

İBN-İ ABBAS'IN İLİM AŞKI
Abdullah İbn-i Abbas(r.a) hazretleri İslam ilim tarihine adını altın harflerle yazdırmış allame bir sahabedir. Kendisi Rasulullah(aleyhissalatu vesselam)'dan ilimde derinleşme duası aldığı gibi, fiili dua olarak da, büyük bir ilim açlığı hissederek hep ilmin peşinde geceli gündüzlü koşturmuştur. Bunun neticesinde de "Bahr(ilim denizi)", Ümmetin allamesi ve Tercüman-ı Kur'an unvanlarının bihakkın sahibi olmuştur.
Ondan dolayıdır ki, Tabiin âlimlerinden Tavus'a onca yaşlı sahabe varken neden yaşça onlardan genç olan Abdullah bin Abbas'a(r.a) talebe olduğunun sorulması üzerine o şöyle cevap vermişti; "Ben Rasulullah'ın (aleyhissalatu vesselam) ashabından yetmiş(bir rivayete 500) tanesini gördüm. Ancak bir meselede ihtilaf ettiler mi, İbn-i Abbas'ın kavlini benimsiyorlardı" Bir başka rivayette ise; "İbn-i Abbas'a muhalefet etseler, ' o mesele senin dediğin gibidir' 'sen haklıymışsın' demeden dağılmazlardı."
İbn-i Abbas(r.a) bu zirveye nasıl çıkmıştır, kendi ifadelerinden dinleyelim; "Resûlullah ebedî âleme göçtüğü gün ensârdan bir arkadaşıma dedim ki: "Haydi ashaba bazı sorular yönetelim. Zira bugün bir hayli kalabalıklar, bu fırsat bir daha ele geçmez."
Arkadaşım bana şu cevabı verdi: "Sana hayret ediyorum doğrusu. Aralarında bu kadar sahâbî varken, insanların sana muhtaç olacaklarını mı sanıyorsun?" Dolayısıyla bu teklifime katılmadı. Bunun üzerine ben, bazı meseleleri sormak için yalnız başıma gittim. Birisinde hadis olduğunu işittiğimde hemen koşar, kapısını çalardım. Gittiğim şahıs, çoğunlukla öğle uykusunda olurdu. Ben de üzerimden cübbemi çıkarır, başıma yastık yapar ve eşiğinin dibine uzanırdım. Sürekli esen rüzgâr, üstümü başımı toza toprağa katardı. Derken uykusundan uyanır, dışarı çıkar, beni görür ve derdi ki: Ey Resûlullah'ın amcasının oğlu! Buraya kadar niye zahmet ettin, birisiyle haber salsaydın, ben gelirdim." Ben de derdim ki: "Hayır, bu doğru değil. Sen ayağına gidilmeye daha layıksın." Sonra ondan sorar ve öğrenirdim."
Doyumsuz bir öğrenme aşkı vardı. Zihni daima soru işaretleri ile doluydu. Biri bir şey mi biliyor veya bir kimse bir hadis mi öğrenmiş, hemen koşar ve ondan onu öğrenirdi. Aynı zamanda o, tenkitçi ve ayıklayıcı bir kafa yapısına sahipti. Duyduklarını, öğrendiklerini mutlaka tenkit süzgecinden geçirir, kaynağını iyice araştırırdı. Zihnini ve hafızasını, gelişi güzel bilgi yığınlarıyla dolduramazdı.
Bu özelliğini kendisi şöyle ifade eder: "İmkânım olsa, tek bir meseleyi otuz sahâbîye sorar, araştırırdım"
Ubeydullah b. Utbe ise İbn Abbas'ı şöyle anlatır:
"Resûlullah'ın hadislerini, Ebû Bekir, Ömer ve Osman'ın verdiği hükümleri İbn Abbas'tan daha iyi bilen kimseyi görmedim. Ondan daha ince, daha isabetli görüş ortaya koyanı bilmiyorum! Arap dilini, Arap şiirini, Kur'ân ve tefsirini, matematik ve feraiz ilmini ondan daha iyi bilene rastlamadım. Her gün ayrı bir ilim dalı öğreniyordu. Bir gün fıkıh, bir gün tevil, bir gün megazi, bir gün şiir, bir diğer gün Arapların önemli günleri, önemli olayları... İlim için önüne kim oturursa hemen eğilir, kim bir soru sorsa mutlaka cevap alırdı. Böylesini hiç görmedim."
ABDULLAH BİN ÖMER(R.A)'İN CÖMERTLİĞİ
Sahabenin Abadile-i Seb'a-yı Meşhuresinden(Meşhur Yedi Abdullah'ından) olan Abdullah İbn-i Ömer Hazretleri birçok meziyetinin yanında cömertliği ile dikkatleri çekmiş bir sahabidir. Eyyûb b. Vâil er-Rasıbî onun cömertliği hususunda şunu nakleder:
"Bir gün duydum ki, İbn Ömer'e dört bin dirhem ve bir top kadife kumaş gelmiş. İkinci gün onu veresiye olarak bineğine yem alırken gördüm. Hemen evine gittim ve evdekilere: "Dün İbn Ömer'e dört bin dirhem ve kadife kumaş gelmedi mi?" diye sordum. Onlar "Evet" dediler. "Ama ben onu çarşıda bineğine yem alırken gördüm, ücretini ödeyemedi." dedim. Bunun üzerine şöyle dediler: "Dün o, evde durmadı, gitti. O dört bin dirhemin tamamını dağıttı. Sonra kadifeyi sırtladı, götürdü. Eve döndüğünde o da yoktu. Sorduğumuzda onu bir fakire verdiğini söyledi."
İbn Vâil ellerini vurarak çıktı, çarşıya geldi, yüksek bir yere çıkıp insanlara seslendi: "Ey çarşı esnafı! Dünyada ne yapıyorsunuz? İbn-i Ömer, kendisine gelen dört bin dirhemi dağıtmış, şimdi bineğine veresiye yem alıyor."
Kaynaklar
1-Halid Muhammed Halid, Yeryüzü Yıldızları, Terc: Abdülkerim Akbaba, Beka Yayınları, İst. 2006
2- Prof. Dr. İbrahim Canan, Sahabe Dünyası, Nesil Basım Yayın, İst. 1996
Yorum yapmak için giriş yapın.
0 Yorumlar