

İNSANİYET BUNA DENİR
"Biz muhabbet fedaisiyiz' der asra ışık tutan, haliliyet meşrebi temsilcisi sultan. Bu nedir, nasıl olunur? Müşahhas bir kahramanlığı naklederek, bu sözün içinin nasıl doldurulduğunu anlatmak istiyorum.
Çantacı Necmi ağabey namıyla maruf muhterem Necmi İlgen bey anlatıyor. Bir ehl-i hizmet kardeşimiz bir otobüse biniyor. Yanında oturduğu kimseyle tanışıyor, onu ürkütmeden, sevdirerek dini, imani meselelerden tebliğde bulunuyor. Tabii ihlaslı bir ses birden bütün arabayı cezbesiyle kendisine tevcih ettiriyor. Arabadakiler vecd içinde kendisini dinlerken gençten iki kişi bu konuşmadan rahatsız oluyor. Kendisine susmasını ihtar ediyorlar. Arabadakiler ise 'konuş, konuş evladım' diyerek onu teşvik ediyorlar. Bunu gururlarına yediremeyen gençler ise; 'Birader sen laftan anlamaz mısın? Konuşacaksan arabadan in de, bir de bizle konuş, bize anlat' diyerek zorla arabadan indiriyorlar. Demin onu teşvik eden kimselerden ise çıt çıkmıyor.
Gerisini Necmi ağabeyin dilinden nakledeyim; 'İnmiş, buna bir dayak atmışlar. Ağzını, burnunu kırmışlar. Suratını yarmışlar, kan revan içinde bırakmışlar. Bir tanesi kaçmış, diğeri kan mı tuttu nedense kaçamamış. Dayak yiyen o arkadaş ona demiş ki; 'Kardeş, bak beni çok kötü bir duruma getirdiniz.Ne olur, bari bir taksi çağır, parasını ben vereceğim. Beni hastaneye kadar atıver. Ben senden şikayetçi değilim. Sana hakkımı da helal ediyorum. Söz veriyorum, senden şikayetçi olmayacağım.'
Genç oradan bir taksi çağırıyor, hastaneye götürüyor. Hastanede soruyorlar tabii; 'Ne oldu böyle?'falan. Diyor ki; 'Kaza geçirdim. Bu kardeş, sağ olsun bana yardımcı oldu, beni hastaneye kadar getirdi.' Tedavi ediyorlar, yaralarını sarıyorlar. Bu da başında bekliyor.
O hastanelik olan kardeşimiz onun elinden tutmuş ve demiş ki; 'Kardeş ne olur, bizim eve kadar beraber gideceğiz. Bir yemeğimi yiyeceksin. Sen benim kardeşimsin. Ben sana bütün hakkımı helal ediyorum.'
O çocuk da korkmamış, tamam demiş ve beraber kardeşimizin kaldığı hizmet evine varmışlar. Kardeşler kapıyı açınca telaşla 'Ne oldu' deyince demiş ki; 'Kaza geçirdim. Sağ olsun bu kardeşimiz beni hastaneye kadar götürdü. Bana yardımcı oldu.' deyince onlar da hürmetle 'Hoş geldin kardeş, sağ ol birader' filan diyerek sevgilerini göstermişler. Beraber yemek yemişler, çay içmişler, kitaplardan okumuşlar.
Bu insaniyet karşısında mum gibi eriyen çocuk sonunda büyük bir nedametle şöyle demiş; 'Arkadaşlar ben hepinizden özür diliyorum. Ben çok canavar bir insanmışım. Bu arkadaşınızı bu hale ben getirdim. Ama sizin gösterdiğiniz bu insanlığın karşısında ben ezildim, utandım. Ne olur beni affedin, beni de kardeşliğinize kabul edin.
' MAHİR İZ VE MEHMED KIRKINCI HOCAEFENDİ
24.10.2003'te bir sorum münasebetiyle Mehmed Kırkıncı Hocaefendi Cumhuriyet dönemi irfan semamızın güneşlerinden merhum Mahir İz beyefendi(1894-1973) ile alakalı şu ilginç hatırasını nakletti; 'Mahir İz buraya geldi, bizle oturup kalktı. Çok hoş sohbet ettik. Türkeş'in partisinden onu buradan mebus adayı olarak koymuşlardı. Bir ara dedi ki; 'Nur talebeleri çok iyi de, siyasete bigâne kalmaları doğru değil.' Ben de ona cevap vermek için izin istedim, ama başlıyorum, devamlı sözü ağzımdan alıyor. En sonunda dedim ki; 'Beyefendi bana beş dakika müsaade eder misin?' Konuşmaya başladım, yine müdahale edince, 'Yoo' dedim 'Haddini bil artık, beş dakika müsaade edeceksin.' Sustu..Beş dakika oldu, yarım saat, tek kelime konuşamadı, ilzam oldu..
ÜSTADIN NECİP FAZIL'A YARDIMI
Kırkıncı hocamız sohbetimizde Üstadın herkesi kucaklamasına meseleyi getirerek şöyle dedi; 'Üstadın hali tabii başka..Necip Fazıl hapse girmiş. Üstad demiş; 'Necip Fazıl hapse girmiş. Ona para gönderelim.' Necip Fazıl bunu hasta yatağında Vehbi Vakkasoğluna hayretle anlatarak; 'Yataktan kalkarsam ilk işim Üstadla alakalı bir şey yazmak' demiş, ama ömrü vefa etmedi."
Yorum yapmak için giriş yapın.
0 Yorumlar