

Ders: 19. Mektup, 7. Nükteli İşaret
İzah: Ali Uçar
*Bu risalede Peygamberimiz(aleyhissalatu vesselam) mucizeleri ana hatları ile tasnif ediliyor. Dolayısıyla, her işaretin başında da daha sonra anlatılacak mucizelere zihni müheyya zımnında çok ciddi tahliller var.
*Üstad hazretleri ashab-ı kiramın devrini "sıdk(doğruluk) ve hakikat asrı" diye tarif ediyor.
*Üstad hazretleri sahabe ruhunu temsil ederken " اِنَّمَا الْحِيلَةُ فِى تَرْكِ الْحِيَلِ (muhakkak asıl hile hileyi terk etmektir) ve "Bir hayat için, yalana tenezzül etmeyiz." (Divan-ı Harb-i Örfi s: 32 ) diyor. Bediüzzaman hazretleri 84 sene bu sözün sabit bir ferdi olarak yaşamış.
*Sydney'deyiz. Bir genç geldi, "ağabey bir sorun soracağım" dedi. "Sor" dedim. "Ben devlete bir insanın göremeyeceği kadar küçücük bir yalan söylesem, dört senelik üniversite bursumu verecekler. Söyleyeyim mi?"
Dedim ki; "Bediüzzaman Hazretleri diyor; "Yol ikidir: Ya sükût etmektir. Çünkü söylenilen her sözün doğru olması lâzımdır. Veya sıdktır."(İşarat-ül İ'caz s: 82 ) "Amma maslahat için kizb ise, zaman onu neshetmiş. Maslahat ve zaruret için bazı âlim "muvakkat" fetvası vermişler. Bu zamanda o fetva verilmez. Çünkü o kadar sû'-i istimal edilmiş ki, yüz zararı içinde bir menfaati olabilir. Onun için hüküm maslahata bina edilmez.
Meselâ: Seferde namazı kasretmenin sebebi, meşakkattir. Fakat illet olamaz. Çünkü muayyen bir haddi yok. Sû'-i istimale düşebilir. Belki illet, yalnız sefer olabilir. Aynen öyle de, maslahat dahi yalan söylemeğe illet olamaz. Çünkü muayyen bir haddi yok, sû'-i istimale müsait bir bataklıktır. Hükm-ü fetva ona bina edilmez. Öyle ise
اِمَّا الصِّدْقُ وَاِمَّا السُّكُوتُ
Yani yol ikidir, üç değildir. Ya doğru, ya yalan, ya sükût değildir.(Hutbe-i Şamiye s: 50 - 51 )
Bak şu kardeşimiz part time olarak işte çalışıyor, okuluna da devam ediyor. Sen de öyle yap. O minnacık yalanı söyleme ve o bursu da alma."
"Tamam, söylemeyeceğim" dedi. Şimdi part time çalışıyor ve nafakasını da gayet hürriyet içerisinde temin ediyor.
*Güneşe uzaktan zahiren bakıldığında bir futbol topu büyüklüğünde görünüyor. Bir de yanına gidildiğinde görünür ki 1.400.000 tane dünya gibi küreyi içine alabilecek büyüklükte. İşte Asr-ı saadete şu zamandan bakmak güneşe buradan bakmak gibidir.
Not: Üstad hazretleri de sık sık hayalen o zamanki Arap yarımadasına gitmek insanlığın o zamana kadar görmediği o acip inkılâba yakından bakmak gerektiğini zikreder. Mesela; "asrın zulümatlı sahilinde, mimsiz medeniyetin giydirdiği libastan soyunup, zamanın denizine girip, tarih ve siyer sefinesine binip, Asr-ı Saadet ceziresine ve Ceziret-ül Arab meydanına çıkıp, Fahr-i Âlem'i (A.S.M.) iş başında ziyaret etmekle biliriz ki, o zât o kadar parlak bir bürhan-ı tevhiddir ki, zeminin baştanbaşa yüzünü ve zamanın geçmiş ve gelecek iki yüzünü ışıklandırmış, küfür ve dalalet zulümatını dağıtmıştır.(Asa-yı Musa s: 243) ve hakeza böyle çok atıflarda bulunuyor.(Salih Okur)
*İsmini hatırlamaya çalıştım ama maalesef hatırıma gelmeyen bir hadis âlimi Buhara'ya gittiğinde Buhara'daki âlimler "ezberinizdeki hadislerden bazılarını ravi zincirleriyle beraber yazdırabilir misiniz?" diye sormuşlar. O zat "olur" demiş ve ezberinden ravi zincirleri ile beraber yetmiş bin hadisi yazdırmış. Bu mesele Buhara'da olay olmuş, bazı kimseler onu gıyabında yalancılıkla da ittiham etmişler.
Bunu üzerine Buhara âlimlerinden bir heyet o zatı Bağdat'ta ziyaret edip, daha önce Buhara'da ezberindeki hadisleri tekrar yazdırmasını rica etmişler. O zat yine ezberinden ravileri ile birlikte yetmiş bin hadisi yazdırmış. Sadece bir kelime de hatalı söylemiş. O da mana itibarıyla doğru bir kelime imiş. Mesela bir keresinde "düşündü" diğer kesrinde "tefekkür etti" gibi. Ama bu da yanlış değil, hadis-i bilmana olarak doğru..
*Üstad "İnsan, sevdiği zâta eğer benzemek kabil ise, fıtraten benzemek ister. (Lem'alar s: 58) diyor. Mesela çocuk anacığını tam taklit ediyor. Simav'dayım. Beş yaşındaki bir kız çocuğuna sordum; "Baban nerede?"
"Baam?"
"Evet."
"Baam carşıya gitti, ekme alcek gelcek" Aynen annesi gibi konuştu. Sahabe-i Kiram da Cenab-ı Peygamberi öyle hıfz etmiş, ona öylesine bir aşkla bağlanmışlar ki, Onun gibi yemek yiyor, Onun gibi konuşuyor, Onun gibi sohbet yapmak istiyor. Cenab-ı Peygamber onlara tamamen örnek. Burada bu meseleleri okurken sahabedeki o fevkalade hassasiyeti de göz önüne almak lazım. Yoksa zihin karışabilir.
Onun için Üstad "Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a ait en küçük bir hareketi, bir sîreti, bir hali ihmal etmemişler. Ve etmediklerini ve kaydettiklerini, kütüb-ü ehadîsiye şehadet ediyor(Mektubat s: 113 ) diyor.
Yorum yapmak için giriş yapın.
0 Yorumlar