

Bu bağlantı, doğrudan İran üzerinden değil Lübnan üzerinden kurulmuştur. Elbette başka bağlantı noktaları da bulunabilir. İran sinsi bir şekilde Hamas’a sızmıştır. Bu bağlantının hikâyesini bize Mercu’z zuhur sürgünleri arasında yer alan Bessam Nihad Cerrar anlatmaktadır. Daha önce Hamas kadrosu arasında yer alan Cerrar, bilahare bağımsız bir İslami çizgiyi benimsemiş ve kendi başına yürümüştür. Kemal Hatip, Raid Salah gibi ulema çizgisiyle birlikte bilahare Hamas’ın değişen çizgisine mesafeli kalmıştır.
Bessam Nihad Cerrar, Lübnan ile İsrail arasındaki ara bölgede kalan Hamas’ın entelektüel zümresi ve kadrosuna Devrim Muhafızlarının sızdığını ve kanca attıklarını anlatır. Bessam Nihad Cerrar’ın hatırladığı kadarıyla sürgündekilerle içli dışlı olmaya çalışan İran Devrim Muhafızları unsurları yardım babından yanlarına sokulur ve onları İran devrimine angaje eder. Böylece ilk köprü kurulur ve sonrasında ilişkiler gelişir ve çeşitlenir. İsmail Heniye ve Mahmut Zahar gibi önde gelen isimler bilahare İran ile yol arkadaşlığı yapmaya başlarlar (https://www.youtube.com/watch?v=rXA73dNa3RY ).
İran’ın en büyük taktiklerinden birisi yalnız kalan veya mağdur olan kimselere el atarak, kanca atarak, uzanarak onları saflarına katmaktır. Sinsi ve kaypak İran Devriminin 45 yıllık tarihi buna tanıktır.
Bessam Nihad Cerrar İran’dan para alan bazı sürgünlerin Filistin bayrağıyla birlikte İran bayrağını dalgalandırdıklarını gördüğüne tanıklık ediyor. Bu da sonra adet olmuş ve Gazze caddelerinde Kasım Süleymani posterlerinin ‘şehit’ ibare ve ifadesiyle direklere asılmasına kadar varmıştır. Bunun başlangıç noktası Mercu’z zuhur hadisesidir. Anlaşılan İran, ajanları vasıtasıyla Mercu’z Zuhur bölgesinde Hamas’ın zihin ve gönül tarlasını önceden sürmüş. Şimdi meyvesini devşiriyor.
Entelektüel tasfiye
Mercu'z Zuhur sürgünü Filistin tarihinin çok bilinmeyen ya da unutulan safhalarından birisidir. Sürgünlerin arasında şehit Abdulaziz Rantisi ve yine şehit İsmail Heniye gibi önde gelen isimler ve simalar vardır. 1967 yılından bugüne kadar yüz binlerle ifade edilen Filistinliyi tutuklayan İsrail, ara ara sürgün metodunu da uygulamıştır. 1992 yılına gelince farklı bir yöntem izler; hükümetin başında İzak Rabin vardır. Aralık ayının ortasında evlerinden tek tek toplanan 415 Filistinli Gazze Hapishanesi’nde ve Ensar Kampı’nda tutulur. Daha sonra otobüslerle Lübnan’ın güneyinde yer alan “Mercu’z-Zuhur” denen bölgeye götürülerek bırakılır. Başlarının çaresine bakmaları istenir ve dönmelerine izin verilmez. Amaç, Filistin’in en önemli entelektüel kadrolarının tasfiyesidir. Henüz toplu öldürmeyi göze alamayan işgalci yönetim, bu sayede, Filistin’in en değerli kadrolarının, başka ülkelere sığınarak uzaklaşmalarını sağlamayı hedeflemektedir.
Mercu’z-Zuhur sürgünleri, hayatlarını idame etmek zorunda oldukları bu bölgede pek çok şeyle mücadele ederler. Karın dışında su kaynakları yoktur, kış soğuğuna dayanıksız çadırları vardır ve haşeratla doludur etrafları. Sıkıntılar yalnızca bunlar değildir, etraflarında mayınlar bulunmakta ve bu yüzden yaralananlar olmaktadır. Bu nedenle kendi içlerinde bir görev dağılımı yaparlar; doktorlar yaralı ve hastalarla ilgilenecektir, bir kısmı yiyeceklerle, içeceklerle ve temizlikle. Başlarında Abdülaziz Rantisi’nin olduğu bir ekip de basından sorumlu olur. Sürgünlere bazı ülkeler kapılarını açar ama Filistinliler başka bir ülkeye geçmeyeceklerini ve ancak kendi ülkelerine döneceklerinin altını çizerek orada kalırlar. Sebat ederler. Koca bir kışı, koca bir yazı ve sonra bir kışı daha burada geçirirler.
Ara bölgede
İsrail hükümeti, sürgünlerden bazılarının ülkeye geri dönüşüne izin vereceğini açıklar. Teklif alan kişiler, tüm arkadaşlarına kapılar açılmazsa dönmeyeceklerini deklare ederek İsrail’in bölme planlarını bozar. Bu esnada BM olaya müdahale ettiğini göstermek için 799 sayılı bir karar çıkarır. Bu karara göre Güney Lübnan’a sürülen insanlar ülkelerine dönebileceklerdir. Karar alınır ama İsrail’e baskı yapılamaz ve elbette sonuç da alınamaz. Yaşanan sürece, İsrail’in kendi içinden muhalif sesler yükselir. Sonraki yıllarda Gush Salom’u kuracak olan İsrailli barış aktivistleri, İzak Rabin’in başbakanlık ofisinin karşısına kurdukları çadırda 45 gün geçirirler.
Mercu’z-Zuhur (Çiçek Çayırlığı) sürgünleri, 26 Nisan 1993 gecesi “Vatana Doğru Yürüyüş” eylemi gerçekleştirirler. Etraflarında havan topları atılmasına rağmen yaptıkları yürüyüş büyük ses getirir. Ertesi gün Rantisi, sürgünler adına konuşurken, İsrail’le barış görüşmeleri başlatan özerk yönetimin teslimiyetçi ve Amerika’ya bağımlı tavrını şiddetle eleştirir. Bu esnada Filistin’in pek çok yerinde gösteriler yapılmakta, grevlerle İsrail’in de bağımlı olduğu ekonomi ciddi bir şekilde sarsılmaktadır. Filistin halkı, topluca sürgünlerine sahip çıkmaktadır. Mercu’z-Zuhur sürgünleri arasında ve Filistin’de topyekûn bir şekilde saflar sıklaştırılır ve direnç, İsrail’in geri adım atmasına neden olur. Tarih 17 Aralık 1993’ü gösterirken, İsrail yönetimi geri adım atar ve sürgünlerin topluca ülkelerine dönmelerine izin verir ( https://www.haksozhaber.net/415-kahramanin-mercuz-zuhr-surgununun-yildonumu-55297h.htm ).
Yorum yapmak için giriş yapın.
0 Yorumlar