonra beraberce ziyaretine gidelim dedik. Bahçe içinde ahşap bir evde oturuyordu. Geldiğimizi haber verdiler. Evin kapısı açıldı ve Hocaefendimiz önde, biz arkada merdivenlerden çıktık. Hocaefendimizin geldiğini duyunca hemen ayağa kalkmaya yeltenmiş- kendisine "kalkma" demişler. Ama o, kalktı ve Hocaefendimize sarıldı ve "Kim, bu zata mı ayağa kalkmayacağım. Kim, bu zata mı ayağa kalkmayacağım" diye yaklaşık on defa tekrarladı.
Kendisi ayrıca Fatih dersiamlarından Hüsrev Aydınlar Efendiyi, Ömer Nasuhi Efendiyi ve son ÅŸeyhülislamlarımızdan Mustafa Sabri Efendiyi çok sever ve takdir ederdi.Â
Ä°lim ve talebe yetiÅŸtirmeye adanan bir hayat
Hayatını ilme ve talebe yetiştirmeye hasretmişti. Talebeleri öz evladından daha değerli idi. Bunu; "Sulbümden değil, yolumdan gelen talebemdir" şeklinde ifade etmişlerdir. Talebelerinden Emin Saraç hocaefendi Altınoluk dergisinin kendisi ile yaptığı bir röportajda Ali Haydar Efendinin ilmi yönü hakkında şunları söylüyor: "Ali Haydar Efendi fakih bir insan. Müthiş bir zekası var. O yaşta, alır meseleleri saatlerce konuşur. Hocamızdı, kendisinden çok dersler okudum. Bana Şifa-i Şerif'i ilk defa okutan odur. Şifa-ı Şerifi okutur, hem ağlar, hem ağlatırdı." "Kendisi Şifa-yı Şerif zevkini bana aşılayan insandır. Ondan Şerh-i Akaid, Usul-i Fıkıh, Mirat okudum. Meclisi dersten ibaretti, her an istifade edilirdi, müstesna bir insandı. Şifa-yı Şerifi okurken gözlerinden yaşlar nasıl dökülürdü bir görseniz. Hem ders mütalaası, hem de maneviyat dersleriyle mecz edilmişti. Merhum Ali Haydar Efendi bu kitaptan okuturken hem okur, hem ağlardı. Hepimizin o aşk içerisinde ağladığımızı hatırlıyorum."
İslam Dergisine 1983'de verdiği bir mülakatta ise Emin Saraç Hocamız şu ibretli hatırayı naklediyor:"Ben Ali Haydar Efendi'den 1943–50 arası yılları arası okudum. 90 yaşlarında idi. Ondan ilim ve öğretim aşkı bizi o kadar etkiliyordu ki; bakın, başımızdan geçen şu hadisede ömrüm boyunca hiç unutamadığım bir hadise oldu. Memleketten dönmüştüm, hocam Ali Haydar Efendinin yanına gelerek, "Hocam ne zaman derse başlayacağız" diye sormuştum. "Evladım, görüyorsun artık takatim kesildi, ders okutmaya mecalim kaldı" cevabını verince boynumu bükerek Fatih Zincirlikuyu Üçbaş medresesindeki odama gittim. Ertesi sabah kapım vuruldu, baktım muhterem zevceleri, annemiz karşımda. "Emrediniz efendim" dedim. "Efendi, seni derse istiyor" deyince hemen alel acele üstadımın yanına gittim. Beni görünce sevinçle "Gelmekle ne iyi ettin. Ben akşamdan beri seni red ettiğimden dolayı üzüldüm ve uyku uyuyamadım. Aklıma Efendimizin(Sallallahu Aleyhi Ve Sellem) şu hadisi gelmişti: "Bir kimse öğrendiği ilmi öğretmediği müddetçe ağzı cehennem ateşiyle gemlenecektir. " İşte bu yüzden çok korktum. Evlad, mademki bu nefes bu canda mevcuttur, nefesimiz bitinceye bildiklerimizi öğretmek vazifemizdir.(Elini dizine vurarak) Ben nasıl oldu da seni red ettim. Hadi hemen derse başlayalım" dedi ve Mısır'a gidinceye kadar ders okuduk."
Dini hizmetlere, emri- bil marufa büyük ehemmiyet verirdi: "Din-i mübin-i İslam'ın devam ve bekası Emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker(Allah'ın emirlerini anlatmak,yasaklarından sakındırmak)'in devamına; din-i mübin-i İslam'ın inkirazı (yıkılması) Emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker'in terkine bağlıdır" derdi.
 Tahsilinin kısa olduÄŸunu söyler ve "benim tahsilim beÅŸ senedir" derdi.Â
Dört mezhepte fetva verme ehliyetine sahip olduğu halde çok mütevazı idi. Devamlı yeni şeyler öğrenme aşk ve iştiyakındaydı. Bundan dolayı talebeliği hiç elden bırakmamış, devamlı okumuştur. Hatta yeni bir malumat edindiğinde hanımına "Hanife! Hanife Yeni bir cahilliğimi daha gördüm, yeni bir şeyler öğrendim" derdi. Nakşibendîliğin Halidi koluna mensup bu büyük zat vefat ettikten sonra yerine Oflu Hacı Mahmud Ustaosmanoğlu Efendi geçmiştir ve el'an hayattadır.(Cenab-ı Hakk kendilerine acil şifalar nasip eylesin. Âmin.)
 KARIŞTIRILAN DİĞER ALİ HAYDAR EFENDİ
Osmanlının son devrinde büyük bir fakih var; Batumlu Ali Haydar Efendi. Bu zat Ahiskalı Ali Haydar Efendi ile karıştırılıyor ve ortaya bir sürü bilgi hatası çıkıyor. Ne hikmetse kimsenin de dikkatini çekmiyor. Google'de bir arama yapılınca gerek kendi müntesiplerinin yazıları, gerek Harun Yahya ekibinin(mesela İlmi Mercek dergisindeki Ali Haydar Efendi'nin hayatına bakınız) hızlıca derlemelerinin doğal sonucu, bu gibi yanlışlar bolca görülüyor. Hatta ikisinin hayatı birleştirilerek(!) hazırlanmış bir belgesel bile hazırlandığını üzülerek gördüm. Maalesef ehliyetsiz, tahkiksiz, al kopyala yapıştır hazırcılığı devam ettikçe bu tip hataları görmeye devam edeceğiz.
 Başka enteresan bir misal Ömer Nasuhi Efendi ile alakalı. Googlede bir araştırma yapın, şunu göreceksiniz; "Ömer Nasuhi Bilmen Hoca, Hukuk-u İslâmiye ve Islahatı Fıkhiye Kamusu eserinde Ali Haydar efendiden bahsederken, "Yüksek çalışkan fukahamızdan sayılır" der ve devamla, "Mahkeme-i Temyiz riyasetinde, mülga fetvahane-i âli emanetinde ve adliye nezaretinde bulunmuştur. Mecelle-i ahkamı Adliye'ye yazmış olduğu 4 ciltlik mufassal şerhi, kıymetli bir eserdir. Birçok çalışmanın faideli bir semeresidir. Arazi, evkaf, mefkud, ahkâmına dair eserleri, intikal kanununa şerhi de vardır. Medresetül Kuzat'ta ve Darül Fünun'da mecelle vesaire müderrisliğinde bulunmuştu." diye övmüştür." Bu ifadeler Son Devrin Kutup Yıldızı adlı eserden. Halbuki O Ali Haydar Efendi, aşağıda hayatını kısaca naklettiğimiz Ali Haydar Efendi ve zaten Ömer Nasuhi Efendi kendisinin 1935'te vefat ettiğini yazıyor. Ama burası Türkiye olduğu ve araştırmaya bu kadar değer verdiğimiz için böyle hatalara mahkum ve mecbur oluyoruz. Allah insaf versin. Bu yanlışlığın bir nebze önüne geçebilmek için Mecelle şarihi Ali Haydar Efendi'nin hayatını da kısaca aşağıya eklemeyi uygun buldum. Salih Okur
 "Ali Haydar Efendi, Son devir Osmanlı hukuk âlimi ve devlet adamı. Gürcüzade Mehmed Emin Efendinin oğludur. 1853 senesinde Batum'da doğdu. 1935 senesinde İstanbul'da vefat etti.
 İlk tahsilini doğum yeri olan Batum'da gördükten sonra İstanbul'a geldi. Hünkar imamı Hafız Reşid Efendi'den okudu. Medreset-ül-kudatı (Hukuk Fakültesini) birincilikle bitirdi. Yirmi yedi yaşında Burdur kadılığına tayin edildi. Daha sonra Uşak ve Denizli kadılıkları yaptı. 1883'te İstinaf Mahkemesi azalığına, sonra Mekteb-i Hukuk-i Mecelle ve Usul-i Muhakemat-ı Hukukiyyenin ameliyat-ı tatbikiyyesi dersini okuttu. İstanbul-Bidayet Mahkemesi İkinci Hukuk Dairesi başkanlığına tayin edildi. Zamanla Bidayet Mahkemesi birinci reisliğine terfi ettirildi. Ehliyetinden dolayı 1898 tarihinde İstinaf Mahkemesi hukuk kısmı reisi, 1900'de Temyiz Mahkemesi azası, 1907'de Temyiz-i Hukuk Dairesi reisi oldu. 1911 tarihinde padişahın emri ile uzun müddet yaptığı ilmi çalışmalarının karşılığı olarak birinci rütbeden maarif nişanı aldı. 1914 tarihinde Fetvahane-i âli eminliğinde bulundu. Gayretli çalışmaları neticesinde padişahın emri ile haiz olduğu Osmanlı nişanı üçüncü rütbeden birinci rütbeye yükseltildi. Kazaskerlik payesi ile ömrünün sonuna kadar adliye nazırlığında bulundu. Soyadı kanunundan sonra Arsebuk soyadını aldı. Dört erkek, üç kız çocuğu olmuştur. Oğullarının ikisi kendisi gibi hukuk mesleğini seçmişlerdir.
Eserleri:
Ali Haydar Efendinin en meşhur eseri, dört büyük cilt halinde birkaç kere basılmış ve Arapçaya da çevrilmiş olan Dürer-ül-Hükkam fi Şerh-i Mecellet-ül-Ahkam adlı Mecelle şerhidir. Arazi Kanunu Şerhi ve Evkafta Muvadaa, Risale-i Mefkud ve İntikal Kanunu Şerhi gibi eserleri de vardır.
 http://ansiklopedi.turkcebilgi.com/Ali_Haydar_Efendi
 KAYNAKLAR
1-Maneviyat Dünyamızda İz Bırakanlar- Vehbi Vakkasoğlu- Nesil Basım Yayın-İst–2001
2-Son Devrin Kutup Yıldızları- Yener Dönmez-Akit hediyesi–2000
3- Matbuat Âlemindeki Hayatım Ve İstiklal Mahkemeleri-Tahir-ül Mevlevi- Nehir Yayınları-İst–19914-Ankara İstiklal Mahkemesi Zabıtları(1926)-Hazırlayan: Ahmed Nedim-İşaret Yayınları-İst–1993
5-Ahıskalı Ali Haydar Efendi-Mehmed Gündoğan-Medrese Kitabevi-Afyon–1996
6-www.yenisafak.com/diziler/kotku
7-www.hakikiyol.com
8-Altınoluk Dergisi-Nisan 1988-Sayı:26 ve Ekim 1999- Sayı;164
9-İslam Dergisi-Kasım–1996-Sayı:159
10-Mufassal Tarihçe-i Hayat- Abdülkadir Badıllı- İttihad Neşriyat
11-İslam Dergisi- Sayı: 4–1983
 12-cevaplar.org(Emin Saraç'la röportaj)Â
13-Büyük İslam ve Tasavvuf Önderleri- Heyet-Vefa Yayıncılık-İst-1993
Â
Â
Â
Â
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
seçuk, 2012-07-30 07:09:28
Ali haydar efendi ile alakalı daha bir çok mesele var oğlu Bahattin gürbüzler\\\'in söyleşisi var mesela Abdülhamidhan ile olan dialoğu yine Abdülhamid hanın ona verdiği 1 kese altın sadettin kaynak la olan hadisesi gibi. Ömer nasuhi bilmen\\\'inde kendisi ile yakın alakadar olduğu gibi ve buna benzer meseleleri o söyleşide bulabilirsiniz. selametle.
Bu yoruma katılıyor musunuz ?
Ä°KRAM KORYAY, 2011-09-30 03:30:03
Merhabalar, Mail adresinizi www.cevaplar.org sitenizden buldum, adım İkram, sitenizde Ali Haydar Efendi ile ilgili yazınıza ulaştım, ben kendisinin Ahıska'da kalan kardeşinin 5-ci kuşak torunuyum, bizler şu ana kadar Kazakistan'da oturduk, şu anda Türkiye'deyiz, ben Ankara'da oturuyorum...Sizden ricam, yazılarınızda bu kadar yer ayırdığınıza göre Ali Haydan Efendinin soyundan gelen akrabalarımızı tanıyorsunuz veya en azından kimlerin tanıdığını biliyorsunuzdur, bana onların bilgilerini verebilirmisiniz, kendileriyle tanışmak, yılların hasretini gidermek isityoruz, size de çok minnettar kalırız...
Bu yoruma katılıyor musunuz ?
hüseyin çelik, 2009-04-22 01:55:47
kendisini tanımıyordum.bir rüya gördüm ist bir mezarın başındaydım mezar açıldı ve içindeki kişi ben ali haydarefendiyim dedi -araştırdım sakızagacındaki kabrini ziyaret ettim-ALLAH CC razı olsun S A V komşu olsun
Bu yoruma katılıyor musunuz ?
Bir garip kul, 2008-10-26 08:42:16
Bu dikkatli yazınızdan dolayı teşekkür ederim. Ben de Efendi baba hakkında yazdığınız yanlışları daha önce orda burda anlatırdım. Sağolun. allah kaleminize kuvvet versin. Bize de dua edin
Bu yoruma katılıyor musunuz ?
Dava neferi, 2008-08-20 02:39:53
Mevlam himmetlerini hazır eylesin üzerimize.. bu kadar tafsilatlı bilmiyordum mübareğin hayatını doğrusu..Rahman razı olsun kardeşim..bir ömür Allah yolunda tükendi..Elhamdülillah! yolunda iz bırakanlardan oluruz inşaAllah..dua ile..
Bu yoruma katılıyor musunuz ?
Melih Koyuncu, 2008-01-14 01:49:56
Ali Haydar Efendi hakkında bu kıymetli malumattan dolayı size teşekkür ederiz. Genişletilmesi ricamız ile
Bu yoruma katılıyor musunuz ?
selçuk, 2007-10-27 11:39:18
rabbim ÅŸefaatlerini nasip etsin
Bu yoruma katılıyor musunuz ?
ahmet ÅŸimÅŸek, 2006-10-18 09:05:59
elinize saÄŸlk
Bu yoruma katılıyor musunuz ?
DÄ°ÄžER YAZILAR
KASIM KÃœFREVÄ°(1920-1992)
Şeyh Abdülbaki Efendi’nin oğlu olan Kasım Küfrevi Bey, 1 Mart 1336 (1920)’da Bitlis’in İ
ÅžEYH NESÄ°M KÃœFREVÄ°
Şeyh Nesim Efendi, Muhammed Küfrevi hazretlerinin torunu ve Şeyh Abdülbaki Efendi’nin büyük
ÅžEYH ABDÃœLBAKÄ° KÃœFREVÄ°
Şeyh Abdülhadi’nin 1914’de vefatından sonra Küfrevi postuna oturan pek muktedir bir mürşid
ŞEYH ÂSIM TUREL HAZRETLERİ
Şarkın büyük âlimlerinden, Bediüzzaman’ın da hocası olan Şeyh Fethullah el-Verkânisî’
UŞŞAKİ MEŞAYIHINDAN HÜSEYİN VASSAF EFENDİ-1.Bölüm
Harf Devriminin hemen öncesinde Preveze’den Bahçesaray’a; Medine-i Münevvere’den Saraybosna
PROF. DR. ESAD COŞAN HOCAEFENDİ-4.BÖLÜM
Esad Hocaefendi; Avustralya ‘da geçirdiÄŸi günlerin her birini ayrı deÄŸerlendirir. Koca
PROF. DR. ESAD COŞAN HOCAEFENDİ-3.BÖLÜM
1980’ler Türkiye’de Ä°slami hareketin hızla geliÅŸtiÄŸi, Müslümanların hizmetlerini
PROF. DR. ESAD COŞAN HOCAEFENDİ-2.BÖLÜM
Hocaefendi’nin; Mehmed Zahit Efendi Hazretlerinin elinden tutması ile sohbetlere baÅŸladığ
PROF. DR. ESAD COŞAN HOCAEFENDİ-1.BÖLÜM
Esad Hocamız; 14 Nisan 1938’de Çanakkale’nin Ayvacık Ä°lçesinin Ahmetçe Köyünde d
MUZAFFER ÖZAK EFENDİ(1916-1985)-3.Bölüm
Muzaffer Efendi’nin irÅŸad halkası geniÅŸledikçe, hizmetleri de geniÅŸler. Tam bir aksiyon adamÄ
- MUZAFFER ÖZAK EFENDİ(1916-1985)-2.Bölüm
- MUZAFFER ÖZAK EFENDİ(1916-1985)-1.Bölüm
- ALVARLI EFE HAZRETLERİ-2.BÖLÜM
- ALVARLI EFE HAZRETLERİ(1868-1956)-1. BÖLÜM
- ESAD ERBÄ°LÄ°(1847-1931)
- ALÄ° HAYDAR EFENDÄ° (1870-1960)
- ABDÃœLHAKÄ°M ARVASÄ° HAZRETLERÄ°(1865-1943)
- ABDÃœLAZÄ°Z BEKKÄ°NE (1895-1952)
- EFE HAZRETLERÄ° VE BEDÄ°ÃœZZAMAN
- MEHMED ZAHÄ°D KOTKU HAZRETLERÄ°(1895-1980)
- ULEMANIN GÖZÜYLE MEHMED ZAHİD KOTKU HAZRETLERİ
- SAMÄ° EFENDÄ° VE BEDÄ°ÃœZZAMAN
- SAMİ EFENDİ HAKKINDA ULEMANIN GÖRÜŞÜ
- RAMAZANOÄžLU MAHMUD SAMÄ° EFENDÄ° (1892-1984)
- ULEMANIN GÖZÜYLE SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN HAZRETLERİ
- SÃœLEYMAN HÄ°LMÄ° TUNAHAN HAZRETLERÄ°(1888-1959)
İnkâr edenler, Allah'ın yolundan ve -yerli, taşralı- bütün insanlara eşit (kıble veya mâbed) kıldığımız Mescid-i Harâm'dan (insanları) alıkoymaya kalkanlar (şunu bilmeliler ki) kim orada (böyle) zulüm ile haktan sapmak isterse ona acı azaptan tattırırız.
Hac,25
GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°
İki müslüman birbiriyle karşılaşıp da el sıkışılarsa, ayrılmazdan evvel günahları bağışlanır.
(Riyazü's-Salihin)
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm Ä°nternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yaptÄ...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARÄ°HTE BU HAFTA
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...