

*Hani günümüzde bir kısım insanlarımız da buna benzer bir laf ederler; "Efendim, mahviyyet gerekir mahviyyet." Bu tasavvufta bir terimdir. Yani kişinin kendisini yok gibi hissettirmesi; varlığım insanlara hissettirmeden İslam'ı yaşayacak fakat bu yaşadığını insanlara hissettirmeyecek. Yani İslam'ı yaşadığını insanlara hissettirmeyecek. Niye? İşin içine riya girmesin diye. Onun içindir ki, "Müslümanların faaliyet gösterdiği çeşitli derneklerde vakıflarda, kuruluşlarda, kurumlarda yer almıyorum efendim gösteriş gibi oluyor. Oraya gitmek gelmek, meydanlarda Allahu Ekber diye bağırmak, çeşitli işler yapmak, riyaya girebilir, onun için o tür yerlerde ben görünmemeye dikkat ediyorum. Uzleti tercih ediyorum" diyorlar. Onlar öyle diyorlar. Ama peygamber efendimiz "İslam'ın ruhbanlığı cihadladır" diyor. Yani her şeyden el etek çekmek mi istiyorsun, mütevazı olmak, riyadan kaçınmak mı istiyorsun, buyur cihad et diyor. Bir adam kendisini cihada vermişse maldan, candan vazgeçmiş demektir.
*Kimi mal ve canlarıyla hizmet ederlerken, kimi de hele bir emekli olayım, para sahibi olayım, hizmet edeyim diyorlar. Allah şu andaki gücümüzden sorumlu tutuyor bizi. Mevcud gücümüzden sorumluyuz biz. Yarına yönelik plan kurulur ama işi yarına tehir etmemeli. Her zamanın kendine has bir ibadet zamanı vardır. Sizin elli yaşında yapacağınız hizmetler, elli yaşın sorumluluğunu karşılar. Şu anda bulunduğunuz yaşta yapmanız gereken hizmetleri hiç bir zaman telafi edemezsiniz. Ancak tevbe edersiniz.
*Çevremizdeki insanlara dikkat edeceğiz. Yalnız çekinmeyeceğiz. Kâfir için en zararlı söz "Lailahe illallah'tır" Biz bunu minarenin tepesinden söylüyoruz. Bizim gizli veya gizlenecek sözümüz yoktur. Kimseden endişe etmeyin. Haber almak için gelen de müslüman, anası, babası müslümandır. Şu şudur. Bu budur diye dilimizi kısmayalım. Yoksa cehennem var. Efendimiz miraç gecesinde dilleri ateşten makaslarla kesilenlerin, hakikatleri söylemeyenler olduğunu belirtmiştir
*Müslümanın hayatta kaybetme diye bir endişesi yoktur. Kaybetme endişesi İslami hizmette üzerine düşen görevi yapamamak, hakkı kaybetmektir.
*Rabbim "eğer o münafıklardan, kâfirlerden zengin insanlar görecek olursan onların malları da evlatları da seni imrendirmesin." Hatta halk arasında konuşulur, münafıklığı ile köşeyi döndü gitti be. Şimdi biliyoruz ya bunu "herif köşe dönücü" deniliyor. Adam her partiye yaranmak için oraya gidiyor, buraya gidiyor, hangisi iktidara gelmişse onların yanında takla atıyor. Yağ kuyruğuna giriyor, yağ çekiyor herif, köşeyi dönüyor..
*Sinek bakmış ki tabağın içinde bal var, yukardan hemen kenarına konarmış.. Dermiş ki; "bu benim neslime yeter." Yani benden sonra gelecek olan nesillere yeter bu. Evvela ön ayakları ileriye doğru gider, sonra hortumunu bala doğru uzatır, yemeğe başlarmış. Yedikçe dalarmış, yedikçe dalarmış, içerisine doğru ve ayakları da, kanatları da tamamen balın içerisine batarmış. Tam karnı doyarmış, karnı doyunca, "şimdi daha iyi uçarım, karnım daha iyi doydu, deyip te kanadını çırpmaya kalkınca, kanadını çırpamazmış. İşte insanoğlunun dünyaya dalması böyle bir şey. Yani dalarken iyi niyetlerle dalıyor. "Hocam şöyle bir ev alacak kadar bir şey, yani bu anlattıklarımı almayın yapmayın diye söylemiyorum, dikkat edin yalnız. Hani daha önce ifade ettim para cebinizde duracak, şu göğüs kaburga kemiğinizin içerisine, kalbinize girmeyecek. Yani sevgisi kalbinizin içerisine girmeyecek, cebinizde duracak. Yoksa bir araba alayım veya bir ev alayım yeter. Oradan oraya taşınma olmuyor filan v.s. Bir de dükkân aldınız, sonu gelmez, bir de deniz kenarında ev alma, yazlık alma ihtiyacı hissedilir. Ondan sonra çocuğa bir ev, yazlık, bir araba gibi bütün bunlara dalınıp gidilir de, bu dünya dan herşeyi elde edeyim denilir de, ahiretle ilgili olarak da hiçbir şeye elimiz varmaz. İmanınız da var ayrıca, yalnız yahu bunu da elde edelim dediğimiz için, ama hele şu işleri de bitireyim, hele bu işleri de bitireyim diye devam eder gideriz. Mazaallah. Rabbim de ona dikkat çekiyor, onların daldığı gibi siz de dalarsınız diyor. İşte onların amelleri dünyada da boşa gitti, ahirette de boşa gitti. İşte zarara uğrayanlar onlardır diyor Allah (c.c)
*Rabbim "namaz insanı kötülüklerden alıkoyar" diyor. "Ama hocam bir tanesini biliyoruz, namaz kılıyor ama bütün kötülükleri yapıyor?" O insan namazına kalıbıyla geliyor da, kalbiyle gelemiyor. Kalbiyle dükkânda, evde veya bir dalaverenin peşindedir. Ondan dolayı namaz o insana faydalı olmuyor…
*Bir kitap yazılmış Arap âleminde, bu kitap bundan üç dört sene önce Türkçeye tercüme edilmiş. Kim tercüme etti -belli değil, kim bastı o da belli değil, ama bol miktarda parasız dağıtıldı bu kitap. Küçük bir kitapçık. Bir gün sevdiğim bir arkadaşımın dükkânında bu kitabı gördüm. "Yahu bu kitabı kim bıraktı?" diye sordum. "Sabahleyin biri geldi bütün kitapçı dükkânlarına birer paket bıraktı, gitti" diyor. Kitabı ben biliyorum, kitap Şiiliğin aleyhinde yazılmış. Fakat öyle şeyler var ki Hz. Ömer (r.a.) hakkında bugüne kadar hiçbir kitapta yani Sünni veya Şii kitabında görmediğim iftiralar var. Dedim ki "bunu götür, git evinde yak veya yok et."
*Peki, bu dünyada yavrusunun eline ateşin değmesinden endişe eden baba, acaba cehennemde yanmasına tahammül edebilir mi? edemez aslında. Peki, niye o zaman eğitimine fazla ağırlık vermez, İslami çizgide yürümesi için gayret göstermez. O ahiret hakkında ki inancımızın zayıflığındandır. Zayıf bir şekilde olduğundan dolayıdır ki, çocuklarımızın ahiret için hazırlığına fazla dikkat etmeyiz ama bu dünyada sıkıntı çekmesin diye daha fazla gayret ederiz.
*Hani son elli altmış senedir bu memlekette İslam'a hizmet etmesinden dolayı, Cumhuriyetin ilk yıllarından beri başı koparılan, yani idam edilen, kurşuna dizilen çok hocaefendiler olmuştur. Yani sayısı kesinlikle belli edilememiş. Bugüne kadar 100 bin diyen var, 200 bin diyen var. Yani kesin rakam araştırmacının kendine göre değişiyor. Tabii bu ilim adamları sıradan ilim adamları da değil. Köyümüzün yalnız Kur'an'ını okuyuveren hocalar değil. Çoğunluğu özellikle seçilmiş. Bugünkü ifadeyle profesör, o günkü ifadesiyle Fatih dersiamlarından derler. Bu insanların boynu vurulmuş onun yolundan gidenler sürgüne gönderilmiş veya çeşitli işkencelere tabi tutulmuş. O dönemde bir kısım Müslümanlarımız da "Allah'a çok şükür bana değmedi" demiş sevinmişler. "Allah'a çok şükür, ben onlar gibi yapmadım ve bunlar başıma gelmedi" diye sevinmişler. O günden bu güne kadar şiddeti biraz daha hafifleyerek de olsa devam ediyor müslümanlara karşı işkence yapmak. Günümüzde hani müslümanın bir tanesini tutsalar, götürüp hapse atsalar veyahut ta dövseler, işkence etseler, "yahu o gün beni de çağırmışlardı, Allah'a çok şükür gitmemişim oraya" diyor adam. Aynıdır yani, şimdi adam diyor ki: "Yahu hocam, filan hocayı filanla beraber oturuyorlarken gelmişler, almışlar, götürmüşler. Gitmişler, dövmüşler veya hapsetmişler." Öbürü diyor ki: "Yahu hocam tam o gün ben de çağrılmıştım. Allah'a çok şükür ki ben gitmemişim" diyor ve ondan sonra da Allah yolunda cihad etmeyi malıyla, canıyla ci-had etmeyi hoş karşılamıyor. İşte bu adamda münafıkların o sayılan vasıflarım kendisinde toplamış oluyor.
Yani Allah (c.c.) bundan 1400 sene evvel Medine'de geçen bir olayı nakletmek için Tevbe suresini indirmemiş, o olayı naklediyor. O olayda münafıkların sıfatlarını veriyor. Günümüzdeki münafığın sıfatına denk düşüyor. Bunun filmini vermiş oluyor aslında bize..
*Bir zamanlar bir adam, Ankara'da basına demeç vermişti. Demişti ki, "Allah diye bir şey yok, insanlar kendileri icad ettiler" demişti. Dediğinden bir müddet sonra da öldü adam, geberdi. Maltepe camiine getirdiler adamı. Tabii ki hocaefendi rapor almış, hoca efendi arazi olmuş, "ben hastayım" demiş veya izin almış. Yok öte hoca, beri hoca, yok. Demişler ki "bu Allah'a inanmazdı niye buraya getirdiniz?" Namaz kılan olmadı. Fakat avukatın birisi demiş ki; "ben bilirim kıldırmasını, kıldırmış sonra basın da duyduğumuz kadarıyla biri, "senin abdestin yoktu yahu" deyince "böylesi adamın böylesi namazı olur" demiş. Ondan sonra tedbir alındı, diyanetin dışında cenaze imamlığı icad edildi.
*Günümüzde bunların benzeri masonlardır. Bir bakarız onlara, yahu sen niye mason oldun? Derseniz, "Vallahi hocam dinimden imanımdan bir şey kaybetmiyorum, parası da bol, imkânlar var, onun için oldum" diyor. O imkânlar için girilir, ava giderken avlanılır, buna dikkat eden yok. Yalnız orada bu adama liste verilmiş, bu adamlar masondur diye, bir bakmış ki bu adamlar pratikten zengin oluvermişler. Pratikten profesör oluvermişler, pratikten yükselivermişler, makam ve mevkileri elde etmişler. Adam diyor ki: "ben de yükselmek istiyorum, öyle ise ben de buraya gireyim" diyor. Bu tür adamların ilan edilmesinin zararı burada. Ya sevimli oluyorlar, ya çok korkunç görünüyorlar, onlara karşı direnme gücünü yitiriyor.
Hani müfettiş bir arkadaş anlattı; "İstanbul'da çeşitli yerleri teftiş ediyorum. Adam vardım mı masasının üzerine bilmem ne namussuz şeyin amblemini koyuyor. Yani benimle uğraşma, kulağından tuttum mu filan yere atarım, anlamında kullanıyor o amblemi diyor. Yani şimdi onlar ya korkunç hale geliyor, ya sevimli hale geliyor. İkisi de zararlı, korkulacak bir güç olmaları da zararlı, sevimli halde görünmeleri de zararlı. Ama etkili ve yetkililer onları bilecek, belini bükmesini de bilecek.
*Fatih Sultan Mehmet Hanın "Fetihname"sini Türkçeye tercüme ettim. 1453 yılında yazmış. Yani İstanbul'u aldığını, tamamen üstünlüğün Müslümanların eline geçtiği müjdesini veren mektubu "Haber-i Sahih" isimli çok değerli bir tarih kitabı naklediyor. Orada şunu görüyoruz; On beş kadar ayet-i kerime kullanmış, kâfirlere yönelik ayet-i kerimeler. "Onlara karşı harp ediniz, onlara karşı cihad ediniz, onlar pisliktirler" ayetlerini verdikten sonra "Cenab-ı Allah'ın dediği gibi biz de askerlerimizi, toplarımızı tüfeklerimizi, mancınıklarımızı hazırladık" diyor. "O kâfirlere karşı gücünüz yettiğince, kuvvet hazırlayın" ayetine uygun olarak kuvvet hazırladık diyor. Yani sözüne delil olarak ayetlerden getirmiş.
*Günümüzde özellikle bir dergide bir makalesinde veya konferansında İslami bir konuyu anlatacak adam, "Efendim İskender'in de dediği gibi veya Aristo'nun ifade ettiği gibi veya İngiliz yazar filanında söylediği gibi" diyor. Bu, aşağılık kompleksinden kaynaklanıyor. Yahu onların en güzeli benim tarihimde var, ayetimde var, hadisi şerifimde var ve sahabe sözlerinde fevkaladesi var. Ama öyle bir hal yerleşmiş ki ülkemizde Çiçero'nun dediği gibi derseniz, aydın Müslümansınız. Hz. Ali'nin dediği gibi derseniz gericisiniz. Hz. Ali ''Söylenene bak, söyleyene bakma" diyor. Bu arkadaşlar kendi küçüklüğünden batılı bir yazarın adını kullanarak büyümeğe çalışıyor. Gavurla fotoğraf çektirmeye can atıyorlar. Biz de küçüklüğümüzü anlıyoruz da, her şeyden daha büyük Allah (c.c.) kelamına dayanarak büyümeğe çalışıyoruz. Aramızdaki fark bu.
-devam edecek-
Yorum yapmak için giriş yapın.
0 Yorumlar