Hatıralarla

HATIRALAR VE ÖLÇÜLER-5

BEDİÜZZAMAN ZARARLI DEĞİLDİR

Üstad Bediüzzaman'ın talebelerinden M. Sungur'dan naklen Abdülvahid Mutkan bey anlatıyor: "Sungur Ağabey askere gidiyor. Altı aylık eğitimden sonra kurası Samsun'a çıkıyor. Samsun'da bulunduğu sıralarda Üstadımız Samsun Ağır ceza reisi İsmail Hakkı Çırağankaya'nın hasta olduğunu öğrenince ona selam gönderiyor. Hastalığının inşaallah keffaretüzzunub olduğunu ve olacağını söylüyor Hasta yatağından doğrulan reis çok memnun oluyor. Gözleri yaşararak 'Hakikaten affetti mi?' diye soruyor.

Üstadla olan hatıralarını naklediyor, Sultanahmed'de Üstadımızdan nahivden bir bölüm olan Elfiye'yi okumuş ve ders almışlar. 'Ben bilirim Seydayı, maşayı sallasa her şeyi temelinden sarsar, fakat devlet aleyhinde bir niyeti menfi bir gayesi yoktur' diyor.

 Sungur Abi muhakeme edildiği sıralarda Adliye Vekilinin devamlı savcıya telefon ederek Malatya'daki gibi bir hadise çıkarmak ve Said Nursi'yi tevkif edin diyerek milletin huzurunu bozmak istediğini, savcının da reise baskı yaptığını anlatmış!(Abdülvahid Mutkan beyin notlarından)

HZ ALİ-HZ MUAVİYE MESELESİ

Sungur ağabey anlatıyor: 'Hz. Ali (r.a) ile Hz. Muaviye (r.a) arasındaki geçen bahisler okunurken ben içimden Hz. Ali (r.a) efendimize karşı şiddetli bir tarafgirlik ve diğerlerine karşı kalben bir soğukluk hali geldiği sırada Üstadımız birden benim böğrüme doğru şiddetli bir şekilde dürtmeye başladı ve dedi ki: 'Onlar bütün bütün haksız değiller. Hudutlar genişlemiş, ihtiyaçlar çoğalmış. Kumandanlara eski verilenler kafi değil tarzında' ifade ederek ikazda bulunmuşlar.(Abdülvahid Mutkan beyin notlarından)

ESKİ SAİD'DİN ÜÇ HUYU

Molla Hamid'den naklen A.Mutkan bey anlatıyor: Hz. Üstad: 'Eski Said'in üç şeyinden memnunum; yalan konuşmazdı, gıybet etmezdi, nazardan sakınırdı' demişti.(Abdülvahid Mutkan beyin notlarından)

 ABDÜLMECİD ÜNLUKUL VE NUR TERCEMELERİ

Abdülmecid efendi Bediüzzaman hazretlerinin kardeşi ve aynı zamanda onun yanında yetişmiş bir talebesidir. Bediüzzaman onun için 'Şu anda ne Türkiye'de, ne Mısır'da onun gibi alim yoktur' demiştir. İşarat-ül İ'caz ve Mesnevi-yi Nuriye adlı eserlerinin tercümesini de Abdülmecid Efendi yapmıştır.

1967'de dâr-ı bekaya göç eden bu muhterem âlimimize 'Allah rahmet etsin' diyerek, onunla alakalı bir hatırayı naklediyoruz. A.Mutkan bey anlatıyor: '31.1 1994'te Üstadın talebesi Hüsnü Bayram ağabey, Fatih'te bir sohbetimizde, merhum ve ve muazzez üstadımızın kardeşi Abdülmecid efendi merhumun, Üstad'ı Isparta'da ziyaretini anlattı. Kardeşinin Isparta'ya gelişinde üstadımız bayram yapmış. Bütün ağabeyleri çağırıp odasının kapısını açmış. Hep birlikte oturup sohbet ederken, 40 senedir görüşmedikleri için üstadımız çok sevinçli bir vaziyette imiş. Bir ara Abdülmecid Efendi: 'Ben şimdiye kadar yazılmış İslami eserlerden okumadığım kitap yoktur, kalmamıştır.' diyebilirim. İmani ,İslami hakikatları,akli, mantıki delillerle Seyda gibi izah eden yoktur. Seyda'nın beş sayfada anlattığı ve izah ve isbat ettiği bir meseleyi akli ve mantıki delillerle izah eden bir kitap yoktur' dedi.

Üstadımız Abdülmecid efendiye hitaben: 'senin tekasülünü telafi için sana iki vazife vereceğim. Mesnevi-yi Arabi ile İşarat-ül İ'caz'ı tercüme et.' O ise; 'Ben bundan affımı isterim' dedi. Fakat daha sonra, üstadımız yanından ayrılıp bizler beraber kalınca 'Madem üstad bana vazife verdi. Ben bunu yapacağım' dedi. Böylece bu iki eser tercüme edilmiş oldu ve neşredildi.(Abdülvahid Mutkan beyin notlarından)

VAHŞİ ŞABAN AĞABEY'DEN

Vahşi Şaban ağabey halen Isparta'da ikamet eden çok tatlı ve esprili bir zattır. 'Sizi ziyarete geldik diyenlere ilk mukabelesi 'kardeşim ben türbe miyim' olur. Ona Vahşi ismini latife olarak Bediüzzaman takmıştır. Yoksa öyle vahşiliği falan yok, sevimliliği, güler yüzü çoktur.

Bir hatıra da ondan nakledelim. A.Mutkan beyin kendisinden dinlediği bir hatıra: 'Ankara davasında 12 kişiyi tevkif etmişlerdi.(1958) Üstadımızın yanındaki hizmetkârları ve onun hizmetini bilenler hepsi hapiste olduğu için ben, büyük ruhlu Küçük Ali Ağabey ile birlikte hizmete çalışıyorduk. Fakat Üstadımıza çok sıkıntı verdiğimizi sonra anladık. Üstadımızı 19 defa zehirledikleri için bize tedbir dersleri vermeye mecbur olmuştu. Mesela: Üstadımızı 19 defa zehirledikleri için bize tedbir dersleri vermeye mecbur olmuştu.

Mesela: Yoğurt alırken mandıracının verdiğini değil bizim kendi istediğimiz kaseyi almamız lazımmış. Fırında da öyle yapmamız gerekirmiş. Bunların hepsini hep yeniden Üstadımız bana da öğretti. Üstadı çok yorduk, rahatsız ettik. Üstad bana 'yemek pişirmesini bilir misin ?' diye sordu. Bilirim efendim' dedim. Hâlbuki Üstadın ne yediğini, yemeğinin nasıl pişirildiğini bilmiyordum. Üstad; 'Burada pişireceksin' dedi. Ben ' Yağ bu kadar yeter mi?' diye sordum. Üstadımız başıyla evradını okurken başıyla işaret etti. Ben tuzu da sorunca Üstad hiddetle 'Sen beni meşgul ediyorsun' diye beni kovdu.

Ben Mahmut' a gittim. 'Üstad beni kovdu' dedim. O dedi ki: 'Bir şey olmaz, sen içeri gir, üç parmak şehriyeyi sefer tasındaki suya koy, iki parmağınla tuz al onu da ilave et. Bir çay kaşığı tereyağı bırak, kaynayıp pişince ocaktan indir, bir yumurta içine kır, Üstad ona iki kaşık yoğurt koyar, yer.' Ben korka korka içeriye girdim. Öyle yaptım, Üstad onu üç öğün ekmek doğrayarak yedi. Ertesi gün artanı Küçük Ali Ağabey ile bana verdi, 'Tabağımı da yemeyin' diye bize iltifat etti. Kalanını ikimiz beraberce yedik.'(Abdülvahid Mutkan beyin notlarından)

 

 

 

 

 

 

 

 

0 Yorumlar

Yorum yapın

Yorum yapmak için giriş yapın.