BİR PAZAR YORGUNLUĞU

Canına yandığım öğretmenliği çok seviyorum. Çok seviyorum da ah bu yazılıları okuma işi olmasaydı. İşte bu Pazar günüm de yazılı okumakla geçti. Saatlerce okuduğum onuncu sınıfların Türk Edebiyatı dersi birinci yazılılarını, zaten bu kış günlerinde insanlara küsüp hemen kaybolup sönmeye yüz tutan ikindi güneşinin batmaya başladığı bu zamanda bitirdim.


İbrahim Köse

ibrahimkose60@gmail.com

2015-02-01 02:19:45

Canına yandığım öğretmenliği çok seviyorum. Çok seviyorum da ah bu yazılıları okuma işi olmasaydı. İşte bu Pazar günüm de yazılı okumakla geçti. Saatlerce okuduğum onuncu sınıfların Türk Edebiyatı dersi birinci yazılılarını, zaten bu kış günlerinde insanlara küsüp hemen kaybolup sönmeye yüz tutan ikindi güneşinin batmaya başladığı bu zamanda bitirdim.

Bugün yoruldum cidden. Daha doğrusu, hep aynı işi yapmaktan gına getirdim. Ne olursa olsun hemen dışarı çıkıp Eski Mahalledeki annemi babamı ziyarete giderek açılacağım. Onları kaç gündür göremiyorum, beni özlemişlerdir elbette. Babamın ilaçları bitmiştir belki, annem çamaşırları dışarıda unutmuştur, ya da yağları şekerleri tükenmiştir. İşte görüyorsunuz ki bu zamane evlatları olan bizler ne kadar vefasız, ne kadar ihmalkârız.

Annemlere varınca onlarla doya doya sohbet edeceğim. Bugün kesinlikle "Benim acele işim var, hemen gitmeliyim."demeyeceğim. Onlar ne kadar konuşmak isterse hepsini dinleyeceğim. Hatta annem benim ilk kayboluşumu belki yüzüncü kez anlatsa bile, babam da askerde nasıl çavuş olduğunu yüz birinci kez anlatsa bile yine de sonuna kadar dinleyeceğim.

Annem ve babamgilde, onlar kalk git deyene kadar oturacağım. Baktım ki ne zaman onlar bana doydu, işte o zaman kalkıp, dedemlerin ve ninemlerin evine gideceğim. Şimdi inanmayacaksınız, şaşıracaksınız ama benim dedem, ninem yaşıyor. Hem hâlâ ikisi yalnız olarak yaşıyor. Evleri de buraya çok uzak değil. Eski mahallenin yani annem ve babamın evlerinin arkasındaki eski sokaklardan oluşan eski mahallenin eski bahçelerinin birinde, içi çok sade ve sessiz evlerinde oturuyorlar. Öyle çok yaşlı falan da değiller. Torunlarını çok mu çok seviyorlar. Hele hele benim ziyaretime hiç mi hiç dayanamıyorlar. "Uzun boylu, siyah saçlı, karagözlü torunum" diyorlar, boynuma sarılıyorlar. Onları ziyaret edince eminim ki bu günkü yorgunluğumun çoğu gidecek. Yarına bir başka hazla güne başlayacağım.

Fakat onların beni hemen öyle kolay salacağını tahmin etmiyorum. Zaten ben de hemen öyle onların yanından ayrılacak değilim. Kim bilir belki de onlarda iken içimden onların da anne babasını ziyaret etmek gelecek. Zaten dedemin, ninemin, onların dede ve ninelerinin ve onların da ecdadının hayatını hep merak etmişimdir. Eminim ki onlar da torunlarını ve torunlarının torunlarını merak edip görüp, tanıyıp konuşmak isteyeceklerdir. İşte şimdi içimi böyle bir merak saldı. Bu evde kalıp hep aynı şeyleri yapmaktansa biraz da geleceğe geçmek istiyorum. Her ne kadar buna bir kısım insanlar geçmiş dese de aslında gelecekler, hep koynunda geçmişi saklayan kucaklar, değil midir?

Ben de artık dedemlerin o sesiz sokaklarının bulunduğu evinden geçerek onların anne ve babalarının bulunduğu bir alt sokağa indim. Hey Allah'ım burası ne kadar sessiz bir yer. Sokakların kenarlarında ve evlerinin önünde hiç görülmedik endomik ağaçlar ve bitkiler var. Vay canına! Demek ki büyük dedemler çok güzel bir dünyada da yaşıyorlar. Bizim hiç görmediğimiz sadece ve sadece onların bahçesinde ve sokağında bulunan ıhlamur ağaçlarının, karanfil çiçeklerinin ve lale bahçelerinin içinde yaşıyorlar. İyi ki bu gün gelmişim buraya. Yoksa insan o kuru, ot gibi hep aynı şeylerin yapıldığı günlerden hatta ve hatta dinlenme günü olan Pazar gününün yorgunlundan bile kurtulamıyor.

Dedemlerin dedelerinin evlerini de ziyaret edip onların hatıralarını da dinledikten sonra bu defa içimde onların bütün ecdadının ve geçmişte yaşamış bütün insanların evlerine uğrayarak hem onların hangi çevrede ve hangi doğa şartlarında yaşadıklarını görüp onlarla birlikte olmak hem de bütün bu insanların yeryüzünde hangi rolleri oynayıp hangi hayatları yaşayıp hangi olayları izleyip, dinleyip, yaşadıklarını görmek istedim.

Gizlice hiç kimsenin görmediği yerlerde kimsesiz, yoksul, yetim ve öksüz çocukları doyuran insanları izledim. Zulme karşı tek başıyla haykıran kahramanları gördüm. Namusu uğruna hayatını veren kadınların hikâyesine şahit oldum. İnsanların inandıkları davanın uğruna nasıl bütün maddi varlıklarını feda ettiklerini gördüm. İnanmazsınız ama bu eski güzel mahallede sadece ecdadımın evlerini değil onların komşularını ve onların da evlerini ziyaret atim. Oh be kapı kapı dolaşıp bu güzel sokaklarda hiç bilmediğim o eski güzel insanlarla tanışıp onların misafiri oldum.

 

Doyum olmuyor doğrusu bu ziyaretlere. Biz de doymadık zaten o eski güzel insanlara. Daha da fazla gezmek daha da fazla tanışmak görüşmek istedik. Fakat bir de ne görelim o eski güzel mahallenin sonuna gelmişiz. Ziyaret edecek başka ev, başka kişi kalmamış. Oysa biz yeryüzündeki bütün insanlarla görüşüp tanışmak istiyorduk. Bu arzumuz en üst düzeyde kalbimizi meşgul ederken bir levha çıktı karşımıza. Levhada aynen şunlar yazılıydı:

-Burası filmlerin gösterildiği yer değildir. Burası sadece film fragmanlarının gösterildiği eski bir film mahallesidir. Asıl filmlerin gösterildiği, bütün artistlerin ve figüranların bulunduğu yer buradan çok uzaktadır. İşte şu ileriden herkes konumuna göre biletini alır ve oraya gider."

Bu duygularım beni şiddetle bu pazar gününden alıp ebedi bir ülkenin ebedi insanlarının bulunduğu herkesin bir zamanlar kendi oyunun yazıp kendi rolünü oynadığı, şimdi ise onların tekrar tekrar gösterildiği o sonsuz âlem iskelesine yöneltti.

Dedem ve ninemlerin kaldığı o eski mahalleden artık bu yorucu pazar gününe dönmek olmazdı. Hatta canım geriye dönmeyi hiç mi hiç kabul etmedi. Oradan levhanın gösterdiği istikamete doğru yürüyüp yeşillikler içerisinde sessiz sokaktan yine endomik bitkilerin olduğu yeşil bir caddeye çıktım.

Caddenin biraz ilerisinde solda engin denizlere ulaşan bir liman vardı. Biraz daha ileride ve sağda ise ufku delip geçen uçakların havalandığı havalimanı görünüyordu. Aslında onların gittiği yere giden, yer altında raylı sistemle yolcu taşıyan bir ulaşım yolu ve bu yolun vasıtaları da vardı. Fakat ben uçağı tercih ettim. Binip tayyarenin birine o bütün insanların hatta ilk insanın bile yaşadığı gerçek bir hayata, onların yaşadıklarını yeniden izlemek ve dinlemek için, uçup gittim.

Doğrusu, insanlarla beraber olmak, onlarla eskileri yeniden yaşamak hatta ve hatta onları hayal etmek ve tefekkür etmek; güzel olan bu dünya hayatından ve hatta güzel bir dinlenme günü olan bir pazar gününden daha güzelmiş.

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

BAŞKA GÖRÜNDÜ

BAŞKA GÖRÜNDÜ

Bir gün bir göletin arkasında bir vadinin yamacında oturmuş karşı yamaçtaki ağaçları seyr

DİZ ÜSTÜ OTURMAK

DİZ ÜSTÜ OTURMAK

Bundan elli yıl önce köyde otururduk. Ekmeğimizi annem tandırda pişirirdi. Önce diz üstü

EDEPSİZLİĞİN ADI ERGENLİK

EDEPSİZLİĞİN ADI ERGENLİK

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla... Hacı hacıyla Mekke’de, derviş dervişle tekkede, e

ANNE KARNINDAKİ BEBEĞİN RABBİYLE DİYALOĞU

ANNE KARNINDAKİ BEBEĞİN RABBİYLE DİYALOĞU

Anne karnındaki bir bebeğin ağzı vardır, gözü vardır, kulağı vardır, eli vardır, ayağı

SİGARALI GENÇ VE BEN

SİGARALI GENÇ VE BEN

Yolcu minibüsünün içindeyim. Çarşıdan Fakülteye gidiyorum. Bir durakta kahvehaneden çıkan

EY HER YERDEN GÖRÜNEN VE HER YERDEN GÖREN! SENİ İSTİYORUM!

EY HER YERDEN GÖRÜNEN VE HER YERDEN GÖREN! SENİ İSTİYORUM!

Namaz için kalkmıştım. Kıyamda durdum, kâinatı kıyamda gördüm. Rükûa vardım, kâinatı

YOLA ÇIKMAK

YOLA ÇIKMAK

Biraz sonra yola çıkacağız. On bin metre yükseklikten, üç bin kilometre yol kat edeceğiz. Bu

KAPTANLIK KOLAY BİR ŞEY DEĞİLDİR

KAPTANLIK KOLAY BİR ŞEY DEĞİLDİR

Stuttgart Hava Limanı’nın alt katında bütün dinler için ayrılan ibadethanede namaz kılarke

ARABAYI UNUTTUM

ARABAYI UNUTTUM

Unutmak çok kötü bir şeydir. Bu gün çarşıdan gelirken bir yerde arabayı park edip bir iki

İŞTE KOLAY KÂRDA ÇOK

İŞTE KOLAY KÂRDA ÇOK

İşte cemaatle namaz kılma hareketi, kaptanı imam olan mescit botuna binerek en emin arkadaşlarl

GÖKÇEADA DEPREMİ

GÖKÇEADA DEPREMİ

Belirtilen tarihte bütün Ege’de ve dolayısıyla Tavşanlı’da çok şiddetli bir deprem oldu.

"Rabbimiz Allah'tır" deyip sonra da dosdoğru yaşayanlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.

Ahkaf,13

GÜNÜN HADİSİ

Yapılan hayırdan (ma'ruf) hiçbir şeyi küçük bulup hakir görme, kardeşini güler yüzle karşılaman bile olsa (bunu ehemmiyetsiz görüp ihmal etme)

Müslim, Birr 144, (2626)

TARİHTE BU HAFTA

*Cumhuriyet'in ilanı(29 Ekim 1923) *Sütçü İmam Maraş'ta direnişi başlattı(31 Ekim 1919) *I.Dünya Harbine girdik(1 Kasım 1914) *İmam-ı Rabbani Hz.lerinin İrtihali(2 Kasım 1624) *Hz.Ömer(r.a.)'in Şehadeti(3 Kasım 644)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI