Cevaplar.Org

Müceddid kimlere denir? Vazifeleri nelerdir? Şimdiye kadar gelenler kimlerdir?


2003-02-03 05:18:29

Bunların bir ikisine cevap vermeye muktedir olsam da, bir diğerine sadece duyduğumu söyleyebilirim. Müceddid -azıcık Arapça bilenler bilirler-ceddede,yüceddidü,tecdiden fehüve müceddidün” ismi faildir. Arapçada bina okuyanlar bilirler bunu, te'hil bab-ı alamet-i binaiyesi teksir içindir. Çokluk demek. Çok tecdid yapma, çok yenileme. Ve fakat sunilikten uzak olma, zorlanmadan uzak olma,tekellüften uzak olma. Çok gariptir bazı hocaları bile gördüm, büyük hocalar.Tecdid kelimesi yerinde müceddidi anlatırken teceddüd diyor.Teceddüd frenkçe tabiriyle reform demektir.Tekellüfle, zorlamakla işin içinde olmayarak işi eski biçimine irca etme. Deformasyon görmüş bir şeyi yeniden düzeltme, biçime koyma demektir. Tecdid demek bir şeyi bir bakıma onarma bir binayı restore etme gibi bir şeydir.Bir orduya eski nizamları daha orjinal ifadeleriyle yeniden hatırlatma-kelimelerime dikkatinizi rica edeceğim- Eski edayı, eski havayı, eski tonu orjinal ifadelerle yeniden hatırlatma demektir. Orduyu zabtu rapt altına alma. Mesela Tekkede tecdid, tarikatta tecdid. Bu asra kadar gelen müceddidler umumiyetle turuk-u aliyeye bağlı olarak gelmişler. Devrin anlayışı, idraki, hakayık-i aliyey-i ilahiyeyi kavraması meselesi, ilimlerin inkişafı, ilimler seviyesinde fikirlerin inkişafı, ona muhazi kalbi hayatın inkişafı, buna göre lahuti hakikatları ulvi hakikatları insanlara intikal ettirme maksadına matuf olmuş. Ama saadet asrına yakın bir devirde zuhur eden müceddidin işi her halde bu olmamıştır. Mesela Ömer Bin Abdülaziz’e ekseriyet itibariyle müceddid derler.Onun vazifesi bu istikamette olmamış, daha ziyade devletin bünyesinde içtimai ve iktisadi meselelerde o temiz asla irca gayretini göstermiş. Mesela Hz.Şafii’ye Ömer Bin Abdülaziz'den sonra müceddid derler. İmam Şafii fıkıhta bir tecdid yapmıştır. Ebu Hanife çok büyük olmasına rağmen ona müceddid demezler, neden bilmiyorum. Bana göre Ebu Hanife'nin dörtte biri kadar olamayan Müstedrek sahibi Hakim bazen müceddidler arasında sayılır. Ama niçin, bu esrarı bilemem tabi. Bunu daha ziyade ehli keşif, bu mevzuda ehl-i tetkik, ehl-i vukuf söylüyor. Biz söyleyemeyiz, biz sadece teslim oluyoruz. Dini hayata ülfet geldikten, ünsiyet geldikten sonra ülfet ve ünsiyet gelip de inhiraflar başladıktan sonra müceddid yeniden onu raylarına oturtacak. Mesela Emevi'nin bütün mesaili şirazeden çıkarmasına karşı Ömer Bin Abdülaziz devletin bünyesinde tecdid yapmıştır. Esasen milletin bünyesinde tecdid yapmaya lüzum yoktu. Devlette yapılması gerekiyordu neden? Çünkü Ömer Bin Abdülaziz devrinde milleti görüyoruz, millet Vehb İbn Münebbihleri, Muvatta sahibi İmam Malik'leri yetiştiriyor. O Şafii’leri yetiştiriyor, o Ahmed Bin Hanbel'leri yetiştiriyor. O devir gayet münbit tohumlar atılmış ve arkasından gelen asırda Buhariler, Müslim ler Tirmiziler,Ebu Davudlar Ahmed Bin Hanbeller yetişiyor. Halk, umumi bünye Buhari’nin köyünde Buhari’yle Müslim’i Tirmizi’yi yetiştirecek kadar münbit. Bunlardan her hangi biri her hangi bir devre başını soksa tenvir eder. O kadar büyüktür bunlar. Büyüklüğüne başımız ermiyor bunların. Yüksek bir kubbe gibi anlayışımızın üzerinde kalıyor. Ama aynı köyde Buhari,Müslim ve Tirmizi'yi görüyoruz.O kadar münbittir. Demek ki, halkın içinde bir tecdide ihtiyaç yok. Devlet af buyurun dejenerasyona maruz kalmış. O zaman tecdid devletin yapısına matuf oluyor. Ona tevcih ediyor, şirazeden çıkmış devleti yeniden raylara oturtuyor. Arada başka müceddidlerden bahsediyor hafız Suyuti.“Ben de son müceddidim” diyor kendi devrinde. Bu devrin müceddidi benim diyor. Bir insan böyle der mi demez mi?. "Fe emma binimeti rabbike fehaddis” Rabbinin nimetini söylüyor, müceddid se müceddid. ”Ben bir an” diyor “Rasul-u Ekrem'i yakazada görmesem mahvolurum” diyor. Ne derece doğru bilemem. İmam Gazali'yi alalım. Umumiyetle onun tecdid yaptığına da ittifak vardır. Hatta modernistler bile onun tecdidinde ittifak halindedirler. Mesela Şevkani gibi modernistler Sübülüsselam sahibi Sanani gibi modernistler İmam-ı Gazali'nin tecdid yaptığını kabul ederler. Son devrin modernistleri de dahil. İsimlerini onların söylemiyeceğim. İmam Gazali devrindeyse, esas bozulan başka şeydir. İmam-ı Gazali devrinde durum şudur:Tıpkı şu asırda nasıl bir tercümecilik başlamıştır. Merhum Seyyid Kutub’un eserlerinin tercüme edilmesi, Muhammed Kutub’un eserlerinin, Mevdudi’nin eserlerinin, Abdulkadir Oğuzhan’ın eserlerinin tercüme edilmesi nasıl böyle furya gidiyor. O asırda da Yunan felsefesi süratle tercüme ediliyor, Müslüman alemi içine yayılıyor. Yunan felsefesi hususiyle bizim tasavvuf müessesemizde işrakiye mektebi dediğimiz şekliyle neoplatonizm yeni Eflatunculuk şeklinde hususiyle bu yönüyle süratle yayılıyor. Onun için büyük İmam Gazali 3 senesini veriyor felsefe Öğreniyor. Diyor ki bu idlali, bu küfrü, bu küfranı neşredenler felsefeciler. Ve Alem-i İslam'ın içinde de bu yarayı mütemadiyen deşen mikrop salan İbn-i Rüşd. Onu ikinci Eflatun olarak tanıyorlar. Öyleyse felsefeyi iyi bilmek ve bu felsefecilerin sesini kesmek lazım. "3 Sene felsefeye verdim" diyor. Ondan sonra Tehafüt’ü yazıyor.İbn-i Rüşt'ün de Tehafütü var. İmam Gazali’nin de Tehafütü var. Bu Tahafüt’te karşılıklı vuruşuyorlar. Felsefi prensiblerin birbirini yıkması, tenakuzu. Ama bu sadece -buna dikkatinizi rica ederek arz edeyim-Buna tehliye diyoruz. Yani def-i mazarrat.(şerlerin defi) Bu hizmet değildir. Bir de tahliye vardır. Celb-i menfaat. (faydaların celbi) İmam Gazali onu sonra yapacak. Müslümanların içine giren yıkıcı ne kadar felsefi prensibler varsa, Tehafüt’ünde hepsnin başını gözünü kırıyor, yüzüne bakılmaz hale getiriyor. Tabi bu arada büyük İmam o günkü anlayışı ve ölçüleri içinde İbn-i Sina’yı da Farabi’yi de -bunlar bizim adamlarımız- yerin dibine batırıyor. En adi mümin derecesini dahi vermiyor ve bunları dalalet içerisinde görüyor. Bu birinci iş. O gün felsefeyle kafalar bozulmaya yüz tutmuş. Abbasi devrinde habire felsefe tercüme edilmiş. Akaid-i hakka-i İslamiye içine girmiş ve bundan ötürü ilerde tekevvün edecek kelam ilmi felsefe ile karışmış olacaktır. Çünkü efkar, felsefeye bulaşmış.İzale etme yine aynı şeyle olacaktır. Bütün bu badireler karşısında büyük imam tecdidini yaparken evvela Tehafüt’ünü yazar, ondan sonra da İhya u ulumid din’i yazar.Dini ilimlerin yeniden ihya edilmesi demektir. Yeniden kalbi hayatın ihyası, yeniden ruhi hayatın ihyası,yeniden başka şeylerin ihyası bu da tahliyedir. Celb-i menfaat. Yeniden dinin ruhuna, dinin şuuruna nazarlar tevcihtir. Onun devri bunu iktiza ediyordu. Atlıyayım, bir başka müceddidi arz edeyim, halkın bildiği müceddidlerden arz ediyorum.İmam Rabbani hazretleri. O, meşahir arasında müceddid-i elfi sani diye geçer, İkinci binin müceddidi. Yani Efendimizden sonra bir bin bitmiş, ikinci binin başında gelmiş. İmam Rabbani devrinde efsane ve hurafeler hüküm fermadır. Mesela mezarlara taş yapıştırılmakta, bez bağlanmakta, mum yakılmakta, mezarlara istirham edilmekte. Tarikat şeyhleri bir nevi putlaştırılmakta ve o güne göre hususiyle vahdet-i mevcud felsefesi, vahdeti vücud felsefesi yani Muhiddin İbn Arabi’den intikal eden Vahdet-i vücud felsefesi, Vahdet-i mevcud felsefesi haline gelmiş. Monimizm haline gelmiş.Bunları izale etme yeniden Tekkeye,zaviyeye ehl-i sünnet akidesini getirip ikame etme vazifesi düşmüş. O gün için insanları Allah'ı, peygamberi, ahireti anlatma belki lüzum yok. Herkes inanıyor. İnanıyor ama akidede yanlışlıklar var, inhiraflar var. O da şurada mesela bu devirde de bir kısım kimselerin safdil kimselerin aldanıp da arkasına düştükleri bir kısım cereyanlarda “sen ben diye bir şey yok, her şey Allah’tır” hâşâ. “O bir batındır, her şey O’nun dışıdır” haşa. “Esasen biz hepimiz onun çeşit çeşit tezahürüyüz” haşa gibi bir kısım esatiri, tamamen neoplatonizmden doğma,Yunan felsefesinden, Eflatun’dan gelme bu sakat, bu sakim anlayışlar o günün tekkesine hakim olduğundan İmam Rabbani’nin Mektubatında sık sık rastlarsınız. “Fütuhat-ı Mekki değil Fütuhatı Medine” der. Yani Muhyiddin-i Arabi’nin kitabları değil, Rasul-u Ekrem’in sünneti der. O gün için tecdidin hedefi de bu idi. Ama bir müceddid olsa, mesela camimizin imamı veya müezzini bu asırda müceddid olsa her halde yapacağı şey şundan ibaret olacaktır: “Bu asırda ne felsefe anlayışı içimize girmekte, ne de tekkede zaviyede tarikat erbabı arasında fikri ve ruhi inhiraflar olmaktadır. Doğrudan doğruya kâfir ve küfür akaid-i hakka-i İslamiye’yi hedef almış üzerine yürümektedir. Haşa “Allah şudur, budur” değil,“Allah yoktur” diyor. “Haşr yoktur” diyor. “Peygamber yoktur” diyor, “zeki bir adamdır” diyor. “Kur’an çölde düzme” diyor haşa, -mahkemede bize bir tanesi söylemişti.Umumun hukukunu müdafaa mevkiinde bulunan bir zat.“On dört asırlık köhne fikir” demişti Kur’an-ı Kerim için, kırılacak ağzıyla. O zaman her halde bu asırda meseleyi böyle temelinden kavrayan müceddide düşen vazife temelinden bunları isbat etme işi olacaktır. Allah'ın kudret ve iradesiyle yazdığı kainattan, ayat-ı tekviniyeden deliller getirerek isbat etmek, Kur'an-ı mu’ciz-ül beyandan deliller çıkararak isbat etmek, kendi vicdanından, Bergson’un mücerred onunla yürüdüğü vicdandan delil çıkarmak suretiyle Allah'ın varlığını, sabit olduğunu, vacibul vücud olduğunu ele aleme etrafa göstermek müceddidin vazifesi olacaktır.Peygamberi iki kere iki dört eder katiyetinde isbat etmek gerektir. Çünkü akaidin temelinde o vardır.Onu isbat edemedikten sonra hangi parlak düstur ve prensible, hangi iktisadi mezheble karşılarına çıkarsanız çıkınız red göreceksiniz. Hüsnü kabul göremeyeceksiniz. İnanan insanlardır ki, Rasul-u Ekreme karşı saygısı olan insanlardır ki, getirdiği prensiblere saygılı olacaklardır.Müceddidin vazifesi Peygamberi isbat etme olacaktır en başta. Öldükten sonra dirilme. Bütün peygamberlerde dört esas var. Allah'a iman, nübüvvet meselesi,ibadet meselesi veya adalet meselesi bir de haşr.Öldükten sonra dirilmeye inanma. İnsan ona göre kendisini ayarlayacak. Kendisini nizama düzene koyacaktır.Müceddid bunu yapacaktır. İkinci vazifesi de bu devirdeki müceddidin, dine ait bir kısım mas lahatları, hikmetleri faydaları anlatma olacaktır. Namazın ledünniyatını anlatacak. Orucun iç yapısını anlatacak.Yani batın isminden nebaan eden hakikatleri anlatacak,Abdestin batınını anlatacak, ledünniyatını anlatacak, haccın ledünniyatını anlatacak, ibadetü taata mütevakkıf olan maslahatları hikmetleri dile getirecek. Müceddid bunu yapacaktır. Üçüncü vazifesi İslam’ın etrafındaki şüpheleri izale etmeyi müceddid vazife olarak üzerine alacaktır.Mesela -haşa-Efendimizin çok evlenmesine dokunulacaktır, onu izale edecektir. İslam’da kölelik mevzusu, müceddid onu izale edecektir.Kadının hakkı, mirasta hukuku, vesaire gibi meseleler müceddid bunları izah edecektir.İslam’a atılma istidadında, atılabilen ne kadar çamur, leke varsa bütün bunları silecek süpürecek tahliye ve tâhliye vazifesini yapacak. Bu asırdaki müceddidin işi de bu olacaktır. Onun için siz bana deseniz müceddidi tarif et.İstisna diye bir şey vardır Nahv kitablarında. İstisna Muttasıl ve munkatıb kısımlarına ayrılır. Mutlak istisnanın tarifi yoktur. Tarif edemezsin onu. Çünkü içli şey nasıl tarif edeceksin? Bir şey desen, öbürü dışta kalacak, bir şey desen öbürü dışta kalacak. Binaenaleyh bana mutlak müceddidi tarif et diye soru tevcih etmeyin. Mutlak müceddidi tarif edemem. Ama her devirde müceddidin yapacağı şeylerle devrine göre vazifeler vardır. Sünnet-iseniyyeyi ihya etme, Ashab-ı Rasulullah'ın hayatını ihya etme müceddidin vazifesidir. Cenab-ı Hak Rasul-u Ekremin şahs-ı manevisinden asrımıza düşen envar ve füyüzatla bizleri hisseyab eylesin İnşaallahü Teala.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

İnsan, bizim kendisini kerih bir nutfeden yarattığımızı görmez mi ki, şimdi o apaçık bir hasım kesilmektedir.

Yasin, 77

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

“Âdemoğlu, kurban bayramı gününde kan akıtmaktan daha sevimli bir amelle Allâh’a yaklaşabilmiş değildir.

İ. Mâlik, Muvatta’, Kur’an 24; Tirmizî, Edâhî, 1; İbn-i Mâce, Edâhî, 3)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Yıldız Sarayı'nın İttihatçılar'ca Yağma Edilmesi(29 Nisan 1909) *Gazneli Mahmud'un Vefatı(30 Nisan 1030) *Yıldırım Bâyezid Tarafından Manisa'nın Fethi(1 Mayıs 1390) *Fatih Sultan Mehmed Hân'ın Vefatı(3 Mayıs 1481) *Eyüp Sultan Hazretleri(r.a.) Vefât

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI