Safvetüt Tefasir Notları

SAFVETÜ'T TEFASİR NOTLARI-38

En'âm sûresi

* Kur'an-ı Kerim'de beş sûre Hamd ile başlar. Bunlar: Fatiha sûresi, En'âm sûresi, Kehf sûresi,  Sebe' sûresi ve Fâtır suresidir.

*Bu mübarek surede dik­kat çeken hususlardan biri de onun iki açık üslup ile hitap etmesidir ki, bu üslupları, bu kadar çok olarak diğer sûrelerde hemen hemen görememek­teyiz. Bunlar:

1. Takrîr üslûbu

2. Telkin üslûbudur.

1. Takrîr üslûbu: Şüphesiz Kur'an, Allah'ın birliği, varlığı, kudreti, gücü ve üstünlüğünü gösteren delilleri, herkesin itirazsız kabul edebileceği bir şekilde sunar. Bunun için, duyu organlarıyla algılanamayan fakat kalpte hazır olan bir şahsa ait bir zamirle, o şekilde hitap eder ki, hiç bir akl-ı se­lim ve kalb-i selim, kâinatın yaratıcısının, lütuf ve ihsan sahibi Allah ol­duğuna şüphe etmez. O bunun için, her şeyi hikmetle idare eden yaratıcıyı gösteren “O” zamirini kullanır. Yüce Allah'ın şu âyetlerine bir kulak ver: O, sizi çamurdan yaratandır". O, göklerin ve yerin Allah'ıdır." O geceleyin sizi uyutandır." O, kullarının üstünde kuvvet sahibi olandır." O, gökleri ve yeri hak ile yaratandır."

2. Telkin üslûbu: Bu uslûb, Yüce Allah'ın Peygamber'e (s.a.v.) hüccet telkinini öğretmesi esnasında açıkça görülmektedir.  Peygamber (s.a.v.) hüccetleri hasmına o şekilde sunar ki, onun kalbine ve kulağına hâkim olur. Artık hasmı ondan kurtulamaz. Bu, soru-cevap üslûbudur. Yüce Allah onla­ra sorar, sonra kendisi cevap verir. Şu âyet-i kerimeleri bir dinle:  Göklerde ve yerde olanlar kimin­dir" diye sor...  "Allah'ındır" de. O, merhamet etmeyi kendi zatına farz kıldı." De ki: "Şahitlik yönünden hangi şey daha büyüktür?" De ki, "Benimle sizin aranızda Allah şahittir."

De ki: "Ne dersiniz, eğer Allah kulaklarınızı sağır, gözlerinizi kör eder, kalpleri­nizi de mühürlerse, bunları size geri verecek Allah'tan başka bir ilah var mı?"

"Keşke Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi" dediler. De ki: "Şüphesiz Allah mucize indirmeye kadirdir. Fakat onların çoğu bilmezler."

İşte böylece bu mübarek sûre müşriklerle münakaşa ve onları sustur­mak için, bâtılın belini kıracak kesin deliller ve parlak hüccetler getirin Buradan anlaşılıyor ki En'âm sûresi, yoğun bir şekilde İslam daveti yapmak bakımından Mekke'de inen sûreler arasında, büyük bir önem taşımaktadır.

Enam:1

الْحَمْدُ لِلّهِHamd, Allah'a mahsustur. Bu cümle hasr ifade eder. "Hamde ve övgüye, âlemlerin Rabbi olan Allah'tan başka kimse lâyık değildir" de­mektir.

ثُمَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ بِرَبِّهِم يَعْدِلُونَ

“Bunca âyet ve de­lillerden sonra kâfir olanlar hâlâ putları Rabb'leri ile denk tutuyorlar.”

Allah'ın varlığını ve birliğini gösteren bu kesin ve açık delillerden sonra, kâfirler, Rablerine ortak koşup elleriyle yonttukları putları ve hayallerinin ürünleri olan bir takım kuruntu ve vehim­leri ona denk tutuyorlar. Bu âyet, yaptıklarının hayret verici olduğunu ifade eder ve onları kınar. İbn Atıyye şöyle der: “Âyet, kâfirlerin yaptıklarının çir­kinliğine delâlet eder. Zira Allah'ın gökleri, yeri ve diğer şeyleri yaratmış olduğu anlaşıldı, mucizeleri görüldü, bunları ihsan ettiği ortaya çıktı. Bütün bunlardan sonra kâfirler Rablerine ortak koştular. Bu ifade şöyle demeye benzer: “Ey falan! Sana lütuf, ihsan ve ikramda bulundum. Bütün bunlar açıkça yapıldıktan sonra sen bana sövüyorsun.(el-Bahru'l-Muhît, 6/68)

وَجَعَلَ الظُّلُمَاتِ وَالنُّورَ

Karanlıkları ve aydınlığı vareden”

 

Dalâlet yolları çok ve çeşitli olduğu için

الظُّلُمَاتِ

kelimesi çoğul olarak getirilmiştir. Nurun kaynağı ise, kâinatı aydınlatan bir olan Allah olduğu için,

وَالنُّورَ

kelimesi müfret getirilmiştir. Teshil yazarı şöyle der: “Bu âyet, Mecûsîlerin ateşe ve benzeri aydınlıklara tapmalarını ve hayrın nurdan, şerrin de karanlıktan olduğuna dair inançlarını reddeder. Çünkü yaratılan şey, ne ilâh olabilir, ne de sonradan olan şeylerin yaratıcısı olabilir. (Teshil, 2/2) Burada edebî sanat­lardan tıbak yardır. Not: Bedî tabirlerinden biri olan tibâk, ister hakikat, ister mecaz olsun iki zıt manayı bir arada zikretmektir. Başka bir tarifte tıbak; iki zıt kavramın aynı anda bir arada kullanılmasıdır. Bu sanat mutabakat ve tezâd diye de adlandırılır.( Dr. Cüneyt Eren, Kur’an İlimleri ve Tefsir Istılahları, Ekev Yayınevi, Erzurum, 2001)

 

En’am: 3

 

يَعْلَمُ سِرَّكُمْ وَجَهرَكُمْ وَيَعْلَمُ

“Sizin sırrınız" ile “sizin açıktan yaptığınız şeyler" lafız­ları arasında tıbak sanatı vardır.

 

En’am: 6

أَلَمْ يَرَوْاْ كَمْ أَهْلَكْنَا مِن قَبْلِهِم مِّن قَرْنٍ

Görmediler mi ki, onlardan önce yeryüzünde nice nesilleri helak ettik”

Karn kelimesi aslında "yüz sene" için kullanılan bir isimdir. Daha sonra o asırda yaşayan insan toplu­luğuna isim olmuştur. Bir asırdan" Bu "aynı asırda yaşayanlardan" demektir. Bura­da mecaz-ı mürsel vardır.

 

وَأَرْسَلْنَا السَّمَاء عَلَيْهِم مِّدْرَاراً

 

“Gökten üzerlerine bol bol yağmurlar indirdik” Burada "yağmur indirdik" yerine "semayı indirdik" denilmiştir. Çünkü yağmur se­madan iner. Bu da aynı şekilde mecazdır.

 

Enam: 7:

وَلَوْ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ كِتَاباً فِي قِرْطَاسٍ فَلَمَسُوهُ بِأَيْدِيهِمْ لَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُواْ إِنْ هَـذَا إِلاَّ سِحْرٌ مُّبِينٌ

Eğer sana kâğıt üzerine yazılmış bir kitap indirseydik de onlar elleriyle onu tutmuş olsalardı, yine de inkâr ediciler: "Bu apaçık büyüden başka bir şey değildir." derlerdi.

 

Rivayete göre Mekke müşrikleri şöyle dediler: Ey Muhammed! Bu kitabın Allah katından olduğuna ve senin peygamberliğine şahitlik edecek dört melekle beraber Allah katından bize bir kitap getirmedikçe vallahi sana inanmayız. Bunun üzerine Yüce Allah: "Eğer sana kâğıt üzerine yazılmış bir kitap indirseydik de onlar elleriyle onu tutmuş olsalardı, yine de inkâr edi­ciler: "Bu apaçık bir büyüden başka bir şey değildir" derlerdi." âyetini indirdi.( Vahidî, Esbâbu'n-Nıızûl, 122)

 

En’am: 8

 “Muhammed'e "Bir melek indirilseydi ya!" de­diler. Eğer biz öyle bir melek indirseydik elbette iş bi­tirilmiş olur, artık kendilerine göz bile açtırılmazdı.”  Nitekim Allah'ın kanunu şöyle cereyan etmiştir: Kim bir mucize ister, mucizeyi gördükten sonra da iman etmezse, Allah onu anında helak eder. Sonra onlara mühlet verilmez ve cezaları ertelenmez. Bu âyet, onların isteklerinin kabul edilmeyişinin se­bebini gösterir. Onlar bu teklifleri ile kendi kuyusunu kazan kimseye ben­zemektedirler.

İbn Abbâs (r.a.) şöyle der: Eğer onlara bir melek gelseydi, erkekten başka şekilde gelmezdi. Çünkü onlar, nurdan yaratılmış meleklere bakamazlar (Muhtasar-ı İbn Kesir 1/569)

Enam: 12

قُل لِّمَن مَّا فِي السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ قُل لِلّهِ

Göklerde ve yerde olanlar kimindir?" diye sor... "Allah'ındır" de.”

Bu soru, kâfirlere karşı delil getirmek için sorulmuştur. Susturma sorusudur.

Enam: 14:

قُلْ أَغَيْرَ اللّهِ أَتَّخِذُ وَلِيّاً فَاطِرِ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَهُوَ يُطْعِمُ وَلاَ يُطْعَمُ

“De ki: "Gökleri ve yeri yoktan var eden, yedir­diği halde yedirilmeyen Allah'tan başkasını mı dost edi­neceğim!"

Buradaki soru, kınama ifade eder. O, gökleri ve yeri, daha önce bir benzeri olmadığı halde yok­tan var eden ve yaratandır. O besler, fakat Kendisi beslen­mekten münezzehtir. İbn Kesir şöyle der: “Yani o, mahlukatma ihtiyacı olmadiği halde onlara rızık verip besleyendir.” Muhtasara İbn Kesir, 1/570

أُمِرْتُ أَنْ أَكُونَ أَوَّلَ مَنْ أَسْلَمَ وَلاَ تَكُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِكَينَ

De ki: "Bana müslüman olanların ilki olmam emredildi ve "Sakın müşriklerden olma!" denildi.” Zemahşerî der ki: “Âyetin mânâsı şudur: Bana müslüman olmam emredildi, müşrik olmam yasaklandı.” (el-Keşşâf, 2/7)

Enam: 17:

وَإِن يَمْسَسْكَ اللّهُ بِضُرٍّ فَلاَ كَاشِفَ لَهُ إِلاَّ هُوَ وَإِن يَمْسَسْكَ بِخَيْرٍ فَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدُيرٌ

Eğer Allah seni bir zarara uğratırsa, onu ken­disinden başka giderecek yoktur. Ve eğer sana bir ha­yır verirse, şüphesiz O her şeye kadirdir.”

Teshil ya­zarı şöyle der: “Âyet, Allah'ın birliğine delildir. Çünkü hayrı ve zararı sa­dece o verir. Aynı şekilde, bundan sonra anlatılan vasıfları da Onun birliğine delalet etmekte ve müşrikleri reddetmektedir.”

En’am: 18

وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِهِ وَهُوَ الْحَكِيمُ الْخَبِيرُ

O, kullarının üstünde her türlü tasarrufa sa­hiptir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, herşeyden haber­dardır.”

İbn Kesir şöyle der: “Bütün boyunlar onun önünde eğilmiş, zorbalar onun üstünlüğünü kabul ederek önünde zelil ve hakir olmuş, yüzler ona çevril­miştir. O her şeye üstün gelmiştir. Her yaptığını bir hikmete göre yapar, ne­yin nerede olduğundan haberi vardır.”(Muhtasar-ı İbn Kesir 1/571)

-devam edecek-

0 Yorumlar

Yorum yapın

Yorum yapmak için giriş yapın.