

*Zamanla Sabiin denen takımyıldıza tapınırlarmış, onların günümüze kadar kalıntısı var mı? Evet, İstanbul şehrinde birkaç kişi vardır, bir araya gelirler. Yıldız falı ile uğraşırlar. Bir tane adamı tanımıştım, gündüz hayatlarını ve senelik hayatlarını yıldız falına göre ayarlarlar. Ne kadarsınız dedim. " Biz azız, yüz kadarız" dedi. Bu yıldız falı, yıldıza tapanlardan kalmadır. Yıldız falına bakanlar yıldıza tapmıyorlar. Hani eski çağlarda mezarlara çaput bağlama âdeti vardır. Müslümanlıktan değildir. Eski Türklerin Şaman dininden kalmadır. Bin yıldır Müslüman olmuşuz ama o gelenek nasılsa devam ettiği gibi, yıldıza tapanların da dininden günümüze devam eden, yıldıza bakma, yıldız falını okuma, yıldızname gibi kitaplarla insanların geleceği hakkında bilgi verme, günümüzde televizyona da sıçradı..
*"Bu günkü Yahudi ve Hristiyanlar da cennete gidecektir" diyenler, cennetin sahibi olan Allah'ın sözüne karşı gelmiş olmuyorlar mı?
*Ağaç hani yapraklar yemyeşilken, güz mevsiminde sararmaya başlayacak en tepedeki bir yaprak sararır, yani ilk önce bir yaprak sararacak. Aşağıdaki yapraklar ayıplayamazlar onu. Aaa biz yemyeşildik o sarardı diyemezler, niye? Ağacın topyekûn bünyesinin izni olmadan o yaprak sararamazmış. Topyekûn ağacın bünyesinden sararmaya bir meyil başlamıştır derken üsteki bu işi belirtmişti. Onun için toplumdaki kötü davranışları gördüğünüzde kabahatin tamamını, o fahişeye, o hırsıza veya soyguncuya yüklemeyelim, toplumun genel bünyesinden bunlara bir izin çıkmıştır…
*"Yahu hocam bu elektriği icat eden adam nereye gidecek? Kur'an'ı bile onun ışığında okuyorsun, hastahanelerde aydınlanıyorsun. Bu kadar hastalar tedavi ediliyor, kitaplar basılıyor, ilaçlar imal ediliyor, yani insanlığın hayrına büyük işler oluyor, bu adam cehenneme mi gidecek?" Rabbim kimsenin amelinin karşılığını zayi etmeyeceğini ifade ediyor. Kıyamette "kulum sen ne yaptın?" diye sorar. O da "elektriği icat ettim." "Niçin? Benim için mi icat ettin?" "Yarabbi seni inkâr etmiştim ben kabul etmemiştim veya seni üç ilah olarak tanımıştım. Ben insanlık için yapmıştım" der. Allah (c.c.) şöyle söyler; "bütün insanlık işte burada, bunlardan al haydi bakalım…"
*Mekke'ye eskiden cahiliye döneminde Bekke deniliyor. Bekke, Arabın dilinde en zalim despot insanlara bile boyun eğdiren manasına gelir. Bundan hareketle Bekke demişler
*İstanbul hukuk fakültesinde ceza kanununu anlatan bir öğretim görevlisi, "şüpheden sanık yargılanır" kaidesini âşıkane bir şekilde anlattıktan sonra "Arkadaşlar, bu kaideyi bulan batılı hukukçu bence ayı fethedenden daha büyüktür" deyince, benim İslâm hukuku derslerime katılan bir öğrenci "sayın hocam o bahsettiğiniz kaide peygamber efendimizin sözüdür" der. Bunun üzerine öğretim görevlisi hadisin metnini ve kaynaklarını getirmesini ister. Öğrenci Tirmizi'nin Ebvabül-Hudud bab; 2'deki, İbn-i Mace'nin Hudud; 5'deki hadisi ile Suyuti'nin El-Eşbah Ven-Nezair'inde 136 ncı sahifede naklettiği hadisleri metinleriyle beraber yazıp verdiğinde, alır ve teşekkür eder.
*Müslüman olarak bu can, bu tenden ayrılabilmişse, o bana yeter. Gerçekten de bu dünyadan mü'min olarak Rabbimin huzuruna varmayı başaracak olursa, günahlarının çokluğuna hiç aldırmasın. Rabbim onları af edecektir. Ama günahları işlemeye devam etmesin. Çünkü günahlar mü'min olarak ölmeyi engeller. Yani burada ne kadar günah işlersen işle anlamında değil. Çünkü günahları azaltıp iyilikleri çoğaltmak suretiyle mü'min olarak ölmeye gayret etmemiz gerekiyor. Sizinle beraber gidecek olan da amelinizdir.
*Ben bu sarf, nahiv dilbilgisi ilmini öğrendim. Tefsir dersime hazırlanırken onlardan yararlanıyorum. Ancak buraya derse devam edenler Anayasa mahkemesi üyelerinden, üniversite hocalarından, askeriyeden, basından, eğitimden, sarrafından, terzisinden avukatından, manifaturacısına, yayıncısından, oyuncusuna kadar her kesimin devam ettiği yer öldüğünden dilbilgisi dersi değil tefsir dersi veriyoruz. Dikkat edenler ayetlere manâ verirken dilbilgisi kurallarını gözettiğimi görürler.
*Medreselerimizde son zamanlarda bu ayetlerin manası üzerinde durmak yerine kelimeler ve cümle yapıları üzerinde durulmaya devam edilmiştir. Doğu medreselerinde yirmibeş sene ders okuyan ve okutan değerli bir Hocaefendi "Ben Kur'an'ın manasıyla İstanbul'a geldikten sonra ilgilendim" diyor.
*Türkistanlı merhum Celaleddin Hocaefendi (Allah sevdiği kullardan eylesin) "Sarf ve Nahiv dilbilgisi ilmi yemeğin içindeki tuz gibidir. Fazla olursa da, hiç olmazsa da tadı olmaz. Kur'an'ı anlayacak kadar öğreneceksin" demişti."
*Ayetler arasında ayırım yapmayın. "Şu ayet çağımıza uygun, bu ayet uygun değildir" demeyin. Lâle, çağımızın estetik anlayışına uygun ama sümbül uygun değil diyor musunuz? Bir hukuk profesörü "Kur'an'a inanırım ama bazı ayetleri çağımıza uygun değildir. Bin dört yüz sene öncesine aittir" dediğinde "uygun olmayan bir ayet oku" dediğimde, okuyamamıştı. "Milyonlarca sene önce tabiatı yaratan Allah'ın yarattıklarından çağımıza uymayan bir çiçek veya böcek var mı? İlim adamları fizikçi, kimyacı, biyoloji âlimleri böyle bir şey söylüyorlar mı? Söylemediklerine göre, milyonlarca sene önce yarattığında hata etmeyen Allah bin dört yüz sene öncesinde peygamberine vahyettiği sözünde mi hata edecek" dediğimde, "bu fikrin, bütün dünya hukukçularına duyurulması gerekir" demişti.
*Çağımızda bazı sapık cereyanlar tasavvuf maskesi altında hareket ediyorlar. Kur'an'ın tefsirini okumayı yasaklayıp, kendi kitaplarının okunmasını emreden, Kur'an'a değil kendisine sımsıkı sarılmayı emreden insanlar var. Şerlerinden Allah'a sığınırız.
*"Osmanlı, Yahudileri kurtarmış ama İspanya'daki Müslümanlara yardım elini uzatmamış" diyenler, Barbaros Hayreddin paşanın hatıratını okusunlar. Hayreddin paşa hatıratında seksen bin Müslümanı gemilerle Kuzey Afrika'ya taşıyıp yerleştirdiğini söyler. O Müslümanları İstanbul'a getirmenin hiçbir faydası yoktu. Kuzey Afrika'da İslâm'ın güçlenmesi, yeniden Avrupa'ya yürümesi için, oraya yerleştirmiş.
*Hani Bursa'da bir öğretmeni anlattılar bana, matematik öğretmeni imiş. Bursa lisesinde yıllarca imansızlığı ateistliği anlatmış. Emekli olduktan sonra İslami çizgiye dönmüş. Tevbe etmiş. Bir tanesi demiş ki "senin tevben Ulucamide teşbih çekmekle olmaz. Senin tevben o çocukların isimlerini tesbit edip, o çocukları nerde bulursan, bulabildiğin kadarı ile söylediklerinin yanlış olduğunu duyurmaktır" Ve bu adam bu işe girmiş. Hâlâ sağ dediler.(1990 senesine göre) "Liseye gidip o zamanki talebelerin listesini çıkarttırmış, sağ olsun müdür de vermiş. Gidiyor diyor ki: "yavrum, çocuğum ben size şöyle şöyle demiştim ya. Yanlış onlar." Çoğunluk diyormuş ki "Hocam biz seni zaten gâvur diye biliyorduk, sözüne hiç itibar etmiyorduk, dinlemiyorduk." "aman kuzum iyi etmişiniz" diyormuş ama bir kısımda diyormuş ki; -çok azda olsa- "Hocam, o zamanlar aydın bir kişiydin, fakat ecelin yaklaşınca bazı şeylerden korkmaya başlamışsın. Örümcek kafalı olmuşsun sen" diyorlar. Onlara da üzülüyor ama görevini yerine getiriyor, İşte yani ıslah budur. Bozduğunu düzeltmektir.
*Yani bir adam ehl-i kitaptır deyip te Müslüman olduktan sonra da bu adama "ehl-i kitap idi, Yahudi idi, Hristiyan'dı" sakın bu kelimeyi kullanmayın. Mesela günümüzde Türkiye'de şöyle bir şey vardır, "bunun aslı dönme imiş." Yani dönmelik diye bir şey var. Türkiye'de bu konuda yazılmış kitaplar var. Yazılmış makaleler var. Siz şuna itibar edin; adamın şimdiki hali bizim için önemlidir. Şu anda bu adam dinime sımsıkı sarılmışsa, anasının Yahudi olması, babasının Yahudi olması bizi ilgilendirmiyor…
Yalnız bir siyasi dönme vardır. Onlara dikkat edilsin. Hani gerçekte Müslüman olmadıkları halde zarar vermek için faaliyet gösteren Ermeni bir teşkilat Türkiye'de vardır. Ama bir de gerçekten Ermeniymiş, Müslüman olmuş. Benim tanıdığım delikanlı var. İslâmi faaliyetlerde çok aktifdir. Talebeleri toplayan ve onlara islâmi hizmetler veren yöneten birisi. Bizim buna "Anan Ermeni idi. Baban Ermeni idi" demeye hakkımız yoktur.
*Eğer biri çıkar, "benim dediğim doğrudur" derse, firavunlaşır. İstersen bu yönetimin adına demokrasi desinler veya cumhuriyet desinler. İş öyle değil. Bir adam çıkar derse ki "iyileri de ben belirlerim, kötüleri de ben belirlerim, yasakları ben koyarım, müsaadeleri ben veririm" diyorsa, sistemin adı ne olursa olsun işte despotluk budur, krallık budur.
-devam edecek-
Yorum yapmak için giriş yapın.
0 Yorumlar