Hatıralarla

HATIRALAR VE ÖLÇÜLER-44

"BEN YİNE HAKKIMI HELAL EDERİM"

Muhterem İsmail Yazıcı Bey, 08.10.2007'de bir sohbetimizde, merhum Dr. Sadullah Nutku'nun muazzam bir sözünü naklettiler ki, Haliliye meşrebinden doyasıya içmeyen birisinin anlamakta zorlanacağı bir sözdür; "Bir gün, rahmetli Sadullah ağabeyin olduğu bir derste, bir kardeş Sadullah ağabeyden helallik istedi. Onun üzerine Sadullah ağabey bize dönerek; " Bir kardeşimizin ben de bir hakkı olsa, o hakkı almakla da cehennemden kurtulacağımı ve cennete gideceğimi bilsem, ben yine o kardeşimden o hakkı talep etmem, hakkımı helal ederim" demişti.

ÜSTADIN İŞARAT-ÜL İ'CAZ DERSLERİ

Abdullah Tekin Hocaefendi, 30.05.2007 tarihinde anlattı; "1956 senesiydi herhalde, Üstadı ziyaret için Isparta'ya gittiğimizde, Rüşdü Çakın ağabeyin dükkânına vardık. O, boyacılık yapıyordu. Geniş dükkânı vardı. Anlattı, anlattı, anlattı..

Doyamadım, "Ah Rüşdü ağabey anlatsa da, ben hep onun yanında kalsam" diyordum. Bir zamanlar sabah namazından sonra İşarat-ül İ'caz'ı Arapçasından üstad ders veriyormuş. "Tam öğle namazına kadar ders devam ederdi" dedi. "Bizim göz damarlarımız şimdi kurudu. O yaş nerden gelirdi bilemezdik. Bardaklar dolardı, öyle tesir ederdi, taşlara tesir ederdi" demişti.

ZÜBEYİR AĞABEY VE TEVAZUSU

Nazilli'de mukim Berber Hüseyin ağabey anlatıyor; "1963 veya 64'ün ortası, ben Nazilli medrese-i nuriyesinde vakıf olarak kalıyordum. Oraya Zübeyir ağabey geldi. "Bu ağabeyimiz burada kalacak" dendi. Getiren de Ahmed Feyzi ağabeyin kardeşi, Mehmed Emin Kul ağabey..

Baktım, Zübeyir ağabeyin alüminyumdan bir tenceresi var. Ona bir haftalık pilav lapası yapıyor. Ufak bir düveni var, ona birkaç kaşık katıyor, yağ ile pişirip yiyor. "Ağabey başka bir şey yemiyor musun, ben sana bir şeyler hazırlayayım" dedim. " Yo yo kardeşim, ben başka bir şey yemem" dedi.

Şaşırıp kaldı ben,hâliyle..

..Sabahleyin kalkarız, ben ezan okurum. Sünneti kıldıktan sonra, bana dönerek;

-Geç bakalım, imamlık yap" dedi.

-Aman ağabey, sen Bediüzzaman'a hizmet etmişsin. Ben sana nasıl imamlık yaparım dedim.

-Yok yok kardeşim, geç, ne demek? dedi. İmamlığa beni geçirdi.

..Bütün kabahatleri, suçları üzerine alır, kimseye suç vermez. "Kimse de suç yok, maşallah mükemmel insanımız" derdi. "Ağabey neden öyle söylüyorsun, baksana insanlara" deyince, "Kardeşim haliyle, yetiştirmezsen yetişmez" derdi. Bambaşka bir adam. Onun gibi bir insan görmedim.

ZÜBEYİR AĞABEYİN İSTİĞNASINA BİR ÖRNEK

Berber Hüseyin ağabey anlatıyor; "Zübeyir ağabeyi Pamukören'e davet etmişlerdi. İstasyon meydanına geldik. Dolmuş oradan kalkıyordu. Bana dedi ki; "Hüseyin kardeş, al şu elli kuruşu, yarım kilo bisküvi al, gel "

Aldım geldim. Dolmuşa bindik. Bir avuç bana verdi, "ye" dedi. Kendi de yemeye başladı. "aman kardeşim, bizim köylüler misafirperverdir. Hemen yemek korlar, oturma. Biz akşam namazını kılacağız. Hemen varır varmaz, akşam namazı olur" dedi.

Vardık, orda Teyp Tahir ağabey, rahmetli Köteli Mehmed abi bizden evvel gelmişler. Orda bekleyip durular.

Biz de hemen Akşam namazını kıldık "Aman yemeye buyurun" dediler. Zübeyir ağabey; "Hayır, olmaz. Biz yedik de geldik" dedi. "Bir daha yeyin" dediler. "Olmaz, bizim karnımız doydu" dedi. Yalan değil, bisküviyi yedik yani..

AHMED FEYZİ AĞABEY

Yine, Berber Hüseyin ağabey anlatıyor: 1956 yılları..18 yaşındayım. Bir gün "Ahmed Feyzi ağabey gelecek" dediler. "Ahmed Feyzi ağabey şöyle adam, böyle adam" diye överek bahsediyorlar.

Benim de görmek canım istiyor tabii..Merak ediyorum..cemaatle birlikte Koca Camide namaz kıldık. O zamanlar zor zamanlar. Namazdan sonra ikişer kişi kapıdan çıkıyor, onlar yüz metre ilerledikten sonra, iki kişi daha aynı yöne doğru çıkıyor.

Sonunda baktım camide sadece yaşlı bir adamla ben kalmışım. Onun yanına doğru vardım. "Ya amca" dedim "Ahmed Feyzi ağabey gelecekti, ben de merak ediyordum. Ama herkes gitti, ben yalnız kaldım. Sohbetin olacağ yeri de bilmiyorum."

 Güldü- Allah rahmet eylesin- "Ahmed Feyzi diye, biz acize diyorlar evlat" dedi.

 Ellerine kapandım. Baktım parmakları kesik. "N'oldu Ahmed Feyzi ağabey parmaklarınız?" dedim. Filistin'de İngilizlerle harp ederken, Şarapnel parçası gelmiş. İngilizler yaralı, baygın olduğu halde eseri almışlar. İngiltere'de iki buçuk sene esarette kalmış. Yedek subaymış kendisi..

Orada 2.5 sene esaretten sonra memlekete dönüyor, Bediüzzaman'ın hizmetini tanıyor. Ve ömrü boyunca İslamiyet'e, dine hizmet ediyor."

0 Yorumlar

Yorum yapın

Yorum yapmak için giriş yapın.