Nurdan Vecizeler Ve İzahları

NURDAN VECİZELER-17

 “Halk-ı şer, şer değil; belki kesb-i şer, şerdir.”

İzah: Hayır ve şer Allah’ın rızasına uygun olup olmaması ile ilgili. Mutezilece bir şey zatı itibariyle ya hayırdır ya şerdir.  Ehl-i Sünnete göre emirle güzellik, nehiyle çirkinlik tahakkuk eder. İçki içmenin haram olmadığı kavimler var. Bizde haram, demek o şeyin zatı değil, emr-i ilahiye bakar. Konuşmak hayır da olabilir, şer de olabilir. Şerri yaratmak şer değildir çünkü her şeyin hâlıkı Allah’tır.

“Evet, halk ve icadda bir şerr-i cüz’î ile beraber hayr-ı kesir vardır. Bir şerr-i cüz’î için hayr-ı kesiri terk etmek, şerr-i kesir olur.”

İzah: Hayrı kesire göre bazı şerler göz ardı edilebilir. Ölümün yaratılması zahiren şerdir. Ehl-i iman için dünyadan daha güzel âleme geçmiş oluyoruz. Cüz’i bir şerre bakarak ölümün yaratılması çirkindir denilmez, hakikat-mahiyet… Üstad, zahiren kelimesini çok kullanıyor, demek her şeyin zahiri başka, hakikati başka olabilir.

Narın da hoş nurun da hoş,

Lütfunda hoş kahrında hoş…

“Manen terakki etmeyen avam için kaderin cay-ı istimali var…”

İzah: Terakki eden için kaderin her şeyi güzeldir. Mazideki bir olayı avam kadere verip teselli olabilir. Terakki eden havas için bunu yapan Allah, o zaman onda mutlak hayır vardır. Her şey esma-i hüsnanın tecellisi olduğuna göre, her şey güzel.

Bir diş, damak, beyin her şeyle ilgisi var, insan hayatta iken de böyle… Tüm kâinatla ilişkisi varken, ölünce hiçbir ilişki kalmıyor.

Fakat Muhyi(hayat veren) ismi güzel olduğu gibi Mümit(ölümü veren) ismi de güzel. Gecekondu sökülüp yerine villa yapılması gibi, tüm beden artık gecekondu hükmüne geliyor.

“Cüz i şer olmasın diye hayrı kesir terk edilmez. Ateşin yüz hayırlı neticeleri var. Fakat bazı insanlar sû'-i ihtiyarıyla ateşi kendilerine şer yapmakla "Ateşin icadı şerdir" diyemezler.”

İzah: Üstad meseleyi bitirmiş. Bir insanın evi yandı, eli yandı… Buna bakıp şerre hükmedilmez. Büyük resmi, külliyi görmek lazım.

Şeytan da, cinler de böyl, ateşten yaratılmışlar… Şeytan da olmasa hiçbir evliya ve asfiya yetişmezdi, ona muhalefetle çok salih insanlar yetiştiler. Bu büyük hayrı görmek lazım…

“Hem ezel, mazi silsilesinin bir ucu değil ki, eşyanın vücudunda esas tutulup ona göre bir mecburiyet tasavvur edilsin. Belki ezel, mazi ve hal ve istikbali birden tutar, yüksekten bakar bir âyine-misaldir. “

İzah: Allah ezelde takdir etmiş. Allah’ın zatı ezeli; evveli ve ahiri yok. Allah’ın zatı ezeli olduğu gibi sıfatları da ezeli. Onun için bizim için öncelik, sonralık var, hâdisiz. Dolayısı ile ezeli anlamak mümkün değil.

Birçok kavimler kaderden dolayı sorularından dolayı helak oldular. Her şeyi Allah’ın kaderi ile yaratılıyor, bunu bilmede sorun yok. Sorun kaderin akıl ermeyecek derin sırları. Bir hadis ve fani isek, mekândan nasıl münezzeh olunur onu bilemeyiz.

Her dönemde Allah mürşitler takdir etmiş, o asrın hastalıkları ile mücadele etmişler.  Sırr-ı temsil bu asrın hastalıklarına şüphelerine karşı bir ihsan olarak verilmiş

Ezel misal olarak verilir mi verilir…

“Hem ezel, mazi silsilesinin bir ucu değil ki, eşyanın vücudunda esas tutulup ona göre bir mecburiyet tasavvur edilsin. Belki ezel, mazi ve hal ve istikbali birden tutar, yüksekten bakar bir âyine-misaldir. Öyle ise, daire-i mümkinat içinde uzanıp giden zamanın mazi tarafında bir uç tahayyül edip, ona "ezel" deyip, o ezel ilmine, eşyanın tertiple girmesini ve kendisini onun haricinde tevehhüm etmesi, ona göre muhakeme etmek hakikat değildir.”

İzah: Ayine ne kadar yükseğe çıkarsa, geçmiş gelecek her şeyi tutar ve ihata eder. Erzurum İstanbul arasında, Yozgat’taki bir araba önde, arkada vs olarak konumlandırılabilir, ama güneşe göre ön, arka yoktur.

Allah ezelde değil ezeli ilmiyle biliyor. Bunu anlamamak gayet normal, onun için Allahu Ekber diyebilelim.

“Kader, sebeple müsebbebe bir taallûku var. Yani, “Şu müsebbep, şu sebeple vukua gelecek.”

İzah: Sebep ve müsebbebe bir taalluk… Allah ağaç ve meyveyi birlikte biliyor. Madem katli Allah yaratıyor, atmasa ölmeyecekti. Ağaç olmasa, meyve bir türlü olurdu, olmaz! Ağacı kaldırdın mı meyve olmaz, adam atmasaydı, tüfekle ölmeyecekti olmadığı gibi…

“İnsan her ne kadar fâil-i muhtar ise de, Meşiet-i İlahiye asıldır ve kader hâkimdir. Meşiet-i İlahiye, meşiet-i insaniyeyi geri verir”.

İzah: Allah dilemeden biz dileyemeceksek, sorumluluk nereden geliyor? Bizi yaratmış,  irademiz var, hayr ve şer belli, bize cüz i irade vermiş,  Seni yaratmış, sana doğru ve yanlışı göstermiş, irade vermiş, o zaman iş bitti.

Cüz’i irade ile yaptığımız sevap ve günaha taalluk etmeyen konularda geçerli. Tarlaya tohum ektin, bununla iş bitmiyor. Hava şartları,iklim vs hepsi o buğdayın sümbül vermesinde etkili. İnsan ticaret yapıyor, tüm şartları yerine getiriyor, ama başarılı olmayabiliyor, bunlar buna ait, bi yedikel hayr.

“Kader hakikî illetlere bakar, adalet eder. İnsanlar zâhirî gördükleri illetlere hükümlerini bina eder, kaderin ayn-ı adaletinde zulme düşerler.

Evet, Risale-i Kaderde beyan edildiği gibi, her hadisede iki sebep var: Biri zâhirîdir ki, insanlar ona göre hükmederler, çok defa zulmederler. Biri de hakikattır ki, kader-i İlâhî ona göre hükmeder, o aynı hadisede beşer zulmünün altında adalet eder. Meselâ, bir adam, yapmadığı bir sirkat ile zulmen hapse atılır. Fakat gizli bir cinayetine binaen, kader dahi hapsine hüküm verir, aynı zulm-ü beşer içinde adalet eder.

İzah: Olay aynıyle vaki, biri adam öldürür asker iken, sonra köyde bir adam öldürülür. Bunun o olayla ilgisi olmadığı halde hapse atılır.

-devam edecek-

0 Yorumlar

Yorum yapın

Yorum yapmak için giriş yapın.