

Fransız'ın nesi var? Fuhşu, bir de ilhadı;
Kapıştı bunları 'yirminci asrın evladı!'
Ya Alman'ın nesi var zevki okşayan? Birası;
Unuttu ayranı, ma'tuha döndü kahrolası!
Heriflerin, hani dünya kadar bedayii var:
Ulumu var, edebiyyatı var, sanayii var.
Giden birer avuç olsun getirse memlekete;
Döner muhitimiz elbet muhit-i ma'rifete.
Kucak kucak taşıyor olmadık mesaviyi;
Beğenmesek 'medeniyyet!' diyor; inandık iyi!
'Ne var, biraz da maarif getirmiş olsa...' desek
Emin olun size 'hammallık etmedim?' diyecek.
***
Hurâfeler, üfürükler, düğüm düğüm bağlar;
Mezar mezar dolaşıp hasta baktıran sağlar.
Bakın da hâline ibret alın şu memleketin!
Nasıldın ey koca millet? Ne oldu âkıbetin?
Yabancılar ediyormuş – eder ya – istikrâh:
Dilenciler bile senden şereflidir billâh.
Vakârı çoktan unuttun, hayâyı kaldırdın;
Mukaddesâtı ısırdın, Hudâ´ya saldırdın!
Ne hâtırâtına hürmet, ne an´anâtını yâd;
Deden de böyle mi yapmıştı ey sefıl evlâd?
Hayâtın erzeli olmuş hayât-ı mu´tâdın;
Senin hesâbına birçok utansın ecdâdın!
Damarlarındaki kan âdetâ irinleşmiş;
O çıkmak istemiyen can da bir yığın leşmiş!
İâde etmenin imkânı yoksa mâzîyi,
Bu mübtezel yaşayıştan gebermen elbet iyi.
Gebermedik tarafın kalmamış ya pek, zâten.
Sürünmenin o kadar farkı var mı ölmekten?
Sürünmek istediğin şey! Fakat zaman peşini
Bırakmıyor, atacak bir çukur bulup leşini!
Bugünn sahîk-i âlemde sen ki bir lekesin;
Nasıl vücûdunu kaldırmasın, neden çeksin?
"İşitmedim" diyemezsin; işittin elbette:
"Tevakkufun yeri yoktur hayât- millette."
Sükûn belirdi mi bir milletin hayâtında;
Kalır senin gibi zillet, esâret altında.
Nedir bu meskenetin, sen de bir kımıldasana!
Niçin kımıldamıyorsun? Niçin? Ne oldu sana?
Niçin mi? "Çünkü bu fânî hayâta yok meylin!
Onun netîcesidir sa´ye varmıyorsa elin."
Değil mi? Ben de inandım! Hudâ bilir ki yalan!
Hayâta nerde görülmüş senin kadar sarılan?
Zorun: Gebermemek ancak "ölümlü dünyâ" da!
Değil hakîkati, mevtin hayâli rü´yâda
Dikilse karşına, hiç şüphe yok, ödün patlar!
Yazık ki sen şu büyük ruhu şerma-sâr ettin:
Bütün mekâbir-i İslâm´ı küfre çiğnettin!
Birer lisân-ı tazallüm uzattı her makber.
Zavallı taşlara lâkin bakan mı var? Ne gezer!
Mezelletin o kadar yâr-ı cânısın ki, yazık,
"Ucunda yoksa ölüm" her belâya göğsün açık!
Dilenci mevki´i, milletlerin içinde yerin!
Ne zevki var, bana anlat bu ömr-i derbederin?
Şimâle doğru gidersin: Soğuk bir istikbâl,
Cenûba niyyet edersin: Açık bir istiskâl!
Dedikçe sen, dediler karşıdan: "İnâyet ola!"
Dilencilikle siyâset döner mi, hey budala?
Siyâsetin kanı: Servet, hayâtı: Satvettir,
Zebûn-küş Avrupa bir hak tanır ki: Kuvvettir.
Donanma, ordu yürürken muzafferen ileri,
Üzengi öpmeye hasretti Garb´ın elçileri!
O ihtişâmı elinden niçin bıraktın da,
Bugün yatıp duruyorsun ayaklar altında?
"Kadermiş!" Öyle mi? Hâşâ, bu söz değil doğru:
Belânı istedin, Allah da verdi. Doğrusu bu!
Yorum yapmak için giriş yapın.
0 Yorumlar