

Ders: 14. Şua, s: 500
İzah: Prof. Dr. Şener Dilek
İzah edilen kısım; "Bizler imkân dairesinde bütün kuvvetimizle Lem'a-i İhlâs'ın düsturlarını ve hakikî ihlâsın sırrını mabeynimizde ve birbirimize karşı istimal etmek, vücub derecesine gelmiş."(Şualar, s: 500 v.d.)
*Hizmet ihlâs ile daimdir, ihlâs ile kâimdir. Hayatdar ve semeredar hizmetin cadde-i fıtrisi, yolu, yordamı, esası hulusiyettir, safvet ve samimiyettir.
*"Hakikî ihlâsın sırrını"(Şualar, s: 500) İhlâs hakikatının sırrı uhuvvettir. Daha açık ifade edersek; ihlâs risalesi ile uhuvvet risalesini yaşamak bize vaciptir.
*Ümmetin ekseri imtihanı korkudan olmuş. Onun için ayet-i kerimede ilk imtihan unsuru olarak korku zikredilmiş; "Andolsun, biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele." (2/155)
*Eleklerden geçiyoruz. Hadisat bizim sadakatimizi, sebatımızı, hamiyetimizi, gayretimizi, saffet ve samimiyetimizi ne yapıyor? Ölçüyor.
*Hakikattar bir nur talebesi 'küsmeye' küsecek. Hizmetimizde küsmek yok.
*Kendini uhuvvete, muhabbete mahkûm bilmek, mecbur bilmek.
*Üstad talebelerine demiş ki; Birbirinize bigayr-i hakkın seksen sopa da vursanız, yine buradaki netice-i azime için burayı bırakmamak lazım."
Not: Üstaddan bu hatırayı nakleden merhum Sungur ağabeydir, biz de kendinden bu hatırayı bizzat dinlemiştik.(Salih Okur)
* Bir zaman Anadolu'da bir beldeye uğramıştık. Bir ders yapıp geçecektik. Orada iki kardeşin nazlanmasından dolayı cemaat iki ayrı dershaneye ayrılmıştı. Birisi ekseriyette diğeri ekaliyyette..Biz çağrıldığımız yerde dersimizi yaptık. Çıkarken, o dershaneyle ilgilenen arkadaş diğer arkadaşı şikâyet etmek istedi. Baktım hissiyat ta hükmediyor. Önünü almasam çok şey konuşacak. Dedim ki; "ne diyorsun yani? Şimdi bu ağabeyimizi tutup, sırtına bir tekme vurup, Risale-i Nur'un dairesinden fırlatıp feza-yı namütenahiye mi atalım? Ne yapalım? Cehenneme mi paketleyelim? Senin vicdanın bunu kabul eder mi?" "Yok, Estağfurullah" dedi. "Bak" dedim, " ben senin yerinde olsam şöyle yapardım; o kardeşimiz senin soru kâğıdın, senin imtihan kâğıdın. Allah onun ile seni imtihan ediyor. Talebe soru kâğıdını yırtamaz, yakamaz, çöpe atamaz. Ben senin yerinde olsam o soru kâğıdına uslu uslu güzel şeyler yazarım. Şimdi onu attık diyelim, senin imtihanın bitti mi, sen o dersten geçmedin. Bir soru kâğıdı gider, bir başka soru kâğıdı gelir. Taş gider, yerine kaya gelir. Bu sefer kader-i ilahi daha dehşetli bir soruyla senin nefesini keser." Sahiden de o kardeş bu ikazdan sonra hatasını anladı. Soru kâğıdına güzel şeyler yazdı, o kardeşiyle arasını düzeltti.
*Bakın bazen, Cenab-ı Hak bir hadiseyle bir aileyi imtihan eder, bir aşireti imtihan eder, bir ümmeti imtihan eder.
Yorum yapmak için giriş yapın.
0 Yorumlar