Araştırma ve Yorum
İSLAMİ HAREKETLER VE TARİHİN SONU
Yeni bir başlangıca ve yenilenmeye ihtiyaç var. İslam'ın kendi dinamikleri bu ihtiyacı savıyor, cevap veriyor. Bununla birlikte her on yılda bir İslami hareketler toprağa veriliyor ve definciler, sonrasında nebbaşlık yapmaya başlıyor. İslami hareketleri toprağa verenler on yıl sonra tekrar İslami hareketleri bir kez daha defnetmeye çalışıyorlar. 11 ve 13'üncü yüzyılda Moğol istilasıyla birlikte İslam dünyası Batılı tarihçiler tarafından defnedilmişti. Lakin bir iki asır sonra aynı Batılı kaynaklar bu defa uyanan İslam dünyasını durduracak güç aramaya başlamışlardı. Tarih tekerrür eder. Yunus'un dediği gibi "her dem taze doğarız, bizden kim usanası."
Elbette İslami hareketler açısından en zorlu dönemden ve sınavdan geçiyoruz. Hiç bu kadar yüksek irtifaya çıkmamış ve hiçbir defa da bu kadar irtifadan düşme tehlikesiyle ve tepetakla olmakla karşı karşıya kalmamıştı. Yoksa İslami hareket uzmanları on yılda bir İslami hareketleri öldürüyorlar ama İslami hareketler yeniden küllerinden diriliyor. Sürekli olarak Phoenix gibi küllerinden yeniden doğuyorlar.
28 Şubat sürecinden sonra Ali Bulaç gibi kimi kalemler İslami hareketlerin bittiğini ilan etmişlerdi. Fırtına geçince de İslami hareketin ilk sözcüleri yine kendileri olmuşlardı. Batı'da Olivier Roy gibi kimi kalemler birçok defa İslami hareketlerin bittiğini ilan ettiler. Yine yeminlerini kendileri bozdular. Siyasal İslam'ın İflası kitabını 1990'lı yıllarda yani erken bir dönemde kaleme almıştı. Keza Giles Kepel İslamcılığın Yükselişi ve Gerilemesi kitabını yazacaktır. Müslüman Öfkenin Kökenleri makalesiyle Medeniyetler çatışması tezinin mukaddimesini yazan, 11 Eylül sonrası Beyaz Saray'ın İslam dünyası danışmanı olan Bernard Lewis İslam dünyasında neyin yanlış gittiğini s kendince'What Went Wrong/Ne yanlış gitti?' kitabıyla sorgulamıştır. Anglikanlar da 100 yıl önce bunu yapmışlar ve İstanbul'daki Meşihat Dairesine tevcih ettikleri garazkar sorularla İslam'ı ve yetkinliğini sorgulamışlardı. Halbuki, yeni bir milenyumun akabinde Anglikan Kilisesi can çekişiyor; 30 yıl sonrasına çıkabileceği veya erebileceğine meçhul kaydı düşülüyor.
İslam düşmanları İslamı sorguladıkça İslamiyet irtifa kazanıyor ve kitlelerin ve geleceğin umudu haline geliyor. Madem İslam dünyası bu kadar güçsüz neden teker teker gelmiyorlar? Suriye'ye baktığımızda bütün gayri Müslimlerin yerel düşmanlarla birlikte kol kola girdiklerini ve İslam'ın nurunu söndürmeye çalıştıklarına şahit oluyoruz. Demek ki İslam'ın Müslümanlardan bağımsız zati dinamikleri ve gücü var. Müslümanları fiziki olarak yenmek mümkünse de manevi olarak İslamiyeti yenmek ne mümkün!
Tarih birçok defa mağlupların zaferine tanıklık etmiştir. Müslümanların en zayıf oldukları dönemde 19'uncu yüzyılda Afrika'da milyonlarca insan Senusiler ve diğer hareketlerin gayret ve çabasıyla İslam'a yol bulmuş ve Müslüman olmuşlardır. Günümüzde de Ruanda katliamı sırasında Müslümanların gösterdikleri merhametten ötürü medyunu şükran olan Ruandalılar dalga dalga İslamiyeti seçiyorlar.
Kim insanlar bitti derse o insanları bitirir ( men kale helekennasu fehuve ehlekehum). Beşer olmamız hasebiyle deneme yanılma yoluyla rotamızı bulmaya çalışmamız tabiidir. Bununla birlikte kutup yıldızımız manevi dinamiklerimizdir. İslam'ın katıksız beyaz yolu / mahaccetü'l beyza/ beyaz yol önümüzde serili olarak bize yol gösteriyor, meşale tutuyor. Yine önce ahlak ve maneviyat diyerek ayağa kalkabilir ve siyaset dünyasına da rehber olabiliriz.
Yorum yapın
Yorum yapmak için giriş yapın.
0 Yorumlar