





"KORKMA, TİTRE"
Merhum Mustafa Sungur abi, Zübeyr ağabeyden naklediyor. Üstadımız bir gün Zübeyr ağabeye diyor ki: "İnsanlar zamanla değişiyor, korkmak lazım." Zübeyr ağabey de "Evet Üstadım, ben de korkuyorum deyince üstadımız: "Evet sen de titre ve kork" diyor.(Abdülvahit Mutkan beyin notlarından)
İLİM TALEBESİNİN KIYMETİ
Mustafa Sungur anlatıyor: "1954 senesinde Zübeyr ve Ceylan Üstadımızla beraber olduğu halde Üstad at üstünde olarak Barla'da tarlalardan göle müteveccihen gidiyorduk. Aziz üstadımız Cenab-ı Hakk'a hamd etmeye başladı; "Zahmet çekmediğim halde, Cenab-ı Hakk üç evlat..."
Üstadımız "Benden sonra Ceylan ve Zübeyr şehid olacaklar" buyurdu. Ben dedim: "Üstadım, ben de şehid olayım." Üstadımız: "talebe-i ulum olarak ölmek, o da şehidlik gibidir" dediler.(Abdülvahit Mutkan beyin notlarından)
HARAMA BAKMAMA
Sungur Ağabeyden naklen: "Üstadımızın vefatından iki sene kadar geçtiği bir sırada(1962) Üstadın kardeşi Abdülmecid Efendi ile görüştüğümüzde, Üstadın şöyle dediğini kendisine naklettim: "On sene İstanbul'da kaldım, hiçbir kadına bakmadım. Çünkü âlem-i misal bana açılmıştı."
Rahmetli Abdülmecid ağabey de bana şöyle demişti: "Bir hatıra da ben sana anlatayım: Ben Van'da bir gün Seyda'ya(Bediüzzaman) dedim ki: "Seyda ben sizden 10 yaş küçük olduğum halde evlenmeden duramadım. Siz de ise evlenme meyline dair en ufak bir kıpırdanma görünmüyor. Yoksa sizin şehvetiniz yok mu?"
Bu sözüm üzerine Üstad bana: (mealen) "Abdülmecid, dedi "Ben şimdi istesem yirmi kadınla da evlenebilirim. Fakat kalbimde ve kafamdaki dava ve Kur'an hizmeti beni yatağımda bile o gibi şeyleri düşündürmüyor. çünkü mahfuzum.".(Abdülvahit Mutkan beyin notlarından)
URFALI KAMİL EFENDİ VE BEDİÜZZAMAN'IN TEVAZUU
Abdülvahit Mutkan beyin Üstad Bediüzzaman'ın yakın talebelerinden merhum Refet Barutçu(1886-1975) ağabeyden dinlediği şu hatıra, Bediüzzaman hazretlerinin tevazuuna ve kişilere uygun konuşmasına güzel bir misal: "Eski dersiamlardan Mahmud Kâmil bey Beyazıt camiinde öğle vaktinde bir saat vaaz verir, Beyazıt camii ağzına kadar dolardı. Gençlik mahkemesi münasebeti ile İstanbul'a gelen üstadımızı Mahmud Kamil bey ile Akşehir palas otelinde ziyarete gittik. Üstadın oturduğu odaya kontrplak döşenmiş, içeriye ayakkabılar çıkarılarak giriliyor. Avukatlık da yapan Mahmud Kamil bey boylu, poslu çok heybetli bir zat. Odaya girdikleri zaman Üstad,"Kamil beye kürsü getirin" diyerek sandalye getirtip, karyolanın karşısına, sandalyeye oturttu. Odadaki diğer misafirler yerde diz çökerek oturdular.
Mahmud Kamil bey kendini tanıttı, avukatlık yaptığını anlattı. Ayrıca bir eski hatıraya temasla,"Ben Urfa'da tahsilime devam ederken, siz Van'da ders okutuyordunuz. Ben sizden ilm-i meani ve Beyan dersi almak için Van'a gelmeye hazırlandım, fakat nasip olmadı" deyince Üstad: "Ben bu kardaşıma ders verecek iktidarda değilim" deyince, o heybetli, uzun boylu zat kendini sandalyeden yere atıp, diz çöktü ve üstadımızın yine ellerinden öptü. Üstad devamla: "Fakat Kur'an'ın bu asrın fehmine bir dersi olan Risale-i Nur hepimize ders veriyor" dedi. Bir üniversiteli nur talebesine Gençlik Rehberindeki Hüve nüktesini okuttu. Bazı yerleri de izah etti. Bu dersi dinleyen Kamil bey heyecanlanarak benim dizime dokundu ve: "İşte âlim bu eserin sahibine derler, bize âlim demezler" dedi.
Yorum yapmak için giriş yapın.
0 Yorumlar