



ASRIN BEDİSİNİ BİR ZİYARET HATIRASI
İbrahim Okur ağabey, halen Balıkesir'de mukim bir hizmet insanı. Kendisiyle görüşmemizde Üstad Bediüzzaman'ı ziyaretini bize şöyle anlatılar:
"1954 senesinde Balıkesir'den Erzurum'a tayinim çıktı. 54'den 56'ya kadar Erzurum'da görev yaptım. Ben Astsubay ordinattım. Bu hususta kendimi çok iyi yetiştirdim. 61. tümen ordu dağıtım şubesine verdiler. Orada bir albay, bir binbaşı, bir başçavuş, 41 tane birlik vardı. Bu birliklerin levazımat dağıtımını Allah'a şükür tek başıma idare ediyordum.
O seneler Afyon'dan Mehmet Şanlı isminde bir kardeşle tanıştım. O Afyon'dan, ben de Afyon'un Şuhut kazasındanım. O sıralar üstad hazretlerinin kitaplarını okumaya başlamıştım. Üstada karşı sonsuz bir görme arzusu, aşkı uyandı içimizde.
Beraber izinleri aldık. Afyon'da indik. O Afyon'da kaldı, ben de Şuhut'a gittim. "Ertesi gün şurada buluşalım" dedik. Onunla bir şeyde söz verdiğimiz zaman, muhakkak aynı anda orada buluşurduk. Sözümüzü hiç tehir etmezdik. Beş dakika bir gecikme bile söz konusu olmazdı.
Aynı yerde buluştuk. "Emirdağ'a bir telefon edelim" dedi. Üstad bazen Emirdağ'da, bazen Isparta'da oluyor. "Peki, ağabey" dedim. Emirdağ'a telefon ettik, üstadın Isparta'da olduğunu söylediler. O zaman şimdiki gibi arabalar nerede? Sabahleyin gelir arabalar, öğleden sonra da ikide üçte gider. Postahanede bekleyen bir araba gördük. "Kardeş nereye gidiyon ?" dedik. "Sandıklı'ya gidiyorum, oraya kadar götürem" dedi.
Bindik, birer lira para verdik. Sandıklı'da indik. Baktık bir araba "Dinar, Dinar" diye sesleniyor. Hemen ona koştuk, kaç liraysa verdik. Dinar'da öğle namazlarımızı kıldık. Yine bir araba ile Isparta'ya gittik. Isparta'da ikindi namazlarımızı kıldık..
Nuri Benli ağabey vardı, oteli vardı onun. Şimdiki gibi dershaneler falan yok. Herkes geldiği zaman Nuri Benli ağabeyin otelinde kalır. Gittik, ona durumu anlattık. Evi bize tarif etti. Geldik, kapıyı çaldık. Sungur ağabey indi. Yan taraftaki merdivenlerden çıktık. Durumu anlattık. Dedi ki; "Kardeş ikindi namazından sonra biz de göremeyiz. Söz, yarın sabah namazından sonra gelin, ben sizi ziyaret ettireyim." "Peki ağabey" dedik. Döndük, otele geldik.
Gece üç müydü, dört müydü, rüyada gördüm ki, Anadolu evlerinden bir ev, üstad hz içeride. Kalktı, aynı beyaz pardösüsüyle, çıktı. Lastik ayakkabılarını çevirdim. Üstad onu giydi. Kapının önündeki beyaz bir ata bindi. Kıble istikametine koşturup gitti. Sabahleyin "Mehmed abi, bir rüya gördüm. Allah hayır etsin, herhalde biz ziyaret edemeyeceğiz" dedim. "Hayırdır inşallah" dedi. Ondan sonra uyku tutmadı beni.
Sabah namazını kıldık. Doğruca üstadın evine gittik. Kapıyı Hüsnü Bayramoğlu açtı, "Ağabey böyle böyle" dedik. "Kardeşim, üstad rahatsız, ziyaretçi kabul etmiyor" dedi. Ben "Git bize Sungur ağabeyi gönder, o bize söz verdi" dedim. Gitti, Sungur ağabey gülerek geldi. "Kardeşim, üstad daha kapıyı açmamış" dedi. Üstadın kaldığı odanın karşısına geçtik. Ama boş bir teneke gibiyim. Üstada bir şey sorayım, bir şeyler diyeyim diyorum, aklıma hiçbir şey gelmiyor. Öyle heyecan var ki..Dışarıya baktım, kapının önü dolmaya başlamış, o sokak yukarıdan aşağıya kadar dolmuş tamamen.
Biraz sonra üstad kapıyı açtı. Sungur ağabey bize "gelin, gelin" dedi. Girdik, Mehmed ağabey ile elini öptük. O da alnımızdan öptü. "Oturun" dedi. Yan yana oturduk. Tahiri, Bayram, Ceylan ağabeyler geldiler. Üstad "Zübeyir'i çağırın" dedi. Zübeyir ağabeye 40 dakika kadar, Konferans'tan bir yer okuttu. Üstada Erzurum'da bulunduğumuzu anlattık. Üniversite'de birkaç nur talebesi olduğundan bahsettik. "Ora inşallah bir nur üniversitesi olacak. Orada inşallah Risale-i Nurlar parlayacak" diye anlattı.
Ders bitti. "Tekrar hoş geldiniz" dedi. Elini öpüp, edeble geri geri giderken aşağıdan yukarıya şöyle bir baktı "Maşallah, barekallah" dedi. Kapıdan çıktık.
Doğru memlekete geldik. O ziyaretimizde üstad hazretleri ağabeyleri göstererek "Bak, bunlar benim şu kadar senelik talebem. Sizi de bunlar gibi talebe kabul ediyorum" dedi. Benim için hayattaki en büyük şey, iftihar edilecek mesele budur. Bunu Şahin Hocama(*) anlattığımda "İyi, sizin garantiniz var, biz ne yapalım" der.
(*) Muhterem İbrahim ağabey ile bu görüşmeyi yaptığımızda daha Şahin Yılmaz Hocaefendi hayatta idi. Allah Rahmet eylesin. Âmin.
Yorum yapmak için giriş yapın.
0 Yorumlar