



Uzun zamandır arzu ettiğimiz bir röportaj imkânını 17 Aralık günü Rabbim nasip eyledi. O'na binler hamd ü senalar olsun. Üstad Bediüzzaman'ın yakın talebelerinden Mustafa Sungur ağabey ricamızı geri çevirmediler. Kendilerine çok müteşekkiriz. Bu vesile ile Üstad Bediüzzaman'ın bilemediğimiz bazı yönlerine ışık tuttular. Röportajı konuşma üslubundan yazı üslubuna geçirmeye gayret ettik. Kusurlarımızın affını diler, bu röportajın gerçekleşmesinde emekleri geçenlere teşekkürü bir borç biliriz. Saygılarımla. Salih Okur /CEVAPLAR.ORG
-Üstadın devrinin büyükleri ile münasebeti pek bilinmiyor. Mesela Süleyman Efendi, Mahmud Sami Efendi, Mehmed Zahid Kodku ile alakalı hatıralar lütfeder mi siniz?
- Devrin büyükleriyle hemen hepsiyle görüşmüş gibi. Üstad buyuruyor zaten; 'Şarkta İmam-ı Rabbani ayarında 4 zat geldi geçti.' Herhalde İmam Küfrevi hz.leri, şeyh Sıbgatullah Arvasi hazretleri, şeyh Abdurrahman-ı Tagi hz.leri gibi. 'İmam Rabbani ayarında 4 zat' demiş burada.
-Süleyman Efendi vefat ettiğinde, Üstad rahatsızlanmış.
-Evet. Üstad rahatsız oldu. Aynı son nefesinde vefat ederken ki hali gibi bir hal oldu. 3 gün Üstad böyle sıkıntı çekti. Sonra sıhhat, afiyet bulur gibi oldu. O zaman Rüştü Efendi var. Süleyman Rüştü var ya, Ispartalı. O gelmişti İstanbul'dan. Üstad 'ne var ne yok Rüştü kardeşim İstanbul'da' dedi. O da 'Üstadım, Süleyman Efendi vefat etti' dedi. Üstad 'şeyh Süleyman mı, şeyh Süleyman mı? deyince, ' evet üstadım' dedi. Üstadımız; 'Allah rahmet eylesin, Allah rahmet eylesin. O çok mübarek bir zattı, çok mübarek bir zattı' dedi. Aynen böyle dedi. Sonra kendi kendine 'Kendisinden sonra bir halef bıraktı mı?' diye düşündü. Az sonra 'Herhalde bırakmayacak' dedi. Onun talebeleri, şakirtleri aynı usulü devam ettiriyorlar. Yarım asır olduğu halde devam etmiş.
-Sami efendinin ziyareti olmuş herhalde?
-Sami efendinin ziyareti 1952'de olmuş. İstanbul'dayken otele gelmiş.
-Musa efendi getirmiş zannedersem.
-Hangi Musa?
-Topbaş..
-Öyle mi?
- Musa efendi hatıralarında anlatıyordu.
-Mehmed Zahid Efendiyle de görüşmüşler ..
-Olabilir. O zaman çok zatlar gelmişler.
-Bir de İstanbul ulemasının sahip çıkması var. 42 veya 43 de. Fetva emini Ali Rıza efendinin.
-Ali Rıza efendi 52 de geldiler.
-Siz Necip Fazıl'ın ziyaretini hatırlıyor musunuz?
-Hatırlıyorum. O zaman ben Ankara'daydım. Ziyaretini biliyorum. Ben gelmedim, hizmetteydim Allah kabul etsin, gelemedim.
-Mehmed Akif'le ne gibi bir münasebeti var acaba?
- Üstadımız derdi ki 'Mehmed Akif o zaman ne söylesem kabul ediyordu' Hatta İzmirli İsmail Hakkı var. O, Üstadın yazdığı İşarat-ül İ'caz için 'anlaşılmıyor' tenkidinde bulunmuş da, Akif de demiş ki: 'onu anlasa kendine âlim desin' Yani 'Bediüzzaman'ın ilmi o kadar yüksektir, onun eserini anlayabilse kendine alim desin buyurmuş'. Üstad'dan nakil...
-Elmalılı Hamdi Yazır'la alakalı bir şey buyurdu mu Üstadımız?
-Onun tefsirini takdir ederdi.
-Ama Ahmet Hamdi Akseki'yi sorarsan, üstadımız ona 2 takım külliyat gönderdi. 1950'nin başlarında. Bu fakirle gönderdi. Birini Ahmet Hamdi Akseki'nin şahsına, bir takım da müşavere kuruluna. Onu gittim, takdim ettim ben. Hatta kütüphaneye beraber koyduk Ahmet Hamdi Akseki hazretleriyle. Aksekili dedi ki: 'Ben daha Abdülmecid gibi âlim görmedim.' O zaman Abdülmecid- üstadımızın biraderi- Ürgüp müftüsüydü. Takdir etmiş demek ki. 'Artık Abdülmecid böyle olursa, üstadın ilmi ölçüye, mikyasa gelmez. Onun ilmi vehbidir' demişti. Bir de Ankara'da da 25 sene Milli Müdafaa Müftülüğünde de bulunan, Osman Nuri efendinin mektubu var. Osman Nuri efendinin gelen çok ziyaretçisi vardı. Biz 50'de onunla görüştük. Mesela o zamanki askeri Yargıtay başkanı onun müridiydi. Böyle en yüksek makamda olanlara çekinmeden söylerdi Osman Nuri efendi; 'Bu asrın şeyh-i ekber Muhyiddin Arabisi, şah-ı Nakşibendi-i kudsisi ve Sultan Abdülkadirisi Bediüzzamandır' derdi. İşte bu Osman Nuri, büyük bir alim, hem de tarikat şeyhi. Nakşi şeyhlerinden bir zat. Bu bir misal.
Bütün Osmanlıda yaşamış olan zatlar, mütefekkirler, edipler üstadı takdirle yad edmişler. Yani kemalatın bütün safhalarında, envaında üstad en ileri mertebededir. Mazinin bütün güzelliklerini, mazide olan evliya ve asfiyaların, ediplerin ve muhakkiklerin umum şeylerini kendinde toplamış. Bir cemaat manasındaydı kendisi. Hizmeti de gösteriyor bunu. Risale-i nur bugün bütün yeryüzünde ehli hak ve hakikatın mergupu olmuş. Onlar böyle takdirle yad ediyor. Demek hiçbir meşrebi, kimseyi incitmemiş. Kuran'daki böyle câmiyet-i mana var ya, Üstad ona tam bir müfessir olmuş, Nur külliyatı buna bir delildir.
-Üstadın Eski Said döneminde öyle bir hitabeti var ki, taburları durduran, Ayasofya'da, Şam'da Emeviye camiinde konuşan, etkili bir hatip. Ama daha sonra 1929'da ziyaretine ilk gelen Hulusi abi diyor ki 'ben onun konuşmasını, şivesini anlayamadım.' bu nasıl oluyor?
-Öyle... Vazifedar olduğu için demek ona ihsan ediliyor o zaman. Öyle olabilir. O Risale-i Nur'la neşriyata başlayınca; Risale-i Nur telifi, Risale-i Nur neşri, Risale-i Nur'un okunması, yazılması mühim. Belki o konuşması alınıyor, Cenab-ı Hakkın ihsanı lütfuyla...
-Üstad latife yapar mıydı?
-Evet yapardı. Ama hikmetli latifelerdi hep.
-Ceylan abiyle latifeleşirmiş herhalde daha çok, böyle hatırladığınız var mı?
-'Kürdoğlu' derdi ona, Zübeyr abiye 'zübab' derdi. Bana 'sofi feylesof' derdi. Bayram'a 'Kore kahramanı' derdi.
'Bir de sizin Samsun hapsinde İbrahim Hakkı hazretlerinin Marifetnamesini okumayla ilgili bir hatıranız var.
-Marifetnamede riyazet bahislerini okuyup riyazet yapmaya başlayıp, Üstada söylemişsiniz herhalde 'hizmet etmek için riyazet lazım' diye. -'Risale-i nur'un hakaikine aşina olmak için riyazet etmek gerekir değil mi?' üstadım dedim. Üstad da aynen böyle; ' kardaşım! Talebe-i ulumun uykusu da ibadettir. Nur talebeleri ise talebe-i ulumun yüksek kısmındadırlar' demişti.
-Son olarak bir şey sormak istiyorum. Gümüşhanevi hazretlerinin tertip ettiği Mecmuat'ul Ahzab adlı evrad kitabını 15 günde bir tekrar edermiş deniyor.
-Onu da Eski Said döneminde Erek dağında yapmış. Bizim zamanımızda yapmazdı. Arada bir bakardı.
-Sungur ağabey Allah razı olsun, sizi yorduk. Çok teşekkür ederiz...
Not: Sungur ağabey, Muğlalı Ali Rıza Efendinin 1952'de ziyaretinden bahsetmişti. Ancak Sadık Albayrak'ın Son Devrin İslam Akademisi adlı eserinde Ali Rıza Efendinin 1943'de vefat ettiğini gördük. Muhterem Sungur ağabeye 02.02.2007'de bunu bildirdiğimizde bunun başka bir zat olabileceğini belirttiler. Bu sehvi buraya almayı uygun bulduk(Salih Okur)
Yorum yapmak için giriş yapın.
4 Yorumlar
Bizim için böylesine önemli simaların tozlanmış hatıralarını gün yüzüne çıkarılmasında vesile olan abilere şükranlarımı iletirim
allah bin kere razı olsun.merak ettiğim şeyleri öğrendim.geçmişimizle ilgili bilgi edinmek çok güzel.
ALLAH razı olsun ağabey.. Sofi feylosof Ağabeyimizin o mübarek ayakları başımıza tac olsun
Teşekkürler, kayda değer hatıralardı.