Hatıralarla

HATIRALAR VE ÖLÇÜLER-30

SANKİ GÖRMÜŞ GİBİ

Mehmed Kırkıncı Hocaefendi Kader Risalesinin okunduğu bir derste şu hatırasını anlatıyor: Bir zaman yanıma bir zat geldi; "Hocam" dedi, "Ben Allah'ın varlığına öyle bir inanıyorum ki, hiç şüphem yok. Ama ahirete inanamıyorum. Ninem vefat ettiğinde ben yanındayım. Kendi kendime dedim; Bu nerde dirilecek?" Kırkıncı Hoca diyor ki Muhatabıma dedim ki; "Sen cidden Allah'a inanıyor musun?" "Evet" dedi. Dedim ki; O halde ahirete de inanman lazım. Çünkü o inandığın Allah diyor ki; "Ahiret var"

Sonra o, derslere devama başladı. Haşir Risalesi olan 10. sözü ona okuduk. Aradan epey zaman geçmişti, bir gün ders Cennet hakkındaki 28. söz'dendi. O, dedi ki; "Hocam, artık ben ahirete nasıl inanıyorum biliyor musunuz? Sanki gittim, geldim, çarşılarını gördüm, döndüm, geldim gibi inanıyorum."

 MANTIĞIM ALMIYOR

Prof. Dr. Ahmed Akgündüz Bey Kader konusunda yaptığı bir derste Mehmed Kırkıncı Hocaefendi ile alakalı şu hatırayı anlatıyor: "Allah selamet versin, Kırkıncı Hocama biri demiş; "Hocam, kader meselesini benim mantığım almıyor."

Hocam demiş ki-çok güzel bir cevap-"Kardeşim, ben sana cevap vereyim. Ama önce sen benim iki cevap ver; Birincisi; şu mantık nedir bir tarif et, niye almıyor acaba?" Tabii, muhatap cevap verememiş. Hocam da; "Yahu" demiş, "tarifini bilmediğin bir şeyi aklının alıp almadığını nerden biliyorsun?"

İkincisi; senin vaktin var mı? Bu meseleler ayaküstü konuşulmaz. Oturup konuşmak lazım." Ve sonra meseleyi izah etmiş.

ATIF URAL'IN KULLUĞU

Nur risalelerinin 1950'lerde Ankara'daki neşriyatında çok büyük hizmeti sebkat etmiş bir kahramandır Atıf Ural..Çok genç yaşta Rahmet-i Rahmana kavuşan bu ihlas kahramanı insanın Kırkıncı Hocaefendi, bir namaz kılışını anlatıyor; "Daha Hukuk Fakültesinde talebe iken arkasında bir namaza durdum, namaz değildi de başka bir şeydi. Aldığım lezzet lahuti âleminin koridorlarında beni dolaştırıyor gibi oldu."

Not: Mehmed Kırkıncı Hocaefendi, Hayatım-Hatıralarım adlı eserinde bu konuya şöyle değiniyor: "Namazları Atıf ağabey kıldırıyordu. Çok babayiğit bir adamdı. Öyle güzel namaz kıldırıyordu ki, başına bir kavuk takıp imamlığa geçtiğinde dünyalar benim oluyordu. s:73–74) Atıf Ural ağabey hakkında Rahmi Erdem Beyin Bediüzzaman ve Alperenleri (s:144–156-Timaş Yayınları) adlı eserinde malumat vardır, bakılabilir.

SAHUR RİCASI

Şimdi nakledeceğimiz ciğer yakıcı hadiseyi bilmem ki nasıl değerlendirmeli? 1997'de Almanya dönüşü Bulgaristan'da geçirdiği trafik kazasında dar-ı bekaya intikal eden merhum Ali Uçar'ın başından geçiyor bu acıklı hadise; Ali Uçar bey aslen Osmaniye'lidir. (d:1945) Düziçi Öğretmen Okulunda yatılı kalırken tamamen materyalist bir eğitimden geçmişler. Kendisi; "Ben hiç dokuz aldığımı hatırlamam. Hep derslerden 10 alırdım. Onun için öğretmenlerim beni çok severdi. Bir gün arkadaşlar yaklaşan Ramazan münasebetiyle bana; "Öğretmenlerimiz seni çok seviyor. Ramazan'da Sahur yemeği için bir isteğimiz var. Biz söylesek belki ters anlaşılır. Sen rica etsen olur mu?" dediler.

Ben de; "öğretmenlerim beni çok seviyor. Bu isteğimizi kırmazlar" diye düşünerek bir gün sınıfta öğretmenime; "Öğretmenim, Ramazan yaklaşıyor. Acaba sahurda arkadaşlara yemek vermek mümkün mü?" dedim.

Daha sonrasını hatırlamıyorum. Gözümü açtığımda revirdeydim. Arkadaşlarım başımda, üç gündür burada yattığımı söylediler."

 

 

1 Yorumlar

  • Rabbim, inşaallah bir daha o günleri yaşatmaz.

    Bu yorum faydalı mı?

Yorum yapın

Yorum yapmak için giriş yapın.