Şüpheler Etrafında
KurÂ’anÂ’daki kaderle alakalı ayetlerde bir çelişki var mı?
Kaderle alakalı yaptığımız giriş yazılarından sonra artık soruları cevaplamaya başlayabiliriz. Bu arada şüpheler etrafında bölümümüz açıldıktan sonra bize kaderle alakalı değişik sorular gelmeye başladı. Burada hemen şunu ifade edelim ki bize ulaşan sorularınızın hepsini bir plan ve proğram dahilinde cevaplayacağız. O yüzden sorularımız neden cevaplanmıyor demeyin. Şimdi önemine binaen sıraladığımız soruların cevaplarını vermeye başlıyoruz. İlk soru şu: Kurandaki kaderle alakalı ayetlerde bir çelişki olduğu gözleniyor. Hakikaten öyle mi? Kuranda kader kavramı sadece insanla değil, mikro alemdeki zerrelerden mikroskobik alemlere kadar bütün bir kainatla ilgilidir. Yani sebep ve sonuç çizgisi içinde varlık sahasına çıktığına şahit olduğumuz her bir mevcut, bir ilahî program (kader) içinde meydana getirilmektedir. İçinde kader kelimesinin geçtiği ayetler dikkatle incelendiğinde bu husus açık bir şekilde görülür. (Bkz., Kamer, 54/49; Rad, 13/8; Yunus, 10/44; Neml, 27/75) Kuran, insanla alakalı kader konusunu ele alırken meseleyi bazen Allahın iradesine bakan yönüyle ele alır bazen de insanların iradesine bakan yönüyle ele alır. Olaya bir bütünlük içinde bakılmazsa, iki ayrı açıdan dikkatlere arz edilen bu ayetlerin birbiriyle çeliştiği zannedilebilir. Fakat durum böyle değildir. Şimdi bu ayetleri sırasıyla ele alalım. a. İnsanın fiil ve hareketlerinde hür olduğunu belirten ayetler: Şüphesiz biz ona doğru yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör. (İnsan, 76/3) De ki, (size gelen) gerçek/hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin. (Kehf, 18/29). Her kim iyi bir iş yaparsa lehine; her kim de kötülük yaparsa aleyhinedir. Rabbin kullara asla zulmedici değildir. (Fussilet, 41/46) Her nefis kazandığı karşılığında rehindir. (Kazancına bağlı olarak tutulur.) (Müddessir, 74/39) De ki: Ey insanlar, Rabbinizden hak olan (Kuran) gelmiştir; her kim ona uyarsa kendi için uymuş olur. Her kim de (ondan ayrılır) dalâlete düşerse, yine kendisine olur. (Yunus, 10/108) Bir kısmını misal olarak aldığımız bu ayet-i kerimeler gösteriyor ki, insan fiil ve hareketlerinde hürdür. Bu sebeple de o, fiil ve hareketlerinden sorumludur. b. İlahî İradenin esas olduğunu bildiren ayetler: Allah dilemeyince siz dileyemezsiniz. (İnsan, 76/30) Allah dileseydi, onu yapamazlardı. (Enam, 6/37) Allah dilemeyince iman edecek değillerdi. (Enam, 6/111) Şimdi bu ayetlerin birincisinde insanın hür bir varlık olduğu, ikincisinde ise, İlahî iradenin esas ve belirleyici olduğu vurgulanmaktadır. Bu iki grup ayet arasında telifi mümkün olmayan bir zorluk söz konusu değildir. Bu sebeple diyebiliriz ki, ilahî irade esas olmak üzere, insan dilediğini yapabilen bir varlıktır. Bu şu demektir: İnsanın olmasını istediği maddî veya manevî herhangi bir şeyin varlık sahasına çıkması tabir caiz ise- ilahî iradenin vizesine bağlıdır. Yani işin başında kulun herhangi bir şeyi dilemesine bir mani yoktur, ancak dilediği şeyin olması ilahî iradeye ve kudrete bağlıdır. Kulun dilediğini Allah da dileyip onay vermedikçe onun dilemesi bir şeyin meydana gelmesine yetmez, dilemesi bir şey ifade etmez. Diğer bir ifadeyle, kulun dilemesi murad-ı ilahinin izin ve kabulüne mazhar olmadıkça bir şey meydana gelmez; olan her şey Onun izni ve iradesi dahilinde olur, Onun iradesine rağmen bir şey olmaz. İkinci grup ayetler bize aynı zamanda şunu da hatırlatır: Cenab-ı Hakk, insanın dilediklerini, aynen dileyip yaratmağa mecbur değildir. Allah (cc), meselenin her iki yanını, yani hem ilahî iradeye bakan hem de kulun iradesine bakan yönüyle birlikte dikkatlerimize sunduğu bir ayetinde şöyle buyurur: O (Kuran şuur sahibi) alemler için (halis) bir öğütten başkası değildir. (Bilhassa o) içinizden müstakim olmayı isteyenler için bir öğüttür. (Ama şunu da bilmiş olun ki,) alemlerin rabbi olan Allah dilemedikçe siz bir şey dileyemezsiniz. (Sizin dilemenizle bir iş tamam olmaz.) (Tekvir, 81/27-29) Bu konuyu önümüzdeki hafta işlemeye devam edeceğiz.
Yorum yapın
Yorum yapmak için giriş yapın.
0 Yorumlar