Araştırma ve Yorum

KIYAMET ALAMETLERİ TEMBELLİĞİMİZE MAZARET OLAMAZ-2

Fakih büyük imam, ilmiyle amil âlim ve basiretli mutasavvıf, meşhur Abdülkadir Geylani Bağdadi ne güzel der; “ Adam o değildir ki,  kaderine teslim olup boyun eğen. Adam odur ki, kaderini bir başka kaderle geri çevirendir.” Başka bir rivayette diyor ki: faziletli kaderden daha iyi ve faziletli kadere kaçarız.” Bu, hem şeriatın hem de aklın özünden gelen hikmetli ve anlayışlı bir sözdür ve Kuran'da ve sahih sünnette desteği ve referansı çoktur. Bunlar eğer bir araya getirilse, güzel bir risalede olurdu.

Sana, senedi Fethul Bari Şerhi Sahih-i Buhari’de( 179:10)  ve Nevevi şerhiyle (208:14) Müslim’in sahihinde yer alan Abdullah bin Abbas radıyallahu anh hadisi yeter.

Ömer bin Hattab radıyallahu anh -Medine'den- Şam'a çıktı, -hicri 17 veya 18. senesinde- Serğ’a ulaşana kadar -Şam tarafında bir köy, yani Hicaz'da- ordu komutanları Ebu Ubeyde bin el Cerrah ve arkadaşları ile karşılaştı. Veba hastalığının Şam toprağına düştüğünü kendisine haber verdiler.

İbn-i Abbas radıyallahu anh der ki; “Ömer radıyallahu anh bana; “İlk Muhacirleri çağır” dedi. Çağırdım. Onlarla istişare yapmak istedi ve Diyar-ı Şam’a veba düştüğünü söyledi. Onların aralarında ihtilaf çıktı. Bazıları dedi ki: “sen bir iş için çıktın ve geri dönmeni doğru görmüyoruz.” Bazıları da “peygamberimizin sallallahu aleyhi ve sellem ashabı ve diğer insanlar senin yanında ve onları bu vebaya sokmanı doğru görmüyoruz” dediler.  Ömer radıyallahu anh; “Gidebilirsiniz” dedi.

Sonra dedi ki: “Ensar’ı çağır.” Çağırdım. Onlarla istişare etti. Onlar da muhacirlerin yoluna uydular ve muhacirlerin ihtilaf ettikleri gibi ihtilaf ettiler. Ömer radıyallahu anh onlara da; “Gidebilirsiniz” dedi.

Hz. Ömer radıyallahu anh daha sonra dedi ki: “Kureyş’in yaşlıları ve Fetih muhacirlerinden burada bulunanları davet et.” Davet ettim. Mesele hakkında aralarında ihtilaf eden kimse olmadı. Dediler ki: “bu insanları bu vebaya sokmayıp, dönmenizi doğru görüyoruz.”

Hz. Ömer radıyallahu anh insanları çağırdı; “sabah sefere çıkmaya azmettim. Vatanıma devemin sırtına binerek döneceğim, bundan dolayı yarın sabah hazır olun” buyurdu.

 Bunun üzerine Hazret-i Ebu Ubeyde radıyallahu anh:

Ya Ömer, Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsun?” deyince,  Hazret-i Ömer radıyallahu anh dedi ki: “Keşke bu sözü senden başkası söyleseydi. Evet ya Ebu Ubeyde, ben Allah'ın bir kaderinden yine Allah'ın diğer bir kaderine kaçıyorum.

Ya Ebu Ubeyde, farz et ki, senin develerin var. Şu arazinin bir tarafı çayır ve çimenlik, diğer tarafı çorak ve susuz, sen eğer o develeri çayır çimenli yerde otlatırsan, Allah'ın kaderi ile otlatmış olursun. Yok, eğer çorak ve susuz yere o develeri bırakırsan, yine o işi Allah'ın kaderiyle yapmış olmaz mısın?”

Sonra Abdurrahman bin Afv radıyallahu anh geldi -bazı işlerinden dolayı konuşma esnasında yoktu- Dedi ki: “benim bu hususta malumatım vardır. Bunu Resul-i Ekrem’den sallallahu aleyhi ve sellem’ den şöyle işittim, buyurdular ki: “bir yerde veba olduğunu işittiğiniz zaman oraya gitmeyiniz. Siz orada bulunuyorsanız, o zaman o yerden çıkmayınız.”  

İbn-i Abbasradıyallahu anh der ki “Ömerradıyallahu anh bunu işitimce Allah’a hamd etti, sonra oradan ayrıldı.”

Bu konuşan şahitlik ve bu sadık hadis bu sahte ve batıl düşünce(kaderimizde varmış deyip zillete boyun eğme düşüncesi) esnasında sana yeter ki, onun yayılmasını İslam düşmanlarından başkası düşünmez ve bazı gafillerde bu yanlış düşünceden gafil kaldılar ve böylece yayıldı ve nefislerde karar kıldı.  Bu ise düşmanlarını, kontrolü ele geçirmek için gereken büyük çaba ve çabadan onları kurtardı.

-devam edecek-

 

 

 

 

 

0 Yorumlar

Yorum yapın

Yorum yapmak için giriş yapın.