

- “Risale-i Nur talebelerinin, sair cemaatlerle ilişkilerini eskiden bu yana nasıl görüyorsunuz? Daha ilerlemeli değil mi?”
Hakikat canibinden bakıldığında, istikamet çizgisinde halisane hizmet eden dini cemaatlerin her birisi, aslında bir boşluğu dolduruyorlar; hizmet sahası ve imkânları ölçüsünde kalb-i küllîyi ve vicdan-ı umumîyi tenvir etmeye çalışıyorlar. Cemiyetin manevî ihtiyaçlarına cevap veren, dine, imana, Kur’an’a livechillah hizmet edenlerin hepsinden Rabbim razı olsun, himmet ve gayretlerini küllîleştirsin.
İnsanları Allah’ın rızasına ulaştıracak yollar, mahlukatın nefesleri sayısıncadır. Farklı hizmet şekilleri, farklı yollar, aslında farklı farklı güzelliklerin tecellisi demektir. Sergilenen hizmetlerdeki farklı açılımlar ve vesile ve vasıtalardaki değişik uygulamalar bir nakıslık ve kusur değil, belki, farklı esmaya mazhariyetten kaynaklanan gül, lale, menekşe, kasımpatı gibi çiçek misal güzelliklerdir.
Farklı hizmet şekilleri farklı fıtratların açılımına kuvvet veren uygulama alanlarıdır. Farklı hizmet tecelileri aynı zamanda bir hakaik-i nisbiyedir; mekana, zamana, şartlara ve fıtratlara göre tecelli eden bir hakaik-i nisbiye.. Mesela nasıl ki, Van’dan İstanbul’a gidecek olanların kimisi uçak ile, kimisi tren, otomobil, motor veya bisiklet ile gider. Bu yolculukta asıl olan İstanbul’a varmaktır. Ama şu var ki, her mekânda havaalanı bulunmaz, bulunsa bile herkes uçağa binemez. Her beldeye gemi gidemez. Her fıtrat motorsiklete binemez.. Farklı alternatifler insanları maksuda taşıyan güzelliklerdir. Bu hakimane ölçü, Hz. Üstad’ın dilinde şöyle vecizeleşmiştir: “Dini cemaatler gayede, amaçta ittifak etmelidirler. Vesile ve vasıtalarda ittifak caiz olmadığı gibi lazım da değildir.”
- “Cemaatler arasındaki ilişki ağındaki kopukluk ve dayanışma noktasındaki yetersizliklere ne demeli?”
Dayanışmada yetersizlikler ve irtibattaki kısmî kopukluklar var elbette.. Bunun da birçok sebepleri var.. Belki en sıkıntı verenleri: Hubb-u nefis, meslek taassubu, ön yargılar ve dar düşünceler. Ama gitgide, gele gele her geçen gün cemaatler arasındaki ilişkiler daha da güzelleşiyor. Zaman, hadisat ve hayat mektebinin içinden gelen ve uhuvveti pekiştiren ve muhabbeti ziyadeleştiren uygulamalar ve zaruretler de dayanışma ve yakınlaşmaya kuvvet katıyor, insanları birbirlerine daha ziyade yakınlaştırıyor.. Hakimane ölçüler, temel esas ve prensipler de insanlara bir pusula gibi yol gösteriyor, bir kılavuz gibi rehberlik ediyor.
-“Nasıl mesela?”
Mesela, Hz. Üstad’ın şöyle bir cümlesi var: “Hakkı bulduktan sonra ehak için ihtilafı çıkarma.”
Bu cümle güzel bir kılavuz.. Hakimane bir ölçü.. Sağlıklı ve müstakim hizmet için bir pusula niteliğinde..
Mesela, bir hak var, bir de ehak var. Bir hasen var, bir de ahsen var.. Her bir cemaat “Benim yolum, tarz ve üslubum en güzeldir.” diyebilir. Böyle bakış ve anlayışta bir beis yoktur. Ama, hakkı tahsis ve tahdid edip fazilet ve kemalatı, hamiyet ve hizmeti sadece kendisine hasredip, “Tek yol benimki!” derse, o zaman ihtilaflara kapı açılmış olur.
Elhasıl, cemaatler arasında farklı üslub ve hizmet takdim tarzları var. Ve olmalı; ta ki, hizmet yelpazesi daha geniş, daha camî ve daha küllî olabilsin.
Evet, Hz. Üstad: “Kur'ana ve imana ait herşey kıymetlidir, zahiren ne kadar küçük olursa olsun kıymetçe büyüktür. Evet saadet-i ebediyeye yardım eden küçük değildir.” buyurmaktadır. Böyle bir bakış tarzı, müminler arasında uhuvveti perçinleştirir, muhabbeti ziyadeleştirir, dayanışmaya da büyük kuvvet verir. Zaten, bizi birbirimize bağlayan o kadar saikler var ki, onların her birisi kopmaz azim bir zincirdir, urvetülvüskadır. Üstadın buyurduğu gibi, Rabbimiz bir, Halikımız bir, Razıkımız bir.. kitabımız bir, kıblemiz bir.. Vatanımız bir.. Binlerce bir birler var.. Bu birbirler her geçen gün daha fazla müslümanları birbiriyle bağlıyor, birbirine yaklaştırıyor.
Evet, kanaatime göre, dini cemaatler bir vücudun azaları gibi görülmeli ve değerlendirilmelidir. İnsan vücudunda göz, kulak, el, ayak gibi azalar var. Gözün görevi başka, kulağın görevi başka, dilin görevi başka.. Göz olmazsa âlem kararır, kulak olmazsa alem sağırlaşır, el olmazsa tutulmaz, ayak olmazsa yürünmez. Her bir azaya ihtiyaç var.. “Bütün azalar el olsun, bütün azalar dil olsun!” denilmez. Azaların her birinin kendi makamında bir rüchaniyeti vardır. Onların her birinin varlığı lüzumlu.. Onlardan beklenen, birbirlerine yardımcı olmaları, hep beraber hayatın tekmiline kuvvet vermeleridir. Aynen bu misal gibi, cemaatler de bir vücudun azaları gibi birbirlerine yardım etmeli, birbirlerine destek olmalı, birbirini tekmil etmelidirler. Cemaatlerden beklenen ve gözlenen; irtibatlarını uhuvvet ve muhabbet içinde sürdürmek, asla gıybet ve adavete girmemek, bir kısım hizmetleri birlikte paylaşmak, birbirlerine muin ve muzahir olmak, lüzum icab eden sahalarda zaman zaman bir araya gelerek istişare etmek, müşavereye kuvvet vermek ve birbirlerine dua etmek olmalıdır
Yorum yapmak için giriş yapın.
0 Yorumlar