

En’am: 36
إِنَّمَا يَسْتَجِيبُ الَّذِينَ يَسْمَعُونَ وَالْمَوْتَى يَبْعَثُهُمُ اللّهُ ثُمَّ إِلَيْهِ يُرْجَعُونَ
“Davete ancak dinleyenler icabet eder. Ölülere gelince, Allah onları diriltecek, sonra da O'na döndürülecekler.”
İbn Kesir şöyle der: “Ölülerden maksat kâfirlerdir. Çünkü onların kalpleri ölüdür. Allah onları bedenen ölülere benzetmiştir. Bu, onlarla alay etme ve onları ayıplama kabilindendir.” (Muhtasar-ı İbn Kesir, 1/576)
Taberî şöyle der: “Yani kâfirlere gelince, Allah onları ölülerle birlikte diriltecektir. Yüce Allah böyle demekle, onları hiçbir ses işitmeyen, herhangi bir çağrıyı idrak edemeyen ve hiçbir sözü anlamayan ölülerin içinde saymıştır. Çünkü onlar Allah'ın delillerini düşünemiyor, onun mucizelerinden ibret ve öğüt alıp da Allah'ın peygamberlerini yalanlamaktan vazgeçemiyorlar. (Taberî, 5/341)
“Ölülere gelince Allah, onları diriltecektir." Burada istiare vardır. Zira kalpleri ölü olduğu için kâfirlere "ölüler" denilmiştir.
En’am: 37
وَقَالُواْ لَوْلاَ نُزِّلَ عَلَيْهِ آيَةٌ مِّن رَّبِّهِ قُلْ إِنَّ اللّهَ قَادِرٌ عَلَى أَن يُنَزِّلٍ آيَةً وَلَـكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لاَ يَعْلَمُونَ
Keşke O'na Rabbinden bir mu'cize indirilseydi!" dediler. De ki: "Şüphesiz Allah mu'cize indirmeye kadirdir. Fakat onların çoğu bilmezler." Fakat onların çoğu, o mucizenin indirilmesinin kendileri için bela ve musibet getireceğini bilmezler. Çünkü Allah onların isteklerine uygun olarak bir mucize indirir de onlar inanmazsa, Allah hemen onları cezalandırır. Nitekim geçmiş milletlere de böyle yapmıştır.
En’am: 38
وَمَا مِن دَآبَّةٍ فِي الأَرْضِ وَلاَ طَائِرٍ يَطِيرُ بِجَنَاحَيْهِ إِلاَّ أُمَمٌ أَمْثَالُكُم
“Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve gökyüzünde iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa, hepsi ancak sizin gibi yaratılmış varlıklardır.”
Beyzâvî şöyle der: “Bundan maksat, Allah'ın kudretinin kemalini, ilminin ve tedbirinin genişliğini göstermektir. Bu da onun mucize göstermeye kâdir olduğuna delildir.
مَّا فَرَّطْنَا فِي الكِتَابِ مِن شَيْءٍ
“Biz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.” Bir görüşe göre, Kitaptan maksat, Levh-i Mahfuzdur. Buna göre mânâ şöyle olur: Levh-i Mahfuz'da yazmadığımız hiçbir şey bırakmadık.
ثُمَّ إِلَى رَبِّهِمْ يُحْشَرُونَ
" Nihayet toplanıp Rablerinin huzuruna getirilecekler.” Zemahşerî şöyle der: “Bütün hayvan ve kuşlar toplanacak. Allah onların hakkını birbirlerine ödettirecek. Nitekim hadiste: “Allah, boynuzsuz koyunun hakkını boynuzlu koyundan alacaktır” (İbn Hanbel) buyuruldu. (Keşşaf, 2/16)
En’am: 39
“Kur'an'ı yalanlayanlar var ya, onlar sağırlardır, Allah kelâmını kabul edecek şekilde dinlemezler; dilsizlerdir, hakkı söyleyemezler, inkâr karanlıklarında bocalarlar”. İbn Kesir şöyle der: “Bu bir temsildir. Yani onların cehalet, bilgisizlik ve anlayışsızlık hususundaki halleri hiçbir şeyi göremez bir halde karanlıklar içinde kalan sağır ve dilsiz bir kimseye benzer ki, o ne işitebilir, ne de konuşabilir. Böyle bir kimse, yolunu nasıl bulabilir veya bulunduğu kötü durumdan nasıl çıkabilir.”(Muhtasar-ı İbn Kesir, 1/577)
En’am: 44
Hadiste şöyle rivayet edilmiştir: “Masiyet işlemesine rağmen, Allah'ın bir kula istediği dünya nimetlerini verdiğini gördüğünde, bil ki o istidractır.”( Ahmet b. Hanbel, 4/145) Sonra da bu âyeti okudu:
فَلَمَّا نَسُواْ مَا ذُكِّرُواْ بِهِ فَتَحْنَا عَلَيْهِمْ أَبْوَابَ كُلِّ شَيْءٍ حَتَّى إِذَا فَرِحُواْ بِمَا أُوتُواْ أَخَذْنَاهُم بَغْتَةً فَإِذَا هُم مُّبْلِسُونَ
“Kendilerine yapılan uyarıları unuttuklarında üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Nihayet kendilerine verilenler yüzünden şımardıkları zaman, onları ansızın yakaladık. Birdenbire onlar bütün ümitlerini yitirdiler.”
Mublis, hayırdan ümit kesen manasınadır. Bir kimse, hayırdan ümit kestiğinde denilir. Şeytan, Allah'ın rahmetinden ümit kestiği için ona da" iblis" denilmiştir.
En’am: 45
فَقُطِعَ دَابِرُ الْقَوْمِ الَّذِينَ ظَلَمُواْ وَالْحَمْدُ لِلّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
“Böylece zulmeden toplumun kökü kesildi. Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.”
Hasan-ı Basrî şöyle der: “Ka'be'nin Rabbine yemin olsun ki, bu kavme tuzak kuruldu. Bu kavim bir tuzağa düştü. Önce ihtiyaçları giderildi, sonra cezalandırıldılar.” Muhtasar-ı İbn Kesir, 1/578
Böylece zulmeden toplunu kökü kesildi. Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur," Zemahşeri bu âyetin tefsirinde şöyle der: “Bu âyet, zâlimler helak olduğu zaman hamdetmek gerektiğini ve bunun büyük bir lütuf ve ihsan olduğunu göstermektedir.” Keşşaf, 2/18
* En’am: 52
İbn Mes'ud'un şöyle dediği rivayet olunur: “Rasulullah (s.a.v.)'ın yanında Suheyb, Habbâb, Bilâl, Ammâr ve diğer güçsüz Müslümanların bulunduğu bir sırada Kureyş'in ileri gelenlerinden bir grup gelerek dediler ki: Ey Muhammed! Sen kavminin yerine bunları mı tercih ettin! Biz onların peşinden mi gideceğiz! Allah’ın lütfuna nail olanlar bunlar mı? Onları kendinden uzaklaştır. Onları uzaklaştırırsan belki sana uyarız. Bunun üzerine Yüce Allah:
وَلاَ تَطْرُدِ الَّذِينَ يَدْعُونَ رَبَّهُم بِالْغَدَاةِ وَالْعَشِيِّ
“Rablerinin rızasını isteyerek sabah akşam ona yalvaranları kovma!" âyetini indirdi. (Vahidî, Esbabu'n-nuzûl, s. 124)
*Tard, hakaret ederek uzaklaştırmak demektir.
*Bazı müfessirler şöyle der: “Duada vacip olan, onun ihlâs ile yapılmasıdır. Zira Yüce Allah: O'nun rızasını istiyorlar" buyuruyor. İşte bütün ibadetler böyledir. Dünyevî her hangi bir maksatla yapılmamalıdır.”
-devam edecek-
Yorum yapmak için giriş yapın.
0 Yorumlar