RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-29

Ders: Muhakemat, (7. Mukaddime) İzah: Prof. Dr. Ahmet Akgündüz *Mübalağa ihtilâlcidir. (Muhakemat s. 31 ) İhtilal demek, bozulma demek. Devletin çarklarının dışarıdan bir müdahale ile bozulmasına da ihtilal diyoruz ya. Demek mübalağa illa bir yerde karışıklık çıkaracak.


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2013-12-09 05:28:39

Ders: Muhakemat, (7. Mukaddime)

İzah: Prof. Dr. Ahmet Akgündüz

*Mübalağa ihtilâlcidir. (Muhakemat s. 31 ) İhtilal demek, bozulma demek. Devletin çarklarının dışarıdan bir müdahale ile bozulmasına da ihtilal diyoruz ya. Demek mübalağa illa bir yerde karışıklık çıkaracak.

*Derman hadden geçerse derd getirir, öldürür.(Sözler s: 718 )

*Bir şeyi vasfederken yapılan mübalağaya mücazefe denilir. Mübalağanın bir çeşidi o.

*Mesela diyorsun ki; "Mahmut iyi bir tıp doktoru veya dahiliye mütehassısı." Veya "filan çok iyi bir marangoz" Tamam, buraya kadar güzel. "Dünyaya hiç onun gibi usta gelmemiş" ya etme eyleme, güzel bir şeyi çirkinleştirdin.

*Çığ, başlangıçta küçük bir taştır. Ama ona kar sarıla sarıla büyüyor, bir felaket haline geliyor. Mübalağa da böyle.

*İnsanın bir şeyi hayalinde görmek istediği gibi vasfetmesidir mübalağa.

*Bizim –Allah selamet versin-Mehmet Ekiz diye bir kardeşimiz vardı. Erzurum'da, üniversitede okurken, dört numaralı dershanede beraber kalırdık. İşte o sırada bazı kimseler bazı siyasi insanları mübalağalar ile anlatıyorlardı. Mehmet Ekiz böyle mübalağalı anlatımları yerme sadedinde şöyle derdi; "Ecevit de çok müsbet bir adam. Her akşam derse gelir, beş vakit namazını kaçırmaz." Yani şöyle demek isterdi; "ya abartmayın, müsbet adam dediysek, beş vakit namazı kaçırmayan, her akşam derse gelen manasına demedik.

* "Vaiz hem hakîm, hem muhakemeli olmalıdır." (Muhakemat s: 32 ) vaizin nasıl olması gerektiğinin tarifi..

*Evet, müvazenesiz vaizler, çok hakaik-i neyyire-i diniyenin husufuna sebeb olmuşlardır. (Muhakemat s: 32 ) Bizim kayınpederle ilk tanıştığımızda bana dedi ki; "Hocam sana bir sorum var. Ben eskiden namazlarımı kılıyordum. Üç seneden beri terk ettim." "Niye" dedim. "hocaların yüzünden" dedi. "hayırdır, nasıl oldu?" dedim. Dedi ki; "Nizip'te bir hocayı dinlemiştim; demişti ki; "Fatiha'daki sıratelleziyne'yi derken, zel'i çıkaramayan seksen sene azap çekecek." Ben de çıkaramıyorum. Bir yerde de dinledim; "Bir vakit namazı terk eden 70 sene azap çekecek." Baktım, namaz kılmasam on sene kârım var. Üç senedir kılmıyorum." Çok enteresan bir şey. Tabii izah ettim, namaza tekrar başladı.

*Siz sevdiğiniz, takdir ettiğiniz bir insanı olduğundan fazla anlatırsanız, ona bilmeden kötülük ediyorsunuz demektir.

*Şeriatın bir muvazenesi var. Biliyorsunuz, şeriata göre kullara taalluk eden fiiller (ef'al-i mükellefin) sekiz çeşit; Farz, vâcib, sünnet, müstehab, mubâh, harâm, mekrûh ve müfsid.

Farz: Allahu Teâlâ'nın kesinkes emrettiği şeyler; beş vakit namaz gibi.

Vacip: Yapılması farz gibi kesin olan emirlerdir. Fakat, bu emrin delili farz kadar açık değildir. Vitir namazı gibi. Mesela birisi dese ki; "hocam, farzları kılıyorum, ama vitir namazını kılamıyorum" Onu vitir namazı kılmaya teşvik ederiz, ama "vayy bu adam ibadetlerini yerine getirmiyor" demek şeriatın dengesini bozmaktır.

Sünnet; Mesela namazların sünnetlerini ele alalım. Bir adam sadece farzları kılsa, sünnetleri kılmasa o adam için "namazlarını kılmıyor" demek yanlıştır. Bu adam sünnetleri kılmaya teşvik edilir, bu konudaki hadisler anlatılır, Efendimizin (aleyhissalatu vesselam) terk etmediği konu edinilir, böylece şeriatın koyduğu dengeler(muvazene-i şeriat) gözetilir. Diğer ef'alin-i mükellefin için de aynı şeyler geçerlidir.

*"Benim aklım almıyor" Senin aklın neyi alıyor ki, on dersten sekizinden ikmale kalmışsın. Senin aklına kalırsak hangi şeyi kabul, hangisini red edebiliriz ki?

*Mütevatir hadis; Yalan üzerine ittifakları mümkün olmayan bir topluluğun bize naklettikleri hadis. Bir basit misalle anlayacak olursak; şu cemaat bir yalan üzerine ittifak etmeleri mümkün değil benim kanaatimce. İlla içlerinden birisi ya abisine, ya babasına diyecek ki; "ya böyle böyle dediler ama mesele öyle değil ha?" Ya bir de sahabi topluluğunun bir meselede ittifakla verdikleri haber yalanlaması mümkün mü, elbette değil.

 *Kelam âlimleri "ilmin üç kaynağı var" diyorlar;

1-Haber-i mütevatir; Bugünkü ilim hep buna bağlı. Mesela Coğrafya okuyan biri demiyor ki; "ben Amerika kıtasına gitmedim, onu kabul etmiyorum."

2-Akl- Selim; Bozulmamış bir akıl

3-Havass-ı selime; Sağlam hisler

* İnşikak-ı Kamer olan mu'cize-i mütevatire-i bahireyi, meyl-ül mücazefe ile, arza nüzul ile peygamberin cebine girip çıkmış olan ilâve (Muhakemat s; 32 ) Maalesef Bizim köyde halk arasında okunan kitaplarda bu tip şeyler yazardı. Rahmetli Babam(Molla Cuma Efendi) kabul etmezdi; "Ya bu kitaplar yanlış yazıyor yahut din hainleri buna bir şeyler karıştırmış" derdi. Yine diyordu; "Bu Kırk Sual kitabı ya bir din haini tarafından yazılmış yahut birileri sonradan buna bazı şeyler karıştırmışlar."

 *Süha Yıldızı; Bir yıldız ismi. Dübb-ü ekber (Büyük Ayı) yıldız kümesinden gözü kuvvetli olan kimselerin görebileceği en küçük yıldız.

 *İmam Gazali "Daire-i imkânda daha ahsen yoktur" demiş. Bu sözü yüzünden çok tenkitler de almış. Hâlbuki o –hâşâ "Cenab-ı Hak daha güzelini yaratamaz" demiyor. Basit bir misalse anlatırsak şöyle demek istiyor; Bir karınca yaratılmaya kalkılsa, mümkün olan karınca tipleri arasında en güzeli şu andaki karınca modelidir. Gül de hakeza ve diğer varlıklar ve nihayet insan için de aynı şey geçerli..

Not: Burada istidradi olarak bir şeyi aktarmayı uygun gördüm. Yukarıda Ahmed Akgündüz Hocamız, İmam Gazali'nin bu sözünden dolayı tenkitler aldığını söyledi. Muhterem Ebubekir Sifil Hocamız da Milli Gazete'de bir yazısında Bediüzzaman'ın da bu konuda İmam Gazali'yi tenkit ettiğini belirterek şöyle yazmıştı; "Yine Bediüzzaman merhum, İmam el-Gazzâlî'yi tenkit sadedinde, "…Ve "Daire-i imkânda daha ahsen yoktur" olan sözü İmam-ı Gazalî'ye dediren, hilkatteki kemal ve hüsne adem-i kanaattir ve istihfaf demektir" derken "Yahu bu adam ne yapmak istiyor? Ehl-i Sünnet ulemaya çatmaktan başka yapacak bir şey kalmadı mı?" türünden eleştirilere muhatap olmuş mudur, bilmiyorum. Ama böyle bir şeye muhatap olmuşlarsa bile, gülüp geçtikleri ve "ihkak-ı Hakk" düşüncesini her şeyin üstünde tuttukları kesin. (Milli Gazete – 8 Mart 2005)

Fakir, Sifil Hocanın bu yazısına bir sene sonra muttali olmuş, bunun yanlış olduğunu, delilleri ile yazmış ve bu yanlışını düzeltmesini rica etmiştim. Ebubekir Hoca fazilet göstererek, yanlışından döndü ve aşağıdaki paragrafı sütununda paylaştı; "8 Mart 2005 tarihli yazımda Bediüzzaman merhumun, İmam el-Gazzâlî'nin "Daire-i imkânda (olandan) daha ahsen yoktur" anlamındaki sözünü zikrettiği bir bağlamda bunu eleştiri maksadıyla yaptığını söylemiştim. Oysa bahse konu yerde Bediüzzaman, İmam el-Gazzâlî'yi tenkit etmemekte, aksine o sözü, tartıştığı bir meselede delil olarak kullanmaktadır. Bu hususa dikkat çeken muhterem Salih Okur'a teşekkürler. Milli Gazete – 17 Haziran 2006

*Usul âlimleri, İslam hukukunun maksatlarını üç ana guruba ayırmış;

1-Zaruriyat; Tabii ve zaruri olan temel hususların beş tane olduğu ifade edilmiştir: Dinin Korunması, Hıfz-ı akl (aklın korunması), Hıfz-ı nesl (neslin korunması), Hıfz-ı mal (malın korunması), Hıfz-ı nefs (Nefsin korunması/ferdin korunması).

Bunların korunması için yapılması gereken şeyler farz, yapılmaması gereken şeyler haramdır. Mesela neslin muhafazası için zinanın yasak edilmesi, aklın muhafazası için içkinin haram olması gibi.

2-Haciyat; Bu başlık altında toplanan şeylerin mevcudiyeti şart ve zaruri değildir ama bulunmamaları meşakkate,zahmete, sıkıntıya ve darlığa sebep olur.. Helal olan hoş şeylerin yenmesi ve içilmesi, mesken ve binek edinilmesi bu kısma girer. Ancak haciyat ister umumi ister hususi olsun ekseriya zaruriyat hükmünde olur.

3-Tahsiniyat; Ne zaruri, ne ihtiyaç olan şeyler. Temizlik, nezafet, yeme ve içmenin adabı, nezaket derbederlikten ve kabalıktan sakınmak gibi hususlar bu kısma girer. Veya bir kimse beş vakit namazı kılıyor. Bu zaruriyata girer. Eee bir de gece namazlarına başlasa bu da beğenilen bir şeydir, tahsiniyata girer.

*Evet ticarette bir fels veya on para yerinde bir elmas veya bir altunu verse, nasıl sefahetine hüküm ve tasarruftan haczolunur. (Muhakemat s: 33 )

Buradaki sefahattan maksat, gayr-i meşru işler manasına değil. Bu bir usul-ı fıkıh ıstılahı. İslam hukukunda bir insanın rüşde ermesi için üç şey aranıyor;

1-Büluğ çağına girmesi

2-Temyiz kudreti dediğimiz akli idrakin bulunması

3-Mal varlığı üzerinde tasarruf ederken akıllı insanlar gibi davranması. Mesela beş liraya satması gereken şeyi beş kuruşa vermemesi gibi.

 Eğer böyle davranmazsa, ona "sefih" haline de "sefahet" denilir. Ve o kimse mali konularda tasarruftan alıkonulur ki buna "hacr olunma" denilir.

 Not; Akgündüz Hoca yukarıdaki hacz olunur ifadesinin yanlış yazıldığını Arapça Muhakemat(Saykal'ül İslam)'da doğrusunu yuhceru ifadesiyle yazılı olduğunu belirtiyor. Risale basan yayınevlerinin dikkatine..

Yine Akgündüz Hoca aynı yerde geçen "Aks-i kaziyye ile olsa, pek yerinde yuha işitecek.(Muhakemat s: 33 )" ifadesinde ki "Pek" kelimesinin Peki olması gerektiğini Arapçasına baktığını söyleyerek belirtiyor.

 *Dikkat olunsun ki, böyle mücazifler nasihat ettikleri vakitte nazar-ı hakikatte ne derece çirkin oluyorlar. Ezcümle: Bunlardan birisi bir mecma'-ı azîmde müskirattan tenfir yolunda zecr-i şer'î ile kanaat etmeden öyle birşey demiş ki, yazmasından ben hicab ettim. Yazdıktan sonra çizdim. Ey herif!. Bu sözlerinle şeriata adavet ediyorsun. Faraza sadîk olsan, sadîk-ı ahmak olursun. Adüvv-üd dinden daha muzırsın.(Muhakemat s:33-34 ) Üstadın bahsettiği gibi dengesiz hocalara İslam hukukunda "Müfti-i Mâcin" deniliyor. Şeriatın muvazenesini bozan, milleti aldatan, insanları yanlış fetvalarla dalalete sevk eden hocalar bunlar. Osmanlı Kanunnamelerinde şöyle bir hüküm var; "Müftü-i Mâcin fetvadan men oluna"

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

Emine, 2013-12-12 11:08:19

Akgündüz Hocamızdan Allah ilelebed razı olsun. Bu notları hazırladığınız için sizden de..

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DÄ°ÄžER YAZILAR

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-200

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-200

Ders: 3. Söz İzah: Mehmed Kırkıncı Hocaefendi *Allah ya..Allah’tan gelen şey nasıl olur,

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-199

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-199

Ders: Mesnevi-yi Nuriye, Katre’nin Hatimesi İzah: Prof. Dr. Alaaddin Başar *Üstad, İslam âl

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-198

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-198

Ders: Asa-yı Musa(s. 106) İzah: Prof. Dr. Şener Dilek İzah Edilen Kısım: Sonra o mütefekkir

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-197

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-197

Ders: Mesnevi-yi Nuriye, Katre risalesi, s. 69 İzah: Prof. Dr. Şener Dilek İzah edilen kısım:

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-196

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-196

Ders: 11. Söz İzah: Prof. Dr. Şener Dilek *Sanattaki letafeti, ilimdeki derinliği, tezyinattak

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-195

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-195

Ders: Hutbe-i Şamiye(s. 19) İzah: Prof. Dr. Şener Dilek İzah edilen kısım: “İstikbal yaln

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-194

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-194

Ders: 33. Söz, 23. Pencere İzah: Prof. Dr. Şener Dilek Not: Bu ders, İstanbul Yüzevler’de,

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-193

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-193

Ders: 14. Lem’a, İkinci Makam İzah: Mehmed Kırkıncı Hocaefendi *“Kâinat sîmasında, arz

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-192

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-192

Ders: 17. Lem’a, 13. Nota İzah: Mehmed Kırkıncı Hocaefendi *Cenab-ı Hak bizi kul olarak yar

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-191

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-191

Ders: Şualar(13. Şua,) s: 307 İzah: Prof. Dr. Şener Dilek İzah edilen kısım: “Bugün, bü

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-190

RÄ°SALE-Ä° NUR DERS NOTLARIM-190

Ders: 14. Lem'anın Ä°kinci Makamı Ä°zah: Prof. Dr. Alaaddin BaÅŸar *“Besmelenin rahmet noktasÄ

Biz onu (Kur'an'ı) mübarek bir gecede indirdik. Kuşkusuz biz uyarıcıyızdır.

Duhân, 3

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Harb bir hiledir.

Buhari, Cihad 157; Müslim, Cihad 18, (1740)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Yıldız Sarayı'nın İttihatçılar'ca Yağma Edilmesi(29 Nisan 1909) *Gazneli Mahmud'un Vefatı(30 Nisan 1030) *Yıldırım Bâyezid Tarafından Manisa'nın Fethi(1 Mayıs 1390) *Fatih Sultan Mehmed Hân'ın Vefatı(3 Mayıs 1481) *Eyüp Sultan Hazretleri(r.a.) Vefât E

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI