MEDRESE ULEMASI VE İLMİ İHTİSAS MESELESİ
Bu günlerde Diyanet İşlerinin Başkanlığınca planlanan ve yaklaşık bin medrese âliminin görevlendirilmesini ön gören güncel bir konuyu medyadan takip etme imkânını bulduk. Bazıları bu işin doğru olmadığını söylerken medrese âlimlerini rencide edecek bir üslup kullanmalarını çok yadırgadığımızı ifade etmek isteriz. Bu yazımızda bir kısım siyasî ve ırkî mülahazalarla ortaya atılan seviyesiz tahayyülleri bir tarafa bırakıp, sadece medrese âlimlerini saygısızca eleştirenlerinin yanlışlığına işaret edeceğiz. Böyle haksız bir tutum içerisinde olanların bin yıldan beri Müslümanların ilim ve feyiz kaynağı olan medrese eğitimini küçük düşürmeye çalışmalarının Müslüman ecdadımızın ruhlarını incittiğini düşünüyoruz.
Bu günlerde Diyanet İşlerinin Başkanlığınca planlanan ve yaklaşık bin medrese âliminin görevlendirilmesini ön gören güncel bir konuyu medyadan takip etme imkânını bulduk. Bazıları bu işin doğru olmadığını söylerken medrese âlimlerini rencide edecek bir üslup kullanmalarını çok yadırgadığımızı ifade etmek isteriz. Bu yazımızda bir kısım siyasî ve ırkî mülahazalarla ortaya atılan seviyesiz tahayyülleri bir tarafa bırakıp, sadece medrese âlimlerini saygısızca eleştirenlerinin yanlışlığına işaret edeceğiz. Böyle haksız bir tutum içerisinde olanların bin yıldan beri Müslümanların ilim ve feyiz kaynağı olan medrese eğitimini küçük düşürmeye çalışmalarının Müslüman ecdadımızın ruhlarını incittiğini düşünüyoruz.
Bu yazımızda, yapılan haksız eleştirileri tekrar etmekte fayda görmüyoruz. Bir kısım eleştirilerin başında yer alan ihtisas konusu üzerinde durmayı, ilmî ihtisasın ve yetkinliğin sadece resmî unvanlara bağlı olmadığını, müspet fen bilimlerini bilmemek, bir kısım modern eğitim metot ve araçlarını kullanmamak, dinî ilimleri de bilmemek manasına gelmediğini açıklamaya çalışacağız. Elbette -özellikle bu çağda- ideal olan, fen bilimleri ile din ilimlerini birlikte öğrenip öğretmektir. Çünkü "Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit; birincisinde taassub, ikincisinde hile, şübhe tevellüd eder"(Münazarat (s. 86 )
Evet, bunların ayrılması durumunda fencilerde şüphe, dindarlarda ise taassup meydana gelir. İttifak ettiklerinde ise, kişi iki kanatlı bir kuş gibi hakikat semasında kanat çırpmaya başlar. Bilindiği üzere, bir konuda âlim olmak, her konuda âlim olmayı gerektirmez. Bir konuda cahil olmak da her konuda cahil olmayı gerektirmez.
Büyük bir Medrese allamesi olan Bediüzzaman'ın da belirttiği gibi, bu konuda dört yanlış kıyasla zihinler safsata dehlizine atılmıştır:
1. Maneviyatı maddiyata kıyas ederek, Avrupalı bilim adamlarının sözünü din konusunda da delil kabul etmek.
2. Bazı fenlerde / bir kısım bilim dallarında meşhur olanların, başka sahalarda da sözünü hüccet tutmak.
3. Bazı müspet ilimleri bilmeyen ulemanın sözünü, dinî ilimlerde de kabul etmemek, buna mukabil, fen bilimleri sahasındaki maharetinden ötürü gurura kapılıp, din konusunda da kendine itimat etmek.
4. Bir de selefi halefe, maziyi hale kıyas edip haksız itirazda bulunmak. (Münazarat, s.85).
Bu tespitleri konumuzla ilgili olarak şöyle özetleyebiliriz:
Din konusunda modern bilim sahasında ihtisas sahipleri değil, medrese âlimlerinin de dahil olduğu yetkili din âlimlerinin sözü geçerlidir.
Üniversitelerde okuyup da din konusunda gereken bilgilere sahip olamamış bazı kişilerden ziyade, elbette konuya bihakkın vakıf olan medrese âlimlerinin de dahil olduğu yetkin din bilginleri yetkilidir. Onlardan yararlanmak gerekir.
Resmî imam-hatip/İlahiyat fakültesini okumamış olmakla beraber, gerek alet ilimleri gerek yüksek ilimler konusunda ihtisas sahibi olan medrese âlimlerinden yararlanmanın ne gibi sakıncası olabilir?
Eskide birçok sebepten dolayı ideal bir eğitim imkânını bulamayan Medrese âlimlerini bu noktadan eleştirmek yerden göğe bir haksızlıktır. Özellikle Cumhuriyetin kurucu kadrosunun batıya yüzlerini çevirmesi sonucunda, bir çok kurumlarla birlikte medreseler de bir fetret dönemi yaşamıştır. Böyle bir devirde Kur'an'a hizmet etmeyi esas maksat yapan âlimlerin sadece elleri öpülür. Tecvit bilmemeleri bir eksikliktir. Fakat tecvit bilmemeleri fıkıh, hadis, kelam, mantık ve tefsir gibi ilimleri de bilmedikleri anlamına gelmez. Elbette ideal olan –deyiş yerindeyse-hem tefsiri, hem de tecvidi bilmektir. Fakat birisi tercih edilirse tefsiri, yani Kur'an'ın manasını tercih etmenin gerekli olduğu açıktır. Fıkıh kaynaklarında belirtildiği üzere, namazın ahkâmını, fıkıh ilmini bilen kimse, tecvidi bilenden daha öndedir ve imamlığa daha layıktır(el-Fıkhu'lİslamî, 2/182). Kaldı ki, her imam-hatip veya ilahiyatçının tecvidi çok iyi bildiğini iddia etmek ne kadar yanlış ise, her medrese hocasının da tecvidi bilmediğini iddia etmek de o kadar yanlıştır.
Â
Özellikle şark medreselerinde okuyanların önemli bir kısmı Türk halkının büyük bir kesimi tarafından eskiden olduğu gibi şimdi de muteber ve mutemet olarak görüldükleri bir gerçektir. Bediüzzaman hazretlerinin "Kürtlerin ve Türklerin mutemedi olan Ekrad Uleması.."(Münazarat, s.86) ifadesinden anlaşıldığı üzere, onların bu muteber konumları Osmanlı devrinde de söz konusuydu.
Son olarak şunu önemle vurgulayalım ki, bu muhterem medrese âlimlerinin görevlendirilmeleri, her türlü siyasî ve ideolojilerin üstünde tutulmalı, hiç kimsenin ithamlarına maruz kalacak bir konuma sokulmamalı, dinin şanına layık, Diyanet kurumunun şerefine münasip, ilim ve âlimlerin haysiyetlerini her türlü lekeden koruyacak bir zemine oturtulmalıdır. Unutulmamalıdır ki, "Şark vilayetlerindeki insanların zimamı/dizgini âlimlerin elindedir"(Divan-ı Harb-i Örfî, s.28).
Bu açıdan bakıldığında, Medrese âlimlerinin layık oldukları hürmeti kırmak, millete büyük bir kötülük olduğu gibi, onların hürmet ve itibarlarını korumak ise milletin huzur ve barışını temin etmeye, gençlerin ıslahını sağlamaya, cemiyetin ahlakını düzeltmeye, hülasa insanımızı dünya ve ahiret hayatında memnun ve mesut yapmaya yönelik en büyük bir adım olacaktır.
Â
Â
Â
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
ZAFER KARLI, 2012-01-23 06:34:25
Aziz hocam, muhterem büyüğüm Niyazi Bey birkez daha önemli bir konunun kritiğini yaparak istifademize sunmuştur...Allah razı olsun...Kabre Erkanlardan bir Nur Talebesi olarak girmesini ve haşir günü Sahabeler ile omuz omuza olmasını Cenab-ı Haktan niyaz ederim.
Bu yoruma katılıyor musunuz ?
DİĞER YAZILAR
HADİSLER IŞIĞINDA KOMŞULUK İLİŞKİLERİ-1

Kıyâmetin pek yakın olduÄŸu ve vaktin bereketinin azaldığı günümüzde, insanlar dünya telaÅ
SAYGI GÖSTERGELERİ

Toplum içerisinde âdâb-ı muâşeret dediğimiz; nezâket, saygı ve görgü kuralları, dünya v
SAHÂBENİN ADALETİ VE ÂLİMLERİN BUNA DAİR AÇIKLAMALARI-2

İbn Hacer el-Heytemî diyor ki: "Sahabe arasında cereyan eden hâdiseler konusunda dilimizi tutmam
SAHÂBENİN ADALETİ VE ÂLİMLERİN BUNA DAİR AÇIKLAMALARI-1

1.Hâfız ibn Hacer el-Askalânî el-İsâbe adlı eserinde diyorki: "Ehli-sünnet, sahâbenin âdil
FİTNE HADİSLERİNE İTİRAZLAR

Bazı İslami oturumlara katılan hocalardan birisi, bu hadislerin(gelecekte olan fitnelerden bahsed
NEDİR İTTİHAD-I İSLAM?

İTTİHAD-I İSLAM, şeref tacımız, uhuvvet sancağımız, muhabbet bayrağımızdır. İTTİHAD-
BATI DÜNYASININ İHANET SENARYOLARI VE PİLTDOWN ADAMI

Batı dünyası ve materyalist felsefenin düzenbazları yalan üretmekte, hakikatleri evirip çevir
HZ. MUAVİYE'NİN, OĞLU YEZİD'İ VELİAHD TAYİN ETMESİ

Meseleyi iki açıdan ele almak durumundayız: A. İslâm ÅŸeriatına göre veliahtlığın hükmÃ
KUR’ÂN VE HADİS-İ ŞERİFLERDE MUTLU EVLİLİK PRENSİPLERİ-5

Eşler Arasında Dünya ve Âhiret Hayatını Berbat Eden Bir Kötü Davranış: Nuşûz Kur’ân,
HZ. MUÂVİYE RÂŞİD HALÎFELERDENDİR

Muâviye'nin (r.a) hayatına az çok vakıf olan biri, onun hidayete eren ve erdiren raşid halifele
KUR’ÂN VE HADİS-İ ŞERİFLERDE MUTLU EVLİLİK PRENSİPLERİ-4

"Sâliha" Eş Olmaya Çalışmak İslâmî hayatta en önemli konulardan olan iffeti koruma yollar
- ABDULLAH BİN SEBE DİYE BİRİ YOK MUDUR?
- KUR’ÂN VE HADİS-İ ŞERİFLERDE MUTLU EVLİLİK PRENSİPLERİ-3
- KUR’ÂN VE HADİS-İ ŞERİFLERDE MUTLU EVLİLİK PRENSİPLERİ-2
- SORU SORMA AHLAKI
- İLİM ALINACAK ÂLİMİN ÖZELLİĞİ VE SEÇİMİ
- KUR’ÂN VE HADİS-İ ŞERİFLERDE MUTLU EVLİLİK PRENSİPLERİ-1
- HÜR MÜSLÜMAN HANIMIN VASIFLARI:
- İLMİ, SALİH VE EHLİYETLİ HOCALARDAN ALMANIN ZORUNLULUĞU
- İLİM TAHSİLİNDE ÂLİ HİMMET SAHİBİ OLMAK
- İLİM TAHSİLİNDE VE ÖĞRETİMİNDE İYİ NİYET
- HAKKA TALİP OLANLARA ÖNEMLİ TAVSİYELER
- İSLÂM, BİLİME DÜŞMAN MIDIR?
- İLİM TALEBESİNİN İHTİYAÇ DUYACAĞI MEZİYETLERİN ÖZETİ
- İLMİN KADRİNİ BİLMEK
- PEYGAMBERLERİN MASÛM OLUŞU
- BİR MEDRESE PROGRAMI ÖRNEĞİ
- ERZURUM TEDÂİLERİ-5
- ERZURUM TEDÂİLERİ-4
- ERZURUM TEDÂİLERİ-3
- ERZURUM TEDÂİLERİ-2
- HAK VE SALAHİYET ÇERÇEVESİNDE KADINLAR MESELESİ
- ERZURUM TEDÂİLERİ-1
- EHL-İ BEYT SEVGİSİ-2
- VAAZ VE NASİHAT ADABI
- EHL-İ BEYT SEVGİSİ-1
- TEZKİYE VE SİCİL AMİRLİĞİ
- İLMİ ARAŞTIRMALARDA İNSAFLI OLMAK VE HAKKA UYMAK
- BİR İRFAN OLUĞU; ARVAS SEYYİDLERİ-2
- İLİM TALEBESİNİN İHTİYAÇ DUYACAĞI MEZİYETLERİN ÖZETİ

Görmedikleri halde, Rablerinden korkanlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükafat vardır.
Mülk, 12
GÜNÜN HADİSİ
Kim Müslümanlar arasından bir yetim alarak yiyecek ve içeceğine dahil ederse, affedilmez bir günah (şirk) işlememişse, Allah onu mutlaka cennete koyacaktır.
Tirmizi, Birr 14, (1918)
SON YORUMLAR
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
- Selamünaleyküm bu değerli yazınızdan dolayı Ahmets kardeşimizi tebrik edi...
- Vesîkalara göre, doÄŸum târîhi 13.01.1889 (1 Kânûnisânî 1304), vefât tÃ...
- Açıklayıcı ve net ifadelerle bilgi verdiğiniz ićin siteye teşekkür eder...
- Hocam açıklamalarınız için gerçekten yürekten teşekkürler Hep oyunlar...
TARİHTE BU HAFTA
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...