

İslam dünyasının en büyük ilim kültür merkezlerinden biri olan Bağdat, on ikinci yüzyılda pek çok âlim ve sûfî şahsiyete ev sahipliği yapmıştır. Kurdukları tarikatlarla tasavvufun kurumsallaşma dönemine damgasını vuran Bağdatlı sûfî şahsiyetlerin başında Gilanlı Şeyh Abdülkadir gelmektedir. Cami vaazları ve özel sohbetleriyle etrafında kalabalık bir topluluğun oluştuğu Şeyh Abdülkadir, sadece Bağdat’ta değil tüm İslam coğrafyasında Kâdiriyye adıyla yayılacak olan tarikatın kurucusu olarak tanınacaktır.
Tomar-ı Turuk-ı Âliyye’de Abdülkadir Geylanî’nin doğumu, ömrü ve vefatı için terkip edilen şu ibare yer almaktadır. “Muhyiddin Abdülkâdir Geylânî, Aşk ile doğmuş, kemâl ile ömür sürmüş, kemâl-i aşk ile Rabb-i Zülcelâl’e kavuşmuştur.”
Burada Arapça “Aşk” kelimesinin ebced hesabıyla karşılığı Abdülkâdir Geylânî’nin doğum tarihi olan Hicrî 470’e, “Kemal” kelimesi ömrü olan 91 yıla ve “Kemâl-i aşk” ise vefat tarihi olan 561’e denk gelmektedir.(1)
Abdülkâdir Geylânî, ilmî ve kültürel açıdan İslam dünyasının en canlı, en hareketli dönemlerinden birinde yaşamıştır. Bu dönemde Müslümanlar, ilim, sanat, kültür, mimari ve ticaret gibi pek çok alanda oldukça verimli bir devir geçirmişlerdir.(2)
İlk eğitimini doğduğu yer olan İran’ın Gilan bölgesinde alan Abdülkâdir Geylânî, medrese tahsiline dönemin en büyük ilim kültür merkezlerinden Bağdat’ta devam etmiştir. Arapça, İslami ilimler ve edebiyat alanlarında dönemin tanınmış âlimlerinden dersler almıştır. Fıkıh ve akâid alanlarında Mahfûz b. Ahmed el-Kelvâzânî (v. 510/1116), Ebû Sa’d elMübârek el-Muharrimî (v. 513/1119), Ebu’l-Hüseyn Muhammed el-Hanbelî el-Bağdâdî (v. 526/1131), hadis alanında Ebû Galib Muhammed b el-Hasan el-Bakıllânî (v. 500/1106), Ebû Osman İsmail b. Muhammed el-İsfahânî (v. 509/1115), Ebu’lBerekât Talha b. Ahmed el-Âkûlî (v. 520/1126), edebiyat alanında Ebû Zekeriyya Yahya b. Ali et-Tebrîzî (v. 502/1108) onun ders aldığı hocalarının sadece birkaçıdır.(3)
Medrese tahsilinden sonra bir süre Bağdat’ın dışında harabelerde uzlet hayatı yaşayan Abdülkâdir Geylânî, daha sonra Bağdat’ta Hammad ed-Debbâs’ın sohbetlerine katılmış ve bu şekilde tasavvuf alanına ilk adımını atmıştır. Ebû Sa’d el-Muharrimî ise yanında tasavvufî eğitimini tamamladığı ve tarikat hırkası giydiği mürşididir. Kâdiriyye Tarikatı Silsilesi(4)
Hz. Muhammed Mustafa (sav)
Hz. Ali (r.a)
Hz. Hüseyin (r.a)
Zeynelabidin Ali
Muhammed el-Bakır
Cafer es-Sâdık
Musa el-Kâzım
Ali er-Rıza
Ma’rûf Ali el-Kerhî
Serî es-Sakatî
Cüneyd el-Bağdâdî,
Ebûbekir Dülef b. Cafer eş-Şiblî
Abdülvâhid b. Abdülaziz et-Temîmî
Yûsuf et-Tarsûsî
Ali b. Muhammed b. Yusuf el-Kureşî el-Hakkarî
Ebû Sa’d el-Mübârek b. Ali el-Mahzûmî el-Bağdâdî
Muhyiddin Abdülkâdir el-Geylânî
Abdülkadir Geylânî, ilim ve tasavvuf alanlarında elde ettiği bilgi ve tecrübeleri Yusuf Hemedânî’nin de teşvikiyle vaaz meclislerine taşımıştır. 521/1127 yılında Babu’l-Ezc Medresesi’nde başlayan vaazları(5) onun hayatında derin izler bırakacak yeni bir sürecin kapılarını açmıştır. Ebû Sa’d el-Muharrimî’nin kurduğu bu medrese Şeyh Abdülkâdir Geylânî’nin özel sohbetlerine katılanlara yetmeyince genişletilmiştir. Babu’l-Ezc Medresesi’ndeŞeyh Abdülkâdir Geylânî’den sonra çocukları müderrislik ve mürşitlik yapmaya devam etmişlerdir. Burası Kâdiriyye tarikatının Bağdat’ta teşekkül ettiği ilim ve irfan merkezi olarak Moğolların 656/1258 yılındaBağdat’ı yakıp yıkmalarına kadar ayakta kalmıştır.
Şeyh Abdülkâdir Geylânî, Ehl-i Sünnet düşüncesine bağlı bir mutasavvıf olarak sohbet ve irşat faaliyetlerini yürütmüştür. Çağdaşı olan Şeyh Rislan ed-Dimaşkî (v. 550/1155), Adî b. Müsafir el-Hakkarî (v. 557/1161), Abdülkâhir es-Sühreverdî (v. 563/1167), Osman b. Marzûk el-Kureşî (v. 564/1168), Ahmed er-Rifâî (v. 578/1182) gibi mutasavvıflar onun derin ilmî ve tasavvufî birikiminden, etkileyici hitabından ve yüksek ahlak ve maneviyatından saygıyla bahsetmişlerdir.(6)
Tasavvufu Hakka karşı sadâkât, halka karşı güzel ahlak olarak tanımlayan Şeyh Abdülkâdir Geylânî(7) tasavvufî düşüncesini Kur’an ve Sünnet’e bağlılık üzerine bina etmiştir. Abdülkâdir Geylânî’nin, tasavvufun kurumsallaşma döneminde üstlendiği misyon ve söylemlerinden yola çıkarak, onu dinin ve tasavvufun özüne sirayet eden bozuk düşünce ve uygulamaları temizleyen ve halkı bu konuda uyaran bir reform adamı olarak görenler de vardır.(8)
Kâdiriyye tarikatı Şeyh Abdülkadir Geylânî’nin vefatından sonra çocukları ve halifeleri marifetiyle pek çok bölgede hızla yayılmıştır. Bağdat merkez olmak üzere Irak, İran, Suriye, Yemen ve Kuzey Afrika ülkelerine kadar yayılmıştır. Anadolu üzerinden Balkanlara kadar genişlemiş Bosna-Hersek, Kosova, Sırbistan, Makedonya ve Arnavutluk’ta açılan pek çok tekke(9) ile temsil edilmiştir. On dokuzuncu yüzyılın ilk yarısı gibi geç bir dönemde de Kunta Hacı Kişiyev vasıtasıyla Kafkasya’da faaliyet yürütmeye başlamıştır.(10)
Kadiriyye tarikatı, zaman içinde temsil eden Kâdirî şeyhlerinin adıyla çok sayıda kollara ayrılmıştır. Bu kollardan en çok bilinenler ve kurucuları şunlardır: (11)
1-Hikemiyye (Kurucusu Ebû Abdullah Muhammed el-
Hikemî (v. 617/1221))
2-Yâfiiyye (Kurucusu Ebû Muhammed Abdullah b. Es’ad el-Yâfiî (v. 768/1367))
3-Cebertiyye (Kurucusu Şerefüddin Ebu’l-Ma’rûf İsmail el-
Cebertî (v. 806/1403))
4-Eşrefiyye (Kurucusu Eşrefzâde Abdullah Rûmî (v. 889/
1484))
5-Bekkâiyye (Kurucusu Şeyh Ali el-Bekkâ (v. 670/1271))
6-Cüneydiyye (Kurucusu Bahaeddin el-Cüneydî (v. 921/
1515))
7-Rûmiyye (Kurucusu Şeyh İsmail Rûmî (v. 1041/1631))
8-Nablusiyye (Kurucusu Zeynüddin Abdülgani b. İsmail en-Nablusî (v. 1143/1731))
9-Ammâriyye (Kurucusu Ammar Bû Sennâ (v. 1193/1780))
10-Müştâkiyye (Kurucusu Muhammed Mustafa Müştak-ı
Kâdirî (v. 1245/1831))
11-Hâlisiyye (Kurucusu Ziyâüddin Abdurrahman Hâlis et- Tâlebânî el-Kerkükî (v. 1274/1859)
12-Enveriyye (Kurucusu Osman Nureddin Şemsî el-Kâdirî (v. 1311/1893))
Kâdiriyye tarikatının İslam coğrafyasının her tarafında yayılmasını sağlayan üç husustan bahsedilebilir. Bunlardan birincisi tarikatın ortaya çıktığı Bağdat şehrinin, dönemin en büyük ilim kültür merkezlerinden biri olmasıdır. Bu özelliği sebebiyle dünyanın her tarafından pek çok ilim, tasavvuf, sanat ve edebiyat insanı burayı ziyaret etmiş ve farklı alanlardaki gelişmeleri yaşadıkları coğrafyalara taşımışlardır. Bu vesile ile Şeyh Abdülkâdir Geylânî’nin kurduğu Kâdiriyye tarikatı kısa sürede her yerde duyulmuştur.
İkinci husus; yetiştirdiği çok sayıda talebe ve müritlerinin tarikat hırkası giydikten sonra geniş bir coğrafyaya yayılmalarıdır. Başta çocukları olmak üzere yetiştirdiği halifelerinin etkin faaliyetleriyle Şeyh Abdülkâdir Geylânî ilmiyye ve sûfiyye sınıfı mensupları arasında çok saygın bir yer edinirken, Kâdiriyye tarikatı da tasavvufun kurumsallaşma dönemindeki en büyük tasavvufî hareket olarak toplumsal alandaki yerini almıştır.
Üçüncü husus ise, İslam dünyasının büyük bir kısmını harabeye çeviren, İslam kültür ve medeniyetine ait kıymetli eserleri yok eden Moğol istilasıdır. Bu hadise pek çok alanda olduğu gibi tasavvuf alanında da yıkıcı etkileri olmuştur. Bağdat başta olmak üzere çok sayıda büyük ilim kültür merkezinde yaşayan mutasavvıflar öldürülmüş yahut yerlerini terk etmek zorunda bırakılmıştır. Kâdirîliğin merkezi durumundaki Bağdat şehrinin yakılıp yıkılmasından tarikat mensupları da nasibini almış ve katliamdan kurtulan Geylânî ailesi mensupları Bağdat’ı terk ederek daha güvenli olduğuna inandıkları Anadolu’ya göç etmişlerdir. On üçüncü yüzyılın ikinci yarısında Anadolu’nun doğusunda Bitlis, Van ve Hakkâri, güneydoğusunda Siirt ve Diyarbakır ve İç Anadolu’da Kayseri vilayetlerinde kurulan Kâdirî tekkeleri, Moğol istilası sonrası Bağdat’ı terk eden Geylânî ailesi mensupları yahut bunların halifeleri tarafından açılan tarikat merkezleridir. Kayseri’de Muhammediyye kolu, Van, Bitlis, Hakkâri çevresinde açılan faaliyet yürüten Nehri, Arvâs ve Görentaş şeyh aileleri, Kâdirîliği erken dönem Anadolu’da yayan Geylânî ailesi mensuplarıdır.
Bu süreçten sonra Anadolu’da Kâdirîlik on beşinci asırda Eşrefoğlu Rûmî’nin (v. 889/1484) gayretleriyle Eşrefiyye kolu olarak, on yedinci asırda İsmail Rûmî’nin (v. 1041/1631) çabalarıyla Rumiyye kolu olarak özellikle İstanbul’da, on sekizinci asırda Muştak Baba’nın adına nispetle Muştakiyye kolu ve on dokuzuncu asırda Kerkük merkezli Hâlisiyye kolu ile Anadolu’da Kâdiriyye tarikatı etkinliğini sürdürmüştür.
Dipnotlar
1-Sâdık Vicdânî, Tômâr-ı Turuk-ı Âliyye, Matbaa-i Âmire, İstanbul 1338-1340, II/7.
2-Hasan İbrahim Hasan, İslam Tarihi, Terc. İsmail Yiğit, Kayıhan Yayınları, İstanbul 1986, VI/11-378; Dilâver Gürer, Abdülkâdir Geylânî, İnsan Yayınları, İstanbul 2009, s. 47-48.
3-Gürer, Abdülkâdir Geylânî, s. 61-63.
4-Vicdânî, Tômâr, II/12.
5-Gürer, Abdülkâdir Geylânî, s. 67.
6-et-Tâdefî, Muhammed b. Yahya, Kalâidu’l-cevâhir, Matbaatu Abdulhamid Ahmed Hanefî, Mısır t.s., s. 15-25.
7-Abdulkadir Geylânî, el-Ğunye li tâlibî tarîki’l-Hakk, el-Mektebetü’l-‘Asriyye, Beyrut 2005, II/211.
8-Abdulkadir Musa el-Muhammedî, Medresetü’l-Irak es-Sûfiyye, Emel el-Cedîde, Dimaşk 2012, s. 247.
9-Metin İzeti, Balkanlarda Tasavvuf, Gelenek Yayıncılık, İstanbul 2004, s. 194-208.
10-Alexandere Popoviç, Gilles Veinstein, İslam Dünyasında Tarikatlar, Çev. Osman Türer, Sûf Yayınları, İstanbul 2004, s. 72.
11-Gürer, Abdülkâdir Geylânî, s. 351-374.
Yorum yapmak için giriş yapın.
0 Yorumlar