Cevaplar.Org

Kur'an-ı Kerim'de “biz kainatı altı günde yarattık” diyor. Allah bir günde yaratmaya gücü yetmiyor mu? diyorlar. Buna ne diyeceğiz?


2002-12-02 17:31:17

Kur'an-ı Kerim'de kâinatın,semaların ve yerin yaratılması mevzuunda hakikaten altı günün tekrar be tekrar anlatıldığını görüyoruz. Bir yerde “gökleri ve yeri altı günde yarattık” diyor. Bir yerde de semaların iki günde yaratıldığını söylüyor. Bir yerde kürre-i arzın dört günde yaratıldığını anlatıyor. Bundan anlaşılıyor ki,bu sistemler içinde sistemlerin tâbi bulundukları kendi zamanlarına göre bir yaratılış keyfiyetinden bahsediliyor.Yani izafi zaman anlayışı içinde her yaratılan şey hangi zaman ölçüsüne tâbi ise, tâbi bulunduğu zaman ölçüsü içinde kaç günde yaratıldığını anlatıyor. Malûm yer küresi semalara nisbet edildiği zaman ağırlığı,çapı,hacmi itibariyle değil belki değeri kıymeti itibariyle kürre-i arz çok büyüktür. Çünkü Hazret-i Muhammed(A.S.M.)'a beşik olmuştur. Çünkü kâinatın semeresi olan insana beşik olmuştur.Bir kalp mahiyetinde sine-i kâinatta atıp durmaktadır. Ama hacmi,cirmi itibariyle küçüktür kürre-i arz. Bu kürre-i arzın günleri de ona göre küçüktür. Meselâ bir günü belki eskiden 18 saatti,19 saatti, şimdi 24 saat olarak görüyoruz bunu. Yani o kadar hareketi ağırlaşmış. Belki ilerde kim bilir günlerin boyu belki daha da uzun olacak. Belki otuz saat,kırk saat günlerin boyu olacak Allah bilir,bilemiyoruz,dünyanın ömrü varsa. Ama biz kendi zaman anlayışımızla semalara yükseldiğimiz zaman orada durumu çok değişik göreceğiz. Allah’ın(CC) semalar dediği şey şayet Samanyolu, daha verasında başka büyük sistemler hepsinin harekâtını ve kendilerini göre bir devir yapıp,bir gün meydana getirmelerini anlatıyorsa, burda semalar için ayrılan iki gün belki trilyon seneler eder. Çünkü her şeyin zamanı kendine göre olur. Herhalde aya gidildiği zaman bizim dünyanın saatini millet kullanmaz. Kalksalar Zühreye gitseler yani Venüs yıldızına gitseler, Merih'e gitseler bizim saatle orada iş yapamazlar. Oraya göre bir saat yapmaları lâzım. Oranın arz ve tuluna göre bir saat yapmaları lâzım. Onun dönüşüne, güneşle münasebetine göre bir saat yapmaları lazım. Demek ki zamanımızı gösteren saat de bizim esas itibariyle zamanımız gibi izafîdir. Hakkında bir şey söyleyemeyiz. Bir gün şudur diyemeyiz. Öyleyse Allahu âlem Cenab-ı Hakk'ın Küre-i Arzı, güneş sistemini , küre-i arz ve güneş sisteminin tâbi bulunduğu zaman ölçüsü, zaman prensipleri içinde dört günde yaratıyor. Gökleri de göklerin tabi bulunduğu zaman prensibi zaman ölçüleri içinde iki günde yaratıyor. Ama öyle iki gün ki, kürre-i arzın milyar defa milyarlarca gününü birisi yutar yine doymaz. Bu izafi zaman-ben bir mukaddime mahiyetinde bunları arz ediyorum, meselenin temeline vukuf için- izafi zaman meselesini kavramak için Kur'an-ı Kerim'e bakmakta da fayda var. Meselâ Yasin sûresinde bizim kameri günlerimizi tanzim ederken Allah(c.c.) ayı anlatıyor.Ve sonra güneşin harekatını anlatıyor. Bunlarla bizim için bir gün bir ay, bir zaman ölçüsü veriyor. Başka bir ayet-i kerimede de meleklerin semalara doğru urucunu anlattığı, yükselmesini anlattığı yerde orda diyor ki: "Sizin günlerinizle böyle bir gün bin sene yapar "diyor. Yani öyle bir gündür ki bu, sizin günlerinizle bin sene yapar. Başka bir ayet-i kerimede de yine meleklerin Allah'a urucunu, anlatıyor. Orda da diyor ki, sizin sayıp döktüğünüz günlerle ellibin sene yapar. Bundan anlaşılıyor ki nezd-i uluhiyette, Kur'an-ı Kerim'in içinde de esasen sabit bir zaman ölçüsü olamaz. Esasen, kâinatı bir saat gibi kuran ve onu çalıştıran Allah (c.c.) hangi daire kaç saatte, kaç günde, kaç ayda,kaç senede, kaç milyon senede devrini tamamlıyor bunu biliyor. Öyleyse orada ayrı bir saat kullanıyor, güneşte ayrı bir saat ,samanyolunda ayrı bir saat,herkül burcunda ayrı bir saat kullanıyor, kürre-i arzda da ayrı bir saat kullanıyor. Zaman mevzuunda meseleyi herhalde böyle anlamamız muvafık olacak . Allahu alem. Altı gün meselesine gelince, bu altı gün Allahu alem bir devir meselesi anlatılıyor. işte bu büyük zaman parçaları içinde Cenab-ı Hak iki devirde semaları yaratmış, dört devirde de kürre-i arzı yaratmış. Kur'an-ı Kerimde bu yaratma meselesi bir defa semalar arzdan evvel anlatılıyor gibi, bir de arz semalardan evvel anlatılıyor gibi.Büyük tefsircilerimiz,tahkikçilerimiz,müdakkiklerimiz bu işin telifini de yapmışlar. Çok güzel anlamışlardır. Bir yönüyle semaların bir derece ve bir keyfiyette teşekkül ve meydana gelmesi daha evveldir. Kürre-i arzın onlardan kopması ayrılması daha sonradır. Ve sonra kürre-i arzın hayata müsait hale gelmesi ve sonra semaların tesviyesi bir dördüncü derecede gelmektedir. Yani bir taraftan semalardan başlayıp adeta bir kavis çizer gibi gidip yine semalarda bitmesi... Çünkü yerde Allah şu işleri yaptıktan sonra" “sümmesteva ilessema” buyuruluyor. “Sonra iradesini semaya tevcih buyurdu.” Bundan anlaşılıyor ki, Allah(c.c.) kürre-i arz ve semavatı, hususiyle kürre-i arzın bağlı bulunduğu güneş sistemi eğer birinci kat sema ise, bu semayı tanzim meselesini beraber yapmış. Belki bizim zamanımız içinde aynı zaman içinde yapılmış bunlar Allahu alem. Asıl sorudaki meseleye gelince Cenab-ı Hakk'ın altı günde yaratması meselesi, bir anda yaratabilir miydi? Bir de yaratmanın manasını bilmek lâzım. Hâlk kelimesi Arapça’da,Türkçe’mizdeki yaratmanın karşılığıdır. Hâlk dediğimiz zaman biz umumiyet itibariyle bir şeyin temel maddelerini materyalini,zerrat-ı asliyesini ve sonra terkibini,hepsini yaratmaya diyoruz. Meselâ siz deseniz ki “falan adam bir heykel yarattı,” yanlış bir söz söylemiş olursunuz. Lügat bakımından yanlış bir şey söylemiş olursunuz. Allah'a karşı mesuliyeti başka mesele de, yani dil bakımından yanlış bir şey söylemiş olursunuz. Çünkü Türkçe’deki “yaratma” sözü,Arapça’da “halkın” karşılığı. Bir şeyin temel maddelerini de sen yapıyorsan, hiçten yoktan temel unsurlarını var ediyorsan,ve sonra bunları bir araya getiriyorsan,bu işe yarattım diyebilirsin. Halk ettim diyebilirsin. Temel maddeleri,temel unsurları sana ait değilse, senin tezgâhında nesc edilmiyorsa bu işe yarattım diyemezsin. Belki sana münşi denir,inşa eden. Çok fevkalade yapıyorsan sana belki mübdi denir. Bu işi ibda eden. Ama sana hiç bir zaman hâlık denmez. Onun için hâlık Allah'ın ismidir, Allah'a hastır. Allah'ın çeşit çeşit yaratmaları vardır. 1- temelden unsurlarıyla,temel unsurlarıyla yaratır. 2-yarattığı şeyleri ibda ve inşa tarikiyle yapar. Allah'ın bu ikinci derecede yaptığı şey devam etmektedir,bitmiş değildir. Her an güneşte yeni bir keyfiyet yaratmaktadır. Her saniye onda 564 milyon ton hidrojeni helyuma döndürmektedir. Her saniye bir sürü küre üzerinde ışık yaratmaktadır. Her saniye bu ışıklara müekkel bir sürü melâike yaratmakta, her saniye sistemleri ayrı bir görünüme mazhar,ayrı bir tezahüre mazhar etmektedir. Demek ki, Allah daima faal,daima hallaktır. Yaratma işini bitirmiş, kanunlara, sistemlere , tabiattaki prensiplere terk etmiş değildir. Allah yaratmış,yaratıyor, her an yaratıyor,yaratmada devam ediyor ve idare ediyor. Bunu da bu meseleyi de yanlış anlamamak lâzım. Ama, ilk hilkat şu kürre-i arzla semanın yaratılması meselesi niye altı günde,bir anda yaratamaz mıydı? Görüyorsunuz her an yaratıyor. Her an bizi hayatta tutuyor.Böyle bir Allah'ın kudretinden insan şüphe eder mi? Bunu da ayrı prensiplerle isbat etmek mümkündür ama yeri değil burası. Cenabı Hakk Celle ve âlâ hazretleri kâinatta icraatını cereyan eden hadiseleri esbabı perde yaparak yapıyor. Alem-i şehadete müteallik her mesele kâinatta cereyan ederken,perde ile cereyan ediyor. Güneşlerin,sistemlerin,kürre-i arzın,ve semaların yaratılması alem-i şehadete mahsus bir şeydir. Âlem-i şahadete taalluk eden her şeyi Allah(C.C.) perde ile yaratıyor. Yani sebepler Allah'ın icraatına perde oluyor. Meselâ bu âleme taalluk ettiği için Cenâb-ı Hak isterse hiç bir zamana tabî tutmadan güneşin içindeki bu infilâkları biraz evvel rakamını arz ettiğim hidrojenin helyuma dönmesi meselesini bu zaman parçası içinde değil de daha kısa zamanda yapar. Ama esbap dairesinde işte şu kadar güce sahip olan şu kadar merkezî bir çekim gücüne sahip olan,şu kadar merkezkaç durumu olan bir şeyde şu kadar bir durum olacaktır. Şu kadar hidrojen şu kadar helyuma dönecektir. Prensipler vaz etmiştir Allah. Bu prensipleri Allah vaz etmeseydi,yani şu sebepleri icraatına perde olarak vazetmeseydi hiç bir ilim tekevvün etmeyecekti, ilimler meydana gelmeyecekti. Siz kimyada infilâkların nasıl olduğunu çok iyi bilirisiniz. Meselâ diyelim ki bir atom bombası patlatıyorsunuz. Uranyumu ateşleyiverdiniz. Birden bire infilâk meydana geldi. Mikron hesaplarıyla dahi olsa zaman parçası içinde siz bu infilakları nasıl meydana geldiğini inceler ve buna ilim dersiniz. Dersiniz ki,işte mikron hesaplarıyla bir âşirenin şu kadar parçasında şu kadar zincirleme reaksiyon oldu dersiniz. Ve bir ilmî hakikata gidersiniz. Eğer böyle sabit prensipler olmasaydı,siz ne atom bombası patlatabilirdiniz,ne de uranyumun hakkından gelebilirdiniz, sabit prensipler olacak, îşte bu sabit prensipler yani sizin fiziğinizin,kimyanızın,atom fiziğinizin,astronominizin rahatlıkla ilim olarak tekevvün etmesi,kitaplara girmesi, ve sizin onu talebelere anlatmanız için bunların belli kanun ve prensiplere bağlanması gerektir. Meselâ aksini diyelim. Allah(c.c.) ben şu semaları “yıktım” dese o an yıkılır o semalar. Hemen “yaptım” dese fevkaladeden yine yapılır. Kürre-i arz şekl-i hâzırına gelsin dese gelir o yerine, fakat siz hiç bir kanun ve prensibe bağlı olmayan kürre-i arzın böyle gitmesinden,gelmesinden ayın denizlere tesir etmesinden,meddinden ve cezrinden hiç bir kanun çıkaramazsınız. Bu kadar serî,prensiplere bağlı olmayan ve verâsında daima Allah'ın ihtiyarını gösteren meselelerden siz ilmî kanunlar,kıstaslar çıkaramazsınız.Bilmem arz edebildim mi? Binaenaleyh şu alem-i şehadet ve tasavvufi dille alem-i kevn-u fesatta değişip duran her şey esbap perdesi verasında olmaktadır. Allah izzet ve azametine perde yaptığı bu esbabı ilk hilkatte vazetmiştir. Siz bu prensiplere tutunarak kürre-i arzın ve güneşlerin ne zaman yaratıldığı hakikatına gidebilirsiniz. Meselâ dersiniz ki, güneş,5 milyar seneden beri yaşıyor. 5 milyar sene daha takriben yaşayabilir. Sizin ölçülerinizle diyebilirsiniz. Şimdi bu birden bire anî ve def'î oluşta siz buna varamayacaksınız. Bu kanunu söyleyemeyeceksiniz. Makro âlemde siz bu mevzuda bir şey söyleyemeyeceğiniz gibi,mikro âlemde,küçük,atom âleminde dahi bir şey söyleyemeyeceksiniz. Sizin kimya laboratuarlarınız size sabit bir şey söyleyemeyecektir. Anlatabildim mi? însan âleminde de bir şey söyleyemeyeceksiniz. Bir hücrenin içindeki infilâkları anlayamayacaksınız. DNA ve RNA'nın çevirdiği dalavereleri anlayamayacaksınız.Bütün bunları Allah'ın şu esbap perdesi içinde vazettiği prensiplere borçluyuz,ilimlerin tekevvün ve tedevvünü ona bağlıdır. 2-Allah(C.C.) yapacağı her şeyi mehille yapar. Yapar da insana da ders verir, Her şey belli bir seyir takip ettikten sonra kemâle erer. Birden bire bir kemâl olmaz. Bu prensibi sabit olarak vazetmiş. Onun için bir çocuk birden bire hemen büyük adam hüviyetine gelemez, insanlarda fikren,ruhen bir tekâmül olabilir. Fakat insanları birden bire kemâle erdirelim diye siz onlara dış bir müdahale yapıverseniz öldürürsünüz. Nasıl fizyolojik yapı üzerinde birkaç mutasyon yapabilecek mesele bir canlıyı öldürür. Meselâ insanda çok küllî bir değişmeye sebebiyet verebilecek bir dış müdahale ile bir değişme temin etseniz o insan ölüverir,yaşayamaz. Aynen öyle de insanların iç ve dış yapısı belli bir seyir takip ederek kemâle doğru gitmektedir. Olgunlaşmaya doğru gitmektedir. Allah(C.C.) kâinatı yaratmasında işte bunu gösteriyor bize. Acele etmeden böyle aheste aheste,mehilli bu işleri takip ettiğini gösteriyor,ahlâkı âliyeyi ilâhîye ile ahlâklanıp,kendisi gibi hareket etmemizi bizden istiyor. Yol bu,devran bu,düzen bununla imzalanmış. Böyle hareket ederseniz matlubunuza vâsıl olursunuz, nail olursunuz. Meselâ siz topyekün şu milletin fertlerinin mütedeyyin olmasını arzu ediyor musunuz? Kalpleri îmanla dolsun,taşsın istiyoruz bunu. Ama katiyen inanın bu bir günde olmaz, insanlık tarihinde işleri en serî yapan Hz. Muhammed(A.S.) 23 senelik nübüvvet hayatıyla ancak 100.000 tane nâr-ı beyzânın meydana gelmesine vesile olmuştur. Devletler karşısında devlet hüviyetiyle görünüşüne gelince bu daha sonraki devirlerde kendisini göstermiştir. Öyle aheste,aheste her şey kendine has seyrini takip etmektedir. Binâen aleyh Allah(C.C.) bunu gösteriyor. 3-Bir başka hususa üçüncü olarak dikkatinizi rica edeceğim. Bana göre mühimdir. Allah'ın en küçük âlemi yaratmasında kendi azamet ve uluhiyetinin görünmesi bakımından ayrı bir husus vardır, insanın yaratılmasında da ayrı bir husus vardır. Meleğin yaratılmasında ayrı bir husus vardır.Kainatların,nebülozların,sistemlerin yaratılmasında da ayrı bir husus vardır. Her varlık yaratılırken Allah tarafından,Cenâb-ı Hakkın isimlerini,sıfatlarını, şe'ni rububiyetini ve zâtını gösteren bir ayna mahiyetinde yaratılır. O aynaya baktığı zaman Allah(C.C.) kendi icraatını görür. Yâni bir sanatkâr gibi. Kendinde atom yapma şe'ni vardır Allah'ın. Atomu yapar,atom yaptığını seyreder. Aynı zamanda o atomları terkip edip molekül yapma şe'ni vardır Allah'ta. Molekülleri yapar Allah, onu seyreder. (Allah'ın(CC.) kendi zâtında tâbir caizse öyle bir kabiliyet vardır ki,biz Allah'a isnad ederken şe'n diyoruz buna.) Bu da ancak o büyük nebülozların,o ateş parçalarının,mâî halinde o gazların dönüşünün meydana gelmesiyle ancak azamet ve ulûhiyeti gösterir. Meselâ trilyonlarca sene diyelim,bu sistemlerin şu şekli hazıra gelebilmesi için takip ettiği bir yol vardır, işte bu yolda Allah(c.c.) daima zat,sıfat ve esmasına ait ayrı ayrı mânaları müşahede etmiş. Belki derin bir ulûhiyet hakikati ama,fakat dikkât ederseniz kalbinizi işba edecek şey bulabilirsiniz bunda. Nasıl insanın yaratılmasında ahsen-i takvim sırrına mazhar olan insan,ona ait bir kısım hakikatları gösteriyor. Nasıl cami bir ayna oluyor,bir fihrist gibi bütün kâinattaki hakikatları gösteriyor,Öyle de o kitabın büyük sayfaları,büyük satırları,büyük cümleleri diyebileceğimiz büyük sistemlerin galaksilerin yaratılması Allah'ın azamet ve ulûhiyeti-ait ayrı manaları ifade ediyor ki vaktinde onlar görülecek sonrada bunlar görülecek. 4-Bir diğer husus, kâinat bir ağaç halinde meydana gelmiştir.Ağaç biter,büyür sonra meyve verir. Meyve gaye değil esasen. Belki meyvenin gaye olması bize göredir. Bize göre semere,bizim istifademize baktığı için faydalıdır bizim için. Halbuki o ağacın her döneminde Allah'a bakan yönleri vardır ki meyvenin bize baktığı gibi Allah'a bakarlar. Veya bizim meyveye baktığımız gibi Allah her dönemde o ağaca bakar. Meyve bizim için nasıl mühimdir? İstifade ediyoruz. Azamet ve ulûhiyetini gösterme bakımından, tohumun rüşeymini çıkarması Allah için o kadar mühimdir. O rüşeymin dal budak salması,bir filiz halinde gelişmesi o kadar mühimdir. Ağaç olması o kadar mühimdir. Meyve verinceye kadar geçireceği bütün safhalar Allah indinde o kadar mühimdir. Hülâsayı kelâm bir şeyin insana bakar gayesi,hikmeti bir ise,Hâlık'a bakan bindir. Allah eşyayı kendi ulûhiyet ve rububiyetinin tezahürü için yaratmıştır. Fakat Hakim olan Allah(C.C.) bu arada bin türlü iş de çevirmiş, bin türlü iş de yapmıştır. Bunlardan bir tanesi de bizim maslahatlarımıza,bizim için fayda sayacağımız şeylere bakıyor, işte bunun için Cenab-ı Hak altı günde yaratmıştır,ilâhî gün,Kur'anî gün,altı günde yaratmış,def’i yaratmamıştır diyebiliriz, Allahu a- lem bissavab.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Şüphesiz o, korunmuş bir kitapta (yazılı) olan pek şerefli/değerli Kur'an'dır ki O'na temiz olanlardan başkası dokunamaz.

(Vakıa, 77-78-79)

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Kim Allah'ın Kitabını öğrenir ve sonra da onda bulunanlara uyarsa, Allah onu, dünyada dalaletten çıkarıp doğru yola sevkeder, ahirette de kötü hesabtan korur

Ravi:Ä°bnu Abbas(r.a.)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Yıldız Sarayı'nın İttihatçılar'ca Yağma Edilmesi(29 Nisan 1909) *Gazneli Mahmud'un Vefatı(30 Nisan 1030) *Yıldırım Bâyezid Tarafından Manisa'nın Fethi(1 Mayıs 1390) *Fatih Sultan Mehmed Hân'ın Vefatı(3 Mayıs 1481) *Eyüp Sultan Hazretleri(r.a.) Vefât

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI