

Hınıs'ta zaman 1977-1980 Yılları'nı gösteriyordu. Bu senelerde ilahi rahmet Hınıs topraklarına yağmur gibi yağıyordu. Rahmetin hazırladığı topraklara bir yandan da Risale-i Nur tohumları ekiliyordu. Bu tohumların ekicisi başta Fahreddin Hoca ve onun arkadaşlarıydı. Onun en yakın arkadaşı ise Hınıslıların tabiriyle "Mele Nureddin" dedikleri "Nureddin Ceyhan" Hoca Efendiydi. Fahreddin Hoca'nın meslektaşı, arkadaşı ve sırdaşı olan bu hoca efendi, bir trafik kazasında Hakk'ın rahmetine kavuşup aramızdan ayrıldı. Allah rahmet eylesin. Hocamız, Hınıs'ta, Aşağı Camii'nin müezzinliğini yapan efendi, ihlâslı, sakin ve samimi bir ağabeyimizdi.
Nureddin Hocamız, camii cemaati dağılınca dershaneye gelir bir köşede mütevazı mütevazı otururdu. Çoğu zaman yanında "Sofi" kardeşi olurdu. Dershanede yalnız kaldığı zamanlarda Büyük Cevşen'deki "Delailinnur"un sonundaki : "Mevlaya salli ve sellim daiman ebeden…" ile başlayan manzum münacatı sesli teganni ederdi. "Biz bunu, bu şekilde çocukken, medresede ağız ağza vererek birlikte söylerdik." derdi.
Nureddin Hocam, Fahreddin Hocam'ın iki Nureddin arkadaşından biriydi. Diğer Nureddin Hoca ise Hınıs'taki "Ekinci" ailesinden olup Yolüstü Köyü İmamı Nureddin Hoca'ydı. Bu iki Nureddin Hoca, Fahreddin Hocayla bir araya gelmeye görsünler, işte o zaman gerçek arkadaşlık muhabbeti başlardı. Sorulan bir soruda sözü birbirine bırakarak tevazu göstermek mi dersin, namaz kıldırmada imamlığa birbirini teklif etmek mi dersiniz, sofrada evvela yemeğe başlamada öncelik vermek mi dersin; hepsini ama hepsini bir hocalıktaki bütün meziyetleri canlı izleyebilirdiniz.
Nureddin Ceyhan Hocam birçok nur talebesi gibi sessiz fakat derindendi. Hemen hemen bütün kardeşlerine, onların çocuklarına ve kendi çocuklarına Risale-i Nur'u tanıtmıştı. Bu vesile ile "Ceyhan" ailesinin de Hınıs'ta hizmeti az değildi.
Nureddin Hoca'nın diğer bir meziyeti de günde beş vakit müezzinlik yaptığı camideki görevi bitince hemen dershaneye gelerek bütün zamanını Nur Dershanesi'nde geçirmesiydi. Çoğu zaman o ve onun tabiriyle "Sofi Kardeş"i dershanede vakit geçirerek dershaneyi açık tutardı.
Müezzinlikten başka bir iş yapmazdı. On kişilik kalabalık bir aile nüfusuna sahipti. En büyük çocuğu daha çırak olarak çalışıyordu. Onun, ihlâslı, samimi ve dürüst ama dar gelirli bir din görevlisi olduğunu bilen varlıklı bir esnaf, zamanını ayarlayarak münasip bir yerde ve uygun bir lisanla ona zekâtını teklif etmişti. Hoca Efendi teşekkür ettikten sonra, şehirdeki kendisinden daha çok zekâtı hak eden aileleri ve kişileri göstererek, onlar dururken kendisinin zekât almasının uygun olmayacağını belirtmişti. Bu davranış karşısında çok duygulanan komşumuz olan o esnaf zat, hadiseyi bize anlattıktan sonra demişti ki: "Ben bu şehirde gerçek Müslüman diye onu bilirim. Böyle kişiler, bu toplumda yaşadıkça din de yaşayacaktır."
O zamanlar lisede okuyordum. Nureddin Hocam'ın bu örnek davranışını duyduktan sonra, dershaneye daha sık gitmeye başladım. Dershanede Nureddin Hoca'yı görünce pek sevinirdim. Sanki o benim arayıp da bulamadığım şahsiyetti, fakat kendisi bunu bilmezdi. Bu hadiseyi o gün bu gündür kimseye anlatmadım. Kendisiyle de konuşmadım. Zaten örnek kişilerin örnek davranışları anlatılmak için değil, yaşanmak içindir.
Ruhu şad olsun. Allan onu ahrette sevdikleriyle beraber cennete koysun. Cennette Fahreddin Hoca ve iki Nureddin Hoca ve diğer ehl-i iman kardeşlerle birlikte olmaya doyum olmaz değil mi?
Onun için şu değerlendirmeleri yapmak yanlış olmaz diye düşünüyorum:
1-Boş zamanlarını hep dershanede geçirirdi.
2-Hizmette Fahreddin Hoca'ya çok destek olurdu.
3-Bütün aile efradına Risale-i Nur'u tanıtmıştı.
4-Büyük Cevşen'deki "Delailinnur"un sonundaki :"Mevlaya salli ve sellim daiman ebeden…" ile başlayan manzum münacatı sesli teganni ederdi.
5-İhlâslı bir nur talebesiydi.
6-İktisatlı bir hoca efendiydi.
7-Toplumda herkesin sevdiği bir zattı.
8-Mütevazıydi.
9-Sessizdi.
10- Risale-i Nur okurdu.
11-İslam'ı özünde yaşardı.
Yorum yapmak için giriş yapın.
0 Yorumlar